106Biz, bir âyetin hükmünü kaldırır veya onu unutturursak daha iyisini veya aynısını getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin? Biz, bir âyetin hükmünü, helali haram, haramı helal, mubahı sakıncalı sakıncalıyı mubah şeklinde değiştirirsek yahut da onu değiştinneksizin olduğu gibi bırakırsak, bu durumda hemen veya bir müddet sonra, sizden bir zorluğu kaldırmak veya mükâfaat ve sevabınızı artırmak suretiyle sizin için o âyetin daha hayırlısını getiririz. Yahut da sizler için aynı faydalan sağlayan benzer âyetler getiririz. Ey Rasûlüm, bilmez misin ki Allah, farz kıldığı bir takım hükümleri neshettiği takdirde onların yerine kullan için ya dünyaları veya âhiretleri bakınımdan daha hayırlı olan hükümleri yahut da onlar için, dünya ve âhiretleri bakımından aynı olan hükümleri getirmeye kadirdir? * "Âyetin hükmünü kaldırma" diye tercüme edilen kelimesinin lügat mânâsı, bir meseleyi bir kitaptan kopya edip başka bir yere yazmaktır. Taberi diyor ki: "Madem ki nesih bu demektir o halde bir âyetin hükmünün kaldırılıp lafzının bırakılması veya lafzının da kaldırılması aynı şeydir. Bir kısım âyetlerin sadece hükümleri değiştirilmiş lafızları ise aynen kalmış veya unutturulmuştur. İşte bunların hepsi de nesih ifadesinin içine girmektedir. Nitekim Hasan-ı Basri bu hususta şöyle demiştir: "Peygamberimize Kur'andan bazı âyetler okutuluyor sonra da unutturuluyor ve onlardan bir eser kalmıyordu. Kur’an’ın bazı âyetleri de vardır ki onlar nashedilmiştir. Fakat halen siz onları okumaktasınız. Yani hükümleri kaldırılmıştır fakat lafızları bakidir." Müfessirler, "Nesih" kelimesinin mânâsını çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. Süddiye göre âyetin neshi, onu alıp götürmektir. Abdullah b. Abbasa göre onu değiştirmektir. Abdullah b. Mes'udun arkadaşlarına ve Mücahide göre âyetin lafzını bırakıp hükmünü değiştirmektir. Nesih Nerelerde Meydana Gelir? Taberi diyor ki: "Âyetlerin hükümlerini değiştirme mânâsında Nesih, emirlerde, nehiylerde, mubahlarda, men edilen şeylerde ve mutlak hükümlerde olabilir. Fakat haberlerde nesih cereyan etmez. Mesela, Allahü teâlâ cennetteki hayatın ebediliğini haber verdikten sonra onu değiştererek cennet hayatının geçici olduğunu bildirmez. Âyet-i kerime’de zikredilen ve "unutturursak" diye tercüme edilen ifadesi çeşitli şekillerde okunmuş ve her okunuş şekline göre de farklı mânâlar verilmiştir. Bu okunuş şekillerini ve izahları şu şekilde özetlemek mümkündür. 1- Medine ve Küfe kurlalan âyetin bu bölümünü, Kur'anda tesbit edildiği gibi şeklinde okumuşlardır. Bu kıraat şekline göre âyetin bu kısmına iki türlü mânâ verilmiştir. a- "Unutturmak" Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: "Biz bir âyetin hükmünü değiştirecek olur veya unutturacak olursak ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Abdullah b. Mes'ud, Katade, Übey b. Humeyd, Hasan-ı Basri, Rebi' b. Enes, Abdurrahman b. Zeyd ve Sa'd b. Ebi Vakkas âyet-i kerime’yi bu kıraat şekline ve bu izah tarzına göre tefsir etmişlerdir. Mesela, Abdullah b. Mes'ud, âyetin izahında şöyle demiştir: "Sana bir âyeti unutturacak olursak veya hükmünü değiştirecek olursak daha iyisini veya aynısını getiririz." Katade şöyle demiştir: "Bir âyet, kendisinden sonra gelen başka bir âyetle neshediliyordu. Resûlüllah o âyeti okuyordu. Daha sonra ise âyet unutturulup kaldırılıyordu. Böylece Allah, dilediğini Peygamberine unutturuyor dilediğini de neshediyordu. Abd b. Humeyd bu konuda şöyle demiştir: "Bu âyetin mânâsı şöyledir "Biz bir âyetin hükmünü değiştirir veya onu kaldırıp elinden alacak olursak daha iyisini veya aynısını getiririz." Hasan-ı Basri de şöyle demiştir: "Peygamberimize Kur’an’ın bazı âyetleri okundu sonra da o âyetleri unuttu." Rebi' b. Enes ve Abdurrahman b. Zeyd de âyetin bu bölümünü: "Âyetleri kaldırırsak veya silersek" şeklinde izah etmişlerdir. b- "Bırakmak" buna göre de âyetin mânâsı şöyledir: "Biz bir âyetin hükmünü değiştirecek olursak veya o âyetin hükmünü değiştirmeyip aynen bırakacak olursak o değiştirdiğimizden daha hayırlısını veya benzerini getiririz." Abdullah b. Abbas ve Süddi, âyet-i kerime’yi bu kıraat şekliyle ve bu izah tarzıyla tefsir etmişler Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve gerekçe olarak ta özetle şunları zikretmiştir. "Allahü teâlâ, âyet-i kerime’nin baş tarafında, hükmünü kaldırdığı âyetlerden daha hayırlısını veya benzerini getireceğini beyan etmiştir. Âyetin devamında da, bir takım âyetleri olduğu gibi bırakacağını beyan etmesi daha münasiptir. Bu bakımdan âyetin bölümünü "Bırakmak" mânâsında almak daha uygundur. 2- Sahabe ve tabiinden bir topluluk ile Küfe ve Basra kurralarından bir cemaat da âyetin bu bölümünü şeklinde okumuşlardır. Bu kıraat şekline göre âyetin bu bölümünün mânâsı "Veya erteleyecek olursak." demektir. Buna göre âyetin mânâsı ise şöyledir: "Ey Rasûlüm, sana indirdiğimiz âyetlerden bazılarının lafzını bırakıp hükümlerini değiştirecek olursak veya onu neshetmeyip hükmünü aynen bırakacak olursak, biz, neshettiklerimizden daha hayırlısını veya onların benzerlerini getiririz. "Müfessirlerden Atâ, Ebû Neciyh, Mücahid, Atıyye, Ubeyd b. Umeyr, âyet-i kerime’yi bu kıraat şekline ve bu izah tarzına göre tefsir etmişlerdir. 3- Sa'd b. Ebi Vakkas başta olmak üzere, diğer bir kısım müfessirler âyetin bu bölümünü şeklinde okumuşlardır. Bu kıraata göre bu bölümün mânâsı: "Ey Rasûlüm, sen unutacak olursan.." demektir. Âyetin mânâsı ise: "Biz bir şeyin hükmünü değiştirecek olursak veya onu sen unutacak olursan biz o âyetten daha hayırlısını veya onun aynısını getiririz." şeklindedir. Bir kısım âlimler bu kıraat şekline göre âyete mânâ vermenin doğru olmadığını zira Resûlüllah'ın, neshedilmeyen bir kısım âyetleri unuttuğunu söylemenin caiz olmayacağını, ancak unutup tekrar hatırladığını söylemenin mümkün olabileceğini, keza Resûlüllah'ın ve sahabilerin de Resûlüllah'tan aldıkları âyeti unutabileceklerini söylemenin bütün sahabilere yakiştınlamayacağını soylemisler ve delil olarak ta şu âyet-i kerime’yi zikretmişlerdir. "Yemin olsun ki dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız. Sonra bize karşı, sana yardım edecek bir vekilde bulamazsın. isra sûresi, 17/86 Bu âyet-i kerime, Allahü teâlânın Resûlüllah'a gönderdiği âyetlerden herhangi birini unutturmadığım ifade etmektedir. Taberi, bu görüşü tercih etmemesine rağmen bu görüşe karşı çıkanlara özetle şu cevabı vermektedir; "Enes b. Mâlik ve Ebû Mûsa el-Eşari gibi bir kısım sahabiler, önce indirilen bir kısım âyetlerin daha sonra neshedildiklerini rivâyet etmişlerdir. Bu Rivâyetler, Allahü teâlânın, dilediği bazı âyetleri Peygamberine unutturma yoluyla kaldıracağını ifade etmektedir. Bu hususta Enes b. Mâlik diyor ki: Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan kabileleri, düşmanlarına karşı Resûlüllah'tan yardım istediler? Resûlüllah ta onlara yardımcı olarak Ensardan yetmiş kişi gönderdi. Biz onları o zaman "Kurralar" diye adlandırıyorduk. Onlar gündüzleyin odun toplayıp rızıklarını tedarik ediyor geceleri ise namaz kılarak geçiliyorlardı. Resûlüllah'ın gönderdiği bu insanlar, "Bi'ir-i Maûne" denen yere varınca, yardım isteyen bu adamlar yardıma gelenlere ihanet ettiler ve onları öldürdüler. Bu haber Resûlüllah'a ulaşınca Resûlüllah bir ay sabah namazında, Ri'l, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyanhlara bedduada bulundu. Biz bu öldürülenler hakkında Kur'andan âyet okumuştuk. Sonra bu âyet kaldırıldı. Bu âyet şöyleydi: "Bizim kavmimize bildirin ki muhakkak biz rabbimize kavuştuk, o, bizden razı oldu ve bizi razı etti..." (Başka bir rivaeyte "Biz de ondan razı olduk" şeklindedir) Buhari, K. el-Megazi, bab: 28/Müslim, K el-Mesacid bab: 297 Hadis No: 677 Ebû Mûsa el-Eş'arî diyorki: "Ben, unuttuğum surenin âyetlerinden şunu hatırlıyorum "Şâyet Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadiyi ister. İnsanoğlunun karın boşluğunu ancak toprak doldurur... Müslim, K. ez-Zekât, bab: 119, Hadis No: 1050 Taberi diyor ki: "Akl-ı selim bir insan, Allahü teâlânın, Peygamberine indirdiği âyetlerden bazısını unutturmuş olabileceğini imkânsız görmez. Buna karşı çıkanların zikrettikleri: "Yemin olsun ki dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız sonra bize karşı, sana yardım edecek birini de bulamaz isra sûresi, 17/86 âyetine gelince deriz ki: " Allahü teâlâ bu âyet-i kerimesinde Peygamberinden hiçbir şeyi alıp götürmediğini zikretmiyor. Bu âyetle, eğer dilemiş olsaydı vahyeîtiği şeylerin tümünü alıp götürebileceğini bildiriyor. Allah'a hamdolsun ki böyle birşey yapmamıştır. Sadece kendilerine ihtiyaç kalmayan âyetlerini neshedip kaldırmıştır. Nitekim başka âyetlerde şöyle buyurmuştur: "Ey Rasûlüm, sana Kur’an’ı biz okutacağız ve onu asla unutmayacaksın." "Ancak Allah'ın dilediği müstesna. Ala sûresi, 87/6-7 Allahü teâlânın, neshederek veya unutturarak kaldırdığı âyetler, işte bu istisna ettiği âyetlerdir. Âyet-i kerime’nin devamında "Daha iyisini veya aynısını getiririz." buyurulmaktadır. Âyetin bu bölümü müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas bu bölümü şöyle izah etmiştir: "Size fayda bakımından daha iyisini ve daha yumuşak olanını veya benzerini getiririz." Katade ise şöyle izah etmiştir: "Size daha hafifini, daha merhametlisini, içinde emir ve yasaklar bulunanları veya benzerlerini getiririz." Süddi ise, "Neshettiğimizden daha hayırlısını veya neshetmeyip bıraktığımızın benzerini getiririz." şeklinde izah etmiştir. Mücahid ise "Bir âyeti unutturup kaldıracak olursak onun bir benzerini veya daha hayırlısını getiririz" şeklimle izah etmiştir. Taberi âyetin mânâsını şu şekilde izah etmenin daha doğru olduğunu söylemiştir: "Biz bir âyetin hükmünü değiştirir isek veya değiştirmez onun hükmünü aynen bırakacak olursak, hükmünü değiştirdiğimiz âyetten, sizin için ya hemen yahut gelecekte daha hayırlı olacak olanını veya değiştirdiğinizin külfet ve sevap bakımından aynısını getiririz." Taberinin izahına göre neshin (Âyetlerin hükümlerinin kaldırılmasının) çeşitleri vardır. Bunların bazıları şunlardır: a- Dünya hayatı bakımından zor görülen hükmün kaldırılıp yerine kolay hükmün getirilmesi. Gece namazının mü’minlere farz oluşunun kaldırılması gibi. b- Dünya hayatı bakımından kolay hükmün kaldırılıp zor hükmün getirilmesi. Bu da mü’minler için gelecekte daha hayırlıdır. Sayılı günlerde oruç tutmanın kaldırılarak yerine tam bir ay Ramazan orucu tutmanın farz kılınması gibi. Böyle bir değişikliğini neticesi, her ne kadar mü’minler tarafından yapılması zor ise daha sevaph olduğu için hakklarında daha hayırlıdır. c- Bir hükmün kaldırılıp yerine, zorluk ve kolaylık bakımından aynı olan diğen bir hükmün getirilmesi. Beytül Makdisin (Kudüsün) kıble oluşunun hükmünün kaldırılıp, Kâbe-İ Muazzama'nın kıble olduğunu bildiren hüküm gibi. İşte âyet-i kerime’de ifade edilen "Veya aynısı getiririz" den maksat budur. Zira Kudüs veya Kâbeye yönelmenin külfet ve sevabı aynıdır. |
﴾ 106 ﴿