MAİDE SÛRESİ

Maide sûresi, yüz yirmi âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Bu sûre-i celile, akitlerin yerine getirilmesini, çeşitli hayvanların bize helal kılındığını, Kabe'ye yönelenlere ve kurbanlıklara saygısızlık edilmemesini, iyilikte ve takvada yardımlaşılmasını, günah işlemekte ve düşmanlıkta yardımlaşilmamasını beyan ederek ve hangi hayvanların etlerinin yeneceğini, hangilerinin yenmeyeceğini açıklayarak başlıyor.

Sûre-i celilede devamla, abdesti nasıl alacağımız tarif ediliyor. Allah'ın bizden aldığı ahde sadık kalmamız, adaleli ayakta tutmamız emrediliyor ve böyle yapanlar için mağfiret ve büyük bir mükâfaat olduğu haber veriliyor.

Bundan sonra, Allahü teâlânın, İsrailoğullarından söz aldığı fakat onların, verdikleri sözde durmayarak lanete uğradıkları, aynı şekilde Hristiyanların da söz verdiği fakat onların da ahitlerinde durmadıkları ve Hazret-i İsa'yı Allah kabul ederek kâfir oldukları beyan ediliyor.

Sûre-i celilede bundan sonra, Hazret-i Âdem'in iki oğlu, Habil ve Kabil'in kıssaları anlatılıyor. Hırsızlık yapan kişinin, ceza olarak elinin kesileceği beyan ediliyor. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenlerin, kâfirler, zalimler ve fasıklar oldukları beyan ediliyor.

Daha sonra gelen âyetlerde, Yahudi ve Hristiyanlan dost edinmememiz emrediliyor ve kim dininden dönerse onların yerine, Allah'ı seven Allah'ın da kendilerini sevdiği insanların bu dine sahip çıkacakları, mü’minlerin gerçek dostahmin ise ancak yine mü’minler oldukları haber veriliyor.

Sûre-i celilede bundan sonra, Yahudi ve Hristiyanlara kitap verilerek gerçeğin anlatıldığı fakat onların buna rağmen hak yoldan saptıkları, İslamın getirdiği tevhid inancını bırakarak sapıklıkta ileri gittikleri ve bu sebeple de lanetlendikleri beyan ediliyor.

Sûre-i celilede devamla, içkinin, kumarın, putların ve fal oklarının birer pislik oldukları ve bunların kesinlikle haram oldukları beyan ediliyor.

Hac sırasında ihramlı iken, ihramlı kişiye nelerin yasak olduğu beyan ediliyor ve kendisine ölüm belirtileri gelen kişinin vasiyette bulunması, vasiyetine de iki âdil kişiyi şahit tutması, şahit tutulan kişilerin de gerektiğinde doğrulukla şahitlik yapmaları emrediliyor.

Sûre-i Celilenin sonunda Hazret-i İsa'ya verilen bir mucizeden bahsediliyor. Gökten kendisine yemeklerle donatılmış sofraların indirildiği haber veriliyor. Sûre-i Celile de ismini, muhtemelen bu sofradan yani Maide'den alıyor.

İnsan hayatım ilgilendiren çok önemli emir, tavsiye ve hükümleri içeren bu mübarek Sûre, "Göklerin ve yerin, ikisinde bulunanların mülkü Allah'a aittir. O, herşeye kadirdir." âyetiyle sona eriyor.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Ey iman edenler, sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymamanız şartıyla çeşitli avlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları size okunanlar müstesna. Şüphesiz ki Allah, dilediği hükmü verir.

Ey iman edenler, Rabbinizin size dini hükümlerle gönderdiği yükümlülükleri ve insanlarla yapmış olduğunuz alış-veriş ve benzeri sözleşmeleri yerine getirin. Sizlere, deve, sığır ve davar gibi hayvanların etleri helal kılındı. Ancak Allah'ın size, haram olduğunu bildirdiği leş, boğularak ölen, dövülerek ölen ve Allah'tan başkası adına kesilen ve benzeri hayvanlar müstesna.

Hac sırasında ihramlı iken avlanmayı helal saymayın. Şüphesiz ki Allah, yarattıkları hakkında, helal, haram ve farz gibi dilediği hükümleri gönderir.

Müfessirler, âyet-i kerime’de geçen ve "Sözleşme" diye tercüme edilen ifadesinden hangi sözleşmenin veya ahit vermenin kasdedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişledir.

a- Katade'ye göre, Allahü teâlânın bu âyette yerine getirilmesini emrettiği akitten maksat, İslam gelmeden önce, cahiliye döneminde insanların, birbirlerine yardım edeceklerine, birbirlerini destekleyeceklerine, saldın ve haksızlıklara karşı birbirlerine arka çıkacaklarına dair yapmış olduktan akillerdir.

Katade bu hususta diyor ki: "Resûlüllah'ın: "Cahiliye akitlerini yerine getirin. Fakat İslamda bu tür akitler icadetmiyen." Bkz. Müslim, K. Fadail es-Sahabe, b. 206, Hadis no: 2530 buyurduğu bize nakledilmiştir. Yina bize nakledilmiştir ki: Fırat b. Hayyan, Resûlüllah'tan cahiliye antlaşmalarının hükmünü sormuş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona: "Belki de sen, Lahm ve Teymullah kabilelerinin antlaşmalarım soruyorsun." demiş. Fırat da: "Evet Ya Resûlallah." diye cevap vermiş Resûlüllah da: "İslam bu antlaşmaların ancak kuvvetini artırmıştır." buyurmuştur.

b- Abdullah b. Abbas ve Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen "Ahit"ten maksat, Allahü teâlânın, kullarından, iman etmelerine, helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul etmelerine, emirlerini tutup yasaklarından kaçınacaklarına dair aldığı sözdür.

Bu hususta Abdullah b. Abbas'ın şunları söylediği rivâyet edilmektedir: "Ey iman edenler, sözleşmeleri yerine getirin." ifadesinden maksat, Allah'ın Kur'an'da helal, haram ve faz kıldığı ve sınırlar koyduğu hususlarda Allah'a verdiğiniz sözü yerine getirin, ahdinizi bozmayın, ihanet etmeyin." demektir. Allahü teâlâ, verdikleri sözü bozanlar hakkında sert hükümler koyarak şöyle buyurmuştur: "Kesin söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlara, Allah'ın, gözetilmesini emrettiği şeylere riâyet etmeyenlere, bozgunculuk çıkaranlara, işte onlara lanet vardır. Âhiretin kötülüğü de bunlaradır." Ra'd sûresi, 13/25

c- Abdullah b. Abide, Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ve İbn-i Zeyd'e göre ise bu âyette zikredilen akitlerden maksat, insanların kendi aralarında yaptıkları akitlerdir. Kişi bu gibi akitleri yaparak kendisini bir takım yükümlülükler altına sokmuş olur. Bu akitler de Nikah akdi, alış veriş, antlaşma, yeminleşme, ortaklık kurma ve benzeri akitlerdir.

d- İbn-i Cüreyc ve Muhammed b. Müslim'den nakledilen başka bir görüşe göre Allahü teâlânın bu âyette, yerine getirilmesini emrettiği akitlerden maksat, kendisinin, ehl-i kitaptan, gönderdiği Tevrat ve İncil'in hükümleriyle amel edeceklerine dair aldığı ahittir. Bu kitaplardaki hükümlerden bazıları da Hazret-i Muhammed'i ve onun, Allah katından getirdiklerini tasdik etmektedir. Bu hususta Muhammed b. Müslim diyor ki: "Ben, Resûlüllah'in, Necran'a gönderirken Amr b. Hazm'e yazıp verdiği mektubu okudum. Mektup Ebubekir b. Hazm'in yanındaydı. Mektubun içinde şunlar yazılıydı: "Bu, Allah ve Resulü tarafından bir açıklamadır. Ey iman edenler, sözleşmeleri yerine getirin..." Mektupta bu âyet ve bundan sonra gelen ikinci, üçüncü ve dördüncü âyet de yazılıydı.

Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, Abdulah b. Abbas'tan nakledilen ikinci görüştür. Bu da: "Âyette zikredilen sözleşmeden maksat, Allah'ın, kullarından, emir ve yasaklarına riâyet edeceklerine, helal ve haramlarına uyacaklarına dair almış olduğu ahit ve sözdür." diyen görüştür.

Taberi diyor ki: "Bu görüşü tercih etmemizin sebebi, Allahü teâlânın, yerine getirilmesini emrettiği bu akitleri zikretmesinden sonra, kullan için bir kısım helal ve haramları farz ve vacipleri zikretmesidir. Bu emir ve yasaklardan anlaşılmaktadır ki, bunlardan önce zikredilen akitler de bu emirler ve yasaklarla ilgili olan akillerdir.

Âyet-i kerime’de geçen ve "Çeşitli hayvanlar, size helal kılındı." şeklinde tercüme edilen ifadesindeki kelimesinden hangi cins hayvanların kastedildiği huusunda müfessirter çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Hasan-ı Basri, Katade, Süddi, Rebi' b. Enes ve Dehhak'a göre buradaki ifadesinden maksat, diye adlandırılan, deve, sığır ve koyunun, büyük küçük her çeşididir.

b- Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen ifadesinden maksat, deve, sığır ve koyunların, kesildikten sonra karınlarından çıkan yavrularıdır. Bu görüşte olanlara göre Allahü teâlâ, bu yavruların etlerinin de yenileceğini beyan et-meştir.

Bu hususta, Atiyye el-Avfı diyor ki: "Abdullah b. Ömer dedi ki: "Deve, sığır ve koyunun kamında bulunan yavrulardır." Ben de dedim ki: "Yavru annesinin karnından ölü olarak çıkacak olursa onu yiyeyim mi?" O da dedi ki: "Evet."

Kabus'un babası diyor ki: "Bir inek kesildi. Karnından bir yavru çıktı. Abdullah b. Abbas bu yavrunun kuyruğundan tuttu ve dedi ki: "İşte sizin için helal kılınan Behimetül en'am budur."

Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden daha evla olanı,

birinci görüştür. Yani, Behimetül en'am ifadesinden maksat, deve, sığır ve koyunun, büyükleri, küçükleri ve yavrularıdır. Zira Araplar, zikredilen bu hayvanların büyük, küçük hepsini "Benime" diye adlandırmışlardır. Âyet-i kerime’de umumi bir şekilde zikredildiğine göre bu kelimeden sadece yavruların kastedildiğini söylemek, tahsis edici bir delil bulunmadan tahsis yapmak olur ki bu da isabetli değildir.

Taberi sözlerine devamla diyor ki: "kelimesi, kelimesinin çoğuludur. Araplar bu kelimeyi, hayvanlardan özellikle, deve, sığır ve koyun için kullanırlar. Nitekim şu âyet-i kerimelerde önce: "Allah sizin için en'amı (hayvanları) yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve pek çok faydalar vardır. Onların etlerinden de yersiniz." Nahl sûresi, 16/5 buyurulduktan sonra, "Allah, binmeniz ve süs hayvanı edinmeniz için atlan, katırları ve merkepleri yarattı." Nahl sûresi, 16/8 buyurulmuştur. Böylece en'am türü hayvanların ayrı bir tür olduğu beyan edilmiştir.

Âyet-i kerime’de geçen ve "Ancak haram oldukları size okunanlar müstesna." şeklinde tercüme edilen ifadesi miifessirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir.

a- Mücahid, Katade, Süddi ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre âyetin bu bölümünde, helal kılınan hayvanlardan istisna edilen şeylerden maksat, bundan sonra gelen âyette zikredilen, kan, leş, domuz eti, Allah'tan başka birinin adı zikredilerek kesilen hayvan ve kesilmeksizin diğer Çeşitli şekillerde ölen hayvanlardır.

b- Abdullah b. Abbas ve Dehhak'tan nakledilen ikinci bir görüşe göre ise âyetin bu bölümüyle, helal kılman hayvanlardan istisna edilen şeylerden maksat, domuzdur.

Taberi bu görüşlerden

birinci görüşün daha evla olduğunu zira bundan sonra gelen âyetin, bu âyette istisna edilenleri açıklar mahiyette olduğunu zikretmiştir.

Âyet-i kerime’de geçen ve: "İhramlı iken avlanmayı helal saymamanız şartıyla." şeklinde tercüme edilen ifadesi, dilbilgisi kurallarına göre farklı şekillerde izah edildiğinden bu ifadeye çeşitli şekillerde mânâ verilmiştir.

a- Bazlarına göre bu ifade ile birlikte âyetin baş tarafının mânâsı şöyledir: "Ey iman edenler, ihramlı iken avlanmayı helal saymayarak yaptığınız akitleri yerine getirin."

b- Diğer bir kısım âlimlere göre ise mânâ şöyledir: "Ey iman edenler, akillerinizi yerine getirin. İhramlı iken kendilerini avlamayı helal görmemeniz şartıyla, geyik, yabani sığır ve yabani eşekler sizin için helal kılındı."

c- Diğer bir kısım âlimlere göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: "Ey iman edenler, sözleşmeleri yerine getirin. Sizin için en'am türünden olan hayvanların her çeşidi helal kılınmıştır. Ancak bu türlerin vahşi oldukları açıklananları müstesnadır. İhramlı iken bunları avlamanız helal değildir."

Bu izaha göre âyet-i kerime, deve, sığır ve koyunun evcillerinin, ihramlı olana da olmayana da helal olduklarını, buna mukabil bunların yabani olanlarının ise ihramlı iken avlanmalarının yasak olduğunu beyan etmiştir.

Taberi bu görüşlerden

birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, zira âyetin metninin bu görüşe daha müsait olduğunu beyan etmiştir.

Âyet-i kerime’nin sonunda "Şüphesiz ki Allah, dilediği hükmü verir." buyurulmaktadır. Bundan maksat şudur: "'Allah, yaratıkları hakkında dilediği hükmü koyar. Onlara dilediği şeyi helal, dilediği şeyi haram kılar. Dilediği şeyi gerekli kılar, dilediği şeyi yasaklar. O halde ey mü’minler, Allah'ın, sizden aldığı, helal ve haramlarına, emir ve yasaklarına uyacağınıza dair ahdinizi yerine getirin ve onu bozmayın."

1 ﴿