153

O zaman sîzler uzaklara kaçıyor kimseye dönüp bakmıyordunuz. Halbuki Peygamber sizi arkanızdan çağırıyordu. Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah size, üzüntü üstüne üzüntü verdi. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

O zaman sizler, vadilere ve dağlara doğru koşuyor, düşman korkusundan birbirinize dönüp bakmıyordunuz bile. Halbuki Peygamber arkanızdan, kendisine doğru gitmeniz için sizi çağırıyordu. Böylece Allah sizleri ve Peygamberden uzaklaşmanız ve rabbinize isyan etmeniz sebebiyle üzüntü üstüne üzüntü vererek cezalandırdı ki elde edemediğiniz zaferlerden dolayı üzülmeyesiniz ve verdiğiniz kayıplardan dolayı kederlenmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberdardır. İyilik edeni de bilir kötülük edeni de.

Âyet-i kerime’nin başında geçen ve "Uzaklara kaçıyordunuz." diye tercüme edilen cümlesi, iki şekilde okunmuştur.

a- Hicaz, İrak ve Şam kurraları bu kelimeyi şeklinde okumuşlardır. Zira, bu kıraat şekline göre bu cümlenin mânâsı "Sizler düz arazide veya yukarıdan aşağıya doğru koşuyordunuz." demektir. Uhut savaşında mü’minler düz vadilere ve aşağılara doğru koştuklarından bu kıraat şeklinin daha isabetli olduğunu söylemişler, Taberi de bu kıraat şeklini tercih etmiştir.

b- Hasan-ı Basri ise bu cümleyi şeklinde okumuştur. Bu kıraata göre cümlenin mânâsı "O zaman sizler, yukarılara doğru tırmanıyordunuz." demektir. Bu kıraati tercih edenler, Süddi, Mücahid ve Abdullah b. Abbasın, Uhut savaşında mü’minlerin mağlubiyetten sonra dağa yukarı kaçtıklarını söylemelerine binaen tercih etmişlerdir.

Âyet-i kerime’de "Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah size, üzüntü üstüne üzüntü verdi." buyurulmaktadır. Burada ağır basan üzüntülerin, daha hafif olanlarını unutturduğu ifade edilmektedir. Müfessirler. âyette zikredilen "Üzüntü üstüne üzüntü" ifadesindeki üzüntülerden neyin kastedildiği ve birincisinin hangi şeye ikincisinin neye delalet ettiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Katade ve Mücahide göre, müslümanların hissettikleri birinci üzüntü, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in öldürüldüğünü duymalarıdır. İkinci üzüntü ise Müslümanların uğradıkları, Öldürülme olayları ve aldıkları yaralardır.

b-Yine Katade ve Rebi' b. Enesten nakledilen diğer bir görüşe göre Müslümanların hissettikleri birinci üzüntüden maksat, arkadaşlarının öldürülmeleri ve yaralanmalarıdır. İkinci üzüntüden maksat ise Resûlüllah’ın öldürülüğünü duymalarıdır.

Süddi ve diğer bir kısım âlimlere göre Müslümanların hissettikleri birinci üzüntünün sebebi, zafere ulaşmamaları ve ganimet elde edememeleridir. İkinci üzüntünün sebebi ise savaşın sonunda Ebû Süfyanın, dağın başına tırmanarak müslümanlara karşı böbürlenmesidir. Bu hususta Süddi diyor ki: "Uhut savaşındaki yenilgiden sonra Resûlüllah harekete geçmişti. O, kendisinden uzak düşen sahabilerini toparlanmaya çağırıyordu. Resûlüllah bu çağırışına devam ederken kayaların üzerine çıkan sahabilerinin yanına yaklaştı. Onlar ilk anda Resûlüllahı tanıyamadıkları için içlerinden biri okunu yayma yerleştirerek Resûlüllah’a atmak istedi. Bunun üzerine Resûlüllah "Ben Allah'ın Resulüyüm" dedi. Onun sağ olduğunu gören müslümanlar çok sevindiler. Sahabilerinden düşmana karşı koyacak birinin bulunması da Resûlüllahı sevindinnişti. Sahabiler gelip Resûlüllah’ın etrafında toplandılar. O anda üzüntüleri gitmişti. Onlar, zafere erişemediklerini, ganimet elde edemediklerini ve bir kısım arkadaşlarının öldürülmelerini konuşuyorlardı. İşte o anda Ebû Süfyan gelip onların üst tarafına çıktı. Müslümanlar Ebû Süfyanı kendilerinin üst tarafında görünce daha önceki üzüntülerini unuttular. Ebû Süfyanın oraya çıkmış olmasından dolayı üzüldüler. Resûlüllah, müslümanlara: "Onlar bizden yukarı çıkmamalıydılar. Ey Allah’ım eğer sen bu topluluğu öldürecek olursan artık sana kulluk edecek kimse kalmaz." dedi. Sonra sahabilerine emir verdi. Onlar, Ebû Süfyan ve arkadaşlarına taş attılar ve onları aşağa inmeye mecbur ettiler. İşte o sırada Ebû Süfyan: "Ey Hübel putu sen yücel, Hanzalya karşılık bir Hanzala Bedir gününe karşılık bir gün.." dedi. Zira bu savaşta Hanzala b. Rahib öldürülmüştü. Bedir savaşında da Ebû Süfyanın oğlu Hanzala öldürülmüştü.

d- Adullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre Müslümanların hissettikleri birinci üzüntü, mağlup olmalarından, ikinci üzüntü ise düşmanlarının, tekrar kendilerine saldırma ihtimalindendir. Müslümanlar, daha sonra hissettikleri bu ikinci üzüntü ile, önceden ölülerine ve yaralılarına olan üzüntülerini unutmuşlardır. Bu izaha göre, âyette "Kaybettiğinize" diye belirtilen ifadeden maksat, "Kaybettiğiniz ölülere" demektir. "Başınıza gelen diye" belirtilen ifadeden maksat ise, yaralanmalarıdır. Yani müslümanlar mağlup olma ve düşmanın tekrar toparlanması üzüntüsünden, arkadaşlarının öldürülmesini ve yaralanmalarını unutmuşlardır.

Taberi diyor ki "Bu görüşlerden tercihe şayan olan görüş, şöyle diyen görüştür. "Müslümanların, hissettikleri birinci üzüntünün sebebi, Resûlüllah’ın öldürüldüğünü zannetmeleridir. İkinci üzüntünün sebebi ise, savaşın sonunda tekrar düşmanın, kendilerine saldıracaklarını zannetmeleridir. Müslümanların hissettikleri bu iki üzüntü onlara, kaçırdıkları zaferi, ganimeti ve uğradıkları öldürülme ve yaralanmayı unutturmuştur."

Âyet-i kerime’de "Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye." buyurulmaktadır. Müfessirler burada mü’minlerin kaybettikleri şeyden ve başlarına gelen şeyden neyin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

153 ﴿