152

Allah'ın izniyle kâfirleri öldürdüğünüz zaman, Allah size verdiği vaadinde durdu. Ne zaman ki başarısızlığa düştünüz, savaş hususunda münakaşa ettiniz, Allah size, sevdiğiniz zaferi gösterdikten sonra isyan ettinz. Kiminiz dünyayı istedi kiminiz de âhireti diledi. Sonra Allah, imtihan etmek için sizi onlardan uzaklaştırdı ve sizi affetti. Allah, mü’minlere karşı lütuf sahibidir.

Ey, Uhut savaşma katılan Resûlüllah’ın sahabileri, Allah'ın hükmü ve müsaadesiyle düşmanlarınızı öldürdüğünüz zaman Allah, düşmanlarınıza galip geleceğinize dair olan vaadinde durdu. Ne zaman ki gevşediniz, korktunuz, başarısızlığa uğradınız ve Allah'ın emri olan savaş hakkında tartışmaya giriştiniz. Allah, arzuladığınız zaferi size gösterdikten sonra. Peygamberimizin emrine karşı gelip savaş için yerleştirildiğiniz mevzileri terkettiniz. İşte o zaman içinizden bazıları dünya ganimetini istiyor, yerlerinden ayrılıyor diğer bazılarınız ise âhiret sevabını arzuluyordu. Mağlup olmanızdan sonra Allah, imanlarınız hakkında sizi imtihan etmesi, samimi olanlarınızı münafıklardan ayırdetmesi için sizi, düşmanlarınız olan müşriklerden uzaklaştırdı. Şüphesiz ki Allah, günahlarınız sebebiyle sizi cezalandınnaktan vaz geçip affetti. Zira savaşta sizi helak etmedi. Allah, iman edenlere karşı lütuf sahibidir.

Bu âyet-i kerime’de, Uhut savaşındaki okçuların durumuna işaret edilmektedir. Bilindiği gibi Uhut savaşında Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanları arkadan korumaları için yetmiş tane okçuyu Uhut dağına yerleştirdi ve onlara "Biz, galip gelsek te mağlup olsak ta yerlerinizden ayrılmayın." buyurmuştu. Fakat okçular ilk anda müslümanların galip geldiklerini görünce onlardan bir çoğu yerlerini bırakıp ganimet toplamaya koştular. Böylece Resûlüllah’ın emrine muhalefet ettiler. Müşrikler, okçuların, yerlerini terlettiklerini görünce. arkadan hücuma geçtiler. Ve müslümanların dağılmalarım sağladılar. Böylece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrine muhal afet sebebiyle felakete düşmüş oldular."

Müfessirlere göre bu âyet-i kerime’nin: "Allah'ın izniyle kâfirleri öldürdüğünüz zaman Allah, size verdiği vaadinde durdu." cümlesindeki "Vaadinde durdu" ifadesinden maksat, Resûlüllah’ın, okçuların, yerlerinde durmaları halinde mü’minlerin galip geleceklerini bildirmesidir. Zira, okçular yerlerinde iken müslümanları arkalarından kuşatmak isteyen müşrik süvarilerini geri çekilmeye mecbur etmişler böylece müslümanlar, müşrikleri mağlup etmiş ve Allahü teâlânın, Peygamberinin diliyle vadettiği zafer gerçekleşmiştir.

Âyet-i kerime’nin "Ne zaman ki başarısızlığa düştünüz, savaş hususunda münakaşa ettiniz, Allah size, sevdiğiniz zaferi gösterdikten sonra isyan ettiniz." bölümü de Resûlüllah’ın, "Bizim galip geldiğimizi de mağlup olduğumuzu da göresiniz yerinizden ayrılmayın." emrine okçuların uymadıklarını beyan etmektedir. Zira, okçuların başında bulunan Abdullah b. Cübeyr ve onların az bir kısmı, Resûlüllah’ın emrine bağlı kalarak yerlerinden ayrılmamayı isterlerken, okçuların çoğunluğu, savaşın zaferle neticelendiği ve ganimet toplamaya imkân doğduğu gerekçesiyle, Abdullaha ve arkadaşlarına muhalefet etmişler ve yerlerini terkederek savaş ahnında ganimet toplamaya gitmişler, neticede de mü’minlerin mağlup olmalarına sebep olmuşlardır.

Âyet-i kerime’nin devamında okçuların bu iki gurubu tasvir edilerek ganimete gidenlerin, dünyayı istedikleri, yerlerinde kalanların da âhireti istedikleri beyan edilmektedir. Bu hususta Abdullah b. Mes'udun şunu söylediği rivâyet edilmektedir. "Uhut savaşı oluncaya kadar Resûlüllah’ın sahabilerinden herhangi birinin, ünyayı ve metaını istediğim tahmin etmiyordum."yine âyet-i kerime’nin devamında "Sonra Allah, imtihan etmek için sizi onlardan uzaklaştırdı." buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat, şudur "Sonra Allah, sizleri imtihan edip gerçekten mü’min olanlarınızı, münafık olanlardan ayırdetmek için, zafere erişmenizden sonra sizin elinizi müşriklerin üzerinden çekip aldı. Sizler galip iken, Peygamberin emrine karşı geldiğiniz için sizi mağlup etti. Çeşitli kayıplar verdiniz."

Âyet-i kerime’nin sonunda "Ve Allah sizi affetti." buyurulmaktadır.

Hasan-ı Basri, İbn-i Cübeyr ve İbn-i İshaka göre bu ifadeden maksat, "Allah yine de sizi korudu. Hepinizi toptan yok etmedi." demektir. Bu hususta Hasan-ı Basrinin şunları söylediği rivâyet edilmektedir. "İçlerinde Resûlüllah’ın amcası bulunan yetmiş kişinin öldürülmesine Resûlüllah’ın ön dişinin kırılıp yüzünün yaralanmasına rağmen Allah onları nasıl affetmiş olabilir? Evet, Allah onların kökünü kurutmayarak affetmiştir. Bunlar, Allah'ın Resulüyle birlikte olan, Allah yolunda Allah düşmanlarına karşı savaşan ve kendilerine yasaklanan bir şeyi yaptıkları için bu kadar üzüntüye sokulmadan bırakılmamışlardır. Günümüzde ise fasıkların en fasıkı, her türlü büyük günahı işlemeye cesaret göstennekte, her türlü kötülüğü irtikabetmekte, bununla birlikte bunları yapmasının bir mahzuru olmadığını sanmaktadır. Bu fasık kişi, neyin en olduğunu elbette anlayacaktır."

152 ﴿