185O sayılı günler Ramazan ayıdır ki, insanlara doğru yolu gösteren hidâyeti ve hakkı batıldan ayırmayı açıklayan Kur'an bu ayda indirildi. Sizden kim o aya erişirse, onu oruçla geçirsin. Kim hasta olur veya yolculukta bulunur da oruç tutamazsa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutsun, Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez ki böylece sayıyı tamamlayasınız. Sizi doğru yola ilettiği için Allah'ı yüceltesiniz ve şükredesiniz. O sayılı günler, insanları doğru yola ileten, helal ve haramı açıklayan, hakkı ve bâtılı ayıran Kur’an’ın inmeye başladığı Ramazan ayıdır. Kim, mukim olduğu halde Ramazan ayına erişirse o ayı sonuna kadar oruçla geçirsin. Kim de hasta olur veya yolculukta bulunur da orucu yerse, yediği günler sayısınca Ramazan dışındaki günlerde oruç tutsun. Allah, bu hükmü size göndermekle sizin için hafiflik ve kolaylık diler. Zorluk ve meşakkat dilemez ki böylece yolculuk ve hastalıkla tutamadığınız günlerin sayısını tamamlayasınız ve size vermiş olduğu hidâyet ve başarıdan dolayı, bayram günü tekbirlerle onu yüceltesiniz ve bu nimetlerinden dolayı ona şükredesiniz. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, İslamın temel ibadetlerinden biri olan orucun farziyetini beyan etmektedir. Orucun farz kılınışının hikmetleri pek çoktur. Bu konuda Resûlüllah efendimizten varid olan şu hadis-i şerifleri zikretmek mümkündür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz buyuruyor ki: "Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü zinaya karşı daha iyi kapatır ve namusu daha iyi muhafaza eder. Kimin de evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için bir bağdır. Cinsi arzuları frenler) Buhari, K. es-Savm, bab- 20, K en-Nikah, bab: 2, S/Müslim, K en-Nikâh, bab: 1. Hadis No: 1400 Nesaî, K. es, .Siyam, bab: 43 Peygamber efendimiz bu hususta diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor; "Oruç bir kalkandır. Oruçlu insan hayasızlık yapmaz, cahilce davranmaz, bir kimse onunla dövüşmek veya sövüşmek isterse oruçlu, o kişiye "Ben oruçluyum, ben oruçluyum." desin. Hayatım, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlu, yemeyi, içmeyi ve cinsi arzularını, benim için terkeder. (Allahü teâlâ buyuruyor ki: ) Oruç benim içindir onu mükâfatlandıracak ta ben'im. İyiliğin karşılığı bir'e on'dur. Buhari, K.es-Savm, hab: 2/Müslim,K.es-Sıyam, bab 163,Hadis No: 1151 Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyor: "Kim, Ramazan orucunu, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek tutarsa onun geçmiş günahları affedilir. Buhari, K. el-İman, bab: 28 "Ramazan geldiğinde gök kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur. Buhari, K. es-Savnı, bab: 5/Müslim, K. es-Sıyam, bab: 1, Hadis Nn: 1079 Taberi diyor ki: "Arap dilini bilen bir kısım insanlar, "Ramazan" kelimesinin kökünden geldiğini, mânâsının da "Yakan" "Kızdıran" demek olduğunu. Ramazan ayına bu adın verilmesinin, kendisinde şiddetli sıcak olmasından kaynaklandığını, öyleki bu sıcağın şiddetinden deve yavrularının bile yandığını söylemişlerdir. Mücahid ise "Ramazan" kelimesini tek olarak kullanmaktan kaçınarak "Bu belki de Allah'ın isimlerinden biridir, biz onu, Allahü teâlânın kullandığı gibi kullanıp ona "Ramazan ayı" diyelim." demiştir. Âyet-i kerime’de. Ramazan ayının içinde, Kur'an'ın indirildiği zikredilmektedir. Bundan maksat, Kur’an’ın kadir gecesinde bir bütün olarak levh-i mahfuzdan dünya semasına, diğer bir ismiyle "Beytül Mu'mura yahut Beytül İzze'ye indirilmesidir. Daha sonra da peyder pey çeşitli münasebetlerle Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e indirilmiştir. Nitekim Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr ve Şa'bî bu âyeti bu şekilde izah etmişlerdir. Bu hususta Abdullah b. Abbasın özetle şunları söylediği rivâyet edilmektedir: "Kur'an bir bütün olarak Ramazan ayının içinde bulunan ve "Mübarek" ismiyle vasıflandırılan "Kadir" gecesinde", yazılmış sahifelerden alınıp "Beytül Ma'mur" denen yere indirilmiştir. Beytül Ma'mur da dünya semasındaki yıldızların mevkileridir. Kur'an daha sonra da oradan peyder pey Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e indirilmiştir. Bu inişler, bir kısma emirler, yasaklar ve savaşlara ait hükümler gerektikçe devam etmiştir. Vasile ise, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir: "İbrahime inen sahifeler, Ramazanın ilk gecesinde indirilmiştir. Tevrat Ramazanın altıncı gününde İncil ise on üçüncü gününde Ktır'an da yirmi dördüncü gününde indirilmiştir." Ahmed b. Hanbci, Müsned, e. 4, s. 107 Âyet-i kerime’de: "Sizden kim o aya erişirse onu oruçla geçirsin." buyurulmaktadır. Müfessirler bu âyet-i kerime’nin bu bölümünü çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. a- Her kim evinde mukim olarak bulunduğu halde Ramazan ayına erişecek olursa o kimsenin, bütün Ramazan ayını oruçla geçirmesi gerekir. Öyle ki Ramazan ayında yolculuğa çıksa bile orucunu tutmak zorundadır. Zira önemli olan, kişinin Ramazan ayının başındaki durumudur. Ramazan başladığında kişi mukim ise sonuna kadar mukimdir. Ramazan içinde yolculuğa çıksa bile durum aynıdır. Kişi şâyet Ramazan başladığında yolcu ise oruç tutup tutmamakta serbesttir. Bu görüş, Ubeyde es-Selmani, Süddi, Hammad, İbrahim en-Nehai, Abdullah b. Abbas ve Hazret-i Aliden Rivâyet edilmiştir. b- Diğer bir kısım müfessirler ise, âyet-i kerime’nin bu bölümünün mânâsının, "Sizden kim. Ramazan ayının ne kadarında hazır bulunacak olursa o kadarını oruçla geçirsin." yani, "mukim olduğu kadarının orucunu tutsun. Yolculuğa çıkınca orucunu yeyip daha sonra tekrar tutmasında mahzur yoktur." demek olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş. Ebû Mey sere, Hazret-i Ali, Şa'bî, Hakem, Hammad, Hasan-ı Basri ve Said b. el-Müseyyeb'den Rivâyet edilmiş, Ebû Meysere ve Hazret-i Alinin Ramazanda yolculuk yaptıklarında oruç tutmadıkları nakledilmiştir. c- Başka bir kısım âlimler de âyetin bu bölümünü şöyle izah etmişlerdir. "Sizden kim, akıllı, buluğ çağına ermiş ve mükellef olduğu halde Ramazan ayına erişecek olursa onu oruçla geçirsin." Bunlara göre, deli bir kimse, Ramazan ayının bitmesine bir gün kala akıllanacak olsa. Ramazan ayına mükellef olarak yetişmiş olduğundan Ramazan orucunun tümünden sonumludur. Son bir günün orucunu tuttuğu gibi diğerlerini de kaza eder. Fakat Ramazan bittikten soma akıllanacak olsa, Ramazan ayma mükellef olarak yetişmediğinden Ramazan orucunu kaza etmesi gerekmez." Bu görüş, Ebû Hanife ve arkadaşlarından nakledilmiştir. Taberi, Ebû Hanife ve arkadaşlarından nakledildiğini söylediği bu görüşün anlamsız olduğunu söylemiştir. Çünkü Ramazan ayını deli olduğu halde geçirenin, Ramazan orucunu tutmakla yükümlü olmadığını söylemek, Ramazan ayını baygın halde geçirenin de bu ayın orucunu tutmak zorunda olmadığını söylemeyi gerektirir. Halbuki bütün âlimler, Ramazanın tümünü baygın halde geçirip te Ramazandan sonra ayılan kişinin Ramazan orucunu kaza etmesi gerektiği hususunda ittifak etmişlerdir. O halde Ramazan boyunca aklı başında olmayan herkes te baygın kişinin durumuna tabi olur. Durum böyle olunca âyeti yukarıdan zikredildiği şekilde izah etmeleri batıldır," Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Âyeti bu şekilde izah etmek batıl olduğuna göre onu: "Kim Ramazan ayında mukim olarak erişirse onun tümünü oruç tutarak geçirmek zorundadır. Yolculuk yapsa dahi orucunu bozmamalıdır." şeklindeki te'vil daha batıl ve daha fasittir. Çünkü Resûlüllah’ın, Mekkenin fethi yılında Ramazan ayının bir kısım günlerini oruçla geçirdikten sonra yola çıkınca hem kendisinin orucunu bozduğuna hem de sahabilerine, oruçlarını bozmaları için emir verdiğine dair, birbirini destekleyen hadis-i şerifler nakledilmiştir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan ayında yola çıktı. Oruca başlamış durumdaydı. "Usfan" denen yere varınca bir kap ile su istedi ve onu gündüzün içti. İnsanlar onu görüyorlardı. Sonra Resûlüllah yemek yedi Nesâî, K.. es-Sıyam, bab: 54 Başka bir Rivâyette, Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: "Resûlüllah Ramazan ayında oruç tutarken yolculuğa çıktı. "Kudeyt" denen yere varınca ona bir kapla süt getirildi. Resûlüllah onu içti, orucunu bozdu, sahabileri de bozdular. Nesâî, K. es-Sıyam, bab: 56 Hamza b. Amr diyor ki: "Ben, Resûlüllah’a, yolculukta oruç tutmanın hükmünü sordum o da buyurdu ki: "Oruç tutmak istersen tut. Orucu yemek istersen ye. Nesâî, K- es-Sıyam, bab: 59 Ebû Said el-Hudri diyor ki: "Biz, Ramazan ayında Resûlüllah üc yolculuk yapıyorduk. İçimizden bazılarımız oruçlu oluyor bazılarımız da oruçlarını yiyorlardı. Ne oruç tutanlarımız oruç yiyenleri ayıplıyor ne de oruçlarını yiyenler oruç tutanları ayıplıyorlardı." Nesâî, K. es-Sıyam, bab: 59 Cabir b. Abdullah diyor ki: "Biz, Resûlüllah ile beraber yolculuk yaptık. Bazılarımız oruç tutuyor bazılarımız yiyorlardı. Taberi diyor ki: "Zikredilen bu deliller, yukarıda beyan edilen iki görüşün fasit olduklarını ortaya koyduklarına güre "Kim Ramazan ayını mukim olarak geçirecek olursa onun tümünü oruç tutmakla yükümlüdür. Kim de o ayda hasta olur veya yolculuğa çıkacak olursa orucunu yiyebilir. Yediği günler sayısınca başka günlerde oruç tutar." şeklindeki izahın doğru olduğu ortaya çıkmış olur. Âyet-i kerime’de: "Kim hasta olur veya yolculukta bulunur da oruç tutamazsa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar." Tutmaktadır. Burada zikredilen ve oruç tutmamaya imkân veren hastalığın ne derecede bir hastalık olacağı hususunda farklı görüşler zikredilmiştir. Hasan-i Basri ve İbrahim en-Nehaiye göre orucu yemeye imkân veren hastalık, kişinin, ayakta namaz kılmasına engel olacak kadar bir hastalıktır. Eğer kişi, hastalığından dolayı ayakta namaz kılamıyorsa işte bu kişinin Ramazan orucunu yeyip sıhhata kavuştuktan sonra, tutamadığı günler sayısınca kaza etmesi gerekir. İmam Şafiiye göre ise Ramazanda oruç tutmamaya imkân veren hastalık, oruç tutanın durumunu beklenmedik bir çekikle değiştirecek olan bir hastalıktır. Muhammed b. Sîrîne göre ise, herhangi bir hastalık, Ramazanda oruç tutmamaya ruhsat sağlar. Taberi diyor ki: "Bize göre doğru olan görüş, halinde orucun tutulmamasına ruhsat verdiği hastalık, oruç bir şekilde sarsan hastalıktır." diyen görüştür. Böyle bir durumda olan her hasta, Ramazanda oruç tutmayıp sonra kaza edebilir. Böyle bir kimseyi, oruç tutmaya zorlamak, kişiyi zor işle mükellef tutmak olur ki, Allahü teâlânın: "Allah size kolaylık diler zorluk dilemez," beyanına ters düşer. Müfessirler, yolcu olan insanın Ramazanda orucunu yemesinin şart mı yoksa bir ruhsat mı olduğu hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir. a- Bazılarına göre, Ramazan ayında yolculuk yapanın orucunu yemesi şarttır. Zira bu, yolculuk yapan kimseye Allahü teâlâ tarafından verilen bir ziyafetir. Bu ziyafeti kabul etmek gerekir. Bunlara göre Ramazan ayında yolculuk yapan kişi ve oruç tutacak olursa bu orucu Ramazan orucu yerine geçmez, mukim olduktan sonra yolculuk anında oruçlu veya oruçsuz olarak geçirdiği günlerin hepsi için orucunu kaza eder. Bunlara göre mukim ve sağlam olan kişiye Ramazan ayında oruç tutmak gerekli olduğu gibi misafir olana da Ramazan geçtikten sonra yolculuk yaptığı günler kadar oruç tutması gereklidir. Bu görüş. Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Dehhak, Hazret-i Ömer, Ebû Hureyre ve Urve b. Zübeyrden nakledilmiş ve bu hususta Abdurrahman b. Avf'in da Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ettiği nakledilmiştir. "Yolculuk halinde oruç tutan kimse, mukim iken orucunu yiyen kimse gibidir. Taberi, bu sözün Abdurrahman b. Avf tarafından, Resûlüllah’a isnad edilerek Rivâyet edilen bir hadîs olduğunu söylemişse de, Neseide bu söz, Resûlüllah’a isnad edilmeyip, Abdurrahman b. Avfın sözü olarak Rivâyet edilmiştir. Bunun için Bakınız, (Nesâî, K. es-Siyam, bab: 53) b- Diğer bir kısım müfessirler ise, Ramazanda yolculuk yapan kimsenin orucunu yemesi, Allah tarafından ona tanınmış olan bir ruhsattır. Yolcu, Ramazan ayında orucunu tutacak olursa borcunu ifa etmiş olur. Orucunu yiyecek olursa Ramazanın dışındaki günlerde onları kaza eder." demişlerdir. Bu görüş, Ömer b. Abdülaziz, Urve b. Zübeyr, Ömer b. el-Hattab, Enes b. Mâlik, Osman b. Ebil As, Atâ, Said b. Cübeyr, Hasan-i Basri, Mücahid ve Kasım b. Muhammed gibi sahabi, tabiin ve müfessirlerden Rivâyet edilmektedir. Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve özetle şunları söylemiştir: Âyet-i kerime’de ruhsat, yolcu ile hastaya birlikte tanınmıştır. Şâyet hasta Ramazanda kendisini zorlayarak oruç tutacak olursa orucunun sahih olacağı, iyileştikten sonra Ramazanın dışındaki günlerde, hasta iken tuttuğu oruçları kaza etmeyeceği hakkında icma vardır. Hasta ile yolcu aynı âyette zikredilirken. "Ramazanda hastanın oruç tutmaması bir ruhsat, yolcunun tutmaması ise bir şarttır." demek nasıl doğru olabilir? Durum hasta için ne ise yolcu için de odur. Diğer yandan Allahü teâlânın, âyetteki şu ifadesi, buna başka bir delil getirmeye ihtiyaç bırakmamaktadır. "Allah sizin için kolaylık diler zorluk dilemez." Ramazan'da yolculuk yaparken orucunu tutan kimsenin, orucunu tutmamış kabul edilmesi ve mukim olduğu zaman, oruç tuttuğu halde onu kaza etmesi gerektiğini söylemekten daha zor bir şey var mıdır? Yolcu kendisi için zor olanı seçmiş ve oruç tutmuştur. Buna rağmen onun, orucunu kaza etmesi gerektiğini söylemek onu büyük bir zora koşmaktır. Yine Ramazan'da yolculuk yapan kimsenin, orucunu tutup tutmamakta serbest olduğuna dair Resûlüllah'tan birbirini destekleyen bir çok hadis Rivâyet edilmiştir. Bu hadisler başka delile ihtiyaç bırakmamışlardır. Bu hususta daha önce zikredilen hadislere ilaveten, yıl boyunca oruç tutan Hamza b. Amr'in rivâyet ettiği şu hadisi de görelim. Hamza diyor ki: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben yolculuk sırasında oruca devam ediyorum buna ne dersiniz?" Resûlüllah da "Dilersen tut dilersen tutma." buyurdu Nesâî, K. es-Sıyam, bab: 56 Hamza diğer bir Rivâyette şöyle demiştir: "Dedim ki: "Ben, yolcu iken oruç tutmaya güç yetirebilecek biriyim. Benim, oruç tutmamda bir mahzur var mı?" Resûlüllah buyurdu ki: "Bu, Allah tarafından bir ruhsattır. Kim bu ruhsatı kullanacak olursa güzel bir şeydir. Kim de oruç tutmayı severse onun için bir mahzur yoktur. Nesâî, K. es-Sıyam, bab: 57 Taberi diyor ki: "Şâyet, Cabirden Rivâyet edilen şu hadis-i şerif delil gösterilerek bu görüşe karşı çıkılmaya çalışılacak olursa cevaben denilir ki: "Hadis-i Şerifte, yolculuk esnasında oruç tutan kimsenin takatsiz hale gelerek yere düştüğü, bu yüzden oruç tutmasındansa tutmamasının daha evlâ olduğu muhakkaktır. Zira Allahü teâlâ bir kimsenin kendisini bizzat tehlikeye atmasını yasaklamıştır. Cabir b. Abdullah diyor ki: "Resûlüllah, bir ağacın gölgesinde bulunan ve üzerine su serpilen bir adamın yanından geçti ve "Bu arkadaşınızın neyi var?" diye sordu. Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, o oruçludur." Resûlüllah: "Yolculuk yaparken oruç tutmanız takva değildir. Sizler, Allah'ın size vermiş olduğu ruhsatı alın ve kabul edin." dedi Nesâî, K. es-Sıyam, bab: 47 Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Resûlüllahtan, "Yolcu iken oruç tutan, mukim iken oruç yiyen gibidir. Nesâî, K. es-Sıyam, bab: 53 şeklinde Rivâyet edilen haberlere gelince, bu haberler doğruysa belki de bunlar, yukarıda zikredilen, ağacın gölgesinden alınıp üzerine su serpilen adamın durumuna düşen kimseler için söylenmiştir. Aslında bu gibi haberlerin Resûlüllah’a isnad edilmesi doğru değildir. Çünkü senetleri pek zayıftır. Bu gibi haberleri dini delil olarak göstermek caiz değildir. Âyet-i kerime’de: "Allah size kolaylık diler zorluk dilemez." buyurulmaktadır. Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Dehhaka göre burada zikredilen "Kolaylık"tan maksat, "Yolcu iken oruç tutmamaktır." "Zorluk"tan maksat ise "Yolcu iken oruç tutmaktır." Bu hususta Abdullah b. Abbasın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Ramazan ayında yolculuğa çıkan kimse kendisim oruç tutmaya da zorlamaz tutmamaya da. Çünkü Allahü teâlâ: "Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez." buyurmuştur. |
﴾ 185 ﴿