55Hani: "Ey Mûsa, biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla iman etmeyeceğiz." demiştiniz de gözünüz göre göre sizi bir çığlık yakalayıvermişti. Ey İsrailoğulları, hani siz Mûsaya: "Biz, Allah’ı, apaçık görüp gözlerimizle ona bakmadıkça seni tasdik edip bize getirdiğini kabul etmeyiz." demiştiniz. Bu sebeple sizi, bir çığlıkla helak etmiştik. Sizi helak eden bu çığılği bizzat gözlerinizle görüyor, onu müşahade ediyordunuz. Allahü teâlâ, bu ve bundan önceki âyetlerle, Resûlüllah’ın hicret ettiği Medinenin çevresinde bulunan ve Resûlüllah’ın hak Peygamber olduğuna inanmayan Yahudileri kınamakta, onların, Resûlüllah’a yaptıklarının, atalarının Hazret-i Mûsaya yaptıklarına benzediğini bildirmektedir. Öyle ki, ataları, Allahü teâlânin çeşitli nimetlerine erişmelerine ve onun Peygamberinin doğru olduğunu gösteren mucizelerini bizzat gözleriyle görmelerine rağmen yine ele teslim olmamışlar, kendilerini dinden çıkaran çeşitli davranış ve tekliflerde bulunmuşlardır. Bazan Hazret-i Mûsadan, Allah'ın dışında kendileri için ilâhlar tayin etmesini istemişler, bazan, Allah’ı bırakıp buzağıya tapmışlar, bazan, "Biz, Allah’ı bizzat gözlerimizle görmedikçe sana inanmayız." demişler, savaşa davet edildiklerinde Hazret-i Mûsaya: "Git, sen ve rabbin savaşın. Bizler burada oturacağız." demişler, "Kutsal şehirin kapısından secde ederek girin ve "Affet" deyin ki kusurlarınızı bağışlayalım." denilmiş, onlar ise sözü tersine çevirerek "Kutsal hamur içinde buğday" şeklinde söylemişler ve o şehire, kıçları üzerinde sürünerek girmişlerdir. Bu gibi davranışlarıyla Hazret-i Mûsaya çok eziyet etmişlerdir. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e inanmayan Yahudiler de bunlar gibi, Allah'ın Peygamberini üzecek şeyler yapmaktadırlar. Âyette zikredilen "Çığhk"tan maksat, Rebi' b. Enes'e göre "Bir gürültü", Süddiye göre "Bir ateş", İbn-i İshak'a göre ise "Bir sarsıntı"dır. Aslında "Çığlık" diye tercüme edilen insanın gördüğü veya yakalandığı, dehşetinden dolayı aklının gittiği veya bazı duyu organlarını kaybettiği yahut helak olduğu her şey'e denir. Bu şey, ses de olabilir ateş de, deprem de olabilir sarsıntı da. Hazret-i Mûsa'ya: "Biz, Allah’ı açıkça gönnedikçe sana iman etmeyiz" diyenler. Hazret-i Mûsanın, buzağıya tapmalarından dolayı özür dilemeleri için İsrailoğulları arasından seçip Tur dağına götürdüğü yetmiş kişidir. Bunlar, Tur dağına vardıklarında Hazret-i Mûsa onları biraz geride bırakmış, kendisi, Allahü teâlâ ile konuşmak üzere dağın tepesine çıkmış. O sırada dağın tepesini bir duman kaplamış, Allahü teâlânın, Hazret-i Mûsa ile konuşmasını duyan bu yetmiş kişi bu sefer de: "Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe iman etmeyiz." demeye başlamışlardı. İşte onların bu, hadlerini aşan talepleri sonunda kendilerini şiddetli bir sarsıntı yakalamış ve hepsi birden ölmüşlerdi. Taberi diyor ki: "İsrailoğullarının Hazret-i Mûsaya: "Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla iman etmeyeceğiz." demelerinin sebebi olarak İbn-i İshak, Süddi, Reb'i' b. Enes, İbn-i Zeyd ve Katadeden nakledilen bu gibi Rivâyetlerin sıhhati hakkında kesin bir delil bulunmamaktadır. Nakledilenlerin belki bir kısmı doğru olabilir. Bununla birlikte İsrailoğullarının, Hazret-i Mûsaya böyle bir teklifte bulunmalarının asıl sebebini ancak Allahü teâlânin bildiğini söylemek daha isabetli olacaktır. Allahü teâlânın bu âyette İsrailoğullarım, Hazret-i Muhammedi kabul etmelerinden dolayı kınadığı muhakkaktır. Bu hususta diğer bir âyet-i kerime’de de şöyle buyurulmaktadır: "Mûsa, tayin ettiğimiz o vakit için kavminden yetmiş kişi seçti. Onları kuvvetli bir sarsıntı yakalayınca Mûsa şöyle dedi: "Ey Rabbim, eğer dileseydin bunları ve beni daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin? Bu olanlar ancak senin bir imtihanındır. Sen bu imtihanla dilediğini saptırır, dilediğini de hidâyete erdirirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın. A'raf sûresi, 7/155 Hazret-i Mûsanın bu dua ve taleplerinden sonra Allahü teâlâ, helak oan bu yetmiş kişiyi tevbe eder ve şükrederler diye tekrar diriltmiştir. Bundan sonra gelen âyet-i kerime bu hususa işaret etmektedir. |
﴾ 55 ﴿