123

Siz güçsüz iken, şüphesiz ki Allah size Bedir savaşında yardım etti. Allah’tan korkun ki şükredesiniz.

Sizin sayınız az, düşmanınızın sayısı da çok olduğu için sizler güçsüz iken, şüphesiz ki Allah, Bedir savaşında düşmanlarınıza karşı size yardım etti. O halde Allah’a itaat ederek ve haramlarından kaçınarak ondan korkun ki size verdiği zafere karşılık ona şükretmiş olasınız.

Bedir mevkiine bu adın verilmesinin sebebi hususunda iki görüş zikredilmiştir. Şa'biye göre Bedire bu adın verilmesinin sebebi, Cüheyne kabilesinden "Bedir" diye adlandırılan bir adamın orada su kuyusu bulunmasındandır. Abdullah b. Cafer ve Muhammed b. Salihe göre ise Bedir o yere verilen addır. Herhangi bir kimsenin adı değildir.

BEDİR SAVAŞI

Bedir, Medineye seksen mil mesafede bulunan, Mekke ile Medine arasında bir yerin adıdır. Suriye ve diğer kuzey memleketlerine giden kervan yolu üzerinde bulunmaktadır. İşte Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında ilk savaş burada olmuştur.

Kureyşliler, Mekkeden Medineye hicret eden müslümanları orada da rahat bırakmak istemiyor, onları ortadan kaldırmak için çare arıyorlardı. Bu sebeple Medinelilerden Hazret-i Peygamberi ve Mekkeden gelen müslümanları Medineden çıkarmalarını istiyor, Medine yakınlarına kadar gelip hayvanlarına ve çobanlarına zarar veriyor onları korkutup sindirmeye çalışıyorlardı.

Müşrikler ayrıca Medineye karşı esaslı bir saldırıya geçmek için hazırlıklara başlamışlar ve bu iş için maddi imkânlar temin etmek için de Ebû Süfyan başkanlığında Suriyeye bir Ticaret Kervanı göndennişlerdi.

Peygamber efendimiz de onların bu niyetlerini çok iyi bildiği için bu kervanın engellenmesi veya ona el konması gerektiğini düşünüyordu. Kervanın otuz kırk kadar muhafızı bulunuyordu. Peygamber efendimiz, Şamdan dönmekte olan bu kervanın takibedilmesini emretmişti.

Diğer taraftan Ebû Süfyan da Müslümanların, kervanı vuracakları haberini almış ve yardım istemek için Mekkeye bir haberci göndermişti. Haberci Mekkeye varmış büyük bir feryatla, kervanın Müslümanlar tarafından vurulacağı haberini vermişti.

Mekkeli müşrikler, özellikle Ebû Cehilin teşvikleriyle bin kadar kişi toplayarak Mekkeden hareket etmişlerdi.

Diğer taraftan Peygamberimiz de, Ramazan ayının sekizinci gününde Medtneden, üç yüz küsur ashabıyla çıkıp Bedirde kervanı yakalamak üzere hareket etti, Zafran vadisine vardıklarında, Kureyşlilerin büyük bir ordu ile hareket ederek Medineye doğru gelmekte olduklarını haber aldılar. Müslümanlar, aslında böyle bir orduyla savaşmak için değil kervanı vurmak için çıkmışlardı.

Hazret-i Peygamber bu durumda ashabıyla istişare etti ve onların bu yeni durum hakkındaki fikirlerini öğrenmek istedi. Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer fikirlerini söyleyerek düşmanla karşılaşılmasını teklif ettiler. Sonra Mikdat ayağa kalktı ve dedi ki: "

- Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın emrettiği yolda devam et. Biz sana tabiyiz ve itaat ederiz. Biz, İsrailoğullarının Mûsaya dediği gibi: "Sen git de rabbinle birlikte savaş biz burada oturacağız." demeyiz. Biz senin sağında solunda, Önünde arkanda seninle beraberiz."

Peygamberimiz bundan sonra Ensarın fikrini öğrenmek istedi. Çünkü o, Ensar ile, Akabe beyatlarında, kendisini Medinede koruyacaklarına dair söz almış, Medine dışında cereyan edebilecek bir savaş hali aralarında söz konusu olmamıştı. Bu sebeple onların bu durumda ne düşündükleri önemliydi. Ensara hitaben:

- "Sizler reyinizi söyleyiniz." Buyurdu. Bunun üzerine Sa'd b. Muaz şöyle konuştu:

- "Ey Allah'ın Resulü biz sana inandık, Allah tarafından getirdiğin şeyin hak olduğunu kabul ettik, sana tâbi olduk. Artık ne dilersen emrindeyiz. Seni gönderen Allah hakkı için, eğer denize girsen, seninle beraber biz de gireriz, hiçbirimiz geri kalmayız. Biz, düşmana karşı savaşmaktan çekinmeyiz, sabrederiz ve sadakattan ayrılmayız. Allah’tan dilerim ki, bizden memnun olacağın işler nasibetsin. Hemen istediğini tarafa gidelim."

Peygamber efendimiz bu sözlerden çok memnun oldu ve bu konuşmalardan sonra Müşriklerle savaşmak üzere Bedire doğru hareket ettiler.

Diğer taraftan Ebû Süfyan, kervanın yolunu değiştirmiş, Bedire uğramadan deniz tarafını takibederek kaçıp gitmişti.

Her iki ordu da Bedire gelip yerlerini aldılar. Ancak Müslümanların tuttukları yer, kumsal ve yürünmesi zor bir yerdi. Fakat o gece yağmur yağdı ve arazi sertleşti. Sulan eksik olan müslümanlar sularını doldurdular. Allah'ın bir lütfü olarak yıkanıp ihtiyaçlarını giderdiler. Müslümanlar Bedire gelinceye kadar çok yorulmuşlardı ve uykusuz kalmışlardı. Düşmanın sayısı kendilerinden çok fazlaydı. Bu halleriyle savaşacak durumda değillerdi. Normalde bu halet-i Ruhiye içinde bulunan insan, uyuyamaz, sıkıntı ve endişeden kurtulmaz. Ancak Allah tarafından bir lütuf olmak üzere, o gece İslam ordusu endişesiz bir şekilde yatıp sabaha kadar çok rahat bir uyku uyudu. Ertesi sabah maneviyattan çok yüksek ve dinç olarak uyandılar.

Müşriklerin sayıları çoktu, fakat savaşma azmi bakımından aralarında bir fikir birliği yoktu. Bazıları: "Nasıl olsa kervan kurtuldu artık niçin savaşalım?" diyor. Bir kısmı, Müslümanlar içinde bulunan akrabalarına karşı savaşmak istemiyor bir kısmı da Müslümanlara yapılanın, haksızlık olduğuna inanıyordu.

Fakat Ebû Cehil ve onun gibi düşünenler tehdit ve tahrikleriyle müşrikleri savaşa razı ettiler. Artık savaş kaçınılmazdı ve her an başlamak üzereydi.

Beri tarafta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cenab-ı Hakka yalvanyor ve diyordu ki:

- Ya rabbi, bana vaadettiğin yardımı lütfet. Ya rabbi, bu bir avuç Muvahhit bugün yok olursa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak."

Hazret-i Ebubekir Resûlüllah’ın bu şekilde dua ve yalvarışları karşsında dedi ki:

- Ya Resûlallah, duan arşı titretti. Allah, vaadini elbette yerine getirecek."

Bu manzara ashabı heyecana getirdi, hepsinin gözlerinden yaşlar boşandı. Peygamberimiz o anda şu âyeti okudu: "Bütün bu toplananlar hezimete uğrayıp dağılacaklar ve kaçacaklardır. Kamer sûresi 54/45

Her iki taraf savaş durumuna girmişti. Savaş önce mübareze uzulüyle başladı. Müşriklerden Âmir-i Hadrami ortaya çıktı. Öldürülen akrabasının intikamını almak istiyordu. Ona karşı Müslümanlardan, Hazret-i Ömerin azadlı kölesi Mihca çıktı ve şehid oldu. Sonra müşriklerden Esved çıktı ona karşı da Hazret-i Hamza çıktı ve Esvedi bir hamlede yere serdi. Sonra onun ardından ortaya çıkan Şeybeyi de yine Hazret-i Hamza öldürdü. Müşriklerden Utbenin oğlu Velidi de Hazret-i Ali öldürdü. Durum bu şekilde Müslümanların üstünlüğü ile devam ederken birden her iki taraf birbirine girdi ve umumi bir çatışma başladı. Ramazan ayının on yedisi, günlerden Cuma idi. Bedir meydanında toz duman göklere yükseliyor kılıç şakırtıları ve cenk naraları etrafı inletiyordu.

Kureyşli müşrikler sayıca çok, hazırlık bakımından da üstün oldukları için daha başlangıçta zaferden emin idiler. Fakat maddi hazırlıktan daha önemlisi, manevi güçtü ve imandı. Müşrikler işte bu hususu hesap edememişlerdi.

Çok şiddetli cereyan eden çarpışmalar sonunda müşrikler mağlup oldular. Ebû Cehil dahil olmak üzere reislerini, ileri gelenlerini kaybettiler. Perişan oldular. "Bedire varıp orada içkiler içip kadınlar oynatarak herkese gücümüzü göstermeden geri dönmem" diyen Ebû Cehile, Bedir toprakları mezar olmuştu. Hatta kendisine bir mezar bile nasibolmamişü. Çünkü sonunda müşrik ölüleri toplanıp bir kuyuya doldurulmuşlardı.

Savaş, Müslümanların çok açık ve kesin zaferiyle sona ermişti.

Bu savaşta Kureyşten yetmiş kişi ölmüş Müslümanlar da on dört şehit vermişlerdi. Bu savaşın teferruatı, incelikleri, hikmetleri ve İslâm tarihindeki büyük önemi Siyer ve Mağazi kitaplarından okunmalıdır.

123 ﴿