177

İyilik, yüzünüzü doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Fakat iyilik, Allah'a âhiret gününe, meleklere, kitaba , peygamberlere iman edenin, sevdiği mallardan akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalana, dilencilere ve köle azad etmeye verenin, namazı kılanın, zekatı verenin, söz verdiklerinde sözlerin iyerine getirenlerin, sıkıntı, hastalık ve şiddet zamanında da sabredenlerin yaptıklarıdır. Bunlar, imanlarında sadık olanlardır. Müttakiler de işte bunlardır.

Ey, Yahudi ve Hıristiyan topluluğu, iyilik, bazısının yüzünü doğuya bazınızın da batıya çevirmesi değildir. İyilik, Allah'ı ve âhireti tasdik edenin, melekleri, kitaplara ve Peygamberlere iman edenin yaptığıdır. İyilik, kendisinin çok sevdiği ve biriktirmeye hırslı olduğu, harcamada ise çok cimri davrandığı malını, akrabalarına, babası ölmüş yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculuğu sırasında fakir düşmüş olana, yardım isteyen dilencilere, efendileriyle belli bir para karşılığında kölelikten kurtulma anlaşması yapan kölelere verenin yaptığı iştir. İyilik, namazı bütün tadil-i erkâmyla kılanın, zekâtı, Allah'ın üzerine farz kıldığı şekilde verenin, Allah ile ahitleştikten sonra o ahdi bozmayanların, sıkıntı ve zorîuk sırasında ve harp esnasında çatışma şiddetlendiği anda sabredenlerin yaptıklarıdır. Bunlar, imanlarında sadık olanlardır. Bunlar, Allah'ı tasdik edenler, sözlerini yaptıkarıyla ispat edenlerdir. Allah'ın cezasından korkup farzlarını yerine getirerek ona isyan etmekten kaçınanlar da işte bunlardır.

"İyilik, yüzünüzü doğuya ve batıya çevirmeniz değildir." ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Dehhaka göre şu demektir: "Ey Mü’minler, iyilik yapmak, kıblenin çevirilmesinden önce Kudüse, çevirilmesinden sonra da Kâbeye doğru namaz kılmak değildir. İyilik şunlardır: ...." Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bu âyet- Resûlüllah'ın Mekke'den Medineye hicret etmesinden, bütün farzların ve cezaların inmesinden sonra nazil olmuştur. Bu bakımdan Allahü teâlâ, sadece namazın değil bütün farzların eda edilmesini emretmiştir.

Katade ve rebi' b. Enese göre ise: "İyilik, yüzünüzü doğuya ve batıya çevirmeniz değldir." ifadesinden maksat: "Ey Yahudiler ve Hıristiyanlar iyilik, yüzünüzü doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Bilakis iyilik şunlardır..." demektir.

Yahudiler batıya , Hıristiyanlar da doğuya doğru namaz kılıyorlardı. Bu âyet nazil oldu ve Allahü teâlâ, iyilik ve hayınn, sadece yüzün doğuya ve batıya çevrilmesiyle olmadığını, iyiliğin, Allahü teâlânin beyan ettiği, imanı gösteren şu özelliklerde olacağını açıkladı. O özellikler de: Allah'a, kitaplara, Peygamber'ine iman etmek, Allah yolunda harcamak, onun yolunda cihad etmek ve diğer amellerdir. Taberi de, bundan önceki âyetlerin de Yahudiler hakkında olması hasabiyle bu görüşü tercih etmiştir.

Âyet-i kerime’de "Sevdiği mallardan veren kimse "zikredilmektedir. Abdullah b. Mes'uda göre bu ifadeden maksat, "Mala çok düşkün ve cimri olduğu, zengin olacağını ümit edip fakirlikten korkar olduğu bir halde onu harcayan" demektir.

Şa'bi bu âyet-i kerimeye dayanarak Müsümanın mallarında zekatın da dışında hak olduğunu söylemiştir.

Süddi de bu âyette zikredilen "İnfak"ın, mal sahibinin, malı üzerinde bir hak olduğunu söylemiştir. "Mal sahibi zekatın dışında bunu da vermekle yükümlüdür." demiştir.

Bu hususta Âmir eş-Şa'bi, Fatıma binti Kaysın, Resûlüllah'tan şu hadisi Rivâyet ettiğini söylemiştir. Fatıma diyor ki: "Resûlüllah şöyle buyurdu: "Şüpesiz ki malda zekatın dışında hak vardır." Sonra Resûlüllah’a: "İyilik, yüzünü doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. " âyetini okudu." Diğer bir kısım âlimler ise âyetin bu bölümünden Uer zekat vermenin kastedildiğini ve kişinin, malından, zekatın dışında bırşey vermekle yükümlü olmadığnı söylemişlerdir.

Âyet-i kerime’de, kişinin, düşkün olduğu malından Allah yolunda vermesi takvadan sayılırken kendilerine mal verilecek kimselerin ilki olarak akrabalar zikredilmiştir. Zira bunlara verilen sadaka, diğerlerine verilenler den daha üstündür. Bu hususta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e "Sadakaların hangisi daha efdaldir?" diye sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Kişinin malı az olduğu olduğu halde son çabasını harcayarak kendisine kin besleyen akrabasına verdiği şey sadakadır. Bkz. Ebû Davud, K. ez-Zekat, bab: 40, Hadis No: 1677/Ahmed b. Hanbel, Müsned c. 3, s. 402 Bu âyet-i kerime’de bir çok sıfat birlikte zikredilmektedir. Arapçada cümlede çokça sıfat bulununca, sıfatların bazıları özellik arzetsin diye dilbilgisi kaidelerine göre bulunduktan halden ayrılarak başka bir halde kullanılırlar. İşte burada "Sabredenler" kelimesi, diğer sıfatların bulundukları "Yalın" halden ayrılıp ismin "İ" halinde kullanılmıştır, Arapçada buna "Mensub" denilir. Buna göre mânâ şöyledir: "İyilik Allah'a, âhiret gününe , meleklere, kitaba ve Peygamberlere iman edenin, sevdiği mallardan akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalana, dilencilere ve köle azad etmeye verenin, namazı kılanın, zekatı verenin, söz verdiklerinde sözlerini yerine getirenlerin yaptıklarıdır. Sıkıntı, hastalık ve şiddet zamanında sabredenlerin sabretmelerin de netice itibariyle bir iyilik ise de ben, özellikle bu sabredenleri daha çok takdir ederim."

Âyet-i kerime, iyilikte bulunan takva sahibi kimselerin sıfatlarını veciz bir şekilde özetlemiştir. Bunlar, iman etmek, malını Allah yolunda intak etmek, namaz kılmak, zekat vermek, verdiği sözü yerine getirmek ve sıkıntılara karşı sabretmektir. Bu sıfatları kısa olarak şu şekilde izah etmek mümkündür.

a- İman etmek: İmanın, herşeyin başında geldiği muhakkaktır. Kâfirlere dini vazifeler yüklemek söz konusu değildir. Kur'an-ı Kerim tek bir yerde kâfirlere hitabetmekte ve onları uyararak: "Ey kâfirler, bugün mazeret göstermeyin. Sizler ancak dünyada yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz? Tahriın sûresi, 66/7 demektedir. İmanı olmayandan iyilik beklemek boştur.

b- Allah yolunda infak etmek: Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde, cimri ile, malını Allah yolunda harcayan kimseyi karşılaştırarak buyuruyor ki:

"Cimri insan ile malını Allah yolunda harcayan insan, üzerlerinde , göğüslerinde köprücük kemiklerine kadar uzanan demir yelek bulunan iki kişiye benzerler. Malını Allah yolunda harcayan kişi, her harcadığında bu demir yelek genişler ve bütün vücudunu kaplar. Öyle ki parmak uçlarını dahi örtüp ayak izlerini yok eder hale gelir. Cimri ise harcamak istemediği her an, demir yelekte bulunan halkalar, bulundukları yerlere yapışıp kalırlar. Cimri bu yeleği genişletmeye çalışır fakat yelek genişlemez. Buhari, K. ez-Zekat, bab: 28, K. et-Talâk, bab: 24/Müsiim, K. ez-Zekât, bab: 75, Hadis No: 1021

Âyet-i kerime, mü’minin, malını Allah yolunda harcarken özellikle şu kimselere harcanması lazım geldiğini beyan etmektedir. Bunlar, akrabalar, yetimler, yoksullar, yolda kalanlar, dilenciler ve azad olacak kölelerdir. Peygamber efendimiz, sadakadan akrabaya yapılan harcamanın önemine işaret ederek uyuruyor ki:

"Herhangi bir yoksula verilen sadaka sadece sadaka sayılırken akrabaya verilen sadaka iki şeydir. O, hem sadakadır hem de akrabalık bağını gözetmektir. Tirmizi, K. ez-Zekât, bab: 26, Hadis No: 658/Nesei, K. ez-Zekât, bab: 82/İbn-i Mâce K. ez-Zekâl, bab: 28, Hadis No: 1844 Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz, yetimi himaye etmenin önemini beyan ederken de şehadet parmağıyla orta parmığım hafifçe birbirinden ayırarak işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Benimle, bir yetimi gözetip koruyan kişi cennette işte şu iki parmak gibi birbirimize yakın olacağız. Buhari, K. et-Talâk, bab: 25, K. el-Edeb, bab: 24/Müslim, K. ez-Ziihti, bab: 42, Hadis No: 2983, Ebû Davud K. el-Edeb, bab: 123, Hadis Nn; 5150 Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yoksulun kim olduğunu beyan edip ona yardımda bulunmanın önemine işaret ederek te buyuruyor ki:

"Aslında yoksul, insanları gezip dolaşan, kendisine verilen bir lokma veya iki lokma yahut bir hurma veya iki hurmanın geri çevirdiği kişi değildir. Yoksul, kendisine yetecek kadar bir şey bulamayan ve bu hali anlaşılamadığı için kendisine sadaka verilmeyen ve kalkıp ta insanlardan bir şey istemeye girişmeyen kimsedir. Buhari, K. ez-Zekât, bab: 53/Nesei, K. ez-Zekâl, bab: 76

Âyet-i kerime’de zikredilen "Yolda kalanlar" dan maksat, Katadeye göre "misafır"dir. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde:

"Kim, Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa misafirine ikramda bulunsun. Buhari, K. el-Edeb, bab: 31/85/Müslim, K. el-Lukata, bab: 14, 15 buyurmuştur. Resûlüllah:

"Misafirlik üç gündür. Bunun ötesinde olan, ona verilen bir sadakadır. Buhari,K.el-Edeb, bab: 31/85/Müslim,K. el-Lukata, bab: 14, 15 buyurmuştur. Ebû Cafer ve Mücahide göre ise "yolda kalanlardan maksat, kişinin yanından geçip giden yolcudur.

Dilenen kimselere gelince, bunlar da azarlanıp boş çevrilmemeli az veya çok bir şeyler verilmelidir. Bu hususta âyet-i kerime’de buyuruluyor ki: "Dilenciyi azarlama." Duha sûresi, 93/10 Bu konuda Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anh) Peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"Dilencinin hakkı vardır, ata binerek gelse dahi." Ebû Davud, K. ez-Zekât, bab: 33, Hadis No: 1665/Ahmed b. Hanbel, Müsned c. 5, s. 201

Peygamber efendimiz azad olacak köleler için de şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın, üç kişiye yardım etmesi, üzerine aldığı bir haktır. Allah yolunda cihda eden kişiye, borcunu ödemek isteyen köleye, iffetini muhafaza etmek için evlenmek isteyene." Tirmizi, K. el-Fadail el-Cihad, bab: 20, Hadis No: 1655/Nesei, K. en-Nukah, bab: 5, K. el-Cihad, bab: 12/İbn-i Mace, K. el-Itk, bab: 3, Hadis No: 2518

c- Namaz kılmak: Namaz dinin direğidir. Müslüman kişi bu ibadetiyle tanınır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ibadetlerimiz arasında namazın büyük önemine işaretle buyuruyor ki:

"Kişi ile müşriklik arasındaki fark, namazı terketmektir. Müslim, K. el-İman, bab: 134, Hadis No: 82/Ebû Davud, K, es-Sünne, bab: 15, Hadis No: 4678

d- Zekat vermek: Zekat, mali ibadetlerin başında gelir. Müslüman, tam bir hesap yapmak suretiyle zekatını vermek zorundadır. İslam Devleti, zekatını vermek istemeyen müslümandan bu zekatı zorla alır. Nitekim Hazret-i Ebubekir (radıyallahü anh) Resûlüllah'ın vefatından sonra zekatı vermek istemeyenlerin üstüne gitmiş onlarla savaşmış ve onlar hakkında şöyle demiştir:

"Allah'a yemin olsun ki namazla zekatı birbirinden ayıranlara karşı mutlaka savaşacağım. Zira zekât, malın üzerinde bir haktır. Allah'a yemin olsun ki Resûlüllah'a vermiş oldukları bir yuları dahi bana vermekten kaçınırlarsa bundan dolayı onlarla savaşırım. Buhari, K. el-İ'tisam, bab: 2/Müslim, K. el-İman, bab: 32, Hadis No: 20/Ebû Davud, K. ez-Zekât, bab: 1, Hadis No: 1556.

e- Verdiği sözü yerine getirmek: İslamda çok önemli ve Müslümanın mutlaka yerine getirmesi icabeden hususlardan bir tanesi de, verilen sözün yerine getirilmesidir. Bu hususta Allahü teâlâ şöyle buyuruyor: "Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen sözde mes'uliyet vardır. İsra sûresi, 17/34

Peygamber efendimiz de, münafıkların sıfatlarını sayarken, verdiği sözden dönmeyi de bunlardan saymıştır: "Münafıkın alâmeti üçtür, konuştuğunda yalan söyler, verdiği sözden cayar, kendsine emanet edilen şeye hıyanet eder. Buhari, K. el-İman, bab: 24/Müslim, K. el-îman, bab: 10n, Hadis No: 59

f- Sıkıntılara karşı sabretmek: Sabır, mü’minin sığındığı iki kaleden biridir. Bu hususta Allahü teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle beraberdir. Bakara sûresi, 2/153 "Şüphesiz ki sizi biraz korku, açlık, mal, can ve ürün eksikliği ile imtihan edeceğiz. Ey Rasûlüm, sabredenleri müjdele. Bakara sûresi, 2/155 Âyet-i kerime’de zikredilen "Sıkıntı"dan maksat, "Fakirlik" demektir. "Şiddet zamanından" maksat ise "Savaş ânı"dır. Özellikle bu hallerde sabretmenin büyük bir iş olduğu muhakkaktır. Görüldüğü gibi âyet-i kerime, kulun yapacağı bir çok ibadet ve itaati kapsamaktadır. Bu sebeple Allahü teâlâ bunları yapanları "Sadık" ve "Muttaki" olarak vasıfliindırmıştır:

177 ﴿