A'LÂ SÛRESİ Mekke-i Mükerreme de inmiştir. On dokuz âyettir. 1 "Rabbinin o yüce adını tesbîh et." - Yâ Muhammed! Namaz kıl. Rabbinin emriyle o namazında Rabbinin adını, Onun şanına yakışmayan çirkin sıfatlardan uzak tut. Onu tertemiz bir duygu ve düşünce ile anmaya özen göster. Ashabı Kiram dediler ki: "—Ya Rasûlallah! Rükûmuzda ne diyelim?" Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki: "—Sübhânerabbiyelazîm: Seni noksanlıklardan uzak görürüm ey büyük Rabbim" Bunun üzerine de: "—Ya secde de ne söylüyelim?" deyince bu âyet indi. "Sübhânerabbiyel'lâ: En yüce olan Rabbimi bütün eksikliklerden uzak bilirim. Onu böyle anarım" Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle söylemelerini tavsiye etti. Rükûda söylediğimiz tesbih Vakıa Sûresinin son âyetinden mülhemdir. Rabbin herşeyden en yücedir. Hükmü geçerlidir. Emri galiptir. Namazda bütün bunlar düşünülerek söylenirse o namazda "haşyet" (içten ürperti) bulunur. Şöyle denilmiştir: İlk defa (Sübhâne rabbiyele'lâ) diyen Mikâil (aleyhisselâm) di. Onun gönlüne Hak teâlâ'nın azameti düştü. Dedi ki: "Yâ Rabbi! Bana kuvvet ver. Senin azametine ve saltanatına nazar edeyim." Bu duasını Allah kabul etti. Ona gökte yaşayanların kuvveti kadar güç verdi. Bununla beşbin yıl uçtu. Ama eksiklik hissetti. Arşın nuru onu gölgeliyordu... Tekrar duâ ile kuvvet istedi. Bir o kadar daha güç verildi, Onbin sene uçtu. Fakat kanadı yandı. Bunun üzerine "Sübhânerabbiyelâlâ" dedi. Eski hâline dönmek istedi. Allah da eski gücüne indirdi onu. 2 "Ki o, (herşeyi) yaratıp düzenine koyandır." 3 "Takdir eden, (ona göre de ) yol gösterendir." O yüce olan Allah'ı tesbîh et ki O, ecelini, rızkfinı ve amelini, takdîr etti. Sonra seni İslama soktu. Namaz kıl, tesbîh et bunların karşılığı... O birdir. Ortağı yoktur. Kimseye ihtiyacı olamaz. Her şeyin muhtaçlığı Onadır. Hiçbir bakımdan Ondan müstağni olunamaz. Ona ihtiyaçsızlık düşünülemez. Gözünü yuman Onun dilemesi dışında açamaz. O dilemezse de açılan göz tekrar kapanamaz. Kula yakışan, Onu hatırlamak ve Onu tesbîh etmektir. Çünkü Onun nimeti her nefeste o kişiye erişmektedir. Rahat nefes alma ve vermek, büyük bir ilahî lutûftur. 4 "Yeşil otu çıkaran," 5 "sonra da onu kapkara, kupkuru bir hâle getirendir." Yerden bitirdiği otları yiyen hayvanlar onu süt ve et hâline getirdiler. O sütten sizler içtiniz. Onda çok yönlü gıda vardır. O sütten yoğun, yağ ve peynir yaptınız. O yeşil otları tekrar kurutup sanki hiç bitmemiş gibi toz-toprak hâline getiren de O Kuvvettir. Senin dünyâya gelmen ve gitmen de tıpkı bunun gibidir. Bu bakımdan dünyâda mağrur olma. Âhireti de unutma. Yüce Allah'ı tesbîh et ve tenzih eyle. 6 "(Habibim) seni okutacağız da (asla) unutmayacaksın." Cebrail (aleyhisselâm) Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a âyet-i kerîmeleri getirince Peygamberimiz unuturum diye acele ederdi. O da tekrar ederdi. Hak teâlâ bu âyet-i kerîmeyi indirdi. Buyurdu ki: Yâ Muhammed! Acele etme. Biz o Kur'an'ı senin üzerine tekrarlamayı Cebrail'e emretmişizdir. Sen onu ezberleyinceye kadar bu tekrar sürecektir. Allah dilediğini unutturur. Bu çok az olur. 7 "Allah'ın dilediği başka..." Nitekim rivayete göre, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda bir âyeti kerîmeyi unutarak okumaya devam etti. Übeyy İbn Kaab bunun sebebini sordu: "— Yoksa o âyet nesh mi oldu?" dedi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "—Hayır. Unuttum." "Allah'ın dilediği başka"nın anlamı şu olsa gerek: Hak teâlâ onu yükseltip, kaldırıp hükmünü neshetmek dilemiş ki Onun gönlünde, kalbinde o âyeti unutturmuştur. Bu âyet-i kerîmeden sonra Rasûlullah "cehrî acele okuyuşu" bıraktı. Devamında: "Çünkü O, aşikarı da bilir, gizliyi de" O, dünyânızı hangi şeyin "İslah" ettiğini ve hangi şeyin "ifsat" ettiğini en iyi bilendir. Yine O, Kur'an'da hangi şeyin mahfuz kalacağını da bilir. İnsan her şeyden birçok şeyini gizleyebilir. Ama "şahdamarından yakın olan Allah'tan" bir şey gizleyemez. Bu gerçeği göz önünde tutarak gizli ve açık hallerde Allah'tan korkmak kula yakışan tutumdur. 8 "Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz." 9 "O halde eğer öğüt fayda verişe öğüt ver." 10 "(Allah'tan) korkacak olan öğüdü kabul eder." Yâ Muhammed! Sen o kâfirlere nasihat etmeye devam et. Kur'an'ı onlara arzet. Fakat mü’min olanlar Kur'andan gereken öğüdü alırlar. Salih amellerini bu vesileyle artırmış olurlar. Böylece kendilerini cehennem azabından kurtarırlar. 11 "Pek bedbaht olan ise ondan kaçınır." 12 "Ki o, en büyük en büyük ateşe girecek." 13 "Sonra da orada hem ölmeyecek, hem dirilmeyecek olandır O." Yâ Muhammed! Senin Kur'an ile öğüt vermenden şakilerin başları özellikle kaçarlar. Bunlar Utbe, Şeybe, Velîd ibn Mugîre ve Ebacehil gibi küfür elebaşlarıdır. Diğerleri de bunlara uyarlar. Bizim üzerimize düşen de bunları cehenneme sokmaktır. Bu dünya ateşi cehennemin yanında çok az daha yakıcıdır. Rivayete göre cehenemden "yetmişde bir parça"dır. O ateş soğutulmuş olarak dünyâya gönderilmiştir. Böyle olmasaydı sîz onun yanına bile yaklaşamazdınız. Lokman Hakîm (radıyallahü anh): Bu ateşe gireceklerde beş özellik vardır. Şöyle ki: 1- Çok yatmak, çok uyumak; 2- Günah işlemeyi israrla sürdürmek; 3- Kalbi katı olmak ve nasihat kabul etmemek; 4-Ölümü hatırlamadan nefsine uygun işleri işlemek; 5- Tevbe etmeden bu perişan halde ölüvermek, Allah bizi bu kötü sonuçtan korusun (Âmin). 14 "Hakîkat iyi temizlenen kimse umduğuna erişmiştir." 15 "ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan" Bu kötü akıbetten ancak Tevhîd ruhuyla küfür ve şirk pisliğinden kendini kurtaran düzlüğe çıkmıştır. Bunlar cennette ikrama boğulacaklardır. Dervişlik yoluna girip nefse düşmanlık ederek, Hak çizgiye yürümek felahtır, kurtuluştur. Farz olan zekâtı malından çıkararak ehline (fakire,..) veren de "fakirlerin düşmanlığından" felah bulmuştur. Rabbini zikirden sayılan beş vakit namazı, vaktinde kılan da kurtulmuştur. Sifr zikir de kurtarıcıdır. 16 "Belki siz, dünyâ hayâtını üstün tutarsınız." 17 "Halbuki âhiret daha hayırlı, daha süreklidir." Kurtuluş Tevhîddedir. Dünyâ işlerinin bağlamasıyla cemaatle namazı terkediyorsunuz. Dünyâ işlerini âhiret işlerine tercih ediyorsunuz. Halbuki âhiret hayatı daha hayırlı ve bakidir. Âhirette yarayacak olan amelleri tercih ediniz. Geçici dünya yaşayışına ebedî âhiret hayâtını üstün tutunuz. Çünkü dünya hayatında çok eksik vardır. Hastalık, ölüm, fakirlik, düşman korkusu; hapsolunmak, mahrum kalmak hainlik görmek gibi: Daha ifadeye sığımaz ve fakat yaşanarak görülür binbir türlü dünyâ gaileleri vardır. 18 "Şüphesiz ki bu (nlar) evvelki sahifelerde vardır," 19 "İbrahim ile Musa'nın sahifelerinde de." Yâni Tevhîd küfürden nefsi temizlemektir. Zekât vererek, fakirlerin zenginin malına göz dikmelerinden malı korumaktır. Namaz kılarak nefsi serkeşlikten kurtarmaktır. Âhireti tercih ederek şakilik (bedbahtlık) hâlinden kurtulmaktır. Bunlar in hepsi İbrahim (aleyhisselâm) in "suhuf'unda, Musa (aleyhisselâm)' in "Tevrafında da geçer. Tevhîd çizgisi Kur'an'la özetlenmiştir. Kur'an'a uyan ilahî kitaplara da uymuş demektir. Bu sûrenin fazileti hakkında Übeyy ibn Kaab (radıyallahü anh), Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in şöyle buyurduğunu bize nakletmektedir: "Kim A'lâ sûresini okursa Allahu Teâlâ ona İbrahim'e, Musa'ya ve Muhammed'e indirdiği kitaplarının harfleri sayısınca ecir ve sevap ihsan eder." |
﴾ 0 ﴿