9

Ey iman edenler, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman size düşman orduları saldırmıştı da, biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görür.

Bu ve bundan sonra gelen âyet-i kerimeler Hendek savaşını anlatmaktadır.

HENDEK SAVAŞI: Bu savaş, Hicret'in beşinci yılında meydana gelmiştir. Savaşın sebebi, Beni Nadr Yahud il erinden ileri gelenlerin, müşrikleri kışkırtmalarıdır. Resûlüllah'ın Medine'den kaoduğu Sellam İbn-i Ebil Hakık, Ke-nane b. er-Rebi, Sellam b. Mişkem vb. kişiler Medine'den göçüp Hayber Yahudilerenin arasına yerleşmişler ve daha sonra Mekke'ye gidip Kureyşlileri Resûlüllah’ın aleyhine kışkırtmışlar, Resûlüllah ile savaşmalarını istemiş ve kendilerine yardım edeceklerini vaadetrnışlerdir.

Beni Nadr'dan olan bu Yahudiler, daha sonra Necia bölgesinde oturan Gatafan oğullarına gittiler. Hayber'in gelirinin yarısını onlara vaadederek kendileriyle birlikte savaşmalarını istediler. Ayrıca, Gatafan kabilesinin müttefiki olan Beni Esed kabilesini de birlikte savaşmaya çağırdılar. Beni Süleym kabilesi de Kureyş'in akrabası olduğu için onlar da Kureyş'e katılmışlar böylece en , mühim kabileler müslümanlar aleyhine birleşerek büyük bir ordu meydana getirmişlerdi. Bu ordu üç kola aynlıyordu. Birinci kol Gatafan askerlerinden meydana geliyordu ve komutanı da Uyeyne b. Hısn idi. İkinci kol Esed oğullarından meydana geliyordu ve kendilerine Tuleyhatul Esedî komuta ediyordu. Üçüncü kol ise Kureyşlilerden meydana geliyor bunlara da Ebû Süfyan komuta ediyordu.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kabilelerin savaş için hazirlandıklarını duyunca ashabıyla istişare etti. Neticede Selman-ı Farisî'nin teklifi kabul edilerek Medine'nin çevresine Hendek kazıldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin karşısına üç bin kişilik bir kuvvetle çıkmıştı. Birlikler arkalarını Sel' denen yere vermiş yüzlerini ise düşmana çevirmişlerdi. Düşman orduları gelip hendeğin karşı tarafına konakladi. Müslümanlar, kadın ve çocuklarını Medine'nin kalelerine yerleştirmişlerdi. Bu arada Medine'nin doğusunda yaşayan Yahudilerden Kureyza oğulları, Huyey b. Ahtab'ın kışkırtmasıyla, Resûlüllah ile yaptıklan muahadeyi bozmuşlar ve savaşı müşriklerin kazanmasını istemeye başlamışlardı. Böylece müslümanların sıkıntısı artmış ve âyet-i kerime’nin de beyan ettiği gibi imtihana tabi tutulmuşlar ve şiddetli bir şekilde sarsılmışlardı.

Hendeğin karşı tarafında yer alan düşman ordusu, yaklaşık bir ay süre ile Resûlüllahı ve mümileri kışkırtmışlar ancak onlara sonuçta hiçbir zarar verememişlerdir. Sadece Amr b. Abd-i Vüdd isimli kişi, yanındaki diğer süvari arkadaşlanyla birlikte hendeğin bir yerinden geçerek müslümanların içine sızmışlardır. Bunun üzerine Resûlüllah Hazret-i Ali'ye emretmiş Hazret-i Ali de Amr b. Abd-i Vüdd ile teke tek vuruşmuş ve sonunda onu öldürmüştür. Böylece galibiyetin ilk belirtileri görülmüştür.

Savaş kış mevsiminde cereyan ediyordu. Hava sert ve rüzgarlı idi. Nihâyet Allahü teâlâ bir gece çok soğuk bir rüzgar gönderdi. Bu rüzgar onları iyice üşütüyor, onları toz toprak içerisinde bırakıyor, ateşlerini söndürüyor ve çadırlarını söküp atıyordu. Hayvanlar, insanlar birbirlerine -karışmıştı. Mü’minlerin tarafında melekler tekbirlerle onları destekliyor ve kendilerine manevî güç kazandırıyorlardı. Nihâyet müşrikler kuşatmadan vazgeçip Mekke'ye dönmek zorunda kaldılar.

Huzeyfetül Yeman bu durumu şöyle anlatıyor:

"Ben, hendek savaşında bir gece Resûlüllah ile beraberdim. Şiddetli bir rüzgar esiyordu ve üşüyorduk. Resûlüllah: "Bu kavmin (düşmanın) haberini bana getirecek biri yok mu? Bunu kim yaparsa Allah onu kıyamet gününde benimle beraber bulunduracaktır." buyurdu. Bizler hepimiz sustuk. Hiçbir kimse cevap vermedi. Tekrar: "Şu kavmin (düşmanın) haberini bana getirecek biri yok mu? Bunu kim yaparsa Allah onu kıyamet gününde benimle beraber bulunduracaktır." buyurdu. Biz yine sustuk. Hiçbir kimse Resûlüllah’a cevap vermedi. Resûlüllah tekrar: "Şu kavmin (düşmanın) haberini bana getirecek biri yokmu? Kim bunu yaparsa Allah onu kıyamet gününde benimle birlikte bulunduracaktır." buyurdu. Biz yine sustuk kimse ona cevap vermedi. Bunun üzerine Resûlüllah: "Ey Huzeyfe kalk ve o kavmin haberini bize getir." dedi. Artık ben, kalkıp gitmekten başka çare bulamadım. Zira o beni ismimle çağırmıştı. Resûlüllah şöyle dedi: "Hadi git, o kavmin haberini bana getir, sakın onları bana karşı kışkırtıcı bir davranışta bulunma." Resûlüllah’ın yanından ayrıldığımda sanki hamamın içinde yürüyordum. (Resûlüllah'ın duası sayesinde Huzeyfe soğuğu hissetmez olmuştu) Nihâyet onların yanına vardım. Ebû Süfyan sırtını ateşe vermiş ısınıyordu. Yayıma bir ok yerleştirdim ve onu atmak istedim. Fakat hemen Resûlüllah’ın: "Sakın onları bana kaşı kiştırtma." sözünü hatırladım ve vazgeçtim. Eğer atmış olsaydım ona isabet ettirirdim.

Orada işimi bitirip döndüğümde kendimi yine hamamın içindeymiş gibi hissettim. Resûlüllah’a gelerek düşmanın durumunu anlatıp bitirince tekrar üşümeye başladım. Bunun üzerine Resûlüllah, üzerinde namaz kıldığı bir cübbeyi sırtıma giydirdi. Böylece uykuya dalmışım ve sabaha kadar uyumuşum. Sabah olunca Resûlüllah bana: "Kalk ey uykucu." dedi. Müslim, K. el-Cihad, bab: 99, Hadis no: 1788.

9 ﴿