15Allah da onların alaylarının cezasını verir. Azgınlıkları içerisinde bırakır, bocalar dururlar. Allah da onlara, alay etmelerinin cezasını verir. Görünüşte mallarını ve canlarını korumak suretiyle dünyada onların hoşlarına gidecek hükümleri icra eder. Halbuki mü’minlerle alay etmelerinin cezası olarak âhirette onlara elem verici azaplar ve can yakıcı cezalar hazırlamıştır. Allah onların inkâr ve sapıklıklarını artırır. Şaşkınlık içerisinde bocalayıp dururlar. Kurtuluş için bir yol bulamazlar. Âyet-i kerime’de geçen ve "Allah da onların alaylarının cezasını verir." diye tercüme edilen ifadesinin lügat mânâsı "Allah da onlarla aley eder." demektir. Müfessirler, Allah'ın münafıklarla alay etmesinin ne mânâya geldiği hakkında farklı izahlarda bulunmuşlardır. Bazı müfessirlere göre, Allahü teâlânın münafıklarla aley etmesinden maksat, Allah'ın onları derhal cezalandırmayıp kendilerine bir mühlet vermesi ve kıyamet gününde şu âyetlerde beyan buyurduğu şekilde davranmasıdır. "O gün mü’min erkeklerin ve kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu görürsün. (Melekler onlara) "Bugün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebediyyen kalacaksınız. İşte büyük kurtuluş budur." (derler.) "O gün, münafık erkek ve kadınlar, mü’minlere "Bize bakın da nurunuzdan istifade edelim." derler. Onlara: "Arkanıza dönün de nur isteyin" denilir. Mü’minlerle münafıklar arasına, kapısı olan bir sur çekilir. Onun içinde rahmet, dış tarafında da azap vardır." "Münafıklar mü’minlere (Dünyada): "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye çağırırlar. Mü’minler de: "Evet, fakat siz kendinizi fitneye kaptırdınız (mü’minlerin bir belaya uğramasını) beklediniz, (din hususunda) şüpheye düştünüz. Allah'ın emri gelinceye kadar boş emeller sizi aldattı. Sizi, Allah’a karşı, aldatıcı (şeytan) aldattı." derler. Hadid sûresi, âyet, 57/12-14 "Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Biz onlara mühleti ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. Âl-i îmran sûresi, âyet: 3/178 Diğer bir kısım müfessirler, Allah'ın, münafıklarla alay etmesinden maksadın, onları inkârlarından ve isyanlarından dolayı kınaması ve ayıplaması yahut da onları helak etmesi ve yok etmesi olduğunu söylemişlerdir. Başka bir kısım müfessirlere göre ise, Allah'ın onlarla alay etmesi, veya onları aldatması yahut onlara hile yapmasından maksat, onları cezalandırmak istediğinde "Siz beni aldatamadınız ben sizi aldattım." şeklinde cevap vermesidir. Yani hile ve tuzaklarının kendi aleyhlerine dönmesi demektir. Yine diğer bir kısım âlimlere göre: "Onlar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah da onları aldatır. Nisa sûresi, âyet, 4/142 Onlar mü’minleri alaya alıyorlar. Allah da onları alaya aldı Tevbe sûresi Âyet 9/79 "Onlar Allah’ı unuttu. Allah da onlara kendilerini unutturdu Haşr sûresi, âyet: 59/19 gibi âyetlerin mânâsı, Allah'ın, bu gibi işleri yapanları, layık oldukları ceza ile cezalandıracağını bildirmesidir. İşlenilen suçun gerektirdiği cezaya da, o suçun işlendiğini belirten fiil ile isim verilmiştir. Yani aldatmanın cezasına aldatma, alaya almanın cezasına alaya alma, hile yapmanın cezasına da hile yapma ismi verilmiştir. Kur'an-ı kerimde bu şekilde ifadeler mevcuttur. Nitekim bir âyet-i kerime’de: "Kötülüğün cezası onun gibi bir kötülüktür.. Şûra sûresi, âyet: 42/40 "Kim tecavüz ederse siz de ona karşı size yaptığı tecavüzün aynısıyla mukabele edin.. Bakara sûresi, âyet: 2/194 buyurulmaktadır. Görüldüğü gibi birinci âyette, işlenilen günaha da "Kötülük" ismi verilmiş günahın cezasına da "Kötülük" ismi verilmiştir. Halbuki bu ceza bir adalettir. Yine ikinci âyette saldırıya da "Tecavüz" ismi verilmiş saldırının cezasına da "Tecavüz" ismi verilmiştir. Halbuki ikincisi aslında bir tecavüz değil, zalimi zulmünden alıkoymadır ve bir adalettir. Başka bir kısım âlimlere göre, Allah'ın, münafıklarla alay etmesinin mânâsı, onlara dünyada iken âhirette varacakları akıbetin tersine bir durum göstermesidir. Nasıl ki onlar Resûlüllah’a ve mü’minlere, kalbi erindeki inançsızlığın tersini göstererek iman ettiklerini söylemişlerdir Allahü teâlâ da onlara dünyadaki hallerini âhiretteki hallerinin aksine bir şekilde göstermektedir. Öyle ki dünyada onlara, evlenme, boşanma, miras vb. Hukuki muamemelerele müslüman muamelesi yaptırmakta âhirette ise onları cehennemin en alt tabakasına atmakla cezalandırmaktadır. Taberi diyor ki: "Bize göre izahların doğrusu şudur: "Arapçada alaya almanın mânâsı, alaya alan kimsenin, alaya alınana karşı görünüşte memnun edici ve davranışlarına uygun sözler söylemesi ve işler yapmasıdır. Böylece ,alaya alan kişi söz ve davranışlarıyla aslında alaya alınana kötülük yapmaktadır. "Aldatma" "Tuzak kurma" vb. kelimelerin mânâsı budur. Madem ki alaya alma, aldatma, tuzak kunna gibi kelimelerin Arapçada anlamı budur, âyet-i kerimelerde de aynı anlamlara yorumlanınalıdır. Alaya almanın, kendi anlamında kullanıldığının kabul edilmesi halinde ise âyetin izahı şöyle olur: "Münafıklar, görünüşte mü’minlere, razı olacakları sözleri söylüyor ve davranışlarda bulunuyorlar. Halbuki aslında söyledikleri sözlerin ve yaptıkları amellerin aksine inanıyorlar. Bu yolla mü’minleri aldatıyorlar. Allahü teâlâ da aynen o münafıkların yaptıkları amellerin karşılığı olarak onları aynı şekilde cezalandırmaktadır. Yani dünyada iken onları müslümanlar olarak kabul ettiriyor böylece onların davranışlarına ve arzularına göre muamele yapıyor, âhirette ise onları cehennem azabına sokarak kâfirler gibi muamele yapacak ve onları asıl inançlarına göre cezalandıracaktır. Allahü teâlânın, münafıkları bu şekilde cezalandırması onlar için bir haksızlık değil, yaptıklarının tam karşılığını vererek onlara adaletini tatbik etmesidir. Abdullah b. Abbas da bu âyeti izah ederken: "Allah onlardan intikam almak için onları alaya alır." şeklinde açıklamıştır. Taberi diyor ki: "Âyet-i kerime’yi "Biz, mü’minlerle ancak alay ediyoruz." diyen münafıklara Allahü teâlânın bir cevabıdır." şeklinde izah eden ve "Alaya alma" "Tuzak kurma" ve "Aldatma" gibi sıfatların Allah’a yakışmayacağını söyleyen görüşleri isabetli değildir. Zira onlar Allahü teâlânın, kendisi için ispat ettiği şeyleri ondan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bu gibi kimselere denir ki: "Bir kimsenin, "Allah falan kimselerle alay eder." Veya "Falan kimseleri aklatır." Yahut "Onlara tuzak kurar" şeklindeki haberleri kabul etmemesi, "Allah falan kimseyi yerin dibine geçirdi." "Falan kavmi suda boğdu" şeklindeki haberleri de kabul etmemesini gerektirir. Şimdi. Allahü teâlâ bizlere, bizden önce geçen ve kendilerini görmediğimiz bir kavme tuzak kurduğunu, başka bir kavmi yerin dibine geçirdiğini, diğer bir kavmi suda boğduğunu bildirmiştir. Biz bu haberler arasında herhangi bir ayınm yapmadan hepsini tasdik ettik ve onlara iman ettik. Sizlerin, bildirilen bu haberleri birbirinden farklı görmenize dair deliliniz nedir de Allah'ın bazı kavimleri yere geçirip diğer bazılarını suda boğduğunu kabul ediyorsunuz da başka bir kavme tuzak kurduğunu kabul etmiyorsunuz? Eğer denecek olursa ki: "Alay etmek abes bir iştir ve eğlenmektir. Allahü teâlâ ise bu tür şeylerden beridir." Ona cevaben denir ki: "Peki, Allah'ın alaya almasını kabul etmiyorsan: "Allah onları alaya alır." "Allah onlarla eğlendi." "Allah onlara tuzak kurdu." âyetlerini okumuyor musun? Şâyet "Hayır" diyecek olursa Kur’an’ı yalanlamış olur ve İslam dininden çıkar. Eğer "Evet o âyetleri . okuyorum" diyecek olursa ona denir ki: "Sen, "Allah onları alaya alır." "Allah onlarla eğlendi." derken "Allah onlarla oynar ve eğlenir fakat Allah'ın ne oynaması vardır ne de eğlenmesi." demek mi istiyorsun? Eğer "Evet" diyecek olursa Allah’ı, müslümanların ittifakla kendisinden uzaklaştırdığı bir sıfatla sıfatlandırmış olur ve Allah’a, sapıkların izafe ettiği sıfatları izafe etmiş olur. Eğer diyecek olursa ki: "Ben, Allah onlarla oynuyor ve eğleniyor." demiyorum, fakat ben, "Allah onları alaya alıyor ve onlarla istihza ediyor." diyorum." Ona denir ki: "Sen, oynama, eğlenme, alaya alma, istihza etme, tuzak kurma ve aldatma gibi kavramları birbirinden ayırıyorsun, herbirinin ayrı ayrı yerlerde kullanılacaklarım kabul ediyorsun. Bundan da anlaşılıyor ki, bu kelimelerden herbirinin mânâsı diğerinden farklıdır. O halde "Allah onları alaya alıyor." ifadesini "Allah onlarla oynuyor ve eğleniyor." anlamında kabul ederek bunların ikisinin aynı şeyler olduklarını, bu itibarla "Allah onları alaya alıyor." demlemeyeceğini iddia etmek doğru değildir. Zira alaya almak başka şeydir, oynama ve eğlenme başka şeydir. Âyette geçen "Azgınlıkları içerisinde bırakır." ifadesindeki "Bırakır" diye tercüme edilen kelimesinin mânâsı, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve diğer bir kısım sahabilere göre "Mühlet verir." demektir. Yani, Allah, münafıklara mühlet verir." anlamındadır. Mücahid ise kelimenin mânâsının "Artırır" demek olduğunu söylemiştir. Buna göre âyetin mânâsı: "Allah onların azgınlıklarını artırır." demek olur. Taberi, doğru olan izah tarzının: "Allah onlara mühlet vererek ve onları isyan ve inatlarında serbest bırakarak azgınlıklarım artırır." şeklinde olduğunu söylemiş ve benzen âyetlerde de Allahü teâlânın bu gibi insanlara aynı şeyleri yaptığım beyan ettiğini bildirmiştir. Bu mevzuda diğer bir âyette de şöyle buyurulmaktadır: "Biz onların kainlerini ve gözlerini ters çeviririz de ilk defa ona iman etmedikleri gibi şimdi de iman etmezler. Onları, azgınlıkları içerisinde bırakırız, bocalayıp dururlar. En'am sûresi, 6/110 Âyette zikredilen "Azgınlık" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve diğer bazı sahabilere göre "Kâfirlik" demektir. Katade ve Rebi' b. Enes'e göre "Sapıklık" demektir. İbn-i Zeyd'e göre ise "Kâfirlik ve sapıklık" demektir. Aslında "Azgınlık" "Sının aşmak, herhangi bir hususta haddi tecavüz etmek"tir. Taberi, âyette geçen ve "Bocalar durur" diye tercüme edilen kelimesini şöyle izah şdiyor: "Allah, münafıkları, sapıklıkları içinde ve kendilerini, pislikleriyle kaplayan İnkârcılıkları içinde bırakır. Onlar, şaşkın ve sapık bir halde bocalayıp dururlar. Bu halden kurtulmak için herhangi bir yol bulamazlar. Çünkü Allah, kalblerini mühürlemiş ve gözlerini kör etmiştir. Artık doğru yolu göremezler ve hakka erişemezler. Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve diğer bazı sahabiler kelimesini "İnkârlarında ısrar ederler" diye izah etmişler, Mücahid, Rebi' b. Enes ve diğer bir Rivâyete göre de Abdullah b. Abbas "Bocalayıp dururlar" diye izah etmişlerdir. |
﴾ 15 ﴿