MÜLK SÛRESİ Keremli Mekkede inmiştir. Otuz âyettir. 1 "(Bütün) mülk (ün tasarrufu) elinde bulunan (Allah) in şanı ne yücedir! O, her şeye hakkıyle kadirdir," Yüce Allah kendi büyüklüğünden haber veriyor. Buyurur ki: (Tebâreke): Yüce, ulu oldu. Zâtı, ihsanı devamlıdır. Bereketi de çoktur. Nimetleri sabittir. Kullarına çok yönlü gelir ki akıl bunu kavrayamaz. Sayılmaz nimetleri vardır. O, yok olmaktan, Ona bir şeyin eklenmesinden çok çok uzaktır. (Ellezîbiyedihilmülk): O öyle bir padisâhdır ki gökleri, yerleri, âlem-i cismanî, âlem-i ruhanî, Arş, Kürsî ve bunlardan yukarı ne varsa, ne oldu-olacaksa hepsi Kudret kapzasında tasarrufu altındadır. Dilediği gibi hareket eder. Emri geçerlidir. Her zaman kemâl sahibidir. Hiçbir şey O'nu âciz bırakamaz. (Vehuvealâkülli şey'in kadîr): Kudretine sınır yoktur. Dilediğini dilediği gibi yapmakta hiçbir engeli olamaz. Kimi dilerse "azîz-şerefli" kılar. Kimi de dilerse "zelîl-hakîr, hor" kılar. Kimi dilerse ona mülk verir. Kimden dilerse mülkü elinden alır. Kimini âlim, kimini gafil, kimini câhil kılar. Kimini "saîd-mutlu, kurtulmuş", kimini "şakî-mutsuz, kaybetmiş", kimini fâsık, kimini müttakî kılar... Onun yaptıklarının hikmetlerini, sırlarını akıllar kavrayamaz. Onun bütün yaptıklarının akıllan hayrette bıraktığı bir gerçektir. 2 "O, ölümü de dirimi de yaratandır..." Dünyayı yarattı. Eunun içinde olan canlılar için yokluk ve ölüm vardır. Âhireti yarattı ki onun mensûblan ölümsüzdür. Mukatil (radıyallahü anh) der ki "Ölümü yaratmasından maksat (nûtfe-sperma) dır. Babanın belindeyken canlılık belirmemiştir. Ana rahmindeki canlanma yoktur. Hayatı yarattı demek: Ana rahminde insana güzel suret verdi. Onu orda hareketlendirir, Can verir." Kelbî (radıyallahü anh) der ki: "Allahü teâlâ ölümü ablak bir koç suretinde yarattı. Kime uğrasa o hayat bulur. Bir ablak at suretinde olduğu da söylenir. O da kime uğrarsa o canlanır. Ölümü önce zikretti. Böylece kullarını günah işlemekten sakındırdı. Ölümle hayat arasında sanki hiç zaman yokmuş gibi bir intiba veriyor bu peşpeşe ölüm-dirim zikri... Her ölünün ölümü, her dirinin dirimi Ondandır. Kâinatı yarattığı gibi insanların karakterlerini de yarattı. Kimini diriltir, kimini de öldürür. Ben fakir de şöyle diyorumr "Ölümü önce zikretti ki hayat üzerinde asıl ölümü başta olsun diye. O ölüm yokluktur. Ondan hayat çıkıyor. Nûtfe-menî meydana gelmezden önce mevt-ölüm halindedir. Bir de ölümün önce geçmesi vaazunasîhat içindir. Aklını çalıştıranlara ölümde tam örnek vardır. Nitekim Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ölüm uyarıcı olarak yeter" buyurmuştur. Cennet-cehennem, hesap, terazi, Mahşerin o şiddetli halleri olmasa bile ölüm insanı dizginlemeye kifayet eder. Âhiret olunca bakış daha dikkatli olmalıdır. Bu dünya bir arınma-temizlenme ve imtihan yeridir. Nitekim Hak teâlâ şöyle buyurdu "Hanginizin daha güzel amel edeceğini imtihan etmek için (yarattı).Allah sizi ölümle, hayat arasında bir imtihan sürecine soktu. Sizin hanginizin Allah'a, âhirete, ordaki ebedî hayata muhabbetiniz olduğunu ortaya çıkarmak için sizi bu dünyâda imtihan etmek diliyor. Kiminizin de muhabbeti ve sevgisi bu "aldatıcı yere" olup, çalışmasını, gayretini ona sarfettiğini, böylece Haktan yüz çevirdiğinizi ortaya çıkarmak için ölümü ve dirimi yarattı. Abdullah İbn Ömer (radıyallahü anh) şöyle rivayet ediyor. "Rasûlullah bu âyet-i kerîme hakkında şöyle buyurdu: Hanginiz akıl bakımından daha güzel olacak diye sizi yarattı. Hanginizin haramlardan daha sakıma olduğunu ortaya çıkarmak için sizi dünyâya getirdi ve hanginizin gönlü Allah'a bağlı ve ameli daha makbul olacak diye sizi imtihan için yarattı. Bunun sonunda cenneti yarattı. Ona lâyık amel işleyen kavimler yarattı. Hepsini karıştırıp bıraktı. İkisine de elverişli kimseleri de yarattı. Bunları amel işlemekle imtihan etti. Emirler ve nehiyler buyurdu. Emirlerini tutarak yasaklarından uzaklaşanlara cennet müjdeledi. Aykırı hareket edenleri de cehennem ile tehdit etti. İkisine de müstehak kimseleri yarattı. Bu imtihan Kur'an'da hep geçer. Hakikate erişmek hedeftir. O, ilmiyle bildiği halde bir de bu imtihan dünyasında bilinsin istemiştir. (Vehüvelazîzülgafûr): O Allah kâfirlerden azâbiyle intikam almaya gücü yetendir. Muhalefet ederler. Onu âciz bırakamayacaklarını bilmelidirler. Onlardan zâtına mahsûs intikamını alıcıdır. O, Gafurdur: Küfür günahından, büyük günahlardan sakınan kâfirleri sapıklıktan hidâyete erdirdiği gibi, inandığı halde büyük günahlara dalıp da sonra tevbe edenleri de bu günah yükünden kurtarandır. Bağışlayıcıdır. 3 "O, birbiriyle âhenkdâr yedi kat gök yaratmış olandır. O gâlib-i mutlakdır, çok yarkğayıcıdır." O, Aziz, Gafur olan padişahdır. Kudretiyle yeri ve yedi kat gökleri yaratandır. Tabaka tabaka birbiri üstüne kubbe gibi gökyüzünü yarattı. Her göğün kalınlığı beşyüz yıllık yoldur. Bu dünya göğü bir "dalga gibi"dir. Havada Halikın kudretiyle direksiz duruyor. İkinci gök "ak mermer"dendir. Üçüncü kat gök ise "demir"dendir. Dördüncü kat gök "Tunç"tandır. Beşinci kat gök ise "bakımdandır. Altıncı gök ise "altın"dandır. Yedinci kat gök "Gazel yakuttandır. Göklerden yukarda "yedi deniz" vardır. Bunlarla görevli meleğin ismi "kaptâtırûs"dur. Bundan sonra kudretini şöyle belirtti: "O çok merhamet edici (Allah) in yaratışında hiçbir nizamsızlık görmezsin..." Allahü teâlâ Rasûlüne ve herkese şöyle hitap etmektedir. Göklere şöyle ibretle bir bak. Her bakışta gökte Rahmanın yaratmasında bir eksiklik bulunamaz. Bir boşluk bulunmaz. Onda eğrilik bulunmaz. Birbirine bitişiktir. 4 "İşte gözü çevir. (İyi baki) hiçbir çatlak görecek misin?" Ciddî olarak ibretle göğe defalarca bak. Gökte yarık, yırtık, aralık göremezsin. Görmez misin onda bir boşluk, eksiklik bulamazsın. Böyle ibretli bakışla Bizim kudretimizin kemâlini görebilirsin. Ders çıkarmalısın. Tekrar bakışı emrederek buyurdu ki: "Sonra gözü iki kere daha çevir..." İnsan bir şeye bir defa bakmakla bir şeyin eksikliğini göremez. Onun için iki kere bakış emrediliyor. Kaç kere bakarsan bak sen göklerde bir eksiklik asla bulamazsın. Devamla şöyle buyurdu: "(Nihayet) o göz, hor ve hakîr yine sana dönecektir ve o ()bir kusur bulabilmekten) yorulmuştur." Göz bir eksiklik bulamadığı için ölgün bir halde yuvasına döner. Onun kudreti karşısında âciz bir halde yorulmuş şekilde kendine gelir. 5 "Yemin olsun ki Biz yere en yakın olan göğü kandillerle donattık.." Gerçekten Biz size yakın olan göğü onun kandilleri ve lâmbaları olan yıldızlarla süsledik. Siz hergün bakar durursunuz. Yüce Allah yıldızlara "Kandiller" dedi. İnsanoğlu evleri-mescidleri bu lâmbalarla süsler, parlatır. Biz dahi kubbesi altında toplandığınız bu koskoca dünya evini lambalar gibi aydınlatan yıldızlarla süsledik. Sizin lâmbalarınızdır onlar. Gece karanlığında karada ve denizde onlarla yol alırsınız... Bu size çok faydalı ikramlarımızdan biridir. Yüce Allah devamla şöyle buyurdu: "... Bunları şeytanlara da atış taneleri yaptık. Onlara çılgın ateş zabı hazırladık." Düşmanlarınız şeytanlardır. Göklerden haber çalmak için oraya çıkarır. Meleklerin yaptıklarını araklarlar. Hırsızlama bilgiler elde ederler. Bunları cindar hocalara ve kâhinlere bildirirler. Onlar da bunlara ken-i uydurma bilgilerini de katarlar, kendilerine şifâ için başvuran şaşkın alka menfaat karşılığı aktarırlar. Meleklere onları kovalamalan için emrederiz. Onlar da yıldızlardan ateş alırlar atarlar. Kimisini bu atış yakar. Kiminin de aklını alır, onu deli gibi yapar. Dünyada Allah'ın emirlerini ve yasaklarını çiğner. Sonunda âhirette de onları "çılgın cehennem ateşi" bekliyor. 6 "Rabbine küfredenler için de cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!" İnsanlardan ve şeytanlardan Allah'ın vahdaniyetini ve birliğini inkâr eden kimselere cehennemi hazırladık. O, ne yavuz-yaman bir barınaktır! Onun azabı bunların hepsini yakar ve kül eder. 7 "Onun içine atıldıkları zaman onun kaynar haldeki çirkin sesini işittiler" Şeytanların-insanların kâfirlere zebaniler, ateşten kıskaçlarla onları alarak ateşe atarlar. Onlar eşşek anırması gibi bağrışırlar. Ateşin çılgın yanması içinde sesleri işitilir. Bağrıştıkça cehennemin kükreyişi artar. Onları eritirler. 8 "Öfkesinden hemen hemen çatlayacak gibi olur o. Her güruh, içine atıldıkça kendilerine bekçileri sorarlar-. "Size (bu) azap ile korkutan (peygamber) gelmedi mi?" Cehennem, hışımla onlara öyle gazaplanir ki öfkesinden sanki çatlayacak hâle gelir. Çatlayan her mozayiğe bir güruh kâfir atılır. Onların hasretlerini daha da artırmak, manevî işkence vermek için cehennem görevlileri sorarlar: "Size dünyâda fau ahvâlden haber veren, Allah'ın yolunu gösteren bir peygamber gelmedi mi?" 9 "Onlar: 'Evet, dediler, gerçek bize, (bu) azapla korkutan peygamber gelmiştir. Fakat biz (onları) yalanladık. Ve Allah hiçbir şey indirmemiştir dedik..." Biz korkutucuları yalanladık. Üstelik "siz Allah'a iftira ediyorsunuz? O bize ne kitap indirdi ve ne de seni peygamber gönderdi." dedik. Devamla şöyle derler. "Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz dedik" Siz ya delisiniz veya bîr büyük hatâ içindesiniz ki bizi atalarımızın yolundan alıkoyarsınız. Bunların zebanı sözleri olma ihtimali de vardır. 10 "Ve şöyle söylerler: Eğer bizi dinler, yahut aklımızı kullanır (İnsanlar) olsaydık şu çılgın cehennemdaşlar içinde olmazdık." Kâfirler şirklerine pişman oldular. Devamla 11 "Bu suretle günahlarını itiraf ederler, (ki Allah) cehennem yaranını (rahmetinden) koğsun!" "Suhk" Cehennemde bir derenin ismi, denildi. Azapları çok katı ve çetindir. Onlar rahmetten kovulmuş kimselerdir. 12 "Gerçekten Rableri (nin azâb) ından gıyaben korkanlar (yok mu?) Onlar için hem mağfiret var, hem büyük mükâfat!" Gerçekten görmedikleri halde Onun azabından korkan bu bahtiyar kimseler için bağışlanma vardır. Cennetteki yüce mertebeler bu korkuyla doğru orantılıdır. 13 "(Ey kâfirler) sözünüzü (İster) gizleyin, ister onu açıklayın. Çünkü o, sinelerin özünü bile hakkıyle bilendir." Bu âyet-i kerîmenin nüzul sebebi şudur: Kâfirlerden bir grup Rasulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dil uzattılar, iftira ettiler. Cebrail (aleyhisselâm) geldi, peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e haber verdi. Kâfirler bunları duyunca: "Demek ki bu çok gizli sözümüzü Muhammed'in Rabbi işitmiş. O haber vermiş" dediler. İşte bunu Yüce Allah açıklayarak, onların bu hususta da gafletlerini ortaya çıkardı. 14 "Yaratıp duran (Allah) mı bilmeyecekmiş? O, lâtiftir, her şeyden haberdârdır." Kullarının gönlüne düşen her düşünceyi O bilir. Kişinin ne yaptığını- gizli olsa- bilen Odur. O öyle bir bilen padişahdır ki ilmi lâtiftir. Bütün yaratıkları çepeçevre sarmıştır. Habîrdir. Bütün incelikleri bilir. Ona gizli bir-şey yoktur. Yer altındaki "tohum"un encamını bilir. O çıkınca nasıl büyüyecek ve nasıl meyvaya duracak bilir. Lûtfuyla o sert tane yeri yararak çıkar. O dalbudak olur. Çeşitli meyveler ve sebzeler oluşur. Anaların göğüslerine bembeyaz sütü kandan oluşturan da O lâtiftir. O sütle doğan çocuğu belli bir müddet besleten O Latiftir. Çocuğun ana rahminde şekillenmesi-canlanması da sırf Onun lûtfuyledir. Dünyaya getirip civanmert yapan da O'dur. Her canlı ve cansız oluşum Onun Lûtfuyledir. Bütün bunlar, bilen kulların sırrını bilmez mi? Aklı olan bu acâib kâinata ibretle bakar, muttaki yaşar. 15 "O, yeri sizin faydanıza musahhar kılandır. O halde onun üstünde yürüyün. (Allanın) rızkını yeyin. Son gidiş ancak Onadır (Unutmayın)" O Allah bu yeri sizin için yarattı. Sizin emrinize verdi. Doğudan-batıya dümdüz hâle getirdi. Yerleşime, ekime elverişli kıldı. Kuyular-dağlarla onu pekiştirdi, perçinledi. Siz ondan kolay yararlarlasınız diledi. Bağlar, bahçeler, ekinler yetiştiresiniz diye böyle yarattı. Orda dereler ve ırmaklar akıttı. Dilediğiniz yerlere sarsıntı, çökme olmadan yerleşeseniz ve gezinesiniz diye böyle uygunca yarattı. Çeşitli ve türlü faydalanma yolunu bulmanızı murâdetti. Meyvelerden yiyerek şükredeseniz istedi. Şunu da iyi bilmeniz gerek: Dönüp dolaşıp varacağınız Onun huzurudur! Bundan maksat şudur: Hak teâlâ önce gökleri yarattığını haber verdi. Ondan sonra yerleri yarattığını bildirdi. Yerle göğün bir olduğunu sonradan koparılarak ayrıldığını Kur'an'dan öğreniyoruz. Şuna işaret var: Bu muazzam oluşuma gücü yeten yerden var olan ölüleri Kıyamette çıkarmaya öncelikle kaadirdir. Böylece düşünenin iyi-metotlu düşünenin "öldükten sonra dirilmeyi inkâra" mecali kalmaz. 16 "Gökteki (melek)lerden, (Allah'tan), sizi yere batırıvermesinden emin mi oldunuz? O zaman bakarsınız ki (arz durmayıp) çalkanmaktadır." O Allah'ın azabından, kötü akıbetinizden emin misiniz? Şundan dolayı siz azaba duçar olacaksınız: Onu göklerde bilmeniz bir azap sebebidir. Meleklerin de yalınız mekânları göklerdir. Arş, Kürsî, Levh-i mahfuz ondadır. Kitapları o göklerden gönderir. Bir başka azap sebebi şu: Allahü teâlâ'yi yaratıklara benzetmek "müşebbihe fırkasından olmak". Bu "Ehli-sünnet ve'l Cemaat"ın itikat anlayışına aykırıdır. O azan kimseleri hep gökten azapla mı cezalandırmıştır. Allah mekândan münezzehtir. Böyle bir şey mahlukun sarımdandır. Allah'ın sizi yere geçirmesinden kork muyor musunuz? Ey putperestler, münafıklar? Nitekim ilahlık sevdasına kapılan "Kaarûn"u yerin dibine batırmıştır. O kıyamete kadar yedinci kat yere inmeye devam edecektir. 17 "Yoksa gökteki (melek) lerin (Allah'ın izniyle) üstünüze taş yağdırıcı (rüzgâr) göndermesinden emin mi oldunuz? Siz tehdidimin nice olduğunu (o zaman) bileceksiniz?" Lût kavmine taş yağdırarak helak ettiği gibi sizi de helak etmiyeceğîmizden emin misiniz? Bizim sizi korkutmamız başınıza bilfiil gelebilir. Sonra bilmenizin size hiç faydası olmaz. 18 "Yemin olsun ki onlardan evvelkiler de yalanlamışlardı. (Bak) benim inkârım (helakim) nice oldu!" Bu âyet-i kerîme Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i teselli ediyor. O, Mekke müşriklerini İslama, Allah'ın birliğine çağırdı. Onlarsa yalanladılar, Onun gönlü daraldı. Canı sıkıldı bu sonuçtan. Bu âyetle Allahü teâlâ onu teselli ederek dedi ki: "Yâ Muhammed! Seni yalanlayanlara bakıp çok üzülme! Kardeşlerin öbür peygamberler de tekzip edildiler. Akıbetleri çok kötü oldu» onların. Sabret, bekle. Bunlara benim cevâbım nice olacak hep beraber göreceksiniz.! 19 "Onlar, üstlerinde kanatlarını açarak, kapayarak uçan kuşları da görmediler mi? Bunları (hava boşluğunda) O rahmeti herşeyi kaplayan- (Allah) dan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki O, herşeyî hakkıyle görendir." Bu münkirler gördüklerinden ibret almazlar mı? Şu göklerde, hava boşluğunda kuşları o tutuyor... Kanatlarını açarak uçtukları gibi, kapatarak da süzülerek uçarlar. Rahmanın merhameti bunu bile kapsamıştır. Onları uçuran ancak O'dur. Onlar yürüyerek hedeflerine varamazlar. Bizlerin de uçarak maksûdumuza erişemediğimiz gibi. O, Kerîmdir. Her varlığın faydası ne ise, onu verendir. Herşeyi salah üzere yaratıp tedbir eden O'dur. 20 "Rahmeti her şeyi kapsayan (Allah)a karşı size (kurtarıcı bir) yardımda bulunabilecek olan kimdir? Şu sizin ordunuz mu? Kâfirler gururdan başkası içinde değildirler." Ey kâfirler! Bana söyleyin bakalım: Yediklerinizden, ölüler olan o gıdalardan sizi canlı tutan, kuvvet veren, kan veren-can veren kimdir kim? Sizi Rahmandan başkası hakettiğiniz azaptan kurtarabilir mi? Niçin Ona isyana devam ediyorsunuz? Cevap veremiyorsunuz değil mi? Bu kâfirler, dünyanın aldatıcı yönüne kapılıp bâtıla dalmışlardır. 21 "O, rızkını tutup kesiverirse, şu size rızık verebilecek kimdir? Hayır, onlar bir azgınlık (Haktan) bir nefret içinde mütemadiyen inat etmişlerdir." Bu taptığınız ilâhlar size rızık verebilir mi? Hayır. O Allah size rızık vermezse, gayrisi hiç veremez. Bu kâfirler serkeşlik ettiler, Haktan nefret ettiler. İnanmadılar. Kendilerini de üstelik sürekli hidâyet üzere (tuttukları yolun akılcı, çıkarcı, yaşatıcı) olduğuna inanmakta inatla direndiler. Boş bir kuruntu bu!... 22 "Şimdi yüz üstü, düşe-kalka yürümekte olan kimse mi daha çok hidayete erendir? Yoksa doğru bir yol üzerinde düpedüz (dimdik) yürüyen mi? (Düşünün)" Burda Hak teâlâ bir benzetme yaptı. Mü’minlerle kâfirler karşılaştırıldi. Gönülleri, gözleri kör olup küfür ve şirk karanlığında yürüyen tıpkı yüzüstü yürüyen gibidir. Fakat İslâm nuru üzerine dosdoğru Hak yolda yürüyenler tıpkı iki ayağı üzerine dimdik yürüyen canlı ve kanlı adama benzer. Küfür ve şirk üzere olan kâfirleri ve müşrikleri yüzüstü sürüklenerek diriltecektir. Cehenneme de atacaktır. İman yolunda istikâmet üzere olanları da cehenneme atılanlara karşılık nimetler fuarı cennet"e sokacaktır. 23 "(Habibim) de ki: O, sizi yaratan, size kulak (lar), gözler, gönüller verendir. Siz ne az şükredersiniz!" Hak teâlâ Rasulüne (sallallahü aleyhi ve sellem) hitap ederek buyurdu ki: Yâ Muhammed! O kâfirlere de ki: Sizi hiç yoktan vâreden O'dur. Size kulak verdi; onunla Hak kelâmı işitip uyasınız diye. Göz verdi; onunla Hakk'ın varlığına şahit delilleri göresiniz diye. Gönüller verdi ki Onunla Hak yola giresiniz ve o yolu benliğinizle beğenesiniz diye. Kıyamette lehinize bir delil kalmayacak ki ona tutunmanız mümkün olsun. Ona aykın davranışınıza karşılık itaatli da davranmanız mümkün. Şükrünüz azaldı. Halbuki nimetler çoktur." 24 "De ki: "O, sizi yeryüzünde zürriyet hâlinde yaratıp yayandır- Ve nihayet (hepiniz) ancak Ona toplanıp götürüleceksiniz." O öyle kudretli bir Allah'tır ki sizi babalarınızın sulbünden (spermasından) analarınızın rahimlerine yerleştiren Odur. Onu orda (kan)a dönderdi. Kanı da (et ve sinir)e çevirdi. Sonra da can verdi. Dünyaya getirdi. Sizi çoğalttı... Sonunda tekrar öldürecek, sonra da Onun huzurunda toplanacaksınız. 25 "Eğer siz doğru söylüyorsanız şu vaadin (tehdidin tahakkuku) ne zaman derler?" Onlar Rasûle bu sözü söyleyebildiler. O günün olmayacağı vehmine kapıldılar da böyle konuştular. 26 "De ki: O bilgi ancak Allah nezdindedir. Ben sâdece Allah'ın azabını apaçık haber verenim" Yâ Muhammed! Onlara Kıyametin kopmasının vaktinin -saatinin bilgisi Allah'tadır. Ben sizi o günün dehşetinden korkutan bir peygamberim. Bunları insafla anlayın. 27 "Artık onu yakında gördükleri zaman o küfredenlerin yüzleri kötü bir hâle getirilmiş ve işte bu, sizin (aksini) iddia ettiğiniz şeydir,' denilecektir." O kâfirler kıyamet alâmetleri ortaya çıkınca o kadar üzülecekler ki yüzleri kapkara olacaktır. O kara yüzlü zebaniler onlara derler ki: "İşte bu gün, dünyada ne zaman olacak diye yalanladığınız dehşetli gündür! Hakkı bıraktınız, bâtıl dâvalar edindiniz. Biz ölüp de toprak olup da geri mi dirileceğiz." diye inkâr ettiğiniz yaman gündür! 28 "De ki: Eğer Allah beni ve benimle beraber olan (mümin) leri (arzunuz veçhile) helak eder, yahut (bizi) esirgerse ya kâfirleri acıklı azaptan kurtaracak kimdir?" Kâfirler Rasûle ve mü’minlere beddua ederlerdi. Yâ Muhammed! Biz mü’minlerin başına gelecek iki hayırdan biridir. 1. Bizi öldürürse varacağımız yer Cennettir. Göreceğimiz Cemâlullahtır. 2. Yahut bize yardım eder size galip oluruz. Bu ikisi de hakkımızda yalnız hayır getirir. Biri uzun vadeli hayır (cennet) biri yakın (zafer)... Fakat sizi azaptan kim kurtaracak? 29 "De ki: O, rahmeti bütün yarattıklarına şâmil olandır. Biz Ona îman ettik. Ve ancak ona güvenip dayandık. Artık apaçık bir sapıklık içinde bulunan kimmiş? ilerde siz de bileceksiniz." Yâ Muhammed! De ki: Bizim yaratanımız Rahman'dır. İhsanı boldur. Dilerse azap ile dilerse rahmet ile muamele eder. Biz böylece Ona inandık. İşimizi de Ona ısmarladık. Böyle iken bile biz Onun azabından korkarız. Rahmetini de umarız... Bize azabı zulüm değil, bizim günahımızdandır. Rahmet ederse bu da fazlu ihsanı, lûtfudur. Ama siz kâfirleri azaptan kim kurtaracak? Dosdoğru istikamet üzere siz misiniz yoksa mü’minler mi? 30 "De ki: Eğer suyunuz yerin dibine savulup giderse kim akar busu getirir, (bana) söyleyin." Yâ Muhammed söyle: Ey Mekkeli kâfirler! Zenızem suyunu Allah bize kaparsa, Ondan başka size-bize onun gibi bir suyu kim fışkırtır? Ebû Hureyre (radıyallahü anh) Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) in şöyle dediğini rivayet ediyor: "Kur'an'da bir sûre vardır ki otuz âyettir. Onu devamlı okuyana o şefaat eder. Onun yarlığanmasına sebebdir. O sûre (Tebârekellezibiyedihilmülk...) dür." Abdullah İbn Mes'ûd şöyle diyor: "Bir ölüyü kabre koysalar. Münker-Nekîr başucuna gelip suâl sorsalar. Onun başı dile gelip dese ki: Benden yana size yol yoktur. Bana sual etmeyin. Zîra bu dâima benimle (Tebârekellezibiyedihilmülk) sûresini okurdu. Ayağı tarafına sual melekleri geçerler. Benden de size geçit yok ki suâl edesiniz. Zira benim üzerime durup Tebâreke sûresini okurdu" der. "Bu sûre kurtarıcıdır. Kabir azabından kurtarır. Onu her gece okuyan çok sevap kazanır." (Hadis) |
﴾ 0 ﴿