FATIR SÛRESİFâtır Sûresi kırk beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Bu Sûre-i Celile de, Allah’a hamd ile başlayan surelerdendir. Hamd'ın Allah’a mahsus olduğu beyan edildikten sonra Allah'ın, insanlara gönderdiği herhangi bir rahmeti alıkoyup tutacak hiçbir kuvvetin bulunmadığı, Allah'ın, rahmeti tutması halinde de onu kimsenin salı veremeyeceği beyan edilmektedir. Peygamber fendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu Sûre-i celilede de, müşriklerin yalanlamasına karşı teselli edilmekte ve daha önce geçmiş olan Peygamberlerin de ümmetleri tarafından yalanlanmış oldukları, sonunda bütün işlerin Allah’a döndürüleceği beyan edilmektedir. İnkâr edenler için şiddetli bir azabın bulunduğu, iman edip salih ameller işleyenler için ise mağfiretin ve büyük bir mükafaatın bulunduğu haber verilmektedir. Rüzgarları gönderip de bulutları harekete geçirenin Allah olduğu, o bulutların, ölü bir ülkeye yağmur yağdırarak oraya hayat verdiği, bütün güç, kuvvet ve hakimiyetin Allah’a ait olduğu beyan edilmektedir. Sûre-i celilede devamla, Allah'ın, kullarına ihsan ettiği nimetlere dikkat çekilmekte, tatlı ve içimi kolay olan su ile tuzlu ve acı olan suyun bir olmadığı ve bunların her ikisinden de insanların, giyecek ve yiyecek bakımından istifade ettikleri beyan ediliyor. Allahü teâlânın geceyi gündüze gündüzü de geceye kattığı, kainattaki bütün varlıkların onun emrine boyun eğdiği açıklanmaktadır. İnsanların Allah’a muhtaç oldukları, Allah'ın ise hiçbir şeye, muhtaç olmadığı, dilediğinde Allah'ın herşeyi yok edebileceği, bu işlerin de onun için çok kolay olduğu beyan edilmektedir. Kör ile görenin, karanlıklarla aydınlığın, gölge ile sıcağın ve dirilerle ölülerin bir olmadığı, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in, Allah'ın emir ve yasaklarını duyuran bir uyarıcı olduğu haber verilmektedir. Sûre-i celilede cenab-ı hak Resulünü yine teselli etmekte, kavminin kendisini yalanlamasına üzülmemesini tenbih etmekte ve İnkârcıları azabı ile yakalayacağını beyan etmektedir. Sûre-i celilede bundan sonra, Allah'ın, biz insanlara ve diğer canlılara verdiği nimetlere işaret buyurulmaktadır. Gökten indirilen su ile değişik renklerde meyveler bitirildiği, dağların, çeşitli renkli tabakalar halinde yaratıldığı, çeşitli renklerde hayvanların var edildiği ve Allah'ın çok affeden ve şükrün karşılığım bolca veren olduğu beyan edilmektedir. Sûre-i celilede beyan edilmektedir ki: Mü’minlerin mükafaatı Adn cennetleridir. Orada Allah’a hamdederler, onlar orada yorgunluk ve bıkkınlık hissetmezler. İnkâr edenlere ise cehennem ateşi vardır. Orada onların ölümlerine de hükmedilmez ki ölsünler. Onların orada azapları da hafifletilmez. Onlar cehennemde: "Ey rabbimiz, bizi buradan çıkar da dünyada işlediğimiz kötü amelleri bırakıp salih ameller işleyelim." diye bağırışırlar. Fakat artık onlara bu fırsat verilmez. Orada zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur. Kâfirler, kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetler içinde en doğru yolu tutacaklarına dair en büyük yeminleriyle yemin ettiler. Fakat kendilerine uyarıcı gelince de onların nefretlerini artırmaktan başka bir işe yaramadı. Nefretlerinin sebebi, yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü tuzak kurmalarıydı. Sûre-i celilede bundan sonra dikkatler çekilerek buyuruluyor ki: Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önceki kavimlerin akıbetlerinin ne olduğuna bakmazlar mı? Halbuki onlar kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde hiçbirşey Allah’ı âciz bırakamaz. Eğer Allah, insanları, işledikleri günahlar sebebiyle hemen cezai andırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat; Allah, onların cezalarını belli bir zamana kadar erteler, ecelleri gelince de gereğini yapar. Şüphesiz ki Allah, kullarım çok iyi görür. Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yarattığı varlıklarda dilediği şeyi artırır. Şüphesiz ki Allah, herşeye kadirdir. Hamd ve övgü, ancak Allah’a mahsustur. Onun dışında hiçbir kimseye hamdedilmez. O, yedi gökleri ve yeri yoktan var edendir. İkişer, üçer ve dörder kanatlı olan melekleri, kullarından dilediği kimseye elçi gönderendir. O, yarattıklarından dilediğini dilediği şekilde artırır. Nitekim Cebrâilin kanatlarını altıyüz adet olarak yaratmış, bu kanatların herbirinin arasını da doğu ile batı arası kadar bir uzaklıkta kılmıştır. Zira o herşeye kadirdir. Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrâili gördü. Onun altıyüz kanadı vardı. Buhari, K.Bed'ül halk, bab: 7 / Müslim, K.el-îman, bab: 280, Hadis no: 174 2Allah'ın insanlara göndereceği herhangi bir rahmeti alıkoyup tutacak hiçbir kuvvet yoktur. Tuttuğunu da ondan başka salıverecek hiçbir kuvvet yoktur. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, hayırın anahtarlarının ve kilitlerinin kendi elinde olduğunu beyan etmektedir. Allah, insanlar için bir hayır ve rahmet kapısı açarsa artık onu kapayabilecek hiçbir kimse yoktur. Yine Allah, hayır ve rahmet kapısını kapatırsa artık onu açacak ta yoktur. Zira bütün işler onun elindedir. O, herşeye galiptir. Suçlu olanı cezalandırır. Suçluyu ondan kimse kurtaramaz. O, bütün yaptıklarında hikmet sahibidir. Rahmet kapılarını açması da kapatması da bir hikmete göredir. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) her namazdan sonra: "Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, tektir, onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd ona mahsustur. O, herşeye kadirdir." der ve şöyle dua ederdi: "Ey Allah’ım, senin verdiğine engel olacak yoktur. Engel olduğunu da verecek yokur. Ciddi olanın ciddiyeti (onun alacağı herhangi bir tedbir) sana karşı kendisine hiçbir fayda sağlamaz. Buhari, K.el-Ezan, bab: 155 / Müslim; K.es-Salah, bab: 194. 3Ey insanlar, Allah'ın, üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Sizi gökten ve yerden rızıklandıracak Allah’tan başka bir yaratıcı var mı? Ondan başka hiçbir ilâh yoktur, O halde nasıl oluyor da (tevhidden) döndürülüyorsunuz? Ey insanlar, Allah'ın, hayır kapılarını açarak size lütfettiği nimetlerini ve temin ettiği rahat geçimi düşünün. Sizi, Allah’tan başka göklerden ve yerden çeşitli nimetleriyle rızıkiandırabilecek biri var mıdır? ki ona kulluk edesiniz. îyi bilii " i Allah’tan başka kendisine kulluk edilecek hiçbir mabud yoktur. O halde ey insanlar, Allah'ı bırakıp da başka birşeye kulluk etmeyin. Zira o kulluk ettiğiniz şeyler size ne bir menfaat ne de bir zarar verebilirler. Hal böyle iken nasıl oluyor da Allah’a kulluk yapmaktan çeviriyorsunuz? 4Ey Rasûlüm, eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki peygamberler de yalanlamışlardı. Bütün işler Allah’a döndürülür. Ey Rasûlüm, şâyet kavminin müşrikleri seni yalanlıyorlarsa bu seni üzmesin. Ve senin gücüne gitmesin. Zira bu, müşriklerin süregelen adetidir. Daha önce geçmiş müşrikler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Senin de onların da yaptığınız işler Allah’a döndürülür. Şâyet onlar bu hallerinden vazgeçmezlerse Allah onları da, daha önceki yalanlayanları cezalandırdığı gibi cezalandıracaktır. 5Ey insanlar, şüphesiz Alladın vaadi haktır. Sakın sizi dünya hayatı aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan sakın sizi Allah'ın affına güvendirerek aldatmasın. Ey Allah'ın peygamberlerini yalanlayan insanlar, Allah'ın İnkârınızda devam ettiğinizde sizi cezalandıracağı vaadi haktır. Bunu kesin olarak bilin. Cezası gelip çatmadan önce iman etmeye, yaptığınız kötülüklerden vazgeçmeye ve Allah’a itaat etmeye koşun. Sakın sizleri, içinde yaşadığınız bu dünya hayatının mevki ve makamları, mal ve serveti aldatmasın. Sizler bunlara güvenerek Allah’a ve peygambere iman etmekten geri durmayın Hilekâr şeytan sakın sizleri, Allah adına birtakım vaadlerde bulunarak ayartmasın. Sizi, İnkârcılığınızda devam ettirmesin. 6Şüphesiz ki şeytan, sizin düşmanınızdır. Sîz de onu düşman edinin. O, kendi taraftarlarını ancak cehennemliklerden olmaya çağırır. Ey insanlar, kendisine aldanmamanızı emrettiğim şeytan, şüphesiz ki sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman edinin ve ona karşı düşmanca davranın. Onun aldatmalarına kanmayın. Zira o, kendi taraftarlarını ancak cehennemlik olmaya davet eder. 7İnkâr edenler için şiddetli azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için de mağfiret ve büyük bir mükafaat vardır. Allahü teâlâ bundan önceki âyetlerde, insanı hak yoldan saptıran şeytana uymamayı emrettikten sonra bu âyet-i kerime’de de, şeytana uyan kâfirlerle onu reddeden ve peygambere uyan mü’minleri karşılaştırmaktadır. Kâfirler için en şiddetli bir azap olan cehennemin hazırlandığını, mü’minler için ise Allah'ın affı ve en büyük mükafaat olan cennetin var olduğunu bildirmektedir. 8Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse (güzeli güzel, çirkini çirkin gören kimse gibi midir?) Şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidâyete erdirir. O halde Ey Rasûlüm, sakın hidâyete gelmeyenlere üzülüp de kendini mahvetme. Şüphesiz ki Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi bilir. Müfessirlerbu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. Bunlardan biri, mealde verildiği gibidir. Diğer bir izah şekli ise şöyledir: "Kendisine kötü ameli hoş gösterilerek onu güzel gören kimse için mi üzülüp de kendini mahvedeceksin?" Diğer bir izah şekli de şöyledir: "Kendisine kötü ameli hoş gösterilerek onu güzel gören kimseye mi birşey yapabileceksin? Senin buna karşı hiçbir çaren yoktur. Zira Allah, dilediğini saptırır, dilediğini ise hidâyete erdirir. O halde Ey Rasûlüm, onların sapıklıklarına, inkârlarına ve yal ani amal arına üzülerek kendini mahvetme. Allah, şeytanın, kötü amellerini kendilerine güzel gösterdiği bu insanların ne yaptıklarını çok iyi bilmekte ve onları zaptettirmektedir ve on-lan amellerine göre cezalandıracaktır. 9Rüzgarları gönderen Allatılır. O rüzgarlar bulutlan harekete geçirir. Sonra o bulutlan biz ölü bir ülkeye süreriz de, onunla ölümünden sonra toprağı yeniden diriltiriz. İşte kıyamet günü tekrar dirilme de böyledir. Rüzgarları ancak Allah estirir. O rüzgarlar bulutlan sevkeder. Biz o bulutlan adeta ölmüş gibi kupkuru kesilen ülkeye göndeririz, o ülkenin topraklarını öldükten sonra diri hale getirir. İşte Allah, ölüp kabre giren insanîan da aynen bu şekilde tekrar diriltecektir. Allahü teâlâ Kur'an-ı Kerimin birçok yerinde, yağmurlar vasıtasıyla yeryüzüne hayat bahşettiği gibi, insanları diriltmeyi dilediğinde onlara da tekrar hayat vereceğini beyan etmektedir. Böylece bizlere, öldükten sonra dirilmenin muhakkak olduğunu ispat etmektedir. 10Kim üstünlük istiyorsa bilsin ki üstünlük tamamıyla Allah’ındır. Güzel sözler ancak ona yükselir. Güzel sözleri de salih amel yükseltir. Kötülük yapmak için tuzak kuranlara, işte onlara şiddetli bir azap vardır. Boşa çıkacak olan da onların tuzağıdır. Âyet-i kerime’nin "Kim üstünlük isterse bilsin ki üstünlük tamamıyla Allah’ındır." bölümü çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Mücahid bunu: "Kim putlara taparak izzet ve şerefe erişmeyi isterse bilsin ki bütün izzet ve şeref ancak Allah’a aittir." şeklinde izah etmiştir. Katade ise: "Kim izzet ve şeref isterse Allah’a itaat ederek istesin. Zira izzet ve şeref ancak Allah’ındır." şeklinde izah etmiştir. Taberi bu görüşü tercih etmiştir. Diğer bir kısım âlimler ise: "Kim, üstünlüğün kime ait olduğunu öğrenmek isterse, bilsin ki her türlü üstünlük ancak Allah’a aittir." şeklinde izah etmişlerdir. Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyurulmaktadır: "Güzel sözler ancak ona yükselir. Güzel sözleri de salih ameller yükseltir." Burada zikredilen "Güzel söz"den maksat, Allah’ı zikretmek, Kur'an okumak ve dua etmektir. Bu sözleri Allah’a yükseltecek "Salih amerden maksat ise, Allah'ın farz kıldığı ibadetleri yapmaktır. Kul, Allah'ın kendisine farz kıldığı salih amelleri işlemekle birlikte Allah’ı zikreder, Kur'an okur ve Allah’a yalvanrsa bu yaptıkları Allah'ın katına vanr. Aksi halde ona ulaşamaz geri döner. Peygamber efendimiz, Allah’ı anmanın insanı arş'a yükselteceği hususunda şöyle buyuruyor: "Sizin, Allah'ın azametini anmanız, onu tesbih etmeniz, onu birlemeniz ve ona hamdetmeniz (Bu sebeple söylediğiniz kelimeler) Arş'ın çevresinde dolaşırlar. Bunların arının sesi gibi seleri vardır. Bu kelimeler kendilerini söyleyen kimseleri hatırlatırlar. Sizden biriniz, kendisini hatırlatan biri olsun istemez mi? İbn-i Mace K. el-Edeb Bab: 56 Hadis No: 380 Ahmed b. Hanbel. Müsned, C. 4 S. 268 Âyet-i kerimelerin devamında: "Kötülük yapmak için tuzak kuranlara, işte onlara şiddetli bir azap vardır." buyurulmaktadır. Katade'ye göre "Tuzak kuranlardan maksat, müşriklerdir. İşte onların tuzaklan boşa çıkacaktır. Onlar için cehennem azabı vardır. Mücahid, Said b. Cübeyr ve Şehr b. Havşeb'e göre ise bunlardan maksat, amelleriyle gösteriş yapanlardır. Zira bunlar, yaptıklan amellerle Allah’a itaat ettikleri görüntüsü verir ve böylece insanları aldatmış olurlar. Gerçekten bunlar Allah rızası için değil, belli menfaatler için bu amelleri işlerler. İşte şiddet lazap bunlaradır ve bunların foyalan çok çabuk meydana çıkar. 11Allah sizi topraktan, sonra da bir nutfeden yarattı. Sonra da sizi çiftler halinde var etti. Dişinin gebe kalması ve doğurması ancak onun bilgisiyledir. Ömrü olanın çok yaşatılması ve ömrün eksik kılınması mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır. Allah, sizin atanız Âdem'i topraktan yarattı. Sonra sizleri bir damla su olan meniden varetti. Sizleri erkek ve dişiler olmak üzere çift yarattı. Herhangi bir dişinin gebe kalması ve doğurması mutlaka Allah'ın bilgisiyledir. Herhangi bir yaratığın ömrünün uzun, bir diğerinin de kısa olması Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Şüphesiz ki bu Allah için pek kolaydır. Âyet-i kerime’de geçen: "Ömrü olanın çok yaşatılması ve ömrün eksik kılınması mutlaka bir kitapta yazılıdır." ifadesi iki şekilde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas bunu şöyle izah etmiştir: "Kendisine uzun ömür verilen kimse mutlaka ömrünün sonuna kadar yaşayacaktır. O kimsenin ömrü ne uzatılır ne de kısaltılır. Kendisine kısa ömür takdir edilen de ömrü kadar yaşayacaktır. Onun ömrü de ne uzatılır ne de kısaltılır. Bu, Allah katında Levh-i mahfuzda böyle yazılmıştır. Taberi bu izah şeklini tercih etmiştir. Ebû Mâlik, Süddî ve Ata'ya göre ise âyetin izahı şöyledir: "Kendisine ömür verilenin ömür boyu yaşatılması ve her geçen gün ve saat ömrünü tüketmesi Allah katında kitapta yazılıdır. Allah bunu bilmekte ve zaptettirmektedir. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifinde: "Kim, rızkının bollaştırılmasını veya ecelinin ertelenmesini arzu ederse akrabalarıyla ilgilensin." Buhari, K.el-Büyu', bab: 13 / Müslim, K.el-Birr, bab: 20-21, Hadis no: 2557 Ebû Davud, K.ez-Zekât, bab: 45, Hadis no: 1693. buyurmuş ve diğer bir hadis-i şerifinde de burada geçen ecelin ertelenmesi meselesini şöyle beyan etmiştir: "Şüphesiz ki Allah, bir kişinin eceli gelince onu ertelemez. Ancak ecelin ertelenmesinden maksat, kula bahşedilen salih evlatlardır. O evlatlar, kul öldükten sonra ona dua ederler. Onların duaları kul kabirdeyken kendisine erişir. İşte ömrün artması budur." 12Şu iki deniz bir olmaz. Bu tatlı, kandırıcı ve içimi kolaydır. Şu da tuzlu ve acıdır. Herbirinden de taze balık eti yersiniz, takındığınız süs eşyası çıkarırsınız. Gemilerin o suları yara yara gittiğini görürsünüz. Bu da Allah'ın lütfundan rızik aramanız ve şükretmeniz içindir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de çeşitli şeyleri yaratmaktaki büyük gücünü bize bildirmektedir. Bu kudretini gösteren delillerden biri de suların genel olarak iki kısma ayrılmasıdır. Bunlardan biri tatlıdır, içmek için kullanılır, diğeri tuzlu ve acıdır, diğer ihtiyaçları giderir. Bununla beraber her iki sudan da taze bir et olan balık çıkarılır. Bu sular yerine göre insanlar için yol olur. Oralardan gemilerle hem kendilerini, hem eşyalarını taşırlar. İşte bütün bu nimtelerin bedeli, onları veren Allah’a şükretmektir. Kul bunu bilmeli ve bu şükrü eda etmelidir. 13Allah geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. Güneş ve ay onun emri altındadır. Herbiri belli bir zamana kadar hareketine devam eder. İşte bütün bunları yapan Allah, sizin rabbinizdir. Mülk onundur. Onu bırakıp taptığınız ilâhlar bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip değillerdir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de de yüce kudretini bizlere anlatarak buyuruyor ki: "Allah, geceyi kısaltıp onu gündüze katarak artırır, bazan da gündüzü kısaltarak geceye katar ve onu artırır. Güneşi ve ayı tarafından bir lütuf olarak yaratıklarının hizmetine tahsis etmiştir. Bunların herbiri belli bir zamana kadar hareketlerine devam edecektir. İşte bütün bunları yapan gerçek rabdır. Mülk ancak onundur. Allah'ın dışında, rab oldukları iddia edilen şeyler ise bir çekirdeğin zanna bile sahip değillerdir. O halde herşeyin maliki olan Allah bırakılır da bir takım uydurma rablere nasıl boyun eğilir? 14Eğer Allah’tan başka taptıklarınızı çağırsanız, çağırmanızı duymazlar. Duysalar bile size cevap vermezler. Kıyamet günü de kendilerini Allah’a ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana, herşeyden haberdar olan Allah gibi haber veren olmaz. Ey insanlar, Allah’ı bırakıp da tapmış olduğunuz o putları çağıracak olsanız onlar sizin çağırılarınızı duymazlar. Çünkü onlar, söylediğinizi anlamayan cansız varlıklardır. Onlar işitebilen varlıklar olsalar bile isteklerinize elbette ki cevap veremeyeceklerdir. Zira onlar âciz varlıklardır. O halde neden herşeyin yaratıcısı olan Allah’ı bırakır da bu âciz varlıklara taparsınız? Kıyamet gününde ortak koştuğunuz putlar, kendilerinin, Allah'ın ortaklan olduklarından beri olduklarını söyleyeceklerdir. Ey Rasûlüm, bu durumları, sana herşeyden haberdar olan Allah’tan başka hiçbir kimse haber veremez. 15Ey insanlar, sizler Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layıktır. 16Eğer dilerse sizi yok eder de yerinize yeni bir kavim getirir. 17Bu, hiçbir zaman Allah’a zor değildir. Ey insanlar, sizler Allah’a muhtaç varlıklarsınız. O halde ona kulluk edin ve onun rızasını kazanmaya koşusun ki ihtiyacınızı lütfuyla gidersin. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Sizin ona ibadet etmenize de ihtiyacı yoktur. Allah, size verdiği nimetlerinden dolayı övülmeye layık olandır. Eğer Allah dilerse sizi helak eder. Zira sizi herhangi bir ihtiyacı için yaratmış değildir. Yerinize de yepyeni varlıklar yaratır, onlar da Allah’a itaat eder ve emirlerini dinlerler. Sizleri yok edip yerlerinize başkalarını yaratması Allah için asla zor değildir. O halde ey insanlar, Allah'ın sizi helak etmesinden önce ona kulluk edin ve onu tanıyın. 18Hiçbir günahkar kimse bir başkasının günahını çekmez. Eğer günahı ağır olan bir kimse, yükünü taşımak için bir başkasını çağırsa, akrabası bile olsa yükünden hiçbir şey taşımaz. Ey Rasûlüm, sen ancak görmedikleri halde rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim (günahlarından) arınıp temizlenirse, kendisi için arınıp temizlenmiş olur. Nihâyet dönüş Allah’adır. Hiçbir günahkar âhirette başkasının günahını yüklenmez. Günahı ağır plan kimse başkasına taşıtmak için akrabasını bile çağırsa onun günahını yüklenip taşımaz. Ey Rasûlüm, sen ancak gözleriyle bizzat görmedikleri halde kıyamet gününün azabından korkardan ve namazlarını kılanları uyarırsın. Kim, İnkârcılıktan ve günahlardan kendini arındırıp iman eder ve yaptığı kötülüklerden vazgeçecek olursa o bunu kendisi için yapmış olur. Zira onun bu hali ancak kendisini cehennem azabından kurtarmış olur. Ey insanlar, dönüşünüz Allah’adır. O herbirinizi yaptığı ile cezalandıracak veya mükafaatlandıracaktır. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, kıyamet gününde herkesin ameliyle baş-başa kalacağını beyan etmekte, başka bir âyette ise insanların birbirlerinden dahi kaçacaklarını bildirmektedir. "O gün insan kardeşinden, ana ve babasından, karısından ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin, kendisine yetecek kadar derdi vardır." 19Kör ile gören bir olmaz. 20Karanlıklarla aydınlık bir olmaz. 21Gölge ile sıcak bir olmaz. 22Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz ki Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirlerdekine işittiremezsin. 23Sen sadece bir uyarıcısın. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde, mü’minle kâfiri, imanla İnkârı karşılaştırmakta, mü’minin gören ve diri olan bir insana, kâfirin de köre ve kabirde bulunan ölüye benzediğini beyan etmektedir. İman, nura ve kendisine sığınılan gölgeye inkâr ise zifiri karanlıklara ve yakıcı ateşe benzetilmekte ve şöyle buyurulmaktadır: "Allah'ın Muhammed'e gönderdiği dine karşı kör olan kâfirle o dini gören ve Muhammed'e tabi olan mü’min hiç bir olur mu?" Zira, zifiri karanlıklar gibi olan İnkârcılıkla, kulun yolunu aydınlatan iman bir olur mu? Sıcağın dehşetinden kendisine sığınılan bir gölge gibi olan cennetle, insanın derisininin gözeneklerinden içeri girecek kadar şiddetli olan cehennem ateşi bir olur mu? Allah’a ve peygamberine iman ederek kalbi diri olanla bunlardan kalbi gafil olan ve bu sebeple ölü gibi olan kâfir bir olur mu? Elbette ki bunlar bir olmaz. Ey Rasûlüm, Allah, dilediğine dilediği şeyi işittirir. Sen ise kabirlerdeki ölüler gibi olan bu gafil kafirlere hak dinini işittiremezsin. Sen ancak bir uyarıcısın. Kalbleri mühürlenmiş olan bu müşriklerin cezalandırılacaklarını bildirensin. O halde müşriklerin seni yalanlamalarından dolayı kendini mahvetme. 24Şüphesiz biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı bulunmuş olmasın. 25Ey Rasûlüm, eğer kavmin seni yalanlıyorsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara apaçık deliller, sahifder ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi. 26Sonra ben, o inkâr edenleri azabımla yakaladım. Yaptıklarını reddetmem (cezalandırmam) nasilmiş bir bak. Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz seni, hak din olan İslam ile gönderdik. Sen, iman edenleri cennetle müjdeleyen ve seni yalanlayanları cehennem azabıyla uyaransın. Geçmişte hiçbir ümmet yoktur ki onların içine kendilerini uyaran bir peygamber gönderilmiş olmasın. Şâyet kavmin seni yalanlıyorsa, senden önce kendilerine uyarıcı peygamberler gönderilenler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Halbuki peygamberleri onlara apaçık deliller, mucizeler, sahifeler ve yollarını aydınlatan ilahi kitaplar getirmişlerdi. Onların iman etmeyenlerini biz azabımızla yakaladık. Benim onları cezalandırmam nasıl oldu bir bak. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde Resûlüllahı teselli etmekte, kavminin kendisini yalanlamasına karşı Resûlüllah’ın maneviyatını yükseltmektedir. Zira hakka karşı çıkmak eskiden beri süregelen bir davranıştır ve hakka karşı çıkanların cezalandırılması da Allah'ın bir kanunudur. 27Allah'ın gökten su indirdiğini görmedin mi. Biz onunla değişik renklerde meyveler çıkarmışısızdır. Dağlardan da beyaz kırmızı, simsiyah ve türlü renkte tabakalar yaratmişısızdır. 28İnsanlardan, diğer canlı varlıklar ve büyük baş hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Kullan içinde Allah’tan hakkıyla korkanlar ancak âlimlerdir. Şüphesiz ki Allah, herşeye galiptir, çok affedendir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde, gökten yağmur yağdırarak çeşitli renklerde meyveler var ettiğini, dağlan da beyaz kırmızı, siyah gibi çeşitli renklerde yarattığını, ayrıca insanları, canlıları ve büyük baş hayvanları da çeşitli renklerde yarattığını bildirmekte ve kudretinin büyüklüğünü bizlere göstermektedir. Ayrıca yüce mevlanın bu kudretinin büyüklüğünü ancak âlim kullarının idrak ederek rablerinden hakkıyla korkabileceklerini de beyan etmektedir. Bu da ilmin ve âlimlerin faziletini göstermekte ve bizleri ilme teşvik etmektedir. 29Allah'ın kitabını okuyanlar, namazlarını gereği gibi kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak edenler, durgunluğa uğramayacak bir ticaret umarlar. 30Böylece Allah onların mükafaatını eksiksiz verir ve lütfuyla da artırır. Şüphesiz o, çok affedendir, şükrün karşılığını bol verendir. Allah'ın, peygamberi Muhammed'e indirdiği Kur’an’ı okuyanlar, farz kıldığı namazları vakitlerinde kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklan gizli ve aşikâr olarak, Allah yolunda harcayanlar hiç durgunluğa uğramayacak bir ticaret umarlar. Bu amellerine karşılık Allah onların sevaplarını tam olarak verecek ve Lütfundan dolayı biraz da fazla verecektir. Zira Allah, günahları çok affeden, yapılan iyilikleri çok iyi takdir edendir. Allahü teâlâ bu âyetlerde, kendisine kulluk eden mü’min kullarını, arkası kesilmeyen cennet nimetleriyle müjdelemektedir. 31Ey Rasûlüm, sana vahyettiğimiz ve kendinden öncekileri tasdik eden bu kitap, hakikatin ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah kullarından haberdardır, onları çok iyi görür. Ey Rasûlüm, sana vahyettiğimiz bu Kur'an, hak bir kitaptır. Senin de ümmetinin de bu kitaba uymanız gerekmetedir. Bu kitap kendisinden önce gönderilen kitapları doğrulayan bu itabarla o kitapların ihtiva ettiklerini de içine alan bir kitaptır. Şüphesiz ki Allah kullarının yaptıklarından haberdardır ve onlar için neyin iyi olduğunu görmekte ve bilmektedir. 32Sonra biz, kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi kedine zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allah'ın izniyle hayırlı işlerde öne geçer. İşte bu, Allah'ın büyük bir lütfudur. Âyet-i kerime’de zikredilen miras bırakılan kitabın hangi kitap ve ona mirasçı olanların da kimler olduğu hakkında farklı görüşler zikredilmiştir. Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre buradaki kitaptan maksat, Kur'andan önce indirilen kitaplardır. Onlara mirasçı olanlar da Muhammed ümmetidir. Muhammed ümmeti bunların hak kitap olduklarına iman etmeye mirasçı olmuşlardır. Muhammed ümmeti de üç kısma ayrılmaktadır. Bunlardan bazıları kendilerine zulmedenlerdir. Bunlar da günahkarladır. Bazıları ise orta yolu tutanlardir. Bunlar da farzlan işleyip haramlardan kaçınan kimselerdir. Diğer bir kısmı ise hayır işlemede yanşa girişenlerdir. Bu gruplardan birincisi çetin bir hesaptan sonra cennete girecek, ikincisi kolay bir hesaptan sonra girecek üçüncüsü ise hesap vermeden cennete girecektir. Abdullah b. Mes'ud ve Kâ'bul Ahbar bu görüştedirler. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Ebudderda diyorki: "Ben Resûlüllah’ın bu âyeti okuduğunu ve şöyle izah ettiğini işittim: "Hayırda yarışanlar hesaba çekilmeden cennete gireceklerdir. Orta yolu tutanlar kolay bir hesaba çekilecekler, kendilerine zulmedenler ise mahşer boyu hesaba çekilecekler sonra Allah, rahmetiyle onları affedecektir. "Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz ki rabbimiz çok affedicidir, şükrün karşılığım verendir. Fâtır sûresi, âyet: 34diyecek olanlar işte bunlardır. Ahmed b. Hanbel, Müsned C.5 S. 198 Diğer bir görüşe göre ise miras bırakılan kitaptan maksat: "Kelîme-i Şehadef'tir. Buna mirasçı olanlar ise Muhammed ümmetidir. Muhammed ümmeti de üç sınıfa ayrılmaktadır. Bunlar şunlardır: Kendilerine zulmedenler ki bunlar da münafıklardır ve cehenneme gireceklerdir. Diğerleri orta yolu tutanlar ve hayırda yarışanlardır. Bunlar ise cennetlik olanlardır. 33Mükâfaat olarak onlar Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Ordaki elbiseleri de ipektir. 34Orada şöyle derler: "Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz ki rabbimiz çok affedendir, şükrün karşılığını bol verendir. 35O bizi, lütfuyla içinde edebi kalacağımız cennete yerleştirdi. Orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de bir usanç gelecektir. Kendilerini kitaba mirasçı kıldığımız o kullarımız kıyamet gününde Adn cennetlerine girecekler, orada altm'dan bilezikler takacaklar ve ipekten elbiseler giyeceklerdir. Onlar orada rablerine hamdederek şöyle diyeceklerdir: " Bizden cehennem üzüntüsünü veya ölüm üzüntüsünü yahut açlık korkusunu ya da yorulma korkusunu yahut kıyamet günü korkusunu gideren Allah’a hamdolun. Şüphesiz ki bizim rabbimiz çokça affeden ve yapılan amelleri çokça mükafaatlandırandir. O bizi, lütfuyla, devamlı ikamet edilecek cennete yerleştirdi. Orada bize hiçbir sıkıntı ve hiçbir yorgunluk dokunmayacaktır. 36İnkâr edenlere ise cehennem ateşi vardır. Onların ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler. Onlardan cehennem azabı da hafifletilmez. Biz, htr kâfiri işte böyle cezalandırırız. 37Onlar cehennemdc: "Ey rabbimiz, bizi çıkar da, dünyada işlediğimiz kötü amelleri bırakıp salih ameller işleyelim, "diye bağırışırlar. Onlara şöyle denir: "Size, öğüt alan birinin öğüt alabileceği kadar bir ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. O halde tadın azabı. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur." Allah’ı ve Peygamberi inkâr edenlere gelince, onlar için âhirette cehennem ateşi vardır. Cehennemde onların ölümlerine hüküm verilmez ki ölüp kurtulsunlar. Cehennem azabı da kendilerinden hafifletilmez ki biraz rahatlık hissetsinler. İşte biz, rabbinin rahmetine karşı nankörlük eden harkesi kıyamet gününde böyle cezalandırırız. Kâfirler, cehennemin içinde yardım dilerler ve şöyle bağınşırlar: "Ey rabbimiz, sen bizi cehennemden çıkar. Dünyada iken daha önce yaptığımız amellerden farklı olarak salih ameler işleyelim, sana itaat edelim." fakat bunların istekleri reddedilecek ve kendilerine şu cevap verilecketir: "Biz sizi, ibret alacak birinin ibret alacağı kadar yaşatmadık mı? Ayrıca size, bu azaba düşeceğiniz hususunda uyaran Peygamberler gelmedi mî? Elbette ki bunlar oldu. O halde bu azabı tadın. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. Âyette zikredilen "Öğüt alanın, öğüt alabileceği kadar bir ömür." ifadesinden maksat, bazılarına göre kırk yıl bazılarına göre ise altmış yıldır. Taberi birinci görüşü tercih etmiştir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: "Allah, altmış yaşına ulaşünncaya kadar yaşattığı kişiye özür bırakmamıştır. Buhari, K.er-Rikak, bab: 5 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.275. 38Şüphesiz göklerin ve yerin gaybını Allah bilir. O, kalblerin özünü çok iyi bilendir. Şüphesiz ki Allah, sizin içinizde gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. Zira o, göklerin ve yerin gaybını bilendir. O halde içinizde gizlediğiniz İnkârcılık veya şüpheden dolayı Allah’tan korkun. O sizin kalblerinizin özünü çok iyi bilir. 39Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Kim inkâr ederse İnkârı kendi aleyhinedir. Kâfirlere inkârları, rableri nezdinde gazaptan başka bîrşey artırmaz. Kâfirlere inkârları, hüsrandan başka birşey artırmaz. Ey insanlar, sizleri, Âd, Semud vb. kavimleri helak ettikten sonra yeryüzünde halifeler kılan Allah’ır. Sizden kim Allah’ı inkâr ederse o İnkârının cezası kendinedir. O, bu inkanyla kimseye zarar verecek değildir. Allah katında kafirlerin inkârları ancak onların, Allah'ın rahmetinden uzak olmalarını artırır. Kâfirlerin inkârları ancak helak olmalarına sebeptir. Onlara hiçbir menfaat sağlamaz. Mü’minler ise kafirlerin aksinedir. Onların iman ve amelleri âhiretteki derecelerini artırır. 40Ey Rasûlüm, sen müşriklere şöyle de: "Siz, hiç, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz ortaklarınıza baktınız mı? Gösterin bana, yeryüzünde ne yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılmasında Allahla bir ortaklıkları mı vardır? Yahut biz onlara bir kitap vermişiz de onu mu delil ediniyorlar? Hayır, zalimler, birbirlerine aldatmadan başka birşey vaadetmezler. Ey Rasûlüm, kavminin müşriklerine de ki: "Allah’tan başka ilâh kabul ettiğiniz ortaklarınızı görüyor musunuz? Gösterin bana, bunlar, yeryüzünde hangi şeyi yarattılar? Bunlar, yeryüzünde herhangi bir şeyi yaratmadıysalar, göklerde Allah ile bir ortaklıkları mı var? Yoksa Allah onlara gökten bir kitap indirdi de kendisine ortak koşmalarına izin verdi ve siz de buna mı dayanıyorsunuz? Elbette ki bunların hiçbiri olmadı. Daha doğrusu zalimler birbirlerine ancak aldatıcı sözler vaadederler. "Biz bu putlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz." derler. 41Şüphesiz ki Allah, yerlerinden ayrılıp gitmemeleri için, gökleri ve yeri mutlaka tutar. Yemin olsun ki eğer bunlar yerlerinden ayrılacak olursa, onları Allah’tan başka kimse tutamaz. Şüphesiz o, kullarına karşı yumuşak davranan ve çok affedendir. Bu âyet-i kerime’de, Allahü teâlâ, gökleri ve yeri kudretiyle boşlukta tuttuğunu, bunların, kendilerine tahsis edilmiş oldukları yerlerden ayrılmadıklarını, aksi takdirde Allah’tan başka hiçbir kimsenin bunları tutmaya gücü yetmeyeceğini bildiriyor ve yüce kudretinin ne kadar büyük olduğunu bizlere beyan ediyor. Bu kudrete sahibolan Allah'ın, kullarına karşı çok yumuşak ve çok bağışlayan olduğunu müjdeliyor. Allahü teâlâ kâfirleri ve günahkarları hemen cezai and irmay ip son nefeslerine kadar kendilerine fırsat vermekte ve hakka yönelme kapılarını açık bırak- | maktadır. Bundan daha büyük bir lütuf olur mu? 42Bak. Âyet 43. 43Kâfirler, kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetler içinde en doğru yolu tutacaklardan biri olacaklarına dair en büyük yeminleriyle yc-min ettiler. Fakat kendilerine uyarıcı gelince bu onların nefretlerini artırmaktan başka birşey yapmadı. Nefretlerinin sebebi, yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü tuzaklar kurmalarıydı. Halbuki kötü tuzağın zararı ancak onu kurana dokunur. Onlar gelmiş geçmiş milletlere uygulanagelen kanundan başka birşey mi beklerler? Sen, Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah'ın kanununda hiçbir sapma göremezsin. Müşrikler, kendilerine peygamber gelmeden önce "Eğer bir peygamber gelecek olursa biz, geçmiş ümmetlerin en doğru yolda olanlarından biri olacağız." diye en ağır yeminleriyle yemin ediyorlardı. Fakat Muharnmed, peygamber olarak gelip onları uyarınca onun daveti müşriklerin nefretini artırmaktan başka birşey yapmadı. Onların nefretlerinin artmasının sebebi, yeryüzünde böbürlenip içlerinden birinin peygamber olarak gönderilmesini gururlarına yedirememeleri bir de kötü tuzaklara başvurmalarıdır. Bu tuzaklarının biri de Allah’a ortak koşmayı, kendilerine tabi olan zayıflara şirin göstermeleridir. Halbuki kötü niyetle tuzak kuran kimseler, kurdukları tuzağa kendileri düşerler. Bunlar da kurdukları şirk tuzağına kendileri düştüler. Bu itibarla geçmişte Allah’a ortak koşanların hak ettikleri cezayı onlar da hak ettiler. Artık bunlar, kendilerinden önceki ümmetlerin cezalarından başka birşey mi beklerler? Ey Rasûlüm, sen Allah'ın, insanlar hakkında süregelen kanununda hiçbir değişiklik, hiçbir eğrilik bulamazsın. Zira hiçbir kimse Allah'ın hükmüne karşı gelemez. 44Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önceki kavimlerin âkibetlerinin ne olduğuna bakmazlar mı? Halbuki onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’ı âciz bırakamaz. Şüphesiz ki Allah, heşeyi bilir, herşeye kadirdir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, Resûlüllahi yalanlayan müşriklere, kendilerinden önce gelip geçen ve kendilerinden daha güçlü ve kuvvetli olan, Allah'ın emirlerine karşı geldikleri için cezalandırılan kafirlerin akıbetlerine bakıp ibret almalarını ve onların durumlarına düşmemelerini emrediyor. Zira Allah kendilerini cezalandırmak istediğinde hiçbir şey Allah’a karşı çıkıp onu âciz bırakamaz. Allah, herkesin yaptığını çok iyi bilir ve herşeye kadirdir. 45Eğer Allah, işledikleri günahlar yüzünden insanları hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onların cezalarını belli bir zamana kadar erteler. Ecelleri gelince de, şüphesiz ki Allah, kullarını çok iyi görmektedir. (Layık olduklarını verir.) Eğer Allah, insanları işledikleri günah ve kötülüklerden dolayı hemen cezalandıracak olsa yeryüzünde hareket eden bir tek canlı bırakmaz. Fakat Allah, insanları tayin ettiği bir vadeye kadar erteler. Vadeleri gelince de kullarından kimin cezalandırılmaya layık olduğunu görmekte ve bilmektedir. Elbette ki on-îar bu cezadan kaçıp kurtulamazlar. Allahü teâlâ, kullarından cezayı hak edenlerin bazılarını, dünyada tayin ettiği vakitlerde cezalandınrken diğer bir kısmını yine kendisinin tayin ettiği âhirette cezalandıracaktır. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki Allah, zalime mühlet verir. Fakat onu yakalayınca da bir daha bırakmaz." Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 11, bab: 5/Müsüm K.el-Birr, bab: 6l, Hadis no: 2583 |
﴾ 0 ﴿