182Kim, vasiyet edenin bir haksızlık edeceğinden veya günah işleyeceğinden endişe eder de (vasiyet edenle vasiyet edilenin) aralarını bulursa ona bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir. Kim vasiyet yapının haksızlık yapacağından ve haktan ayrılacağından yahut malının üçte birinden fazlasını vasiyet ederek yaptığı bu vasiyetle günah işleyeceğinden korkar da miras bırakanla mirasçının arasını düzeltirse ona bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, düzelme yoluna girdikleri takdirde kullarının günahlarını affeden ve onlara acıyandır. Müfessirler bu âyeti çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. a- Mücahid bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmiştir: "Kim, (Menin yanında bulunur da onun, vasiyeti hususunda bir haksızlık yapacağından veya bir hata işleyeceğinden korkarsa o kimsenin, vasiyet edenle mirasçılarının arasını bulmasında bir mahzur yoktur. Vasiyet edene adaletli davranmasını telkin eder, mirasçılara da vasiyete engel olmamalarını söyler. b- Abdullah b. Abbas, Katade, Rebi' b. Enes ve İbrahim en-Nehai ise bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: Vasiyet eden ölünün velileri veya müslümanların idarecisi, vasiyet eden ölünün vasiyetinde yanlış bir iş yaptığını veya tarafgir davrandığını hissederlerse vasiyet edilen kimselerle mirasçıların aralanın bulmalarında bir mahzur yoktur. Bu da vasiyeti meşru hale getirmeleriyle mümkün olur. Mesela, bir kişi vasiyet eder fakat haksız davranır ve yine mesela malının üçte birinden fazlasını vasiyet ederse Müslümanların idarecisi bu vasiyeti meşru hale sokar. Yani bu vasiyetin, terekenin üçte biri için geçerli olduğunu söyler. Böylece kendilerine vasiyet edilenlerle mirasçıların arasını bulmuş olur." Bu izaha göre ıslah edicinin müdahalesi, miras bırakan kişinin ölümünden sonradır. c- Ata ise bu âyeti şu şekilde izah etmiştir: "Kim, ölüm halinde vasiyet edenin mirasçılarından bir kısmını diğerlerinden üstün tuttuğunu görürse o kimsenin, mirasçıların arasını bulmasında bir mahzur yoktur. Yani, mirasçıların terekede belirlenen haklarını kendilerine verilmesini sağlar. Böylece aralarını bulmuş olur. d- Tâvûs ise bu âyeti şöyle izah etmiştir: Kim, ölüm, halinde vasiyet edenin, mirasçı olmayan akrabalarına vasiyet ederek mirasçı olan akrabalarına bir fayda sağlayıp haksızlığa düşeceğinden korkacak olursa o kimse için bir mahzur yoktur. Mesela: Kişi, sağ olan oğullarından birinin çocuklarına mal vasiyet eder de aslında babalarına fazladan mal vermeyi kastedecek olursa haksızlığa düşmüş olur. Bunu görenin müdahale edip mirasçıların arasını bulmasında bir mahzur yoktur. c- Süddi ise bu âyeti şöyle izah etmiştir: Kim, anne babasına ve akrabalarına vasiyette bulunanın yanlışlık yapacağından veya günah işleyeceğinden korkacak olursa o kimsenin, kendilerine vasiyet edilen anne baba ile diğer akrabalarının aralarını bulmasında bir mahzur yoktur. Aralarını bulmakta hakkaniyet ölçülerine uymalıdır. Taberi diyor ki: Bu âyetin izahında zikredilen görüşlerden doğru olanı şudur: Kim, vasiyet edenin, yanlışlıkla veya kasıtlı bir şekilde haktan ayrılacağından korkarsa o kimsenin, kendilerine vasiyet edilenlerle mirasçılar ve ölmekte olan kişinin aralarını bulmasında bir mahzur yoktur. Mesela: Vasiyet edenin malının üçte birinden daha fazlasını anne baba ve mirasçı olmayan akrabalarına vasiyet etmesi yahut malı az, mirasçıları çok olduğu halde malının üçte birini vasiyet etmesi bu cümledendir. Böyle bir vasiyet yapanın yanında bulunan kimse ölmekte olan kişiye, itidali muhafaza etmesini, malının sadece üçte birini vasiyet etmesini veya, malı az, mirasçıları çoksa malının üçte birinden daha azını vasiyet etmesini söyler. Yine malı çok mirasçıları az olduğu halde malının üçte birinden daha azını, anne babası veya mirasçı olmayan akrabalarına vasiyet etmesi halinde ölmekte olana vasiyetini artırmasını mirasçılara da bunu kabul etmelerini telkin eder. Bu faraziyede de arayı bulan kişinin müdahalesi, miras bırakanın ölümünden öncedir. Taberi diyor ki: "Vasiyet edenin hata edeceğinden veya günah işleyeceğinden korkmak, onun, hayatta olması durumunda söz konusudur. Artık öldükten sonra mesele kalmamıştır. Çünkü o kişinin hata etmesi veya günah işlemesi mümkün değildir. İşte bu sebeple biz bu görüşü tercih ettik. |
﴾ 182 ﴿