9Onlar, Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar. Fakat bunun farkında değildirler. Bunlar, inanmadıkları halde, öldürülmekten kurtulmak için. dilleriyle, kalblerindeki şüphe ve inkârın aksini söylerler. Ve bu sözleriyle Allah’ı ve mü’minleri kandınnaya çalışırlar. "İman ettik" derler. Oysa onlar, gerçekte başkasıni değil ancak kendilerini aldatmaktadırlar. Fakat bunun farkında değildirler. Eğer denilecek olursaki: "Münafıklar, öldürülme ve esir edilme korkusuyla, inandıklarının aksine, mü’minlere karşı iman ettiklerini söylüyorlar böylece kendilerini savunuyorlardı. Onların bu davranışlarına âyetin "Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar." demesinin mânâsı nedir?" Buna cevaben denilir ki: "Araplar, kendisini savunmak için yalan söyleyip başkalarını kandırana da "Aldatan" derler. Burada münafıklar her ne kadar geçici dünyada mü’minleri aldatmaya girişmişi erse de aslında onlar, kendilerini aldatmışlardır. Zira bunlar, kendilerini çeşitli ümit ve emellerle savsaklarlar. Halbuki kendilerini elleriyle tehlikeye atar, zehir kâsesinden zehir içerler. Bizzat kendilerini Allah'ın azabına ve gazabına uğratırlar. Bu sebeple Allahü teâlâ onlar hakkında "Oysa sadece kendilerini aldatırlar." buyurmuştur. Bu âyet-i kerime’nin "Fakat bunun farkında değildirler." bölümü, "Allahü teâlâ ancak bilinçli bir şekilde kâfir olan, Allah'ın varlığını, birliğini ve Peygamberlerinin ve kitaplarının hak olduğunu bildiği halde inkâr edenlere azap eder." diyenlerin görüşlerinin, Allah tarafından yalanlandığını gösterir. Zira, Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, münafıkları, Allah’ı ve Peygamberini aldattıklarım zannetmekle vasıflandırmakta ve onların, Allah ve mü’minleri gerçekte aldatmadıklarının farkında olmadıklarını, bununla beraber cezalandırılacaklarını beyan etmektedir. Böylece İnkârcıların kasıtlı olup olmadıklarının farketmediğini ortaya koymaktadır. Taberi diyor ki: "Onlar, Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar." ifadesinde Yuhadiûne, fiili, müşareket (İşteşlik) ifade eden bir fiildir. Buna göre, aldatmaların karşılıklı olması icabeder, yani, münafıklar, Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya kalkışırken Allah ve mü’minler de onları aldatmaya kalkışmış olacaklardır. Bir kısım lügat âlimleri buna cevaben demişlerdir ki Müfâale babından gelen fiiller Arapçada bazan "Müşareket" (İşteşlik)" ifade etmezler. Nitekim Katelehumullah Tevhe sûresi, 9/30 âyetinin mânâsı "Allah onlarla savaştı." şeklinde değil "Allah onları kahretsin" demektir. Bu âyet te bu kabildendir. Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Ben bu lügat âlimlerinin izah tarzına katılmıyorum. Âyette zikredilen Yuhaddiûne fiili müşareket ifade etmektedir. Zira, münafıklar, kalblerinde olanların tersini dilleriyle söyleyerek Allahü teâlâyı aldatmaya kalkışırken, Allahü teâlâ da onları derhal cezalandırmayıp mühlet vererek aldatmış ve onları hak yoldaymış gibi göstermiştir. Bu hususta şu âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır. "Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin sakın kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Biz onlara mühleti ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır Âl-i İmran sûresi, 3/178 Daha sonraki âyetlerin izahında da görüleceği gibi, Taberinin bu görüşü bir çok müfessir tarafından tasvip edilmemiş, "aldatma" sıfatı Allahü teâlâya izafe edilmemiştir. Âyet-i kerime’de zikredilen "Oysa sadece kendilerini aklatırlar." ifadesi gösteriyor ki, münafıklar aslında ne Allah’ı aldatabilmişlerdir ne de mü’minleri. Zira Allah, onların münafık olduklarını biliyor ve onlara mühlet veriyordu. Onlar Allahü teâlâyı aldatmış olsalardı Allahü teâlânın, onları cezalandırmaması icabederdi. Münafıklar, aslında mü’minleri de aldatamamışlardır. Zira onlar, mü’minlere karşı iki yüzlü görünmeleriyle onlardan herhangi bir menfaat elde edememişlerdir. Sadece kendi ellerinde bulunan mal ve evlatlarım muhafaza edebilmişlerdir. Âyet-i kerime’nin "Fakat bunun farkında değildirler." ifadesinden maksat, "Allah’ı aklattıklarını zanneden münafıklar, Allah'ın bunlardan haberdar olduğunun ve bunları derhal eezalandırmayıp, kendilerine mühlet verdiğinin farkında değillerdir." demektir." Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Ey Rasûlüm, münafıklar sana geldikleri zaman "Biz, şehadet ederiz ki, sen mutlaka Allah'ın Resulüsün." derler. Allah da bilir ki elbette sen onun Peygamberisin. Ve Allah, şehadet eder ki, münafıklar muhakkak yalancıdırlar." "Onlar, yeminlerini kendilerine siper edindiler. İnsanları Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları ne kötü bir şeydi Mimafikûn sûresi, 63/1,2 |
﴾ 9 ﴿