DUHÂ SÛRESİ

Keremli Mekke'de inmiştir. On bir âyettir.

1

"Andolsun kuşluk vaktine,"

2

"(İnsanların) sükûne vardığı dem geceye ki,"

3

"(Habibim) Rabbin seni terketmedi. (Sana) darılmadı da."

Yâni, gündüzü yaratan Hâlık hakkı için, kuşluk vakti ve o zamanda kılınan namazın hakkı için, ve gecede karanlığı yaratan hakkı için ve o gece vakti kılınan namaz-niyâz hakkı için Rabbin seni terketmedi Yâ Muhammed! O vakitten beri sana vahyolundu. Seni düşmanlarından O Azîmüşşan korudu. O seni sevdi. Kendi akıllanyla onu anlayamayan Mekkeli müşrikler Medîneli yahûdiler onu sordular: "— Muhammed gerçek bir peygamber mi. Dâvası hak mı, yoksa bâtıl mıdır?" Yahûdiler de: "—Ona (Ashab-ı Kehf) den ve (Zülkarneyn) den sorun. Ayrıca (Ruh) dan da sorun. Eğer bunlardan size doğru cevap verirse o hak peygamberdir," dediler. Kureyşin ileri gelenleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bunları ondan öğrenmek istediler. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki: "— Gidin bugün. Yann gelin de cevaplandırayım. Bunlan söylerken (inşallah) demedi. Unutuverdi. Bundan ötürü "onbeş gün" vahiy kesildi. Cebrail (aleyhisselâm) gelmedi. Başka bir rivayete göre ise tam "kırk gün" vahiy gelmedi. Bunu fırsat bilen müşrikler hemen yaygarayı bastılar: "—Muhammed'i Tanrısı unuttu. Terk etti. Onu düşman tuttu." Bunlan işiten Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çok üzüldü. Allahü teâlâ onu tesellî etmek ve gerçeği bildirmek için bu sûre-i celîleyi gönderdi.

4

"Elbette âhlret senin için dünyâdan daha hayırlıdır."

5

"Muhakkak Rabbin sana verecek de hoşnut olacaktır."

Yâ Muhammed! Senin Rabbin hakkın olan izzet ikramını sana daha çok Âhirette verecektir. Dünyâdaki izzetü ikramlardan bu, daha üstündür. Çünkü dünya şerefi ve ikrâmı fâni, âhiretin ki ise bakidir. Ayrıca Rabbin için yaptığın ibâdetlerin ve kullukların sevâplarını da âhirette ihsan edecektir, yüce Allah cennette sana "şefaat etme yetkisi" de verecektir. Senin şefaatmla ümmetinden o kadar günahkâr bağışlanacak ki sen bu sonuçtan memnun kalacaksın.

6

"O, bir yetim olduğunu bilip de (seni) barındırmadı mı?"

Hak teâlâ Rasûlüne (sallallahü aleyhi ve sellem) verdiği nimetleri zikrederek onu teselli etti. Yâ Muhammed! Sen doğmadan baban (Abdullah) Ölmüştü. Altı yaşına geldiğinde de annen (Âmine) yi yitirdin. Seni Rabbin terketmedi. Amcan (Ebutalip)'in himayesinde yetiştin. Onun gönlüne şefkat verdik. Yetişmende payı oldu. Şimdi de seni vahiyle destekledik. Seni terketmedik.

7

"Sen (çocukluğunda) sâlp olmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?"

Sen önceleri, Kur'an'dan ve hikmetten bilmiyordun. Hanîfdin. Puta tapmadın. Ancak gerçekler de sana vahiyle ulaştırılmadı. Sen "hayret makamında" idin. Gerçeği Biz sana bildirdik. Sapıkların içinden kurtardık.

Mekke vadisinde sen kaybolmuştun. Ebucehil ile seni deden Abdülmüttalib'e ulaştırmadık mı? Seni sütannen "Halîme" ile yetiştirmedik mi? Bütün bunlarla biz Azîmüşşan seni koruduk. Şimdiki halde mi terkedeceğiz?

8

"Seni, bir fakir olduğunu bilip de, zengin yapmadı mı?"

Rabbin seni hikmetten, ilimden, Kukandan ve maldan yoksun bulduk. Sana Kur'an'ı gönderdik. Hikmeti kalbine akıttık. Birçok yerleri fethederek seni ve Ashabını ganimet mallarıyla zengin etmedik mi? Ayrıca karın "Hafice (radıyallahü anh)' nin malının hepsini sana biz vermedik mi?

9

"O halde yetime gelince: (Ona sakın) kahretme."

10

"Sâile gelince: (Onu) da azarlayıp kovma."

Yâ Muhammed! Yetimin hâlini çok iyi anla diye biz seni yetim bıraktık. Fakirliğin ne olduğunu bizzat fakir olarak yaşamanı diledik. Bu bakımdan yetimi azarlama. Fakiri de kovma. Yetimin malına kimse zulüm yoluyla el atmasın. Ümmetine de bu önemli hususu haber veriver. Onlara iyi davranın. Dilencileri de kovmayın. Hiç değilse hoş dille, güzelce baştan savarak gönüllerini kırmayın. Bu âyetlerde bütün herkese uyarı var. Hak teâlâ kime mal verdiyse ona vacip olan fakiri kollamaktır. Verdiğimiz maddî ve manevî nimetlerin tezahürünü gösterin.

11

"Bununla beraber, Rabbinin nimetini söyle."

Bu son âyeti kerîmeye göre Kur'an öğrenmek isteyenden ücret istememek uygun olur. Ebu Saîd Hudrî (radıyallahü anh) rivayetine göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki Allah güzeldir. Güzelliği sever. Kulunun üzerinde nimetin izinin görülmesini de sever."

Yâni, Allahü teâlâ verdiği nimetin şükrü olarak, onun izhâr edilmesini ve halka duyurulmasını sever. Fakat onunla övünmek gerekmez. Ancak Allah'ın ihsanının şükrü olarak yalnız Ona minnet etmelidir. Kendini nefsi itibariyle bu nimetlere lâyık görmemelidir. Bunların ancak Allah'ın ihsanı olduğunu idrak etmelidir. Zengin, servet sahibi olduğu giyim kuşam ve ev-bark bakımından farklı olmalı ki fakirler ondan rahatça ihtiyaçlarını giderebilsinler.

0 ﴿