NEBE SÛRESİ

Mekke-i Mükerremede gelmiştir. Kırk âyettir.

1

"Onlar birbirlerine neyi soruşturuyorlar?"

Sebebi nüzulü şöyledir: Önceki sûrelerde kıyametin kopacağını ve onun ahvâlini anlatan âyet-i kerîmeler gelmişti. Bunu işiten Mekke müşrikleri bu konuyu aktüel tutarak aralarında konuşur oldular: "Bu adam (Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyametten bahsediyor. Bu ne biçim şeymiş? Ne vakit olacakmış? Olabilir mi?" Yâni inanmıyorlardı.

2

"o büyük haberi (mi)?"

3

"Hakkında ihtilâf ettikleri"

Kur'an'ın bildirdiği bir günden şüpheleri var. Kimi kabul etti. Kimisi de inkâr etti. İhtilâfları hem kıyamet hem de Kur'an hakkında olmuştur. İnananlar: "Bu kıyamet gerçekleşecektir. Bu Kur'an da Allah kelâmıdır," dediler. Kimi de inkâr ettiler. "Kıyamet kopmayacak. Kur'an da Allah kelâmı değil, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)' in sözüdür," dediler.

4

"Hayır. İlerde bilecekler."

Bu kâfirler ve benzerleri Kıyamet ve Kur'an hakkında ileri-geri sözler konuşuyorlar. Bunlara gerek yok. İlerde işin içyüzünü anlayacaklar. Şüphelendikleri şey başlarına gelecek: Gerçeği geç de olsa bilecekler. O, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözü değildir.

5

"Yine hayır. İlerde bilecekler onlar."

6

"Biz, yeri bir beşik,"

7

"dağları da kazıklar yapmadık mı?"

Yeryüzünü "beşik" gibi düz ve dağlan da onun sabit olması için "kazıklar" gibi yaratması Onun hayret veren, akıllara durgunluk veren yaratmasıdır. Bunları yapan sizi öldükten sonra diriltmeye elbette kaadirdir. Düşünün! Acizlik yaratıklar için sözkonusudur. Hâlık için değil. Yeryüzünün beşik gibi olması, orada iskânınız ve maslahata uygun dolaşmanız içindir. Dağlarında kazıklar gibi o yeryüzüne çakılması yine sizin faydanızadır. Siz ondan orman ve maden yönünden yararlanırsınız.

8

"Sizi çift çift yarattık."

Kudretimizi göstermek diledik. Kiminizi erkek, kiminizi dişi yarattık. Kiminiz ak-kiminiz kara. Huylarınız da birbirine benzemez. Yeryüzü de çeşit çeşittir. Hatta kimi zaman başardınız, kimi zaman da kaybettiniz. Sevinmek-üzülmek te bizden vergi. Kâinatı "zıtların âhengiyle" donattık. Kudretimizi çok yönlü, derin ve kavramanız için böyle yaptık.

9

"Uykunuzu dinlenme yaptık"

Gerçekten şu uyku çok büyük bir nimettir. Kişinin ölmesine de bir delildir. Uyanması da dirilmesi demektir. Demek ki hergün ölüp ölüp diriltiliyoruz. Anlayabilsek...

10

"Geceyi örtü kıldık.' Her ayıp gece örtülür. Bunun için 'Ayıpları örtmede gece gibi ol' denmiş."

11

"Gündüzü maîşet vakti yaptık."

Gündüz, geçimi sağlamak için elverişli bir zaman kesimidir. Onda dilediğini» gibi tasarruf edesiniz diye böyle yaptık. Bunu da iyi düşünün.

12

"Üstünüze sağlam sağlam yedi (gök) bina ettik."

Sizin başınız üzerine bu yedi kat göğü bina etmedik mi? Herbirinin kalınlığı, diğerine uzaklığı "beşyüz yıllık yol"dur. Sizi yerinizde sabit tutarız. Rızıklarınızi gökten "yağmur sebebiyle" İndiririz. Gündüzün bu yerden rızıklarınızı arayınız. Sebeblere yapışarak ve fakat Bize tevekkül ederek...

13

"(Ona) parıl parıl parıldayan bir kandil astık."

Gündüz her işinize yarasın diye size her tarafı aydınlatan Güneşi ve ondan ışığınralan Ay'ı göğe astık. Onunla (Güneşle) meyveleriniz olgunlaşır....

14

"O sıkıcı mengenelerden de şarıl şarıl su indirdik."

15

"Onunla dâne dâne nebat çıkaralım diye."

16

"ve sarmaşmış bahçeler"

Size bulutlardan sular indirmedik mi? Rüzgârlarla o bulutlan buluşturarak size sular dökmedik mi? O yağmurlar sebebiyle rızıklarınız olan buğdaylar, arpalar, darılar, bağlar, bahçeler bitirmedik mi? Bunlardan çeşit çeşit yararlanırsınız. Birbirine dalları-budakları girmiş ağaçlar, meyveler verdik. Bütün bunları yapan dirilmeyi elbette yapar.

17

"Şüphe yok ki O ayırdetme ve hüküm verme günü tâyin edilmiş bir vakittir."

18

"O gün (Sûr)a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz."

Doğrusu, o kıyamet günü fısıl günüdür. O, mutlaka olacaktır. Öncekiler-sonrakiler orada o gün toplanacak. (A) dan (Z)ye herşeyden hesap verecekler. Her kişi ameline göre cezâ-hesap görecek. O gün ikinci defa İsrafil (aleyhisselâm) Sûr"a üfleyecek. Bununla halk, bölük bölük kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gelecekler. Muaz b. Cebel (radıyallahü anh), bu âyetin hakkında Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sordu: "Yâ Rasûlallah! Halkın bölük bölük mahşer yerine gelmeleri niçin?" Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle cevapladı: "— Yâ Muâz! Çok çetin bir günden sordun," dedi ve gözlerinden yaşlar akmağa başladı. Sonra da şöyle buyurdu: "— Yâ Muâz! benim ümmetim on bölük olacak. Bir bölüğü (maymun) kılığında olacak. Bunlar dünyâda halkı birbirine düşürmek için koğuculuk yaparlardı. Bir bölüğü (öküz) suretinde olacak. Hep haram yollarla kazanarak: Rüşvet alarak, emânete hıyanet ederek ve başka zulüm yoluyla... Bir bölüğü de ayaklan boyunlarına geçmiş yüzleri üzenlıde sürünürler. Bunlar dünyâda riyakârlardı. Bir bölüğü (gözsüz) olacak. Onlar dünyâda zulüm etmişlerdi. Haksızı haklı çıkaran bir hüküm vermişlerdi. Bunlar kadılar, subaşılar ve yardımcıların yaptıkları ve benzerleri hüküm verme yerinde olanlar gibi amelleriyle ucup-beğeni içinde olurlardı.

Bir bölüğü de (dilleri ağızlarından göğüslerine sarkacak) biçimde olacak. Ağızlarından irin akacak. Halk onlardan tiksinecek. Bunlar, dünyâda halka vaazunasîhat edenlerdir. Bu kimseler halka herşeyi söylerler ve fakat kendileri onların aksini yaparlardı. Bir bölüğü de (ateşten ağaçlara asılırlar). Dünyâda beyler, sultanlar katında gammazlık yaparlardı. Bir bölüğü de :r.urdâr ölmüş) olduğundan kokudan mahşer halkını rahatsız edecekler Bunlar nefislerinin bütün arzularını tatmin etmişlerdi dünyâda. Mallarından Allah'ın hakkını vermeyenlerdir. Zekâtı vermeyenler veya (Tevbe:60 âyetindeki) uygun yerlere vermeyenlerdir bunlar. Bir bölüğü de katrandan cübbeler giyecekler. Bu cübbeler vücutlarına yapışmış olacak. Bunlar dünyâda kibirli davrananlar. İnsanları küçük görenler ve. Hakkı kabul etmeyenler: Kâfirler, münafıklar ve Hakka ve halka tepeden bakan kibirli günahkâr müslümanlar. Giyinişleri, yürüyüşleri hep böyle gösterişli ve çalımlı olanlar bu grubun özelliği:..

Aklını, Şeriatın sahibinin buyrukları doğrultusunda çalıştıranlar bu kötü sıfatlardan uzaklaşmayı istihdaf ederler. Bunu, gaye edinirler. Kıyamet günü böyle görünmekten Allah'a sığınırız.

19

"(O gün) gök açılmış, kapı kapı olmuş,"

20

"dağlar yürütülmüş, bir serap haline gelmiştir."

Allah'ın azametinden gökyüzü parça parça olacak. Dağlar yerlerinden koparak yürütülecek ve serap olacak...

21

"Şüphesiz ki cehennem bir pusudur."

22

"Azgınların dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir."

23

"Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklar."

Bütün canlılar cehennemin üzerinden mutlaka geçecekler. Bu, cehenneme bildirilecek. O da kendi ehlini alıkoymak için gözetleyecek. Falan kişi geliyor, denir. O kişi küfür ehlinden ise cehennem onu içine alıverir. Ama geçen mü’min ise ameli ihlâsı nisbetinde geçişi hızlı veya yavaş olacak. Ama mutlaka seçecekler. Cehennemin bünyesine aldığı küfür ve nifak ehilleri orada sonsuzadek kalacaklar... Orada, her senesi seksen yıl olan, uzun müddet kalırlar. Her yılı oniki aydır. Her ayı da otuz gündür. Her günü dünyâ günüyle "ibn" yıldır. Bunların hepsi de "bir hagibdir =» Bir zaman dilimi"dir. Yâni sonu gelmez bir azap çekecekler. Bu hagib ölçüsü Araplarca bilinen birşey olduğu için, Kur"an onlara âşinâ geleni zikretmiştir.

24

"Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmayacaklar."

25

"Sâde bir kaynar, bir de için."

26

"(Amellerine) uygun bir ceza olarak."

O cehennemde "bir kaynar su" çıkacak. Ondan kurtulacak bir serinlik olmayacak. İçtikçe susuzlukları artacak. Her defasında da başka serin su olmadığı için, ona koşacaklar. Onlardan (cehennemliklerden) kan, irin ve sarı sular akacak. Amellerine denk bir cezalandırma bu... Dünyâda küfür, şirk ve isyandı amelleri. Bunları, bu dünyadan ebedî bir hayata geçeceklerine inanmadan, sürdürüyorlardı. "Cezanın amelin cinsinden oluşu" bir genel prensipdir.

27

"Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı."

28

"Bizim âyetlerimizi alabildiğine yalan sayıyorlardı."

29

"Biz ise her şeyi yazıp saymışızdır."

Kâfirlerin âdeti, hep hesap gününü inkâr etmekti. O günün geleceğinden korkmazlardı. Onun sevabını kazanmak için çalışmazdılar. Çünkü böyle günün geleceğini inkâr ediyorlardı. Bizim kelâmımızı ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de sözünü yalanlıyorlardı. Halbuki Biz Azîmüşsân onların neye inanacaklarını ve bu inançları gereği neler yapacaklarını "ezelî ilmimizle bildiğimiz" için "Levh-i mahfûz"da tesbît ettik. Yaptıklarını birbir tesbit eden melekleri görevlendirdik. Aleyhlerine olan sözlerini de yazdırıyoruz.

30

"(Onlara şöyle denilin) İşte tadın (cezanızı)! Artık size azabı artırmaktan başka birşey yapmayacağız."

31

"Şüphesiz takva sahipleri için, selâmet, vuslat vardır. "

Cehennemlikler susuzluktan feryâd ederek çığrışırlar. Zebânîler onlara "Zemheri cehenneminden" soğuk su götürürler. Azapları artsın diye. Onlar bunu içtikçe daha içecek ararlar. İçleri yanar onların. Allah bizleri ve mü’minleri korusun (Amin).

32

"Bahçeler, üzüm bağları,"

33

"memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar,"

34

"dolu kadeh(ler)!"

Yüce Allah mü’minlere müjdeler veriyor. Çünkü onlar, öncelikle îman düşmanı olan küfür ve şirkten sakınmışlardı. Onlar cehennemden kurtularak cennete kavuşurlar. Bağlar ve bahçeler içinde otururlar. Orada üzüm bağlan ve hurma ağaçlan olacaktır. Bunların zikredilmesi Arapların bilmesinden dolayıdır. Yoksa başka meyve ağaçlan olmayacak anlamına değildir. Cennette "kız-oğlan kız huriler" vardır. Henüz göğüsleri yeni belirmiş tazecikler. Tam arzulanacak haldedirler. Yaşıtları da beraberdir. O mü’minlerle dolu dolu içki kadehleri sunulur. İçtikçe rahatlan artar. Kendilerinden geçerler; fakat sarhoş olmazlar, saçma-sapan konuşmazlar.

35

"Orada ne boş bir lakırdı, ne de birbirine yalan söyleme işitmezler. (Bunlar) Rabbinden bir mükafat ve yeter bir bağış olarak (verilir)."

Mü’minler cennette "selâm" sözü dışında bir faydasız söz konuşmazlar. Faydasız sözler insanın gönlüne bir ağırlık verir. Bütün bu nimetler sana keremi bol Rabbinin bir ihsanıdır. Dünyâda "kâmil bir îmana dayalı sâlih ameller ve güzel ahlâk üzere olmak karşılığı" olarak verilir.

36

"(Evet) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti umuma yaygın olan (Allah) tan (bir bağıştır bu) mahlûklar ona hitapta bulunmaya asla muktedir olamazlar."

Şefaat izni için Ona hitap edemezler. Fakat o dilediğine şefaat etme yetkisini verecek.

37

"O gün Rûh (Cebrail) ve melekler saf hâlinde ayakta duracaktır."

38

"Rahmeti umuma yaygın olan (Allah)ın, kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşamazlar. O(nlar) da (ancak) doğruyu söyleyeceklerdir."

Burada 'Rûh-Cebrâil" diye âlimlerini ittifakı ile hükmedilmektedir. Şefaat için kimse ağzını açamayacak. Ancak Allahü teâlâ'nın izin verdiği peygamberler, velîler, şehitler ve mü'minlerin çocukları şefaat edecekler, Yanlış birşey söylemeye güçleri yetmez.

39

"İşte bu, bak olan o gündür. O halde dileyen kişi Rabbine bir dönüş ve gidiş yeri edinsin."

O gün, kıyamet ve ahvâli elbette olacaktır. Her kim Tevhîd çizgisi üzerinde taat üzere ömür sürerse, Rabbine kavuşmayı umarak yaşarsa O Rabbine -O, razı olduğu halde- kavuşur...

40

"Çünkü gerçekten Biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün herkes iki elinin önde yolladığı ne ise (ona) bakacak, kâfir ise 'Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım' diyecek"

Ölmeden önce iyi ameller işleyen mü’minler orada ferah bulacaklar. Kâfirler ise "toprak olmaya" can atacaklar. Çünkü dayanamaz azaplar onlara bu temenniyi söyletecek. Bu istekleri bu mahşer yerine; hayvanların da toplanması ve aralarında kısas (haklı-haksız ayrılması) gerçekleştirildikten sonra onlar toprak olacaklar, işte bu manzarayı gören kafirler onlara imrenecekler... Allah bizleri bu encamdan korusun (Âmin). Übeyy b. Kaab (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir. "Kim Nebe Sûresini ikindi namazından sonra okursa Allah onun rızkını genişletir. Ona dünya dağlan ağırlığınca iyilikler yazılır. Kıyamet günü yüce Allah her bir kılını nurlu kılar. Dünyâdan cennetteki makamını görmeden de çıkmaz."

0 ﴿