SAD SÛRESİSâd Sûresi seksen sekiz âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Bu sûre-i celile, kâfirlerin, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)in peygamberliğini yalanlamalarını ve onun getirdiği Tevhid inancına karşı çıkmalarını kınayarak başlamakta ve o müşriklerin, mağlup olmaya mahkum, derme çalma bir topluluk olduklarını beyan etmektedir. Cenab-ı Hak, onlardan önce Nuh kavminin, Âd kavminin, Firavunun, Se-mud'un, Lût kavminin ve Eyke ashabının da peygamberleri yalanladıklarını haber vererek Resûlüllahı teselli etmektedir. Sûre-i celilede devamla, Resûlüllah’ın, kâfirlerin söylediklerine sabretmesi tavsiye edilmekte ve Hazret-i Davud'u hatırlaması emredilmektedir ve buyurulmaktadır ki: "Şüphesiz ki biz, dağlan Davud'un emrine vermiştik. Onlar, Davud'la beraber gece kuşluk vakti tesbih ederlerdi." "Biz, kuşları da toplu olarak onun emrine venniştik. Hepsi de ona boyun eğiyorlardı. Sâd Sûresi, âyet: 18-19 Bundan sonra, Davud (aleyhisselam)a gelen davacılar haber verilmekte ve Hazret-i Davud'un, o davalılar arasındaki ihtilafta hüküm verdiği haber verilmekte ve onun, yeryüzünde halife kılındığı, insanlar arasında hak ile hükmetmesinin ve keyfine tabi olmamasının emredildiği beyan edilmektedir. Daha sonra, Davud (aleyhisselam)a evlat olarak Hazret-i Süleyman'ın ihsan edildiği ve onun da güzel bir kul olduğu haber verilmektedir. Hazret-i Süleyman'ın atlarının bulunduğu, onları sevdiği, sonra hastalanarak çok zayıf düştüğü ve bilahare tekrar sağlığına kavuştuğu haber verilmektedir. Hazret-i Süleyman, Allahü teâlâdan, kendisinden sonra gelecek hiçbir kimseye nasibolmayacak bir saltanat vermesini istiyor. Allahü teâlâ da şeytanlar ve diğer varlıklardan bir çoğunun emrine veriyor. Sûre-i celilede bu kıssaların beyanından sonra Eyyub aleyhisse(amin da hatırlanması emrediliyor. Eyyub (aleyhisselam) hastalanıyor ve kendisine: Sâd Sûresi, âyet: 42. "Ayağını yere vur. İşte sana yıkanılacak ve içilecek bir su."diye vahyediliyor. Ve onun, sabırlı, daima Allah’a yönelen ve güzel bir kul olduğu beyan ediliyor. Allahü teâlâ Resûlüllah’a, kuvvetli ve basiret sahibi kullarından, İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırlamasını emrediyor ve onların, âhiret yurdunu hatırlama özelliğine sahibolduklarını ve kendi yanında seçkin ve hayırlı kimseler olduklarını açıklıyor. İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de hatırlamasını istiyor, onların hepsinin de seçkin kimseler olduklarını beyan ediyor. Sûre-i celilede devamla, Allah’tan korkan ve onun emir ve yasaklarına uyanlar için Adn cennetleri ve orada çeşitli nimetlerin bulunduğu, haddi aşan azgınlar için ise kötü bir akıbet ve cehennem olduğu, onların oraya girecekleri ve çok şiddetli bir azap görecekleri ve cehenneme girenlerin orada birbirlerini suçlayarak münakaşa edecekleri beyan ediliyor. Bu sûre-i celilede, Hazret-i Âdem'in yaratılışı, Allah'ın emriyle bütün meleklerin ona secde ettikleri, iblis'in ise secde etmeyip kibirlenerek kâfirlerden olduğu, secde etmemesine gerekçe olarak ta Allah'ın, Âdem'i çamurdan kendisini ise ateşten yarattığı hususunu öne sürdüğü beyan ediliyor. İblis, Allah'ın emrine karşı geldiği için Allah'ın rahmetinden kovuluyor ve ahiret gününe kadar Allah'ın lanetinin onun üzerine olacağı söyleniyor kendisine. İblis ise insanların tekrar dirilecekleri güne kadar kendisine mühlet verilmesini istiyor. Allahü teâlâ da ona "Sen, vakti belli olan bir güne kadar mühlet verilenlerdensin. Sâd Sûresi, âyet: 80-81 buyuruyor İblis diyor ki: "İzzet ve şerefine yemin olsun ki onlardan ihlaslı kulların hariç, bütün insanları yoldan çıkaracağım. Sâd Sûresi, âyet: 82-83 Ve Sûre-i Celile şu âyetlerle sona eriyor: "Bu Kur'an, sadece âlemlere bir öğüttür. Onun haberlerinin doğru olduğunu bir müddet sonra mutlaka öğreneceksiniz. Sâd Sûresi, âyet: 87-88 Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Sâd. Şeref ve öğüt dolu Kur'ana yemin olsun ki (durum, kâfirlerin iddia ettiği gibi değildir.) *Bu âyetin başındaki "Sâd" kelimesi, çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Hasan-i Basrî bu kelimenin manasının: "Amelini Kur’an’la karşılaştır." demek olduğunu söylemiştir. Süddî ise bu kelimenin, diğer bir kısım surelerin başında bulunan mukatta'a harflerinden biri olduğunu söylemiştir. İbn-i Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre ise bu kelime, Allahü teâlânın isimlerinden biridir. Allahü teâlâ bununla yemin etmiştir. Katade ise bu kelimenin, Kur'an'ın isimlerinden biri olduğunu Allahü teâlânın Kur'an'ın bu ismiyle yemin ettiğini söylemiştir. Dehhak da bu kelimenin "Allah doğru söyledi." manasına geldiğini söylemiştir. |
﴾ 1 ﴿