97

Orada apaçık deliller vardır. İbrahimin makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbeyi haccetmek farzdır. Kim inkâr ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere muhtaç değildir.

Orada Allah'ın kudretini gösteren ve İbrahimin eserlerini ortaya koyan apaçık alâmetler ve Hacerül Esved ile Hatim arasında. İbrahimin makamı vardır. Kim, sığınma isteyerek oraya girerse o, emniyet içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbeyi ziyaret edip Hac yapmak farzdır. Kim d Haccın farz olduğunu inkâr ederse, bilsin ki Allah o kimseye de, yaratıklarında herhangi bir kimseye de asla muhtaç değildir.

Bu âyet-i kerime, Haccın farz olduğunu bildirmektedir. Buna dair başka âyetler de vardır. Haccın farziyetini ve eda edilişi şeklini belirten hadis-i şerifler ise pek çoktur. Hac, Müslümana ömründe bir kere farzdır.

Peygamber efendimizden bu hususta şu hadis-i şerif Rivâyet edilmektedir. Hazret-i Ali diyor ki:

"Bu âyet nazil olunca: "Ey Allah'ın Resulü Hac yapmak her yıl mı gereklidir?" diye sordular. Resûlüllah cevap vermedi. Tekrar: "Her yıl mı gereklidir?" diye sordular. Resûlüllah cevap vermedi. Tekrar "Her yıl mı gereklidir?" diye sordular. Resûlüllah: "Hayır. Şâyet "Evet" diyecek olsaydım her yıl farz olurdu." cevabını verdi. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 5; bab: 15, Hadis No: 3055

Bu hadis-i şerifin benzerini, Nesei, Ebû Hureyre ve İbn-i Abbastan Bkz. Nesâî, K. el-Menasik, bab: 1 İbn-i Mace İbn-i Abbastan, Hazret-i Aliden ve Enes b. Mâlikte Bkz. Nesâî, K. el-Menasik, bab: 2 Hadis No: 2884, 2885, 2886 Rivâyet etmişlerdir.

Âyet-i kerime’de "Orada apaçık deliller vardır." buyurulmaktadır. Müfessirler, apaçık delillerden neyin kastedildiği hususunda çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.

Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre buradaki apaçık delillerden maksat, Hazret-i İbrahimin makamı, Meş'aril Haram ve benzeri yerlerdir.

Hasan-ı Basriye göre buradaki apaçık deliller'den maksat, Hazret-i İbrahimin makamı, bir de oraya girenlerin güven içinde olmalarıdır.

Süddiye göre ise, sadece Hazret-i İbrahimin makamıdır. Katade ve Mücahide göre de Hazret-i İbrahimin makamı, oradaki apaçık delillerden sadece bir tanesidir. Taberi de bu görüşü tercih etmiş diğer delillerden bazılarının da Hacerül Esved ve Hatim olduğunu söylemiştir.

Âyet-i kerime’de "Kim oraya girerse emniyette olur." buyurulmaktadır. Katade, Hasan-ı Basri, Mücahid ve Ata, âyetin bu bölümünü şu şekilde izah etmişlerdir: Kim cahiliye döneminde bir suç işledikten sonra Mescid-i Harama girecek olur idiyse ona ceza uygulanmazdı. O kişi güven içinde olurdu. "Bu izaha göre âyet-i kerime, cahiliye döneminde hakim olan bir örfü beyan etmektedir. İslam geldikten sonra bu örf kaldırılmıştır. Bu itibarla her kim bir hırsızlık yapar veya zina eder yahut haksız yere birisini öldürecek olursa, Kâbeye sığınması onu yakalayıp cezalandırmaya engel değildir.

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Ubeyd b. Umeyr, Şa'bi, Ata b. Ebi Rebah ve Süddiye göre ise "Kim Mescid-i Harama girerse emin olur." ifadesinden maksat, "Şu anda insanlardan kim Mescid-i Harama girecek olursa o kimse güven içindedir." demektir. Bu görüşte olanlara göre bir insan cinÂyet işler de Kâbeye sığınacak olursa kendi iradesiyle dışarı çıkmadıkça ona ceza uygulanmaz. Ancak dışarı çıkmasını sağlamak için kendisine bir şey satılamaz ve kimse tarafından barındırılamaz.

Bu hususta Mücahid diyor ki. "Abdullah b. Abbas dedi ki. "Bir adam birini öldürdüğünden veya hırsızlık yaptığından dolayı cezayı hak eder de Mescid-i Harama girecek olursa ona bir şey satılamaz ve o kimse barındırılamaz. Ta ki o, açlıktan kıvransın, mescitten çıksın ve kendisine ceza uygulansın." Ben de İbn-i Abbasa dedim ki. "Ben bu kanaatta değilim. Ben şu kanaatteyim. Böyle bir suç işleyen kimse yakalanmalı, dışarı çıkarılıp kendisine ceza uygulanmalı. Zira o kişinin, suç işledikten sonra Mescid-i Harama girmesi onun ancak suçluluğunu artırır. Bu hususta Abdullah b. Ömer de: "Ben Mescid-İ Haramda babam Ömerin katilini görecek olsam onu oradan zorla çıkarmam." demiştir. Ubeyd b. Umeyr ve Şa'bi bu durumdaki kişinin, Mescid-i Haramın içinde suç işlemiş olmasını istisna etmişlerdir. Eğer bir kişi Mescid-i Haramın içinde suç işleyecek olursa ona Mescid-i Haramın içinde, suçunun cezası verilir.

Yahya b. Ca'deye göre ise "Kim Mescid-i Harama girerse güven içinde olur." ifadesinden maksat, "Kim Mescid-i Harama girerse o, cehennem ateşinden güven içinde olur." demektir.

Taberi

birinci görüşü tercih etmiş ve "Kim bir suç işler de Mescid-i Harama girecek olursa güven içinde olur. Ta ki kendi iradesiyle oradan çıkıncaya kadar. Oradan çıktıktan sonra ise işlediği suçun cezası ona uygulanır. Ancak Mescid-i Haram içinde suç işleyecek olursa o suçunun cezası Mescid-i Haramın içinde dahi uygulanır." demiştir.

Âyet-i kerimde "Oraya gitmeye gücü yeten herkese Allah için kâbeyi Haccetmek fardır." buyrulmaktadır. Müfessirler, Hacca güç yetirmenin ne demek olduğu hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Hazret-i Ömer, Arar, b. Dinar, Abdullah b." Abbas, Atâ, Süddi, Said b. Cübeyr, Hasan-ı Basri, Abdulla b. Ömer ve Hazret-i Aliye göre "Hacca gitmeye güç yetinnek"ten maksat, yol azığı ve bineğin bulunmasıdır. Bunlara göre yol azığına ve Hacca gidecek bineğe sahibolan herkesin Hacca gitmesi farzdır. Zira bu hususta:

Abdullah b. Ömer bir adamın Resûlüllah’a: "Hacca güç yetirmek ne demektir Ya Resûlallah?" diye sorduğunu, Resûlüllah’ın da "Yol azığı ve binektir. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 3, bab: 6 Hadis No: 2998 buyurduğunu Rivâyet etmiştir.

Hazret-i Ali de Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir: "Kim kendisini Beytullaha ulaştıracak azığa ve bineğe sahibolur da buna rağmen Hac yapmazsa artık o kimsenin Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi farketmez. Zira Allah, kitabında "Oraya gitmeye gücü yeten herkese Allah için Kâbeyi Haccetmek farzdır." buyurmuştur Tirmizi, K.el-Hac, bab: 3, Hadis No: 812

b- Abdullah b. Zübeyr, Dehhak, Ata, Âmir eş-Şa'bi ve Hasan-i Basriden nakledilen diğer bir görüşe göre "Hacca gitmeye güc yetirmek"ten maksat, "Oraya ulaşacak güce sahibolmaktir." Kişi yürümeyle de bu güce sahibolabilir, binekle de. Bazan da kişi, her ikisinin de bulunmasına rağmen, yol emniyeti olmadığından Hacca gitme gücüne sahibolmayabilir. Kısaca, herhangi bir yolla Hacca gidebilen kimse, oraya gitmeye gücü yeten kimseder. O kişinin Hacca gitmesi farzdır.

c- İkrimeye göre "Hacca gitmeye güç yetirmek"ten maksat, kişinin sıhhatli olmasıdır. Sıhhatli olan herkesin Haccetmesi gerekir.

d- İbn-i Zeyde göre "Hacca gitmeye güç yetinnek"ten maksat, nafaka, vücut salığı ve binek yönünden Hacca gidecek güç ve kuvvette olmaktır. Buna göre, bir kişinin Hacca gidecek kadar nafakası ve bineği olsa dahi vücudu sıhhatli olmazsa onun Hacca gitmesi farz değildir. Keza vücudu sıhhatli olsa da nafaka bulamasa veya bineği olmasa yine onun Hacca gitmesi farz değildir.

Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olan, Abdullah b. Zübeyr, Atâ, ve arkadaşlarının zikrettikleri ikinci görüştür. Zira, âyet-i kerime’de "Haccın yoluna güç yetinenler" ifadesi zikredilmiştir. Bu itibarla, Hacca gitmeye herhangi bir yol bulan kimsenin Haccetmesi farzdır. Bu itibarla, bir kimsenin, kö-türüm olması veya acizliği yahut düşmanın engel olması veya yolda suyun az bulunması, azığın yetersizliği ve kişinin yürümekten acizliği gibi engeller bulunmadığı takdirde Hacca gidebilen herkes için Hac farzdır. Şâyet bu zikredilen engellerden biri bulunacak olursa Hacca gitmeye bir yol bulamayacağı düşünüleceğinden, Haccetmesi farz değildir. Taberi sözlerine devamlı diyor ki "Bizim bu görüşü tercih edişimizin sebebi, Allahü teâlânın, Haccın farziyetini mutlak bir güç yetirmeye bağlamış olmasdır. Allahü teâlâ, güç yetirmeyi mutlak bir şekilde zikrettikten sonra, güç yetirmenin belli şeyler olduğunu söylemenin bir mânâsı yoktur. Bu hususta, güç yetinnenin azık ve binekten ibaret olduğunu, Resûlüllahtan nakleden haberlerin senetleri tartışılabilir olduğundan bu haberleri dini meselelerde delil kabul etmek isabetli değildir.

Âyet-i kerime’nin sonunda "Kim inkâr ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere muhtaç değildir." buyurulmaktadır. Âyette, inkâr edilen şeyin ne olduğu açıklanmamaktadır. Bu sebeple müfessirler, bu hususta çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Dehhak, Ata, İmran el-Kattan, Hasan-ı Basri ve Mücahide göre burada zikredilen, inkâr edilecek şeyden maksat, Haccın farziyetidir. Yani, kim, haccın farziyetini inkâr ederse bilsin ki, Allah'ın ona da, yapacağı Hacca da ihtiyacı yoktur. Zira Allah'ın, âlemlerden hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.

b- Mücahid ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre "İnkâr edilecek şey"den maksat, Haccın yapılması halinde sevap kazanılacağım, yapılmaması halinde ise günah işlenmiş olacağını ve cezalandırmayı inkâr etmemektir. Buna göre âyetin mânâsı "Kim, Haccettiğinde sevap kazanacağını, etmediğinde de cezalandırılacağını inkâr edecek olursa bilsin ki, Alanın âlemlerden hiçbir şeye ihtiyacı yoktur." şeklindedir.

c- Mücahid, Dehhak, Âmir, Abdullah b. Ömer ve İkrimeden nakledilen diğer bir görüşe göre buradaki "İnkâr edilecek şey"den maksat, Allah’ı ve âhiret gününü inkâr etmektir. Buna göre âyetin mânâsı "Kim Allah’ı ve âhiret günün inkâr edecek olursa, bilsin ki, Allah'ın, âlemlerden hiçbir kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur." demektir. Bu hususta İkrime diyor ki: "Kim, İslamdan başka bir din ararsa o din ondan asla kabul edilmeyecektir. Âl-i İmran sûresi, 3/85 âyeti kerimesi nazil olunca diğer dinlerde olan insanlar, "Müslüman biziz" dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ "Oraya giüneye gücü yeyten herkese Allah için Kâbeyi Haccetmek farzdır. Kim inkâr ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere muhtaç değildir." âyetini indirdi. Mü’minler Hac yaptılar. Kafirler ise Hacca gitmediler. Böylece "Müslüman biziz" iddiaları çürümüş oldu."

d- İbn-i Zeyde göre "İnkâr edilecek şey "den maksat, Kâbedeki apaçık delil sayılan Hazret-i İbrahimin makamıdır.

e- Ata b. Ebi Rebaha göre buradaki "İnkâr edilecek şey"den maksat Beytullahtır.

f- Süddiye göre ise, bundan maksat, ölünceye kadar, Hac yapmamaktır. Buna göre âyetin mânâsı "Kim, hayatı boyunca Hac yapmaz da ölürse bilsin ki, Allah'ın, âlemlerden hiçbir kimseye ihtiyacı yoktur." demektir.

Taberi bu görüşlerden tercihe şayan olan görüşün,

birinci görüş olduğunu, buradaki "İnkâr edilecek şey"den maksadın, Haccın farziyetini inkâr etmek olduğunu söylemiş, buna delil olarak ta "Kim inkâr ederse." ifadesinin, Haccın farz olduğunu belirten ifadenin ardından zikredilmesini göstermiştir. Ayrıca, zikredilen bu görüşlerin, lafızları birbirinden farkıl ise de ifade ettikleri mânâların birbirlerine yakın olduklarını söylemiştir. Zira, Haccın farziyetini inkâr eden, onu eda etmenin sevabını ve etmemenin günahını da inkâr etmiş olur. Keza, Haccın farziyetini inkâr eden kimse dinden çıkmış olur. Artık bu kişinin Hacdaki alâmetleri delil kabul etmesi beklenemez.

97 ﴿