SÂFFÂT SÛRESİ

Sâffat sûresi, yüz seksen iki âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Cenab-ı Hak bu mübarek sureye, ilahımızın tek bir ilâh olduğuna, onun, göklerin, yerin ve herşeyin rabbi olduğuna yemin ederek başlıyor.

Dünya göğünün yıldızlarla süslendiği ve oranın isyankâr şeytanlardan korunduğu beyan ediliyor. Bu sebeple şeytanların, gökte konuşulanları dinleyemedikleri ancak oradan bir söz kapıp kaçanların da peşlerine, herşeyi delip geçen bir ateşin takıldığı açıklanıyor.

Kâfirlerin, cenab-ı Hakkın kudretini gösteren muhteşem delillerden ibret almadıkları, bilakis onlarla alay edip onlara "Sihir" dedikleri, ölüp toprak olduktan sonra tekrar dirilmeye inanmadıkları beyan ediliyor. Evet, herkes âhirette dirilecek ve bu dünyadayken inanmadığı o günden dolayı çok büyük bir pişmanlık duyacaktır. Onlara orada: "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz gündür." denilecek ve onlar toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.

O âhiret gününde, dünyadayken Allah’ı bırakıp da kendilerine tapınılanlar ile tapanlar arasında bir münakaşa başlayacak ve onlar arada birbirlerini suçlayacaklardır. Ve işte onların hepsi orada azapta ortak olacaklardır.

Allah’a ve âhirete iman eden ihlaslı kullar için ise çeşitli meyveler, Naim cennetlerinde tahtlar üzerinde ikramlar vardır.

Cehennemliklere ise zakkum ağacından yedirileceği, karınlarını bunlarla doldurduktan sonra üzerine de kaynar su içirileceği beyan ediliyor.

Sûre-i celilede bu hususların beyanından sonra Nuh (aleyhisselam)ın kısasına işaret ediliyor. Nuh (aleyhisselam)ın ve ona iman edenlerin büyük bir felaketten kurtarıldıkları ve yeryüzünde sadece Nuh (aleyhisselam)ın zürriyetinin bırakıldığı ve "Âlemler içinde Nuh'a selam olsun." dedirtme suretiyle, nesiller içinde Nuh (aleyhisselam)a güzel bir nam bırakıldığı beyan ediliyor. Ona iman etmeyenlerin ise suda boğuldukları haber veriliyor.

Bundan sonra Hazret-i İbrahim kıssasına yer veriliyor. Hazret-i İbrahim'in, kavmiyle beraber toplantı yerine gitmemek için onlara "Ben hastayım" dediği ve onlar gittikten sonra putlarını balta ile kırdığı beyan ediliyor. Kavmi gelip onu cezalandırmak için büyük bir ateş yakıyor ve Hazret-i İbrahim'i o ateşin içine atıyor. Fakat Allahü teâlâ onu düşmanlarının bu tuzağından koruyor, ateşi ona güllük gülistanlık haline getiriyor.

Daha sonra Hazret-i ibrahim oradan ayrılıyor ve Allah’tan kendisine bir çocuk vermesini istiyor. Allah da ona bir çocuk veriyor. Çocuk yanında büyüyüp yürümeye başlayınca ona: "Yavrucuğum, ben, rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Sen bu işe ne dersin?" diye soruyor. Çocuk da: "Babacığım emrolunduğunu yap. Beni sabredenlerden bulacaksın." diyor. Her ikisi de Allah'ın emrine boyun eğip İbrahim (aleyhisselam) oğlu İsmail'i kurban etmek için yüzükoyun yatırıyor ve işte o anda Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim'in, rüyasına sadakat göstermesinden dolayı onu mükafatl andın yor ve oğlunun yerine, kurban etmesi için ona bir kurbanlık veriyor. Böylece Hazret-i İbrahim'in de âlemler içinde güzel bir nâmı kalıyor.

Sûre-i celilede bundan sonra Hazret-i Mûsa ile Hazret-i Harun'un kıssası beyan ediliyor. Allahü teâlâ Hazret-i Mûsa ve Hz Harun'a yardım ediyor ve onları, İsrailoğullarıyla birlikte Firavuna galip fetiriyor ve onlara da âlemler içinde güzel bir nam bırakıyor.

Bundan sonra Hazret-i İlyas'ın kıssası geliyor. İlyas (aleyhisselam) kavmini hidâyete davet ediyor, putlara tapmaktan vazgeçmelerini istiyor. Fakat kavmi onu yalanlıyor. Allahü teâlâ da o kavmi helak ediyor. Böylece Hazret-i İlyas'a da âlemler içinde güzel bir nam veriliyor.

Daha sonra Lût (aleyhisselam)ın kıssası geliyor, Hazret-i Lût'un kavmi, kendisini dinlemediği için Allahü teâlâ, onları, Hazret-i Lût'un karısı da içlerinde olduğu halde helak ediyor.

Sonra Yunus (aleyhisselam)ın kıssası beyan ediliyor. Yunus (aleyhisselam) kaçıp bir gemiye biniyor. Gemide, denize atılacak olan bir kişi için kur'a çekiliyor o da Yunus (aleyhisselam)a çıkıyor. Böylece onu denize atıyorlar. Yunus (aleyhisselam)ı balık yutuyor. Ve sonunda hasta bir halde, Allah'ın dilemesiyle balığın karnından sahile çıkıyor. Oradaki bitkilerle vücudunu tedavi ediyor. Daha sonra, sayısı çok olan bir kavme peygamber olarak gönderiliyor. O kavim, Yunus (aleyhisselam)ın davetini kabul ediyor ve öylece belli bir zamana kadar yaşayıp gidiyorlar.

Sûre-i celilede bundan sonra, kızları Allah’a nisbet edip oğulları da kendileri için ayıran cahil müşriklerin bu garip ve çirkin davranışlarına dikkat çekiliyor ve bu müşrikler şiddetle kınanıyor.

Sûre-i celilede daha birçok hususlar beyan edildikten sonra, "Kuvvet ve kudret sahibi olan rabbin onların uydurduktan sıfatlardan münezzehtir." "Gönderilen peygamberlere selam olsun." "Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun." buyurularak sûre-i celile sona eriyor. Abdullah b. Ömer diyor ki:

"Resûlüllah bizlere namazı çok uzatmamamızı emreder ve Sâffat suresini okuyarak bize namaz kıldırdı. Nesaî, K.el-lmame, bab: 36 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.26.

Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Bak. Âyet 4.

1 ﴿