TÂHÂ SÛRESİTâ Hâ Sûresi yüz otuzbeş âyettir, ve Mekke'de nazil olmuştur. Bu Sûre-i Celile, Kur'an'ın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)e, onu sıkıntıya düşürmek için değil, Allah'tan korkup ona itaat edenlere bir öğüt olsun diye indirildiğini beyan ederek başlıyor. Rahman olan Allah'ın, arşı kudretiyle kuşattığı, göklerde, yerde .ve nemli toprağın altında bulunan her şeyin Allah'a ait olduğu, Allah'ın, en gizli şeyleri dahi bildiği, ondan başka hiçbir ilahın bulunmadığı ve en güzel isimlerin ona ait olduğu beyan ediliyor. Bundan sonra Hazret-i Mûsa'nın kıssası, diğer Sûrelerde geçen şeklin dışında başka bir açıdan beyan ediliyor ve buyuruluyor ki: "Ey Rasûlüm, Mûsa'nın kıssası sana ulaştı mı? Hazret-i Mûsa'nın kıssası, bu şekilde sual ile başlayan bir girişten sonra özetle şöyle beyan ediliyor: "O, bir zaman, Medyen'den dönüp Mısır'a giderken bir ateş gördü ve ailesine: "Siz burada durun ben o ateşten size bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum." dedi. Ateşin yanına gelince: "Ey Mûsa, ben senin rabbinim. Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen şu anda mukaddes "Tuva" vadisinde bulunuyorsun. Ben seni Peygamber seçtim. Şimdi vahyolunacakları dinle." diye nida olundu. Allahü teâlâ, Hazret-i Mûsa'ya hitaben, ancak kendisine ibadet etmesini, namaz kılmasını, kıyametin mutlaka kopacağım fakat onun ne zaman meydana geleceğinin gizli tutulduğunu beyan ediyor ve Hazret-i Mûsa'ya elindekinin ne olduğunu soruyor. Hazret-i Mûsa da elindekinin âsâ olduğunu, onunla bazı işler yaptığını söylüyor. Bunun üzerine Allahü teâlâ, "At onu yere." buyuruyor. Hazret-i Mûsa, asasını yere bırakınca âsâ bir yılan oluveriyor. Yine Allah'ın emriyle onu eline alınca yılan tekrar âsâ şekline dönüyor. Hazret-i Mûsa, Allahü teâlâ'nın emriyle elini koynuna sokup çıkarınca eli bembeyaz hale geliyor. Ve ona bu gibi mucizeler verildikten sonra Allahü teâlâ'dan şu emir geliyor: "Firavun'a git çünkü o azmıştır." Hazret-i Mûsa da bu emri alınca Allah'a niyaz ediyor: "Rabbim, gönlüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimdeki kekemeliği çöz ki, insanlar sözümü anlasınlar. Kardeşim Harun'u da bana yardımcı ver." diyor. Onun bu niyazına Allahü teâlâ şöyle cevap veriyor: "Ey Mûsa, dilediğin sana verildi." Allahü teâlâ'nın, onun bu isteğinin kabul edildiğini bildirmesinden sonra daha önce de ona nasıl lütuflarda bulunduğu hatırlatılıyor. Onun, çocukken Firavun tarafından öldürülmesin diye anası tarafından nasıl nehre bırakıldığı, kizkardeşinin kendisini nasıl takib ederek Firavun'un sarayına alındığını tesbit ettiği ve Firavun'un sarayında yine kendi annesi tarafından emzirilerek büyütüldüğü beyan ediliyor ve o zaman nasıl korunduysa yine kendisine yardım edileceği ve kardeşi Harun'la beraber Firavun'a gidip onu dine davet etmeleri emrediliyor. Hazret-i Mûsa ve Harun gidip Firavun'u hak dine davet ediyorlar Fakat Firavun bu daveti kabul etmiyor. Hazret-i Mûsa ile mücadeleye giriyor ve Hazret-i Mûsa'nın mucizelerine karşı kendi sihirbazlarına güveniyor ve onu, karşılıklı bir mücadele gösterisine davet ediyor. Firavun'un sihirbazlarıyla Hazret-i Mûsa arasındaki mücadelede sihirbazlar yenik düşüyor ve hepsi Hazret-i Mûsa'ya iman ediyor. Fakat Firavun kızıyor ve kendi sihirbazlarını tehdit ederek onları cezalandıracağını söylüyor. Fakat sihirbazlar, gördükleri mucizeler karşısında imanlarını terketmiyor, Firavun'un tehditlerine aldırmıyorlar. Sûre-i celilede daha sonra Hazret-i Mûsa'nın İsrailoğulları'nı Mısır'dan çıkarıp götürmesi, onları, denizi âsâsıyla yararak karşıya geçirmesi, onları bir yerde bırakıp, Allahü teâlâ ile mükâlemede bulunmak üzere gitmesi, dönüşünde kavminin, Samiri'nin yaptığı buzağıya taparak sapıklığa düşmesine üzülmesi beyan ediliyor. Hazret-i Mûsa'nın kavminin yanına döndüğünde olanlar ve Samirî'nin, hayatı boyunca çekeceği ızdırap tehdidiyle oradan uzaklaştırıldığı açıklanıyor. Daha sonra, bütün bu olayların, ibret için Resûlüllah'a anlatıldığı beyan ediliyor. Bundan sonra kıyamet ahvaline kısaca temas ediliyor. O gün dünyanın halinin ne olacağı açıklanıyor. Ve bütün bunlar için Kur'an'ın bir hatırlatmada bulunmak üzere bir uyarıcı olarak gönderildiği beyan ediliyor. Bundan sonra Hazret-i Âdem'in cennetten çıkarılması olayına temas ediliyor ve Şeytan'ın, Hazret-i Âdem'i ve Havva'yı kandırarak onların cennetten çıkarılmalarına sebep olduğu beyan ediliyor. Cennetten çıkarılan Hazret-i Âdem'in ve Havva'nın yeryüzüne indirildikleri ve Hazret-i Âdem'in Peygamber seçildiği ifade ediliyor. Daha önce helak edilenlerin, bütün insanlar için bir ibret olması gereğine işaret buyuruluyor. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)e, kâfirlerin sözlerine sabretmesi, namaz kılması, kâfirlere verilen dünyalıkta gözünün olmaması, ailesine de namaz kılmalarını söylemesi emrediliyor. Sûrenin sonunda, herkesin kendi akıbetini beklemesi, âhirette kimin hidâyette, kimin delalette olacağının o gün görüleceği beyan ediliyor ve Sûre-i Celile bu ifadelerle sona eriyor. İşte şimdi bu âyet-i kerimelerin teker teker izahı: Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Tâ. Hâ. Mukatta'a harfleri hakkında Bakara Sûresinin başında açıklamalar yapılmıştır. Burada geçen "Tâ.Hâ." mukatta'a harfleri hakkında da özellikleri şunlar zikredilmiştir: "Tâ.Hâ" "Ey adam" demektir. Bu görüş, Abdullah b. Abbas, Mücahid, İkrime, Said b. Cübeyr, Atâ, Muhammed, b. Kâ'b, Ebû Mâlik, Atıyye, Hasan-i Basrî, Katade, Dehhak, Süddî vb. âlimlerden nakledilmiştir Bkz. Buharî, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 20 * Taberi de bu görüşü tercih etmektedir. Diğer bir görüşe göre ise "Tâ.Hâ." Allah'ın isimlerinden biridir ve Allahü teâlâ bu ismiyle yemin eder. Bu görüş te Abdullah b. Abbas'dan nakledilmektedir. Başka bir görüşe göre "Tâ.Hâ." Hece harflerinden T. ve H. harfleridir. Bazılarına göre de bunlardan her biri kendi başına birer mânâ ifade eden mukatta'a harfleridir. Rebi' b. Enes'e göre ise "Tâ.Hâ."nın mânâsı "Yere bas" demektir. Yine de en doğrusunu Allahü teâlâ bilir. |
﴾ 1 ﴿