106

Allah'tan bağışlanma iste. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz sana Kur'an'ı indirdik ki Allah'ın sana, kitabında gösterdiği şekilde insanlar arasında hüküm veresin. Onların ihtilafları nı çözesin. Ey Rasûlüm, sakın sen, bir müslümana veya müslümanlarla ant laşması olan birine ihanet eden kimseyi savunma. Başkasının malına ihanet eden birini savunmandan dolayı yaptığın yanlışlığın, Allah tarafından affedil mesini iste. Şüphesiz ki Allah, af dileyen kullarını, hak ettikleri cezayı vermeye rek çokça affeden ve onlara karşı çok merhametli davranandır.

Müfessirler, bu âyetlerin ve bundan sonra gelen yüz on altıncı âyete ka dar olan âyetlerin, hırsızlık yapan veya kendilerine verilen bir emaneti inkâr ederek ihanette bulunan, Resûlüllah'ın da bilmeden savunduğu bir kişi hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Bu hususta Katade b. Numan diyor ki:

"Bizde bir aile vardı. Onlara "Übeyrikin oğulları" deniyordu. Bunlar, "Bişr" "Beşir" ve "Mübeşşir" isimli kişilerdi. Beşir münafıktı, şiirler yazar onunla Resûlüllah'ı ve sahabilerini hicvederdi. Sonra da bu şiirleri başka kimselere isnad ederek "Falan kişi böyle söyledi" "Filan kişi şöyle söyledi." derdi. Sahabiler bu şiirleri duyunca "Vallahi bu şiiri ancak bu habis herif söyler. Bunu Übeyrikin oğlu söylemiştir." derlerdi.

Bu aile, cahiliye döneminde de, İslamın gelişinden sonra da fakir ve muhtaç bir aile idi. O sırada Medine halkının gıdası, hurma ve arpa ekmeğinden ibaretti. Eğer bir insanın imkânı varsa, Şam'dan un taşıyan kervan geldiğinde ondan un satın alır ve sadece kendisi yerdi. Çocukları ise ancak hurma ve arpa ekmeği yiyebilirlerdi.

İşte o günlerde Şam'dan bir kervan geldi. Amcam Zeyd oğlu Rifaa, bir hayvan yükü un satınaldı. Onu kilere koydu. Orada silah, zırh ve kılıçlar da bu lunuyordu. Kilerin altından delik açılarak yiyecekler ve silahlar çalındı. Sabah olunca amcam Rifaa bana geldi ve "Yeğenim bu gece soyulduk. Kilerimize de lik açılarak yiyeceklerimiz ve silahlarımız çalındı." dedi. Bunun üzerine evde inceleme yaptık. Sağa sola sorduk. Bazıları: "Biz bu gece Übeyrikin oğullarının ateş yaktıklarını gördük. Kanaatimiz odur ki bunlar sizin yiyeceklerini zin bir kısmı için bu ateşi yakmışlardı." Biz olayı çevreden soruştururken Übeyrikin oğulları şöyle diyorlardı. "Vallahi biz bu işi Lebid b. Şehrin yaptığı kanaatindeyiz."

Katade diyor ki: "Halbuki Lebid aramızda salih ve dinine bağlı bir insandı. Lebid bunu işitince silahını çekip onlara hücum etti ve "Ben çaldım ha? Vallahi ya bu kılıç sizi doğrar veya bu hırsızlığın mahiyetini ortaya çıkarırsınız." dedi. Bunun üzerine Übeyrikin oğulları: "Bizden uzak ol be adam, bunu sen yapmadın." dediler. Bundan sonra çevreden tekrar soruşturduk ve kesinlikle an ladık ki bu işi Übeyrikin oğulları yapmış. Amcam bana: "Yeğenim, Resûlüllah'a gidip hadiseyi anlatsana." dedi. Ben de Resûlüllah'a gittim ve ona: "Bizden fakir ve şerir bir aile, amcam Zeyd oğlu Rifuarım kilerini yarıp silah ve yiyeceklerini aldı. Bari silahlarımızı bize iade etsinler, yiyeceklere ihtiyacımız yok." dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Bunu emredeceğim." buyurdu.

Übeyrikin oğulları bunu işitince akrabaları olan ve adına "Esir b. Urve" denen bir kişiye vardılar ve bu hususu ona anlattılar. Bunun üzerine çevre halkı toplandı ve Resûlüllah'ın yanına gelip şöyle dediler: "Ey Allah'ın Resulü, Kata de b. Numan ve amcası, aramızda müslümanlıkları ve salih kişilikleriyle tanınan bir aile aleyhine kalkıştılar. Onları hiçbir delil ve ispat olmadığı halde hırsızlıkla itham ettiler."

.Katade b. Numan sözlerine devamla diyor ki: "Ben de Resûlüllah'ın ya nına vardım ve onunla konuştum. Resûlüllah bana: "Müslümanlıkları ve salih kişilikleri anlatılan bir aile aleyhine kalkışmışsın. Onları, hiçbir delilin olmadan hırsızlıkla suçluyormuşsun." dedi. Bunun üzerine geri döndüm ve "Keşke bir kı sım mallarımı kaybetseydim de Resûlüllah'a bu hususu anlatmadaydım." diye pişmanlık duydum. Amcak Rifaa bana geldi ve "Yeğenim ne yaptın?" dedi. Ona, Resûlüllah'ın bana söylediği şeyleri haber verdim. O da "Allah yardımcımız olsun." dedi. Çok geçmeden işte bu surenin yüz beşinci âyetinden yüz on altıncı âyetine kadar olan âyetler nazil oldu. O âyetlerde şöyle buyuruluyordu: "Ey Rasûlüm, şüphesiz ki Allah'ın gösterdiği şekilde, insanlar arasında hükmetmen için biz Kur'an'ı sana hak olarak indirdik. Sen, hainlerin savunucusu ol ma." (Yani Übeyrikin oğullarının savunucusu olma. Katade'ye söylediklerinden dolayı da) "Allah'tan bağışlanma iste. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." "Kendi nefislerine hainlik edenleri savunma. Şüphesiz ki Allah, hain günahkârı sevmez. Yaptıkları günahları insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Oysa geceleyin, Allah'ın razı olmadığı sözü tertipledikleri vakit Allah onlarla beraberdi. Allah onların yaptıklarım ilmiyle kuşatıcıdır." "Dünya hayatında onları siz savunuyorsunuz peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?" "Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah'tan bağışlanmasını dilerse Allah'ı mağfiret ve merhamet edici olarak bulur." "Kim bir günah kazanırsa an cak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." "Kim bir hata yapar veya günah işler de sonra (Übeyrikin oğullarının, Lebide attıkları gibi) onu suçsuz birinin üzerine atarsa şüphesiz o, iftira ve apa çık bir günah yüklenmiş olur." "Eğer Allah'ın sana lütfü ve merhameti olmasay dı onlardan bir topluluk seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar ancak kendi ne fislerini saptırırlar. Sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitap ve hikmet indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfü büyüktür." "Sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ve insanlar arasında sulh yapılmasını emreden kimse müstesna, onların fısıltılarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa ilerde ona büyük bir mükâfaat vereceğiz."

Katade b. Numan diyor ki: "Bu âyetler inince çalınan silahlar Resûlüllah'a getirildi. Resûlüllah onları Rifa'ya verdi. Silahları amcam Rifaa'ya ben teslim ettim. Amcam, ömrünü cahiliye döneminde geçirmiş, ihtiyar birisiydi. Ben onun, istemeyerek müslüman olduğu kanaatindeydim. Ona silahları götürünce şöyle dedi: "Yeğenim bunları Allah yoluna veriyorum." İşte o zaman sağlam bir şekilde müslaman olduğu kanaatine vardım." Bu âyetler inince Übeyrikin oğullarından Beşir, müşriklerin safına geçti. Sa'd'in kızı Sülaka'nın yanında kalmaya başladı. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Kendisine doğru yol açıklandıktan sonra kim Peygamberle ayrılığa düşer ve mü’minlerin yolunun dışında bir yol takib ederse onu gittiği yolda bırakırız ve cehenneme atarız. O cehennem ne kötü bir yerdir." "Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki derin bir sapıklığa düşmüştür." Nisa sûresi, 4/115, 116 Âyetlerini indirdi.

Katade b. Numan diyor ki: "Beşir, Sülaka'nın yanında kalırken Hassan b. Sabit, kadının o erkekle ilişkisi olduğuna dair aleyhine bir şiir yazdı. Bunun üzerine kadın, Beşir'in bineğinin eğerini alıp başının üzerinde taşıyarak götürüp "Ebtah" denen yere attı ve ona: "Sen bana, Hassan'ın şiirlerini mi hediye getirdin? Zaten senden bana hiçbir hayır gelmemiştir." dedi. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 4, Hadis no: 3036

Bu hususta Taberi birkaç Rivâyet daha zikretmiştir.

a- Katade b. Dumc'ye göre bu âyetler, Ensar'dan bir kişi olan Übeyrikin oğlu Tu'me hakkında nazil olmuştur. Tu'me, amcasının kendisine emanet ettiği zırhı çalmış sonra onu, Zeyd b. es-Semin diye adlandırılan bir Yahudinin çaldığını söylemiştir. Yahudi gelip Resûlüllah'a şikâyette bulununca Tu'me'nin kabilesi gelip Resûlüllah'ın Tu'me'yi savunmasını istemişler Resûlüllah da onu savunmak isterken Allahü teâlâ, hakkında bu âyetleri indirmiş ve Tu'me'yi savunmamasını emretmiştir. Bu olaydan sonra Tu'me dinden çıkıp Mekke'deki müşriklerin yanına gitmiş Allahü teâlâ da onun hakkında "Kendisine doğru yol açıklandıktan sonra kim Peygamberle ayrılığa düşer ve mü’minlerin yolunun dışında bir yol takibederse onu takibettiği yolda bırakırız ve cehenneme atarız. O cehennem ne kötü bir yerdir. Nisa sûresi, 4/115 buyurmuştur.

b- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir Rivâyete göre Resûlüllah ile beraber savaşa çıkan Ensar'dan birinin zırhı çalındı. Zırhın sahibi onu, Tu'me b. Übeyrik'in çaldığını söyledi. Tu'me Resûlüllah'a getirildi. Hırsız bunu görünce zırhı götürüp suçsuz bir adamın evine attı ve kendi akrabalarına: "Ben zırhı or tadan kaldırdım, onu götürüp filanın evine attım. O zırh o kişinin evinde bulu nacaktır." dedi. Bunun üzerine hırsızın akrabaları geceleyin Resûlüllah'a gide rek "Ey Allah'ın Resulü, bizim adamımız bundan beridir. Zırhı çalan falandır. Biz bunu öğrendik. Sen insanların huzurunda arkadaşımızın suçsuz olduğunu ilan et ve onu savun. Zira Allah onu senin vasıtanla korumayacak olursa o helak olur." dediler. Resûlüllah da insanların huzurunda o kişinin suçsuz olduğunu söyledi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu. Resûlüllah'ı ve hırsızı himaye edenleri uyardı.

c- İbn-i Zeyd'e göre ise olay şöyledir; Resûlüllah zamanında demirden bir zırh çalınmış ve suç, bir Yahudinin üzerine atılmıştır. Yahudi kendisini savu nunca hırsızın komşuları, hırsızlık yapanı temize çıkamuşlar, hırsızlığı Yahudi nin yaptığını söylemişler ve Resûlüllah'a "Ey Allah'ın Resulü, bu murdar Yahu di, Allah'ı inkâr etmektedir. Sen onu getirip hesaba çeksen iyi olur." dediler. Re sulullah da Yahudiye bir kısım sözler söyledi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu. Resûlüllah'a sistem etti. Hırsızı savunan komşularını da kınadı.

d- Süddi'ye göre ise bu âyet-i kerimeler, bir Yahudinin, kendisine zırhını emanet ettiği Übeyrikin oğlu Tu'me hakkında nazil olmuştur. Yahudi, Tu'me'ye emanet ettiği zırhını, onunla beraber Tu'menin evinde belli bir yere gömdüler. Sonra Tu'me orayı eşip zırhı çıkardı. Yahudi gelip zırhını isteyince Tu'me onu inkâr etti. Yahudi, akrabalarına gidip: "Benimle birlikte gelin. Ben zırhın nereye gömüldüğünü biliyorum." dedi. Tu'me onların geleceklerini öğrenince zırhı alıp Ebû Müleyl el-Ensari adındaki kişinin evine attı. Yahudi gelip zırhını aradı fakat bulamadı. Bunun üzerine Tu'me ve akrabaları, Yahudiye hakaret ettiler. Tu'me Yahudilere: "Siz beni ihanetle mi suçluyorsunuz?" dedi. Gelenler Tu'me nin evinde zırhı aradılar. Bir ara Ebû Müleyl'in evine yukardan bakarken zırhın orada olduğunu gördüler. Bunun üzerine Tu'me, "Bu zırhı Ebû Müleyl almış." dedi. Ensardan olanlar Tu'meyi savundular. Tu'me onlara: "Haydin Resûlüllah'a gidelim ona söyleyin beni savunsun ve Yahudilerin delilini çürütsün. Zira ben yalancı çıkacak olursam Yahudi bütün Medine halkına karşı yalan söyler." dedi. Bunun üzerine Ensardan bir kısım insanlar Resûlüllah'a gidip "Ey Allah'ın Re sulü, sen Tu'me'yi savun ve Yahudiyi yalancı çıkar." demişler. Resûlüllah da bunu yapmak istemiş ve bunun üzerine Allahü teâlâ: "Sen, hainlerin savunucusu olma." âyetini ve ondan sonra gelen âyetleri indirmiş ve Resûlüllah'ı uyannış ve ihanet edeni savunanları da kınamıştır.

e- İkrime'ye göre ise bu âyet-i kerimeler, Übeyrikin oğlu Tu'me hakkında nazil olmuştur. Ensardan birisi buna, içinde bir zırhı bulunan deposunu emanet etmiş daha sonra gelip orayı açtığında zırhını bulamamış ve onu Tu'me'ye sormuş, Tu'me de: "Zeyd b. es-Semin" diye adlandırılan bir Yahudinin onu aldığını söylemiş fakat zırhın sahibi, Tu'me'nin yakasını bırakmamıştır. Onun akrabaları bu hali görünce Resûlüllah'a gidip, Tu'meyi savunmasını istemişler, bunun üzerine de bu âyetler nazil olmuş ve Resûlüllah'ı uyarmış, Tu'me'nin kavmini de kınamıştır.

106 ﴿