HÂKKÂ SÛRESİ

Keremli Mekke'de nazil olmuştur. Elli iki âyettir.

1

"O hak olan (kıyamet),"

2

"nedir o hak olan (kıyamet)?"

"Elhâkka": Kıyamet isimlerinden bir addır. Bu (hakka) bir saattir ki, kesinlikle meydana gelecektir. Olmasında hiçbir şüphe yoktur. Kesinlikle inananlarca kıyamete (hakka) denilmesi, "her işin iç yüzünün o gün belli olacağı" içindir. Kimin amelinin ne kadar sevap getireceğinin gerçeği o gün anlaşılacak. Kimin de amelinin azaba sebeb olacağı o gün bilinecek. O günün işinin çetin ve korkularının büyük olduğu için de bu ismi almıştır.

3

"O gerçek (kıyamet)i sana hangi şey bildirdi?"

Yâ Muhammed! O kıyametin ne ulu gün olduğunu Biz Azîmüşşan bildirmezsek nereden öğreneceksin? Onun şânı büyüktür. Zor kavranır bu.

4

"Semud ile Âd patlayacak olan o kıyameti yalanladılar."

Hazret-i Salih (aleyhisselâm) in kavmi Semûd ile Hazret-i Hûd (aleyhisselâm) in kavmi Âd o kıyameti yalanladılar. Kıyamet gününe (Kâria) denmesi şundandır: O gün çeşit çeşit korkulu hallerden ötürü gönüller tutuşacak. Dayanılmaz azap olacak...

5

"Semûd'a gelince; Onlar korkunç bir ses ile helak edildiler."

Çünkü onlar Salih peygamberi yalanlamışlardı. Yok oluşlarına azgınlıkları sebeb olmuştu. Bu korkunç ses, baştan aşağı geçerek onları yok etti.

6

"Âd'a gelince: Onlar da uğultulu, azgın bir fırtına ile helak edildiler."

Âd kavmi de şiddetli soğuk bir rüzgâr ile yok edildiler. Her şeyin sahibi Hazînedânn hükmü ezelde verilmişti. Zamanı gelince bu hüküm bir bir gerçekleşti.

7

"(Allah) onu yedi gece, sekiz gün ardı ardınca üzerlerine musallat etti. Öyle ki (sen de hazır olsaydın) o kavmin (bu müddet) içinde (nasıl) ölüp yıkıldığını görürdün. Sanki onlar, içleri bomboş hurma kütükleri gibi idiler."

Yâ Muhammed! Sen bu müthiş hâdiseye şahit olsaydın, yedi gece-sekiz gündüz içinde o uğultulu rüzgârı, onlara nasıl gönderdiğini görürdün! Sökülmüş hurma kütüklerine döndüler. İbn Abbas (radıyallahü anh) der ki: "Yüce Allah gökten bir damla bile su göndermedi. Ancak çok ölçülü su verdi. Bir arpayı sallayacak kadar fazla rüzgâr estirmedi. Onu da çok az verdi. Âd ve Semûd kavmini bu korkunç yelle yok etti."

Herşeyin sahibinin hükmü öne geçti. Kimse onların helâklarını önleyemedi. Hepsini yok etti.

8

"Şimdi onlardan bir kalan görüyor müsün?"

Yâ Muhammed! Etrafa bir bak. Onlardan bir kişiyi bile bulamazsın.

9

"Firavun da, ondan öncekiler de, altüst olan (kasaba) lar (halkı) da hep o hatayı (meydana) getirdiler."

O Allah'ın Peygamberlerine isyan ettiklerinden Allahü teâlâ bunları şiddetli azaplara duçar etti. Firavun da bunlardandır. Çünkü o da Nemrûd gibi, Lût kavmi gibi, hep o "değişmez küfür hata sürecinde" kalakaldı. Yâni şirkle, çirkin işlerle ömür tükettiler.

10

"Öyle ki (her ümmet) Rablerinin peygamberine isyan ettiler. Bundan dolayı O da kendilerini fazla bir şiddetle yakalayıverdi."

Çünkü o taşlan tavırlı kâfirler Mevlâlarının Rasûllerine itaat etmedikleri gibi; üstelik isyan da ettiler. Allah da bunları bu şiddetli önüne geçilmez azapla cezalandırdı. Onlar çirkin işlerini ve Peygamberlerine muhalefeti aralıksız sürdürdüler.

11

"Doğrusu, (her yanı) su bastığı zaman sizi gemide biz taşıdık."

Sular yuvalarından haznelerinden taştı. Öyle ki herşeyin üstünde su onbeş arşın yükseldi. Biz sizi, yâ Muhâmmed, o vakit babalarınızın sulbünde sakladık. Bu tufandan kurtardık.

12

"Onu sizin için bir öğüt ve ibret yapalım, onu belleyen kulaklar da bellesin diye"

Nûh kavmini helak edişimizden ibret alasınız ve iyi düşünesiniz diye size bunu bildirdik. Çünkü siz de onların yaptıklarını yapıyorsunuz. Bu haberleri işittiği halde can kulağı ile dinlemeyerek taşkınlıklarına devam edenin akıbeti de farklı olmaz.

13

"Artık (Sûr)a birinci üfürülüşle üfürüldüğü zaman,"

14

"O Kıyamet, İsrafil (aleyhisselâm) "Sûr"a bir defa üfürünce gerçekleşecektir."

15

"Yerle dağlar yerlerinden kaldırılıp da yekdiğerine bir çarpışla hepsi toz hâline geldiği (zaman)."

Yerlerdeki otlar, ağaçlar yerlerinden sökülür. Dağlar da yerlerinden koparlar! Hem de birbiriyle çarpışarak toz-duman olurlar! Yıkanmış topraktan tepeler oluşur. O yerleri, dağlan, hepsini o müthiş fırtınayla darmadağın ederiz!

16

"İşte o zaman olan olmuş (kıyamet kopmuş) tur. Gök de yarılmış ve artık o, o gün zaafa düşmüştür."

Kıyamet kopunca Allahü teâlâ'nın heybetinden gökler zayıf düşecektir. Melekler de yere ineceklerdir. Tabiî gökler bu heybetten parça parça olacaktır.

17

"Melek (ler) ise onun bucaklarındadır..."

Sûr'a üfürülmeden önceki meleklerin hâli budur. Yüce Allah devamla şöyle buyurdu:

"O gün Rabbinin arşını (bucaklardakilertn) üstlerinde bulunan sekiz (melek) yüklenir."

O gün Yâ Muhammed! Senin Rabbinin arşını bazı halklar üzerine sekiz melek götürürler. Kimisi dedi ki: "O meleklerin gerçek sayısını ancak O bilir. Ama haberde Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in şöyle dediği varittir: "O Arşı taşıyan meleklerin başlan Arşı geçmiş, ayakları da yedi kat yerin altına inmiştir. Kulak yumuşağından boynu arası mesafe yediyüz yıllık yoldur. Hızlı uçan kuşlardan daha hızlıdırlar.

Tesbihleri budur. Yani: "Seni, sen nasılsan, öylece noksanlıklardan uzak biliriz" demektir.

Vehb b. Münebbih (radıyallahü anh)'e göre: "Arşın taşıyıcı meleği dörttür. Herbirinin de dörder yüzleri vardır. Bir yüzü (sığır), bir yüzü (arslan), bir yüzü (gerges) bir yüzü de (insan) dır."

18

"O gün (huzura) arzolunacaksınız. (Öyle ki) size âlt hiçbir sır gizli kalmayacak."

O kıyamet günü sen hesap yerine Allah'ın huzurunda duracaksın. Aranızda olup bitenler, birbirinize yaptıklarınızın hepsi Allah tarafından bilinmektedir.

Âlimler şöyle diyorlar: Üç türlü arz olacaktır.

Hesaplar görülecek. Herkes amelini görecek.

Birbiriyle dâvaları olanların çekişmeleri olacak.

Onlar arasındaki proplemler halledilecek. Sonunda herkes amel defterini bizzat okuyacak.

19

"Artık kitabı sağ eline verilmiş olan kişiye gelince, der ki: Alın, okuyun kitabımı!"

Her kimin kitabı beraatı sağ eline verilmişse ordaki iyiliklerinin yazılmış olduğunu görünce tarifi imkânsız bir sevinç duyar. Bu sevincinden şöyle demeden kendini alamaz: "Gelin bu benim kitabıma bakın. Ben nasıl saadetlere erdim görünüz..."

20

"Çünkü ben hakîkaten hesabıma kavuşacağımı (kuvvetle) zannetmiştim."

Ben dünyada kesinlikle bu sonucu göreceğime inanıyordum. Kıyamet gününde Allah'ın bana bir ikramı olacağını biliyordum. Allah'a hamdoslun bu hayırlara kavuştum.

21

"İşte o, hoşnut bir hayat içindedir."

22

"Yüksek bir cennette."

23

"Çabucak devşirilecek (meyve) leri yakındır."

O cennete giren kimseler yüce köşklerde otururlar. Yüce hurma ve üzüm ağaçlan vardır orada. O çeşit çeşit meyveleri kolayca dererler. Birbîrlerine de ikram ederler.

24

"(Dünyâda) geçmiş günlerde takdim ettiğiniz (iyi ameller) in karşılığı olarak afiyetle yeyin, için."

Cennetteki hoşnutluk ve hizmetlerden dolayı, köşklerde yemeden-içmeden ötürü mü’minler hoş vakit geçirirler. Pınarlardan soğuk sular içerler. Onların içlerini soğutsun dîye. Bu yemeklerden ve içmelerden hiçbir hastalık olmaz. Sonunda büyük-küçük abdest bozma da görülmez. Bu nimetlere sınır da yoktur. Kimsenin minneti yoktur. Ne yapılırsa yapılsın günah olmaz. Bu makamlar dünyâda "sâlih amellerinizden dolayıdır. Önceden gönderdiğinizin karşılığı olarak yeyin-için. Namazınız, orucunuz cihâdınız vs. karşılığı olarak sonsuza dek afiyetle yiyinîz-içiniz denilecek.

25

"Kitabı sol eline verilmiş olan kişiye gelince, o da der ki: Ah keşki benim kitabım verilmeseydi."

26

"Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim."

27

"Ah keşki o (ölüm hayâtıma) katî bir son verici olmasaydı."

Keşki dirilmeseydim. Bu kötü sonucu görmeseydim.

28

"Malım bana bir fayda vermedi."

29

"(Bütün) saltanatım benden ayrılıp mahvoldu."

Keşki, O İsrafil (aleyhisselâm) in "Sûr" ile ölmüş olunca tekrar dirilmeseydim de bu mihneti ve bu şiddeti görmeseydim! O dünyâda akıl atmaz zahmetlerle topladığım ve asla hayır yollarına sarfetmediğim malımın bugün -asıl yararlanacak bugün- bir faydasını bulmadım. Beni şu çekilmez azaptan kurtarması için onun hepsini fidye verirdim... (Verse de asla kabul edilmez). Dünyada Allah'ın hükmünün dışında bir takım hükümler koymuştum. Onlarla insanlar üzerinde "otorite" kurmuştum. Burada kendime bile hükmedemiyorum. Saltanatım yıkıldı. Bugün hor-hakîr rezîl oldum. Dayanılmaz maddî ve manevî acı içindeyim.

30

"(Allah buyurur:) Tutun onu da (ellerini boynuna) bağlayın."

31

"Sonra da onu o alevli ateşe atın."

32

"(Bundan) sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde, oraya sokun."

Tutun bu zâlimin boynunu demirleyin. Elini de boynuna demirleyin. O "Cahîm" derelerine bırakın. Meleklerin arşınlamasıyle yetmiş arşın olan zencirin yukarısından ağzından sokun tâ dübüründen çıkarın. Kalanlarını da boynuna sarın.

Dünyâda şeytan onu aldatmıştı, azdırmıştı. Onu da zincirleyin ki azapları da dünyadaki kötü işleri, inkârları gibi ortak olsun. Hadîs-i şerifde geçtiğine göre: "Eğer zincirin bir halkasını terazinin bir kefesine koysalar, dünyânın başından sonuna dek ne kadar demir yaratıldıysa onlar da öbür kefesine konsalar bu halka ağır gelir." Bir hadîsi şerifde de şöyle bir ifâde geçmektedir; "O zincirin bir halkasını Kâfdağı üzerine koysalar o dağ onun ısısından toprağa kadar erirdi." Bu hadis-i şerif den anlaşılan şudur: Cehennemlikler çok iri gövdeli olurlar. Çünkü çok zencir kullanmak gerekiyor.

33

"Çünkü o, O büyük Allah'a inanmazdı."

34

"Yoksula yemek (yedirmediği gibi) vermeye teşvik bile etmezdi."

O dünyada yüce Allah'ı sânına lâyık bir biçimde tanımadı. Şirk koştu. Fakirleri doyurmadı. Başkasının yedirmesine de hep engel oldu.

35

"Onun için bugün burada kendisine (acıyacak) hiçbir yakın (dost) yoktur."

36

"Gislîn'den başka yiyecek de yoktur."

37

"Ki onu (bilerek) hata eden (kâfir)lerden başkası yemez."

Bugün kendisinin şefkatli bir dostu yok ki ona şefaat etsin de kurtarsın. Yiyecekleri de cehennemliklerin gövdelerinden sızan kanla karışık irinlerdir. (Gistîndir). Ateşten beter yenemez yiyecekler..Onu: Hak yoldan sapan ve dalâlete düşen, devamlı günah işleyen, günahlarına pişman olmayan üstelik mü’mirilere maddî, manevî sıkıntılar veren bütün bâtıl yolların iflah olmaz yolcuları yiyeceklerdir.

38

"Neler görüyor, neler görmüyorsanız (onların hepsine) andederim ki,"

39

"Neler görüyor, neler görmüyorsanız (onların hepsine) andederim ki,"

40

"muhakkak o (Kur'an) Allah indinde çok şerefli peygamberin kati sözüdür."

Yerde ve gökte olan gördüğünüz varlıklara andiçerim ki, — onlar; Arş, Kürsî, melekler, Levhimahfûz; yerlerde de vücutlarınız ve görmediğiniz canlarınızdır— bu Kur'an Allah katındandır. Cebrail (aleyhisselâm) onu okumuş ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de onu tekrarlamıştır. O Rasûl (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın kerîm, azız, şerefli kuludur. O da, pegamberüğin gerçeği, Hak sözleri sizlere ulaştırdı. O asla şeytanların haberi değildir.

41

"O, bir şâir sözü değildir. Ne zaman inanırsınız sizi"

O Ebûcehil: "O Muhammed mecnundur. Sizin atalarınızın yoluna inancınız az olduğu için ona inanıyorsunuz," derdi hempalarına.

42

"(O), bir kâhin sözü de değildir. Siz ne az düşünürsünüz!"

43

"(O), âlemlerin Rabbinden indirilmedir."

Bu Kur'an mutlak kudret sahibi bütün âlemlerin Rabbinden gönderilmiştir.

44

"Eğer (peygamber söylediğimiz) bâzı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı,"

45

"elbette onun sağ elini (gücünü) alıverirdik."

46

"Sonra da, hiç şüphesiz, onun kalp damarını koparırdık."

O kâfirler dediler ki: "Muhammed okuduğu Kur'ani kendi kendine uydururyor." Allahü teâlâ bunun üzerine "şayet o, Kur'andan bir harf eksik veya Fazla söyleseydi izzetim hakkıçûn biz onun gücünü giderir, boyun damarlanru da keserdik. Halkın en faziletlisi, en cömerti, en şereflisi olan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında bu ifâdeler kullanılması çok anlamlıdır. Âsi olanlara bu bir tehdittir. Resûlullah’ın bu konuda bir hatası yoktur, Muhalfarz, kâfirlerin sözlerinin karşılığını belirtmek için buyurmuştur. Dîni tebliğ edenler çok dikkatli olmalıdır.

47

"Sizden hiç biriniz o vakit buna engel de olamazdınız."

48

"Şüphesiz ki o (Kur'an fenalıklardan) korunanlar için kati bir öğüttür."

Doğrusu bu Kur'an vaazunasîhattır. Şunlar için ki şirkten, nifaktan ve yüzsüzlüklerden sakınmaya niyetli olanlar için faydalıdır. O Kur'an Allah'a itaate ve günahlardan sakınmaya herkesi çağırır.

49

"içinizde yalan sayanlar bulunduğunu elbet biz de biliyoruz."

Biz Kur'an'ı ve peygamberi yalanlayanları çok iyi biliriz. Bunlar münafıklardır.

50

"Muhakkak ki o (Kuran) kâfirlere karşı (kaçınılmaz) bir hasrettir."

Kıyamet gününde bu Kur'an kâfirlerin ve münafıkların hasret ve pişmanlıklarını artıracak. Onlar ona inanmamışlardı. Cennetliklere Allah'ın ikramlarını da görünce hasretleri dayanılmaz boyutlara ulaşacak. Peygamberi de inkârlarına pişman olacaklar.

51

"Hiç şüphesiz ki o (Kur'an) kaü bilginin tam gerçeğidir. Onların hasreti nedametleri kesin gerçekleşecek."

52

"O halde O büyük Rabbini, kendi adiyle tesbîh et"

Rabbini Onun sânına uymayan şeylerden tenzih eyle. İşini Ona havale et. O senin yardımcın olsun.

0 ﴿