MÜZZEMMİL SURESİ

Keremli Mekkede gelmiştir. Yirmi âyettir.

1

"Ey (esvabına) bürünen (Habîbim),"

2

"gece(nin) birazından gayri (saatlerinde) kalk."

3

"(Gecenin) yarısı mikdarınca. Yahut ondan birazını eksilt."

4

"Yahut üzerine artır. Kur'an'ı da açık açık, tane tane oku."

Gecenin üçtebiri veya üçte ikisini uyu. Sonra kalk. Kur'an'ın tertîl üzere okunması isteniyor. Buna göre "tertîl": "Sakin sakin okumak. Harfleri tane tane seçilecek şekilde belirtmek. Harekeleri de yerli yerince yerine getirtmek. Öyle ki, dinleyen harfleri sayabilsin... Bir de, dinleyen ve okuyan ilâhî mesajdaki espirileri bu ağır ağır, tane tane okuyuştan dolayı kavrasın... Bu âyet-i kerîme inince, Ashâb (Allah hepsinden razı olsun) bu ağır geldi. Sûrenin sonunda "Kur'an'dan size kolay geleni okuyunuz." anlamındaki âyet-i kerîme onları sevindirdi.

Sonra gece namazının da bu ümmete farz olmadığını âlimler belirtiyorlar. Farz olan beş vakit namazdır. Eski ümmetler üzerine gece namazı kılmak farzdı. Bu namaz müstehâbdır. Nafileler içinde "sevabı en çok" olan bir ibâdettir. Gecede çok sırlar var. Geçirilmesi gerçekten bir kayıptır.

Âşinâ olanlar bilirler. Bu namaz, Hak teâlâ'ya yakınlığı artırır. Ulu mertebeler ve kerametler hâsıl olur. Kılmayanlar mahrum kalır. Ama günahkâr da olmaz. Allah'a çok yakın olan Rasûlullah üzerine gece namazı kılmak farzdır. Fakat bir müslüman hem gecenin feyzinden nasibdâr olmak, hem de peygamberini bu hususda da taklit etmek isterse" iki yönlü hayır kazanır...

5

"Hakikat biz sana ağır bir söz vahyediyoruz."

Yâ Muhammed! Sana indirdiğimiz bu Kur'an'ın bir heybeti ve büyüklüğü ve ağırlığı var. Onda emir var, yasak var. Onunla amel etmek," "nefislere ağır" gelir. Fakat tahammül ederek gereğini yerine getirenlerin Kıyamette "terazileri ağır" gelir. Kur'an’ın nüzulünün ağır olduğu da söylenmiştir. Nitekim şayet: "Biz bu Kur'anı bir dağa indirseydik, yemin olsun ki onu Allah korkusundan saygı ile başeğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle veriyoruz," (Haşr sûresi: 59/21) buyrulmuştur. Bundan dolayı Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy deve üzerinde gelirse, vahyin ağırlığından, melek gidene kadar deve çöker ve kıpırdayamaz duruma gelirdi. Soğuk kış gecelerinde ve günlerinde gelse Rasûlullah boncuk boncuk ter dökerdi. Vahyin yapısında bu ağırlık var. Çünkü Allah'ın kelâmı ile Allah'ın en seçkin bir kulu karşı karşıya geliyordu. Diğer insanların vahye muhâtablığı bile -muhalfarz- düşünülemez.

6

"Gerçek, gece kalkan nefis (yok mu?) o, hem uygunluk itibariyle daha kuvvetlidir, hem kıraatçe daha sağlamdır."

Yâ Muhammed! Gece saatleri -gündüz gibi- birbiri ardınca geçicidir. Onun içinde ibâdet etmek insanın dinçliğini artırır. Huzur verir. Gönüllere bu gece saatlerinde bir duyarlılık gelir. Allah'a manevî yakınlık gece olur. Bu vakti farz değil ama bu açıdan değerlendirmek kârlı iştir.

Okunan kıraatin mânasını düşünmek bakımından da bereketlidir. Çünkü gece her türlü gürültü kesilir. İnsan başını daha iyi dinler. Gecenin karanlığında göz net görmez. Kulak sessizlikten rahatsız olmaz. Düşünce bir noktaya, okunan kıraatin anlamını düşünmeye, toplanabilir. Rahmet meleklerinin de duâ-zikir-ilim yapılan yerlere inmesi yine gecenin feyizlerinden bir berekettir. Nefse gece ibâdetinin ağır gelmesi boşuna değildir. Çünkü gereği yapılırsa "nîmet-külfet açısından" sevabı çoktur. Zorlukla beraber kolaylık vardır. Bu kolaylık ecir kazanmak ve Allah'a yakınlıktır.

7

"Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet var."

8

"Rabbinin adını an. Yalnız Ona yönel."

Yâ Muhammed! Gündüz çok işin var. Geçim için çalışma genelde gündüzdedir. Bu bakımdan geceyi ibâdet için kendine ayır. Ondan başka herşeyden kesilerek Rabbinin adını namaz kılarak an. O Allah seni Rasûl olarak seçti. Ondan başkasından muhabbetini kes ve ona ihlâsla ibâdet et.

9

"(O,) doğunun da, batının da Rabbidir. Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde (işlerinde) güvenek ve dayanak olarak Onu tut"

Onun benzeri yok. O da kimseye benzemez. Her bakımdan yaratıklardan aynlır. İşte böyle olan Rabbine güven ve dayan, işlerini Ona bırak.

10

"Onlar ne derlerse katlan. Onlardan sızıltısızca ayrıl."

Bu Mekkeli müşriklerin sana "şair, mecnûn ve sihirbaz" yakıştırmalarına biraz daha sabırla katlan. Canını sıkma. Onlara kötü karşılık verme. Sızlanma. Yakında sana ufuk açılacak.

11

"Yalan sayacak olan o varlık sahiplerini bana bırak ve onlara biraz mühlet ver."

Yâ Muhammed! Bu kâfirlerin sözlerinden ve yaptıklarından dolayı canını sıkma. İntikam atma duygusuna kapılma. Onu bana bırak. Onlar mallarına ve kendilerince şerefli olmalarına güvenerek seni yalanlıyorlar. Onlara zaman tanı. İntikamım niceymiş görecekler! Onlar bu dünyâ yaşayışının alâyişine aklanarak benim azabımı uzak görürler. Halbuki âhiretin yanında dünya hayatı "çok az bir süre"dir. Onların anlamadıkları da "bu azı çok görme"dir.

12

"Çünkü bizim yanımızda bukağılar var, yakıcı bir ateş var."

13

"Boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek var. Elem verici bir azap da var."

Dünyada inkâr etmekle kalmadılar. Bir de gerçek müslümanlara -Allah'ın yolunda gidiyor diye- işkence ettiler. İntikamımızı, şimdi alıyoruz. Tıkabasa, tevir-türlü yerlerdi, şimdi lokma boğazlarından geçmeyecek.

14

"O günde ki yerler, dağlar sarsılır. Dağlar akıp Hağfian bir kum yığınına döner."

O gün Hak teâlâ'nın heybetinde zelzeleyle yerler ve dağlar yerinden oynarlar. Öyle ki o koskoca dağlar "akıp gider kum yığını hâline" gelir!...

15

"... Size de üzerinize şahit olarak bir peygamber gönderdik."

Ey Mekkeli müşrikler! Bu kulumuz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i size peygamber olarak gönderdik. Size Allah'ın buyruklarını bildiren bir tanık olarak gönderdik. Kıyamette mazeretiniz kalmasın. Hanginiz onu tasdik etti. Hanginiz de yalanladı Biz Aztmüşşan bunu o dehşetli günde ayırd edeceğiz.

16

"Gerçekten Firavuna da peygamber gönderdik. Firavun, o peygambere isyan etti. Biz de onu ağır ve çetin bir tutuşla yakalayıverdik."

Musa ibn İmrân'ı (aleyhisselâm) Firavuna ve kavmine gönderdik. Firavun büyüklük tasladı, serkeşlik etti de ona inanmadı. Onu "Nîl" de boğduk. Siz de Muhammed (aleyhisselâm)'i yalanladınız. Sizi de böyle ve benzeri bir azapla cezalandırmağa kadiriz. Çünkü Muhammed (aleyhisselâm)' bizim "en has kul ve rasûlümüz"dür. Onun intikamını alırız. Koymayız yanınıza.

17

"Eğer siz (dünyâda) inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?"

18

"Gök bile o sebeble yarılmış. Onun vaadi gerçekleşmiştir."

Siz bu taşkınlıkta gider, küfür yolundan dönmezseniz o dehşeti "çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren" günden kendinizi neyle koruyacaksınız? O günün geçer akçesi "îman ve makbul olmuş amel ve işler"dir. Küfür sizi ancak cehenneme götürür. Allah'ın değişmez vaadi budur. Ama mü’minlere de O, cennetini söz veriyor. Hepsi gerçekleşecektir. Allah'ın emrinin heybetinden gökler bile parça parça yarılacak. Artık insanın perişanlığını siz düşünün!...

19

"İşte bu (korkutucu âyetler) gerçek birer öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir."

Bu âyet-i kerîmeler de eksiksiz anlayanlara öğütler, dersler vardır. Kim bunlardan yararlanırsa Rabbinin rızasını kazanır. Bunlar hüccetler, delillerdir. Kimse bilmiyorum mazeretini kullanamaz. Kullansa da geçersizdir.

20

"Şüphe yok ki Rabbin, senin, gecenin üçte ikisinden biraz eksik, yarısı, üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyyetinde bulunan bir zümrenin de (böyle yaptığını) biliyor..."

Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e uyarak gece namazının vaktini ayarlayamıyordu. Gece boyunca namaz kılan oluyordu. Kimi namaza devam etti, kimisi de etmedi. "(......) "Gecenin az birini ihya et" âyet-i kerîmesi ile gece namazı farzdı. Fakat herkes bu hususta başarılı olamadı. Kimisi devam edemeyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu durum zahmet verdi. Bu âyet-i kerime indi. Onlar için bu ruhsat oldu." (Hasan-ı Basrî böyle diyor).

"Geceyi-gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamayacağınızı bildiği için size karşı (ruhsat canibine) döndü."

Bu hususta Allah sizin acizliğinizi biliyor. Bu bakımdan sizi bağışladı. Farz olmaktan sizi kurtardı.

"Artık Kur'an'dan kolay geleni okuyun. Allah muhakkak bilmiştir ki içinizde hastalar olacak..."

Kur'andan size ne kadar okumak kolay geliyorsa o kadar okuyun. İçinizde hasta olanlar ayakta duramayacak durumdaysalar oturarak ve kısa kıraatle namazlarını kılarlar. Çünkü dinde zorluk yoktur.

"Diğer bir kısmı Allah'ın fazlından (nasîp) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, başka bir takımı da Allah yolunda çarpışacaklardır..."

Ticâret için bâzılarınız ülkeler arası, şehirler arası dolaşarak Allah'ın takdîr ettiği rızıklarını ararsınız. Kiminiz de Allah'ın dinini yaymak için savaşırlar: ölürler-öldürülürler. Bu iki grup da gece namazı kılmamakta mazurdur. Günlük namazı da kısaltırlar.

Bu âyet-i kerîmede "rızık için yolculuk ile dini yaymak için yolculuk" beraber zikredilmiştir. Bu gösteriyor ki "helâl rızık için gitmek-gelmek", Allah yolunda çarpışmakla eşdeğerdedir. O mertebededir. Nitekim Alkame (radıyallahü anh) nin rivayetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Bir yiyeceği bir yerden başka yerlere götüren ve onu o günün fîyatıy-. le satan hiçbir kimse yoktur ki, onun mertebesi Allah katında şehitlerin mertebesi (gibi) olmasın (Ona denk bir iştir)"

Allahü teâlâ'nın bu âyet-i kerîmesini de peşinden okudu Efedimiz (sallallahü aleyhi ve sellem).

"O halde ondan kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Allah'a gönül hoşluğu ile ödünç verin..."

Allah yolunda mâlî ibâdeti de yerine getirin. İhlâsla zekâtı ehline (tevbe:60) verin. Sadakalar hususunda da aynı temiz düşünceler taşıyın. Zorda olan din kardeşlerinizin ihtiyacını görün. Minnet etmeyin. İyiliği başa kakmayın. Böylece âhirette yüce mertebelere lâyık olasınız.

"Önden nefisleriniz için ne hayır gönderirseniz onu Allah'ın nezdinde bulursunuz. Hem bu daha hayırlı, sevapça da daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah (mü’minleri) çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir."

Allah yolunda her türlü ihlâsla yerli yerinde harcadığınız infâkların karşılığını Âhirette tam bulacaksınız. Dünya ticaretinizden kârlıdır. Günahlarınıza pişman olun. Allah'tan bağış dileyin. Allah günahlarınızı gizler. Size rahmetiyle muamele eder.

Übeyy ibn Kaab Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) in şöyle buyurduğunu bize naklediyor:

"Kim Müzzemmil sûresini okursa, Allah ondan dünya ve âhirette olan zorluğu kaldırır."

0 ﴿