82Ey Rasûlüm, şüphesiz insanlardan iman edenlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak "Biz Hristiyanız." diyenleri bulursun. Bu da onların arasında papazların ve rahiplerin bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır. Ey Rasûlüm, şüphesiz ki insanlardan mü’minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah'tan başka şeylere tapan müşrikleri bulursun. Çünkü bunların inkârları inatçılıklarından kaynaklanmaktadır. Ve yine insanlardan mü’minlere en yakın olarak böbürlenmeyen Hristiyanları bulursun. Çünkü onların içinde papazlar ve rahipler vardır. Bir de onlar hakka karşı büyüklük taslamazlar. Müfessirler bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir: a- Bazı âlimlere göre bu ve bundan sonra gelen âyetler Habeşistan'dan Resûlüllah'a gelip, müslüman olan Habeşliler hakkında nazil olmuştur. b- Diğer bazılarına göre bu âyet-i kerime, Habeşistan Kralı Necaşi ve onunla birlikte müslüman olan kişiler hakkında nazil olmuştur. Bu hususta Said b. Cübeyr diyor ki: "Necaşi Resûlüllah'a bir heyet gönderdi. Resûlüllah onlara Kur'an okudu. Onlar da müslüman oldular. Allah o müslüman olan kişiler hakkında bu âyeti indirdi. Onlar gidip bu durumu Necati'ye anlattılar, o da müslüman oldu ve müslüman olarak öldü. Necati'nin ölüm haberi gelince Resûlüllah buyurdu ki: "Kardeşiniz Necaşi öldü. Onun cenaze namazım kılınr" Resûlüllah, Necaşi Habeşistan'da iken cenaze namazını Medine'de kıldırdı. Abdullah b. Abbas da bu âyetin izahında diyor ki: "Resûlüllah Mekke'de iken müşriklerin, sahabilerine bir şey yapacaklarından korkuyordu. Bu sebeple Cafer b. Ebi Talib, Abdullah b. Mes'ud ve Osman b. Mez'umun da içinde bulunduğu bir topluluğu Habeşistan Kralı Necaşi'ye gönderdi. Müslümanların Habeşistan'a gittikleri haberi müşriklere ulaşınca, onlar da Amr b. el-Ass'ın içinde bulunduğu bir heyeti Necaşi'ye gönderdiler. Müşriklerin heyeti müslümanlardan önce Habeşistan'a vardı ve Necaşiye dediler ki: "İçimizden bir adam çıktı. Kureyşlilerin akıllanın ve düşüncelerini küçümsüyor. Kendisinin Peygamber olduğunu iddia ediyor. O sana, kavmini, senin aleyhine ifsad etmek için bir heyet gönderdi. Biz sana gelip bunu bildirmeyi düşündük." Necaşi dedi ki: "Onlar bana geldiklerinde ne söyleyeceklerine bakarım." Resûlüllah'ın gönderdiği heyet Habeşistan'a ulaştı. Necaşi'nin kapısına vardılar ve dediler ki: "Allah'ın dostlarının içeri girmesine izin verir misin?" Necaşi de dedi ki: "İzin verin girsinler. Allah'ın dostlarına kapımız açıktır." Heyet içeri girince Necaşi'ye selam verdiler. Kureyş'in gönderdiği heyet, "Ey Kral bizim sana doğru söylediğimizi gördün mü? Bunlar seni, selamlandığın şekilde selamlamadılar." dediler. Necaşi müslümanlara: "Sizin, beni, benim selamlanmam ile selamlamamanızın sebebi nedir?" diye sordu. Onlar da: "Biz seni cennet ehlinin ve meleklerin selamı ile selamladık." dediler. Necaşi onlara: "Adamınız İsa ve annesi hakkında ne diyor?" diye sordu. Onlar da: "O, İsa hakkında diyor ki: "O, Allah'ın kuludur. Allah'ın Meryem'e ulaştırdığı bir sözüdür. Ve Allah'tan bir ruhtur." Meryem hakkında da diyor ki: "O. bakire ve sevimli bir kadındır. Kendisini Rabbine adayan bir kadındır," Bunun üzerine Necaşi yerden bir çöp aldı ve dedi ki: "İsa ve annesi, sizin arkadaşınızın bu söylediklerinden şu kadar farklı bir şey söylememişlerdir." Müşrikler Necaşi'nin bu sözünden hoşlanmadılar. Yüzleri değişti. Necaşi müslümanlara: "Size indirilen âyetlerden herhangi bir şey biliyor musunuz?'" diye sordu. Onlar da "Evet." dediler. Necaşi: "Okuyun." dedi. Onlar da okudular. Orada papazlar, ruhbanlar ve diğer Hristiyanlar bulunuyorlardı. Onlar müsliimanların okudukları her şeyi anladılar. Gerçeği anlamalarından dolayı gözlerinden yaşlar döküldü. Allahü teâlâ işte bunlar hakkında buyurdu ki: "Bu da (yani müslümanlara yakınlık göstermeleri) onların arasında papazların ve rahiplerin bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır." Bu hususta Süddi de diyor ki: "Necaşi Resûlüllah'a Habeşistan'dan on iki adam gönderdi. Onların yedisi papaz, beşi ruhban idi. Onlar Resûlüllah'ı görüp, ona bazı şeyler soracaklardı. Resûlüllah ile karşılaşınca Resûlüllah onlara, Allahü teâlâ'nın indirdiği bazı âyetleri okudu. Onlar ağladılar ve iman ettiler. İşte bu âyet ve bundan sonra gelen âyet onlar hakkında nazil oldu. Onlar dönüp Necaşi'ye gittiler. Necaşi onlarla birlikte hicret etmiş Resûlüllah'a geliyordu. Yolda öldü. Resûlüllah ve müslümanlar gıyaben onun cenaze namazını kıldılar. Ve onun için Allah'tan af dilediler. c- Katade'ye göre ise bu âyet-i kerime, Resûlüllah Peygamber olarak gönderilmeden önce Hazret-i İsa'nın şeriatı üzere amel eden, Resûlüllah'a Peygamberlik gelince de onun hak Peygamber olduğunu anlayan ve ona iman eden bir topluluk hakkında nazil olmuştur. Taberi diyor ki: "-Bize göre bu hususta doğru olan görüş şudur: Âyet-i kerime, Hristiyan olduklarını söyleyen, Allah'a ve Resulü'ne karşı sevgi beslemede insanların en yakını olan kişileri zikretmiş, fakat bunların isimlerini bize açıklamamıştır. Bunlar Necaşi ve arkadaşları da olabilir, Hazret-i İsa'nın şeriatı üzere yaşayıp, İslam geldikten sonra müslüman olan bir kısım insanlarda olabilir. Müfessirler âyette zikredilen papaz ve ruhbanlardan kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir: Abdullah b. Abbas'a göre bunlardan maksat, Hazret-i İsa'nın davetine icabet edip Hristiyanlığı kabul eden ve onun şeriatı üzere yaşayan denizcilerdir. Ebû Salih ve Said b. Cübeyr'e göre ise bunlar, Habeş Kralı Necaşi'nin Resûlüllah'a gönderdiği heyettir. Bu heyette bulunan kişilerin sayısının elli ile yetmiş küsur olduğu Rivâyet edilmektedir. Resûlüllah'ın, kendilerine Yasin Su-resi'ni okurken hakkı idrak ederek ağladıkları Rivâyet edilmektedir. Taberi diyor ki: "Bize göre bu hususta doğru olan görüş şudur: Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de bâzı Hristiyanların, mü’minlere ve Resûlüllah'a sevgi besleme hususunda diğer kâfirlerden daha yakın olduklarını bildirmiştir. Hristiyanların böyle olmalarının sebebi ise, içlerinde kendilerini ibadete veren, manastırlara ve kiliselere çekilerek ruhbanlık yapan âbidleri, kitaplarını anlayan bilginleri ve onları okuyan kurraları vardır. Bu sebeple onlar hakkı anlayınca kibirlenmezler. Bu sebeple de mü’minlerden uzak durmazlar. Zira onlar Allah yolunda samimidirler. Halbuki Yahudiler böyle değildirler. Onlar Peygamberleri öldürmeyi, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı çıkarak Allah'a isyan etmeyi ve indirdiği kitapları tahrif etmeyi âdet haline getiren insanlardır. Günümüzde bazı cahiller, bu âyet-i kerime’nin, bugünkü Hristiyanları övdüğünü ve onların, Müslümanlara karşı düşmanlık beslemede Yahudiler kadar şiddetli olmadıklarını, bu sebeple de onların, bizim kardeşlerimiz gibi olduklarını zannetmekte ve delil olarak da bu âyet-i kerime’yi göstererek: "Kur'an-ı Kerim Yahudileri kınarken, Hrisliyanları övüyor." demektedirler. Böyle düşünenlerin tahminleri yanlış, sözleri batıldır. Böyle düşünmeleri, daha önceki ve daha sonraki âyetler arasındaki irtibatı kuramamalarındandır. Zira Kur'an-ı Kerim biz müslümanları uyararak hem Yahudi hem de Hristiyanlan dost edinmekten kaçınmamızı emretmekte ve kendi dinlerine dönmedikçe bizi sevmeyeceklerini bildirmektedir. Bu hususta Maide Sûresinin elli birinci âyetinde şöyle buyunılmaktadır: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kîm onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur." Bakara Sûresi'nin yüz yirminci âyetinde ise şöyle buyurulmaktadır: "Kendi dînlerine uymadıkça Yahudi ve Hristiyanlar senden asla razı olmayacaklardır." "îman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak 'Biz Hristiyaruz' diyenleri bulursun." buyuran bu Maide Sûresi'nin seksen ikinci âyeti ise, daha önce de belirtildiği gibi, evvela Hristiyan olup, sonra da hakka boyun eğerek müslüman olan Habeşistanlılar veya diğerleri hakkında nazil olmuştur. Nitekim bundan sonra gelen âyet-i kerime de bu hususa işaret etmektedir. etmeyiz'? |
﴾ 82 ﴿