YUNUS SÛRESİ

Yunus sûresi Mekke'de nazil olmuştur ve yüz dokuz âyettir.

Bu sûre-i Celile de diğer Mekki Sûreler gibi uluhiyet gerçeği ile kulluk meselesi arasındaki münasebetleri beyan etmekte, insanlara gerçek, rableri olan Allahü teâlâyı tanıtmaktadır.

Sûre-i Celile, Mekke'de bulunan putperestlerin, Resûlüllah’a gelen vahiy gerçeği karşısındaki tutumlarını ele almakta, Kur’an’ın başka bir kaynaktan değil bizzat Allahü teâlâ tarafından gönderildiğini beyan etmektedir. Âyet-i kerime’de bu hususta şöyle buyurulmaktadır:

"Bu Kur'an Allah'tandır. Allah'tan başkası tarafından uydurularak Allah'a nisbet edilmiş değildir. Fakat o, daha önceki semavi kitapları doğrulayan, onlarda yazılı olan hakikatlan açıklayan bir kitaptır. Âlemlerin rabbi olan Allah'tan indirildiğinde asla şüphe yoktur.

Müşrikler Resûlüllah'tan, Kur’an’ın dışında bir mucize istiyorlar, Kurana inanmıyorlar ve onun doğruluğunu ispat etmek için başka harikan talep ediyorlardı. Kur'an-ı Kerim onlara bu hususta şöyle cevap veriyor:

"Andolsun ki sizden önce nice nesilleri, zulmettikleri zaman helak ettik. Peygamberlerimiz onlara apaçık delilleri getirdileri halde onlar inanmamışlardı. İşte biz, zalimleri böyle cezalandırırız."

"Rabbinden ona bir mucize indirilse ne olur?" derler. Onlara de ki "Gaybi bilmek Allah’a mahsustur. Doğrusu ben de sizinle birlikte beklemekteyim."

Allahü teâlâ, müşriklerin bu inatçı ve anlamsız davranışları karşısında üzülen Resûlüllahi teselli ediyor ve üzülmemesi için buyuruyor ki: "Onların söyledikleri sözler seni üzmesin. Kuvvet ve kudret yalnızca Allah’ındır. O, her şeyi işitendir, bilendir."

Allahü teâlâ sûre-i Celilede devamla, müşrikleri, dünyaya olan aldatıcı güvenden sakındırıyor, uğrayacakları kayıptan dolayı onları korkutuyor ve onlara, bu dünya hayatının aslında bir imtihan yeri olduğunu, asıl hayatın âhirette yasanacağını beyan ediyor sonra da muhtelif kıyamet manzaralarını gözler önüne seriyor, daha sonra da inançlarındaki bu sakatlıktan dolayı başlarına gelecek felaketleri açıklıyor.

Yine sûre-i celile, geçmişteki yalanlayıcıların akıbetlerinin ne olduğunu bildiriyor. Bazan o kavimlerin başlarına gelenler doğrudan haber veriliyor ba-zan da Peygamberlerin kıssalarıyla anlatılıyor.

Sûre-i celile, vahyi yalanlayan müşriklere meydan okuyor ve eğer güçleri yetiyorsa Kur’an’ın surelerine benzer bir Sûre meydana getirmelerini teklif ederek onları âciz bıkakıyor.

Hazret-i Mûsarun kisassma işaret ediliyor ve Firavun ve ordusunun Allalıın Peygamberini yakalayıp öldürmek için arkasından gittiklerini ve denizde boğulurken Mûsa'nın rabbine iman ettiklerini söylediklerini fakat bu imanlarının kabul edilmediğini beyan ediyor. Daha sonra, Allahü teâlâ'nın, Peygamberlerini yalanlayanlara gönderdiği çeşitli azaplar haber veriliyor ve sûre-i celile şu Âyet-i kerime ile sona eriyor:

"Sana ne vahyediliyorsa onu tabi ol. Allah hükmünü verinceye kadar sabret, O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

1

Elif, Lâm, Râ, Bunlar, hikmet dolu kitabın âyetleridir.

Bunlar, Allah'ın, sağlamca yapıp kullarına açıkladığı, muhkem Kur’an’ın âyetleridir.

Elif, Lâm, Râ ve benzeri Mukattaa harfleri hakkında Bakara Sûresinin başında verilen izahata bakınız. Orada Elif, Lâm, Mim harfleri hakkında izahat verilmiştir. Burada ise Elif, Lâm, Râ harfleri vardır. Bu sebeple oradaki izahata ilaveten bu harfler hakkında da şunlar söylenmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Dehhaktan, bu harflerin mânâlarının: "Ben Allah’ım, görürüm." anlamına geldiği rivâyet edilmiştir.

Yine Abdullah b. Abbas, Salim b. Abdullah ve Âmir'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu harfler, Allah'ın, er-Rahman sıfatının kısaltılmış şeklidir.

Katade'den nakledilen diğer bir görüşe ise bu harfler, Kur'an-ı Kerimin isimlerindendir. Âyet-i kerime’de geçen "Kitap"tan maksadın, İncil veya Kur'an-dan önce inen kitaplar olduğu, Mücahit ve Katade tarafından söylenmişse de Taberi bundan maksadın Kur'an olduğunu söylemiştir. Çünkü önceki kitaplar zikredilmemiştir.

1 ﴿