NİSA SÛRESİ

Nisa Sûresi yüz yetmiş altı âyettir ve Medinede nazil olmuştur. Bu sûre-i Celile, toplum hayıtım düzene koyan bazı önemli temel kaideleri beyan edmiş, insanların hayatım ilgilendiren çok önemli hususları hükme bağlamıştır.

Sûre-i Celile, biz insanların nasıl var edildiğimizi ve var ediliş şeklimizin nasıl olduğunu beyan edip Allah’tan korkmamızı ihtar ederek şöyle başlıyor: "Ey insanlar, sizi tek bir candan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın türetip yeryüzüne yayan rabbinizden korkun. Kendisinin adını öne sürerek dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kopar maktan sakının. Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde devamlı gözetleyiçidir. Nisa sûresi, 4/1

Sûre-i celilede bu çok önemli hatırlatma yapıldıktan sonra özellikle İslam gelmeden önce cahiliye döneminde, haklarına riâyet edilmeyen yetimlerin meselelerine temas ediliyor ve onların mallarının yenmemesi ihtar ediliyor. Yetim kızlarla evlenildiğinde ve onlara adaletli davranılmaması halinde diğer kadınlardan dörde kadar evlenilebileceği beyan edilyor.

Cahiliye toplumunda. Özellikle kadınların haklarına riâyet edilmiyor, evlilik sırasında, tabii hakları olan mehirleri kendilerine verilmiyordu. İşte sûre-i Celilede bu çok önemli hususta şöyle hükme bağlanıyor. "Kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle mehirin bir kısmını size bağışlarlarsa onu afiyetle yeyin. Nisa sûresi, 4/4

Hayatımızda çok önemli bir yeri olan, hayatımızı devam ettirebilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz malları iyi muhafaza etmemiz, onları aklı zayıf olanlara vererek zayi etmememiz emrediliyor. Yine yetimlerin mallarının da iyi muhafaza etmemiz, rüştlerine erinceye kadar o malları koruyup o malları gereği gibi idare edecek yaşa gelince kendilerine teslim edilmesi lazım geldiği beyan ediliyor.

Bundan sora mirasın nasıl taksim edileceği hususu açıklanıyor. Ölen kişinin geride bıratığı akrabalarına, mallarının nasıl ve hangi ölçülerde taksim edileceği bütün teferruatıyla beyan ediliyor ve buyuruluyor ki: "İşte bunlar Allah'ın koyduğu sulardır. Kim, Allah’a ve Resulüne itaat ederse Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedi kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Nisa sûresi 4/13 "Kim, Allah’a ve Resulüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. Nisa sûresi 4/14

Sûre-i celilede bundan sonra, insanlık hayatında toplumun en büyük dertlerinden olan zina meselesi ele alınıyor. Zinanın haram olduğu beyan ediliyor. İnsan neslinin devamı ve toplum düzeninin bozulmadan yürümesi için en önemli hususlardan biri olan evlenme meselesine temas ediliyor ve kimlerin kimlerle evlenebilecekleri, hangi dereceye kadar akrabalarla, bunun dışında da ha başka kimlerle evlenmenin haram olduğu, dolayısıyla kime kimlerle evlenmenin helal olduğu ve bu hususta uyulması gereken kaideler bütün teferruatıyla beya ediliyor ve buyuruluyor ki: "Allah size. dininizin hükümlerini açıklamak, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Nisa sûresi 4/26

Sûre-i celilede devamla, hayatımızda tatbik edeceğimiz diğer bir kısım kurallar beyan ediliyor, mallarımızı aramızda haksızlıkla yemememiz emrediliyor. Ölen kişilerin mirasçılarının hangi kişiler olacağı haber veriliyor. Karıko canın arasında bir geçimsizlik çıktığında bunun nasıl halledileceği beyan edili yor.

Kitap ehlinin, Özellikle Yahudilerin, İslam dini ile alay edişleri ve yaptıkları çeşitli kötülükler ortaya konuyor ve Allahü teâlânın, bunlara lanet ettiği beyan ediliyor.

Sûre-i celilede, Allah’a, Peygambere ve mü’min olan idareciye itaat etmek gerektiği emrediliyor. Mü’minlerin, düşmana karşı cihattan geri durmamaları, ci hattan kaçmanın ölümü engellemeyeceği, insanın başına yelen iyiliğin de kötülüğün de Allah'tan geldiği haber veriliyor.

Bir mü’minin diğer bir mü’mini öldürmesinin haram olduğu, bunun cezasının da ebedi cehennem azabı olduğu ifade ediliyor. Savaş sırasında düşmanla çarpışırken namazın nasıl kılınacağı açıklanıyor.

Sûre-i celilede, şeytanın hiylelerine dikkat çekiliyor ve hiylelere aklanılmaması gerektiği beyan ediliyor.

Ehl-i Kitap olan Yahudi ve Hristiyantarın sapıklık iddialarında bulundukları, onların Allah'ın Peygamberlerine ve onların ailelerine karşı takındıkları çirkin tavırları beyan ederek onları kınayan sûre-i celile, şu âyetlerle son buluyor. "Ey insanlar, size rabbinizden bir delil. Ve size apaçık bir nur indirdik." Allah’a iman eden ve emirlerine sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları rahmet ve lütfuna sokacak ve onları kendisine kavuşturacak olan dosdoğru bir yola iletecektir. Nisa sûresi 4/174,175

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Ey insanlar, sizi tek bir candan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın türetip yeryüzüne yayan rabbiniz den korkun. Kendisinin adını öne sürerek, birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde devamlı gözetleyicidir.

Ey insanlar, emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak rabbinizden korkun. O sizi, tek bir can olan Âdemden yarattı. Onun kaburgalarının birinden de eşi Havvayi yarattı. O ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar meydana getirip dünyaya yaydı. "Allah için şunu bana ver." gibi sözlerle adını anarak birbiriniz den istekte bulunduğunuz Allah’tan korkun. Akrabalık bağlarını koparmaktan da sakının, şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde devamlı gözetleyicidir. Yaptığınız her şeyi bilir ve hepsini zaptettirir.

Taberi diyor ki: "Allah bu âyet-i kerime’de, bütün insanları tek bir kişi den yaratanın, yalnızca kendisi olduğunu beyan etmiş ve insanlara ilk yaratılışlarını hatırlatmıştır. Ta ki insanlar, tek bir ana ve babadan geldiklerini, bu sebeple birbirlerinin kardeşleri olduklarını bilsinler, herbirinin diğerinin üzerinde kardeşlik hakkı olduğunu anlasınlar, böylece birbirlerine karşı insaflı ve merhametli davransınlar, haksızlık yapmasınlar, zayıf olanları gözetsinler, onların ezilmesini önlesinler.

Âyette zikredilen "Tek can"dan maksat, Süddi, Katade ve Mücahidin de açıkladıkları gibi beşerin ilk atası olan Hazret-i Âdemdir. O candan yaratılan eş'den maksat ise Hazret-i Havvadir. Süddi diyor ki: "Âdem Cennette oturmaktaydı. Orada eşi olmaksızın yalnız başına dolaşıyordu. Bir ara uyudu. Sonra uyandı ve başucunda oturan bir kadın gördü. Allahü teâlâ o kadını Hazret-i Âdemin kaburgasından yaratmıştı. Âdem ona ne olduğunu sordu. O da "Ben bir kadınım" dedi. Âdem ona: "Niçin yaratıldın?" dedi. Kadın: "Sen benimle yaşayasın diye yaratıldım." dedi.

Âyet-i kerime’de geçen ve "Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağını koparmaktan sakının." diye tercüme edilen cümlesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Dehhak ve Rebi'b Enes bu cümlenin: "Kendisinin adını öne sürerek rabbinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan korkun." bölümünü şu şekilde izah et- mişlerdir. "Sizler birbirinizden bir şey istediğinizde Allah’ı vasıta kılarak: "Allah hakkı için, Allah rızası için bunu bana ver." dersiniz. İşte sizler, isteklerinize vasıta kıldığınız bu Allah’tan korkun.

Bu cümlenin "Akrabalık bağını koparmaktan sakının." şeklinde tercüme edilen bölümü ise müfessirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir:

a- İbrahim en-Nehai ve Hasan-ı Basriye göre bu cümlenin mânâsı şöyledir: "Allah’ı ve akrabalık bağını ileri sürerek birbirinizden herhangi bir şey istersiniz. O halde isteklerinize vasıta kıldığınız Allah’tan korkun." Görüldüğü gibi bu izaha göre bu âyette akrabaların talep vasıtası olarak kullanıldığı beyan edilmektedir.

b- Süddi, Katade, Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Mücahid, Dehhak, Rebi' b. Enes ve İbn-i Zeyde göre ise bu cümlenin mânâsı şöyledir: "Birbirinizden olan isteklerinizde vasıta kıldığınız Allah’tan korkun ve akrabalık bağını koparmak hususunda da Allah’tan korkun ve akrabalarınızla ilgiyi kesmeyin."

Bu hususta Resûlüllah’ın şöyle buyurduğu Rivâyet edilmekterir:

"Resûlüllah Medineye hicret edince Yahudilerden, onu görüpte Müslüman olan Abdullah b. Selam diyor ki: "Resûlüllah Medineye gelince insanlar ona doğru koştular. Ben de onlardan biriydim. Ben onun yüzün görünce yüzünün, yalancı bir insanın yüzü olmadığını anladım. Benim ondan işittiğim ilk şey şu söz oldu." Selamı yayın, yemek yedirin. Akrabalara ilgi gösterin ve insanlar uyurken namaz kılın ki selametle cennete giresiniz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5 S. 451

Taberi de bu son izah şeklini tercih etmiştir. Zira cümlenin, Arapça gramere göre tahlili bu görüşü desteklemektedir.

1 ﴿