27Onlar, ahitleştikten sonra, Allah'a verdikleri sözlerini bozarlar. Allah'ın, birleştirilmesini emrettiği bağı koparırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Hüsrana uğrayanlar işte bunlardır. Bu fâsıklar, Allah'ın, Tevratta Muhammed'in Peygamberliğini kabul etmelerine, onu insanlara açıklamalarına ve Allah'ın âyetlerini gizlememelerine dair kendilerinden almış olduğu ahdi bozanlardır. Bunlar, Allah'ın, akbaya karşı iyi davranıp, münasebetleri kesmemeyi emretmesine rağmen, akrabalık bağını koparırlar ve inkâr ederek, günah işleyerek, haramları irtikâb ederek ve Allah'ın Resulünü yalanlayarak yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Bunlar, Allah'ın rahmetinden alacaktan pay hakkını kaybederek zarara uğramış olanlardır. Âyet-i kerime’de, haktan ayrılan münafıkların allah'a verdikleri ahdi bozdukları zikredilmektedir. Burada zikredilen "Ahit" ve ahit verenlerin kimler oldukları hususunda müfessirler çeşitli izahlarda bulunmuşlardır: Bir kısım âlimlere göre, bu âyette zikredilen "Allah'ın ahdi"nden maksat, Allahü teâlânın kullarına Peygamberi Hazret-i Muhammedin diliyle kitabında gönderdiği emir ve yasaklardır. "Ahdi bozma"dan maksat ise, bu emir ve yasaklara uymaktır. Bu izaha göre ahdi bozanlar, Allah'ın itaatinden ayrılan ve fâsık olarak sıfatlandırılan münafıklardır. Diğer bir kısım âlimlere göre ise, bu âyette zikredilen "Allah'ın ahdi"nden maksat, Allahü teâlânın, Tevrat'ı göndererek İsrailoğullarından, onunla amel edeceklerine, Hazret-i Muhammed gönderildiğinde de ona uyup, getirdiklerini tasdik edeceklerine dair aldığı sözdür. "Ahdi bozma'dan maksat ise Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) gledikten sonra onun hak Peygamber olduğunu bildikleri halde onu inkâr etmeleri ve Tevratta onunla ilgili olan bilgileri gizlemeleridir. Halbuki Allahü teâlâ onlardan bu gibi bilgileri gizlememelerine dair söz almıştır. Bu izaha göre burara "Ahdi bozanlar"dan maksat, ehl-i kitabın kâfirleri ve münafıklarıdır. Başka bir kısım âlimlere göre bu âyette zikredilen "Allah'ın ahdi"nden maksat, Allah'ın birliği hakkında ortaya koyduğu delilleri, emir ve yasaklan hakkında Peygamberlerine verdiği mucizeleridir. Allahü teâlâ, varlığını ve birliğini gösteren delilleri ortaya koyarak ve emir ve yasaklarını beyan eden Peygamberlerine mucizeler vererek insanlardan, iman etmelerine dair söz almış gibidir. Zira bu deliller ve mucizeler karşısında iman etmeleri ve Allah'ın emirlerine boyun eğmeleri gerekir. Allah'ın ahdini bozmalarından maksat ise Allah'ın birliğini gösteren delillere rağmen onun bir olduğuna inanmamaları ve Peygamberlere verilen mucizelere rağmen onları ve onlara gönderilen kitapları yalanlamalandır. Bu izaha göre "Ahdi bozanlar"dan maksat, bütün müşriklerin, kâfirlerin ve münafıkların hepsidir. Başka bir kısım âlimlere göre bu âyette zikredilen "Allah'ın ahdi"nden maksat, insanlar Hazret-i Âdemin sulbünde iken onları zerreler halinde çıkarıp rableri olduğuna, dair, kendilerinden söz almasıdır. "Ahdi bozmaları"ndan maksat ise, o sırada verdikleri sözü daha sonra yerine getirmemeleridir. Nitekim bu husus, şu âyet-i kerime’de beyan edilmektedir. "Rabbin, Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini çıkarmış, onları kendi nefislerine şahit tutarak: "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" demiş. Onlar da "Evet şahidiz, sen bizim rabbimizsin" diye cevap vermişlerdi. Bu, kıyamet gününde "Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindir." Arar sûresi, 7/172 Taberi bu görüşlerden ikinci görüşün daha doğru olduğunu, âyet-i kerime’nin, Resûlüllah’ın hicret ettiği Medine'nin çevresinde yaşayan İsrailoğullarının nesillerinden olan kâfir Yahudi hahamları hakkında ve müşrik olan münafıklar hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Ancak âyetin, kâfir olan Yahudi hahamları gibi herkesi ve münafık olan müşrikler gibi her ferdi de kapsar mahiyette olduğunu da bildirmiştir. Ve bu görüşü tercih etmesinin sebebinin. Bakara suresinin beşinci âyetinden sonraki âyetlerin, Tevratîa verdikleri sözü bozan Yahudi hahamlarını anlatmış olmaları ve şu âyetin de bunu açıklamış olması olduğunu söylemiştir. Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır: "Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, onu insanlara açıklayacaklarına, onda olanları gizlemeyeceklerine dair ahit alınıştı. Onlar ise bunu arkalarına atarak az bir değere değiştiler. Bu alış verişleri ne kötüdür." Âl-i îmran sûresi, 3/187 Ayrıca şu âyet-i kerime’de de ehl-i kitabın, ahdi nasıl bozdukları beyan edilmekledir: "Nihâyet onların ardından yerlerine kötüler gelip kitaba vâris oldular. Onlar, şu dünyanın geçici menfaatlerini alırlar ve: "İlerde affolunuruz." derler. Aynı menfaatla karşılaştıktan zaman onu yine alırlar. "Allah hakkında gerçekten başka birşey söylemeyin" diye Tevratta kendilerinden söz alınmamış mıydı? Ve orada olanları okumamış mıydılar? Allah'tan korkanlar için âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hiç aklınızı kullanmaz A'raf sûresi, 7/169 Katade bu âyet-i kerime’yi açıklarken şöyle demiştir: "Sakın bu âyetin beyan ettiği ahdi bozmayın. Zira Allah bunu bozmayı çirkin görmekte ve bunu bozma hususunda tehditte bulunmaktadır." Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimin çeşitli âyetlerinde, aldığı bu ahit hususunda öğüt ve nasihatlarda bulunmuş, buna dair deliller beyan etmiştir. Biz, Allahü teâlânın verdiği ahdi bozan hakkındaki tehdidi kadar herhangi bir günah hakkında tehdit ettiğini bilmiyoruz. Kim Allah'a samimiyetle ahd verecek olursa Allah içini bunu yerine getirsin. Rebi' b. Enes de bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Münafıklarda altı özellik bulunmaktadır. Ortaya çıkma imkânı bulduklarında bu özelliklerini açığa vururlar. Konuştuklarında yalan söylerler, vaadettiklerinde vaadlerini bozarlar. Kendilerine bir şey emanet edildiğinde ona hıyanet ederler. Pekiştirdikten sonra Allah'a verdikleri ahdi bozarlar. Allah'ın, birleştirilmesini emrettiği bağı kapanrlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Âyet-i kerime’de: "Allah'ın, birleştirilmesini emrettiği bağı koparırlar." buyurulmaktadır. Allahü teâlânın, birleştirilmesini emrettiği ve koparılmasını kınadığı bağ'dan maksat, şu âyet-i kerime’de beyan edilen akrabalık bağıdır. "Demek idareyi elinize geçirdiğinizde yeryüzünde fesat çıkarmayı ve akrabalık bağlarım parçalamayı arzu ediyorsunuz? Muhammed sûresi, 47/22 Akrabalık bağını koparmak ise Allahü teâlânın, akrabalarına karşı yükümlü kıldığ vecibeleri kişinin yerine getirmemesiyle ve akrabalarına karşı gereken ilgi ve şefkati göstermemesi yle gerçekleşmiş olur. Taberi diyor ki: Bir kısım âlimler, bu âyette zikredilen, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği bağdan maksadın, Resûlüllah ve mü’minlerle olan bağı birleştirmek olduğunu söylemişlerdir. Allahü teâlâ birçok âyetinde, münafıkları zikrederken onların, akrabalık bağını kopardıklarını beyan etmiştir. Bu âyet de onlardan biridir. Taberi, "Buna rağmen Allahü teâlânın, birleştirilmesini emrettiği her bağı koparanı kınadığını söylemek mümkündür. Bu bağ, ister akrabalık bağı olsun isterse din bağı olsun yahut başka bir bağ olsun." demiştir. Âyet-i kerime’de, yoldan çıkan münafıkların, yeryüzünde fesat çıkardıkları zikredilmektedir. Bu fesattan maksat, onların, rablerine karşı gelmeleri, onu inkâr etmeleri, Peygamberini yalanlamaları ve Peygamberinin, kendi katından getirdikleri şeyleri inkâr etmeleridir. Âyette zikredilen "Hüsrana uğramak"tan maksat, Allah'a isyan edereonun rahmetinden olan paylarını kaybetmeleri ve eksiltmeleri demektir. Bazı âlimler burada, hüsrana uğramayı "Helak olma" şeklinde izah etmişlerdir. Dehhak, Abdullah b. Abbas'in şöyle dediğini rivâyet etmektedir. "Allahü teâlâ, müslüman olmayanları "Hüsrana uğrama" gibi herhangi bir sıfatla sıfatlandırırsa bununla onların kâfir olduklarını beyan etmek istemiştir. Mü’minleri sıfatlandırırsa, onların günahkâr olduklarını beyan etmek istemiştir. Bu izaha göre âyette geçen hüsrana uğrayanlar sıfatı kâfirler için zikredikiiğine "Onlar kâfirlerdir." şeklinde izah etmek mümkündür. Şâyet bu sıfat mü’minler için zikredilecek olsaydı" Onlar günahkârlardır." şeklinde izah edilirdi. |
﴾ 27 ﴿