MERYEM SÛRESİ

Meryem Sûresi doksan sekiz âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Bu sûre-i Celite'de de çok hikmetli kıssalar bulunmaktadır.

Bu kıssalardan biri, Zekeriyya (aleyhisselam) ile ilgilidir. Bu hususta buyuruluyor ki: "Ey Rasûlüm, bu, Rabbinin kulu ve Peygamberi Zekeriyya'ya lütuf ve ihsanın kissasıdır." Bunu takibeden âyetlerde, Zekeriyya (aleyhisselam)ın, çok yaşlandığı bir zamanda, kendisinden sonra yerine geçecek bir oğul vermesini Allah'tan dilediği, Allahü teâlâ'nın da kendisine, yaşlı olmasına rağmen, bir oğul müjdelediği beyan ediliyor. Ve Zekeriyya (aleyhisselam)a, yumuşak kalbli, muttaki, anne ve babasına karşı itaatkâr bir evlat olan Yahya aleyhisselamın verildiği açıklanıyor.

Sûre-i Celile'de daha sonra Meryem kıssası zikrediliyor. Meryem'in, ailesinden ayrılıp oturdukları yerin doğu tarafına çekildiği bir sırada Meleğin gelip ona, Allahü teâlâ tarafından, babasız olarak bir çocuk verileceğini müjdelediği, Meryem'in ise bu haber karşsında dehşetle irkildiği, fakat Meleğin, Allahü teâlâ'nın bu işi böyle takdir ettiğini söylediği ve Cenab-ı Hakkın takdiriyle Hazret-i Meryem'in Hazret-i Mûsa'ya hamile kaldığı beyan ediliyor. Yine Hazret-i Meryem'in, günü gelince Hazret-i İsa'yı dünyaya getirdiği ve bu olaydan sonra kavmi karşısında çok müşkül durumda kaldığı fakat henüz kucaktaki bir çocuk olan Hazret-i İsa'nın bizzat konuşarak, Allah'ın kedisini Peygamber seçtiğini söylediği açıklanıyor.

Daha sonra Hazret-i İbrahim'in kıssası beyan ediliyor, Hazret-i İbrahim'in babasını, putlara tapmaktan vazgeçip Allah'a ibadet etmeye çağırdığı ifade ediliyor. Babasının ona karşı çıkışı, sonunda Hazret-i ibrahim'in onlardan ayrılarak oradan uzaklaştığı açıklanıyor. Hazret-i İbrahim'in, kavminden uzaklaşmasından sonra Allahü teâlâ'nın ona oğlu İshak'ı, İshak'a da oğlu Yakub'u ihsan ettiği ifade ediliyor.

Sûre-i celilede daha sonra Hazret-i Mûsa'nın kıssasına kısaca temas ediliyor. Cenab-ı Hakkın Hazret-i Mûsa'ya Sina dağmın sağ tarafından nidada bulunduğu ve kardeşi Harun'un da ona yardımcı olarak Peygamber seçildiği beyan ediliyor.

Daha sonra ve yine kısaca İsmail aley hissel amin kıssası zikrediliyor. Hazret-i ismail'in, vaadine sadık ve kendisine kitap verilen bir Peygamber olduğu, ümmetine namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden ve rabbinîn rızasını kazanmış bir kul olduğu beyan ediliyor.

Bundan sonra da yine kısa olarak İdris aleyhisselamın kıssası zikrediliyor. Onun da özü sözü doğru bir Peygamber olduğu ve kendisine yüce makamlar verildiği açıklanıyor. Ve daha sonra da bu Peygamberlerin ardından, namazı terkeden, heva ve heveslerine uyan insanların geldiği ve onların da yaptıkları sebebiyle cezalarını görecekleri, tevbe edip iman ederek salih amel işleyenlerin ise cennete girecekleri ve bir haksızlığa uğratılmayacakları zikrediliyor.

Sûre-i Celile'de daha sonra, alaylı bir şekilde: "Bana âhirette mal ve evlat verilecek." diyen kâfirin haline dikkat çekiliyor. Bu gibi kâfirlerin, iftihar ettikleri mallarının ellerinden alınacağı ve bunların hemen cezaya uğratılmalarının istenmemesi ihtar ediliyor.

Daha sona, "Allah çocuk edindi." diyen kâfirlerin bu çirkin ve bâtıl iddialarına dikkat çekiliyor. Ve bu korkunç iddiaların tesirinden neredeyse dağların bile çatlayacağı ve rahman olan Allah'a çocuk edinmenin asla yakışmayacağı beyan ediliyor.

Kıyamet gününde bütün yaratıkların, Allah'ın huzurunda hesap vermek üzere toplanacakları ve herkesin orada dünyada yapmış olduğu ameliyle başbaşa kalacağı beyan ediliyor ve buyuruluyor ki: "Ey Rasûlüm, bu Kur'an'la takva sahiplerini müjdelemen, inatlaşıp düşmanlık besleyen bir kavmi de uyarman için onu senin diline kolaylaştırdık. (Senin lisanınla indirdik.) Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Şimdi onlardan herhangi birini görüyor veya sesini işitiyor musun?

Sûre-i Celile bu âyet-i kerimelerle sona eriyor. Şimdi gelelim âeyetlerin teker teker izahına:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle,

1

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.

Mukatta'a harfleri hakkında Bakara Sûresi'nin başında açıklamalar yapılmıştır. Burada geçen mukatta'a harfleri hakkında da özellikle şunlar zikredilmektedir.

Bazı âlimler buradaki Kâf harfinin, Allahü teâlâ'nın "Kebir" yani, büyük sıfatının birinci harfi olduğunu bazıları da bu harfin "Kerim" yani, cömert sıfatının birinci harfi olduğunu söylemişlerdir. "Hâ" harfinin ise "Hâdî" yani, hidâyete erdiren sıfatının birinci harfi olduğunu söylemişlerdir. "Yâ" harfinin ise "Yemin" yani, bereket veren, kuvvetli olan sıfatının birinci harfi olduğunu veya "Hâkim" sıfatının sondan ikinci harfi yahut "Yâ men Yücîru" yani, "Ey yardıma koşan" duasının birinci harfi olduğunu söylemişlerdir. "Ayn" harfinin ise "Alîm" yani, "Bilen" sıfatının veya "Aziz" yani, "Güçlü" sıfatının yahut "Âdil" yani, "Adaletli" sıfatının birinci hari olduğunu söylemişlerdir. "Sâd" harfinin de "Sâdık" yani, "Sözünde doğru olan" sıfatının birinci harfi olduğunu söylemişlerdir.

Diğer bir kısım âlimler ise "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd" harflerinin hepsinin, Allahü teâlânın yalnız bir ismi olduğunu söylemişlerdir.

Bazıları ise, "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd" harflerinin Kur'an-ı Kerim'in isimlerinden biri olduğunu söylemişlerdir.

1 ﴿