ZUMER SÛRESİZümer Sûresi yetmiş beş âyettir. 52, 53 Ve 54. âyetleri Medine'de diğerleri Mekke'de nazil olmuştur. Bu Sûre-i Celile, Kur'an'ın, Allah tarafından hak olarak indirildiğini beyan ederek başlıyor. Allahü teâlânın, gökleri ve yeri yerli yerince yarattığı, gece ile gündüzün birbirlerini bürüdükleri beyan ediliyor. İnsan olarak Hazret-i Âdem'in yaratılışı, ondan da eşinin var edilişi ve onlardan türeyip çoğalan insanoğulunun yaratılışlarındaki merhaleler beyan ediliyor. İnsanın başına bir dert gelince hemen rabbine yönelip yalvardığı, kendisine bir nimet verilince de daha önceki durumunu unutup Allah’a eşler koşmaya başladığı ifade ediliyor. Sûre-i celilede bundan sonra Resûlüllah’a hitaben buyuruluyor ki: "Ey Rasûlüm, de ki: "Ben, dini sadece Allah’a tahsis ederek ona ibadet etmekte ve müslumanların ilki olmakla ernrolundum. Ben, rabbime karşı gelirsem şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım." Zümer Sûresi, âyet: 11, 12, 13. Gerçekten zarara uğrayanların kıyamet gününde hüsrana uğrayanlar oldukları, onlara üstlerinden ve altlarından ateşler verileceği, Allah’a yönelenlere ise müjdelerin bulunduğu haber veriliyor. Allah'ın, gökten su indirip onu yer altındaki kaynaklara kattığı, o sularla çeşitli renklerde bitkiler bitirdiği beyan ediliyor ve bütün bunlardım akıl sahiplerinin ibret alacağı açıklanıyor. Allahü teâlânın, Kur’an’ı, insanların ondan öğüt almalım için indirdiği ve Kur’an’ın, insanlara doğruyu ve yanlışı beyan ettiği bildiriliyor. Doğruyu tasdik eten takva sahipleri için rableri katında diledikleri herşeyin bulunduğu, Allah'ın onları bağışlayacağı ve onları, işlediklerinin en güzeliyle mükafaatlandıracağı haber veriliyor. Sûre-i celilede bundan sonra, insanın uykudaki hali ölüm haline benzetiliyor. Uyuduktan sonra eceli gelenlerin ruhlarının bedene iade edilmeyerek öldükleri, eceli gelmeyenlerin ise uyanarak tekrar yaşamaya devam ettikleri ifade ediliyor. Allahü teâlâ, biz kullarından, kendisinden ümit kesmememizi istiyor ve Resûlüllah’a hitaben buyuruyor ki: "Ey Rasûlüm, kullanma şöyle dediğimi söyle: "Ey, kendi aleyhine haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir." Zumer Sûresi, âyet: 53 Sûre-i celilede bundan sonra kıyametin kopmasına işaret edilerek, kıyamet için Sur'a birinci defa üfürüldüğünde insanların, kabirlerinden doğrularak bakışacakları haber veriliyor ve kâfirlerin bölük bölük cehenneme, rablerinden korkan mü’minlerin ise bölük bölük cennete sevkedilecekleri beyan ediliyor ve sûre-i celile, âhiretin ahvalinden haber veren: "Meleklerin, arşın etrafını çepeçevre kuşatarak rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık varlıkların arasında adaletle hükmedilir" Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun." denilir." Zümer Sûresi, âyet: 75. âyetiyle sona eriyor. Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Bu kitabin indirilmesi, her şeye galip, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır. 2Şüphesiz biz sana bu Kur’an’ı hak olarak indirdik. O halde dini sadece Allah’a tahsis ederek ona ibadet et. 3İyi bilinmelidir ki, hâlis din Allah’ındir. Allah’ı bırakıp ondan başka dost edinenler: "Biz onlara ancak, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." derler. Muhakkak ki Allah, aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı ve kâfir olan bir kimseyi hidâyete erdirmez. Ey Rasûlüm, bu kitabın sana indirilmesi, düşmanlarını cezalandırmaya gücü yeten ve yaratıklarının sevk ve idaresinde hikmet sahibi olan Allah taraf ındandır. Bu hususta hiçbir şüphen bulunmasın. Ey Rasûlüm, biz bu Kur’an’ı sana, hak ve adaleti emreden bir kitap olarak indirdik. Bu hak ve adaletten biri de, dinin sadece Allah’a ait olduğuna iman ederek ona kulluk etmendir. O halde sadece Allah’a kulluk et. Dinin ona ait olduğunu ortaya koy. İbadetinde ona herhangi bir şeyi ortak koşma. İyi bilinmelidir ki ibadet ve itaat sadece Allah’adır. Onun hiçbir ortağı yoktur. Böyle bir iddiada bulunmak ta kimseye yaraşmaz. Zira Allah'ın dışındaki bütün varlıklar onun mülküdür. Kendilerinin gerçek mâlikleri olan Allah’a itaattan başka bir yollan yoktur. Allah’ı bırakıp da başka şeyleri dostlar edinip onlara tapanlara gelince, onlar ilahları için şöyle derler: "Biz bunlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırmaları ve Allah katında bize şefaatçi olmaları için tapıyoruz." Şüphesiz ki Allah, dünyada iken Allah’tan başkasını dostlar edinen bu hizipler arasında, dünyada iken kime kulluk edeceği hususundaki ihtilafları hakkında kıyamet günü hükmünü verecektir. Sadece Allah’a ibadet edenleri cennete gönderecek, onların dışındakileri ise cehenneme sevkedecektir. Şüphesiz ki Allah, kendisine karşı yalan uyduran ve "Allah çocuk edindi." şeklinde iftirada bulunan ve Allah'ın rahmetine karşı nankörlük edeni, onun rabhğını inkâr edeni, hakka ve islam dinine ve Allah’ı birlemeye muvaffak kılmaz. *Âyette zikredilen: "Biz sana bu Kur’an’ı hak olarak indirdik." ifadesinden maksat, "Biz sana Kur’an’ı indirdik. O, hakkı ve adaleti emreder." demektir. "Dini sadece Allah’a tahsis ederek ona ibadet et." ifadesinden maksat ise, "İbadeti sadece Allah’a yap, ilahlığın sadece ona ait olduğunu bil ve yaptığın ibadetten herhangi bir şeyi ona ortak koşma." demektir. "İyi bilinmelidir ki halis din Allah’ındır." ifadesi ise "İbadet ve itaat sadece Allah’adir, onun hiçbir ortağı yoktur." manasınadır. Âyet-i kerime’de yine müşriklerin: "Biz, putlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." dedikleri beyan edilmektedir. Mücahid diyor ki "Kureyş müşriklerinin, putları için söyledikleri bu sözlerini, onlardan önceki müşrikler, meleklere, Meryernoğlu İsa'ya ve Hazret-i Üzeyir'e söylemişlerdi." Görülüyor ki müşrikler Allah'ın varlığını inkâr etmeyip onun rızasına tam olarak erişmek için birtakım araçlara tapmaktadırlar. Mü’minlerin bu tür davranışlardan uzak olmaları ve Allah'ın birliğine gölge düşürecek davranışlardan uzak olmaları ve Allah'ın birliği inancına ters düşürecek her türlü iş ve sözden kaçınmaları gerekmektedir. 4Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi yarattıklarından dilediğini seçerdi. O, (kendisine layık olmayan şeylerden) münezzehtir. O, bir ve herşeye galip olan Allah’tır. Eser Allah çocuk edinmek isteseydi, müşriklerin zannetikleri gibi melekleri kızlar edinmek veya Hıristiyanların zannettikleri gibi İsa'yı oğul edinmek gibi belli şahısları evlat edinme ihtiyacını hissetmezdi. Yaratıklarından dilediği şeyi seçip evlat edinirdi. Halbuki Allah böyle birşeyden münezzehtir O, birdir ondan başka ilâh yoktur. O, bütün yaratıklarını kahredecek güce sahiptir. Her şey ona boyun eğmektedir ve onun gazabı karşısında korku içindedir. 5O, gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. O, gece ile gündüzü sarıyor. O, güneşi ve ayı emrine âmâde kıldı. Onların her biri belli bir zamana kadar hareket eder. İyi bilinmelidir ki Allah, herşeye galiptir ve çok affedendir. Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Gece ile gündüzü sarmaktadır, gündüz ile de geceyi sancaktadır. Bunlardan biri gelince diğeri örtülmektedir. Allah, güneşi ve ayı da kullarının hizmetine tahsis etmiştir. Güneş ve aydan her biri belli bir vadeye kadar dönmeye devam edeceklerdir. İyi bilinmelidir , ki bütün bunları yapan Allah, herşeye galiptir, kendisine karşı gelenleri şiddetle cezalandırır. Hata ve günahlarından vazgeçenler için ise çokça affedendir. 6(Ey insanlar) Allah sizi bir tek kişiden yarattı. Sonra ondan da eşini varetti. Allah, sîzin için, hayvanlardan sekiz çift indirdi. O, sizi annelerinizin karnında bir merhaleden bir merhaleye geçirerek üç karanlık içinde yaratır. İşte bunu yapan, rabbiniz olan Allah’tır. Mülk ancak onundur. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde nasıl çeviriliyorsunuz? *Âyet-i kerime’de zikredilen "Bir tek kişi"den maksat,Hazret-i Âdem, "Ondan meydana getirilen eşinden maksat ise Hazret-i Havva'dır. Katade, Hazret-i Havva'nın Hazret-i Âdemin kaburgasından yaratıldığını söylemiştir. Allah insanları Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva'dan meydana getirmiştir. Âyette "Allah sizin için hayvanlardan sekiz çift indirdi." buyurulmaktadır. Bu sekiz çift hayvan deve, sığır, koyun ve keçidir. Nitekim şu âyette de bu husus açıkça belirtilmektedir: "Sekiz çifti yaratan da O'dur. İkisi koyun ikisi keçidir. Ey Rasûlüm, de ki: "Allah o çiftlerden iki erkeği mi yoksa iki dişiyi mi yahut o her iki dişinin karnındakileri mi haram kılmıştır? Eğer doğru iseniz bilgiye dayanarak bana haber verin." "Geriye kalanın ikisi deve ikisi de sığırdır. De ki: "Allah bu çiftlerden iki erkeği mi yoksa iki dişiyi mi yahut o dişelirin kanındakileri mi haram kılmıştır? Yoksa Allah bunu size emrederken huzurunda mı bulunuyordunuz? "Hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki Allah, zalim kavmi hidâyete erdirmez." En'am Sûresi, Âyet: 143-144. Bu hayvanların indirilmesinden maksat ise bunların cennetten gönderilmeleri veya bunların yaşamasına sebep olan otlan bitiren yağmurun gökten indirilmesidir. Yahut da burada geçen "indirildi." kelimesi "Yarattı." veya "Takdir etti." anlamına gelmektedir. Hayvanlardan özellikle bu türlerin zikredilmesi ise insanlara en çok bunların faydalı olmasındandır. Bu hayvanlar, sütleri, etleri, tüyleri, derileri, yünleri ve kendilerine binilmesi, yük taşımaları ve ziraat işlerinde kullanılmaları gibi birçok yönleriyle faydalı olan hayvanlardır. Âyette zikredilen "Merhaleden merhaleye geçirme"den maksat, insanın bir damla sudan, rahimin cidarına yapışan bir kan pıhtısı haline getirilmesi sonra birçoğunun ete dönüştürülmesi sonra kemiklerin meydana getirilerek onların et ile bürünmesi nihÂyet son şekli verilerek bambaşka bir yaratık haline getirilmesidir. Nitekim bu husus diğer âyetler de şöyle izah edilmektedir: "Yemin olsun ki biz insanı süzülmüş özlü balçıktan yarattık." "Sonra onu 'nutfe' halinde müstahkem bir karargâh olan rahme yerleştirdik." "Sonra 'nutfe'yi kan pıhtısı haline getirdik. Kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık. Bir çiğnem eti kemiklere çevirdik. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bambaşka bir varlık yaptık. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir." Mü’minûn Sûresi, âyet: 12-14 Âyette zikredilen 'Üç karanhk'tan maksat ise, karın, rahim ve çocuk kesesidir. Abdullah b. Abbas, İkrime, Mücahid, Katade, Süddî, ibn-i Zeyd ve Dehhak bu üç karanlığı bu şekilde izah etmişlerdir. Âyet-i kerime’nin son bölümünde: "İşte bunu yapan, rabbiniz olan Allah’tır, mülk ancak onundur. Ondan başka ilâh yoktur. O halde nasıl çeviriliyorsunuz?" buyurulmaktadır. Yani: "Ey insanlar, sizin rabbiniz işte bütün bunları yapan Allah’tır. Kendisine herhangi bir menfaat ve zarar veremeyen, sizin için herhangi bir fayda sağlayıp sizden herhangi bir zararı gideremeyen âciz putlar değildir. "Dünya ve âhiretin mülkü ve onun egemenliği ancak Allah’a aittir. Ondan başka ibadet edilmeye layık olan hiçbir ilâh yoktur. O halde ey insanlar, nasıl oluyor da sıfatları bu olan rabbinize ibadet etmekten çeviriliyorsunuz? Herhangi bir menfaat ve zarar sağlayamayan putlara tapıyorsunuz? 7Eğer inkâr ederseniz., şüphesiz ki Allah, sizin hiçbir şeyinize muhtaç değildir. Fakat o, kullarının İnkârına razı olmaz. Şâyet verdiği nimetlere şükrederseniz sîzden razı olur. Hiçbir günahkar kimse bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. O, yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz ki o, kalblerin özünü çok iyi bilendir. Ey kâfirler, eğer İnkârınızda devam ederseniz, iyi bilin ki Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. O, kendisine iman eden samimi kullarının kafir olmalarına razı olmaz. Eğer siz de iman ederek İnkârcılığınızdan vazgeçer, Allah'ın nimetlerine karşı ona şükrederseniz o sizden razı olur. Şunu da iyi bilin ki hiçbir günahkar başka bir günahkarın günahını yüklenmez ve hiçbir kimse başka birisinin günahından dolayı cezalandırılmaz. Sizler dünyada iken iyi veya kötü ameller işledikten sonra ölecek ve rabbinize döndürüleceksiniz. Ve o size, dünyada iken yapmış olduğunuz hayır ve şer amellerinizi bildirecektir. Şüphesiz ki o, göğüslerin özünü çok iyi bilendir. Sizin, içinizde sakladığınız şeyler ona asla gizli değildir. O halde ondan korkun ve onun emirlerine göre hareket edin. 8İnsanın başına herhangi bir musibet geldiği zaman hemen rabbine yönelerek ona yalvarır. Sonra Allah ona, tarafından bir nimet verince de daha önce ondan istediğini unutuverir. Allah'ın yolundan saptırmak için ona eşler koşmaya başlar. Ey Rasûlüm, sen ona, "İnkârınla biraz eğlene dur. Şüphesiz ki sen, cehennemliklerdensin." de. İnsana, gerek vücudunda hastalık ve sakatlık gibi bir musibet gerekse yaşantısında kıtlık ve sıkıntı gibi bir felaket geldiğinde o, daha önce yaptığı günah ve İnkârdan vazgeçip rabbine yalvamıaya başlar. Musibet ve felaketleri kendisinden kaldırmasını ister. Sonra da Allah insana, tarafından bir lütufta bulunur, sıhhat ve bolluk gibi nimetleri ona verecek olursa bu defa da insan, daha önce Allah’a yalvarmasını unutur, hatta daha da ileri giderek, Allah'ın yarattığı bazı şeyleri ona denk tutmaya kalkışır. Onlara itaat eder ve onlara tapar. Ey Rasûlüm, sen bu tür kafirlere de ki: "Allah’ı inkâr ederek eceliniz gelinceye kadar bu dünyada az bir süre yaşayın, eceliniz gelince öleceksiniz ve şüphesiz ki siz, cehennemliklersiniz." 9( kâfir mi hayırlıdır?) Yoksa gecenin saatlerini, secde ederek, kıyamda durarak ibadetle geçiren, âhiretten korkup da rabbinin rahmetini uman mı? Ey Rasûlüm, sen onlara şöyle de: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri düşünür. *Bu âyet-i kerime’nin başı farklı kıraatlarla okunduğu için farklı şekillerde izah edilmiştir. Bu izahlardan biri, mealde verildiği gibidir. Başka bir izah şekli de şöyledir: "Ey kâfir, sen cehennemliklerdensin. Gece saatlerinde secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden kişi cennetlik, sen ise cennetliklerdensin." Başka bir izah şekli de şöyledir: "Gece saatlerinde secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden âhiret azabından korkan ve rabbinin rahmetini uman kimse, insanları Allah'ın yolundan saptırmak için ona ortak koşan kimse gibi olur mu?" Âyet-i kerime’de "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurulmaktadır. Bunun izahı ise şöyledir: "Hiç, rablerine itaat ettikleri takdirde sevap kazanacaklarını ve ona karşı geldikleri takdirde günahkar olacaklarını bilenlerle hiçbirşey bilmeyen, yaptığı amellerden hayır ve şer ümit etmeyenler bir olur mu? Elbette ki bunlar bir değildir. Fakat bunu ancak akıl sahibi olanlar düşünüp anlarlar. Cahiler böyle bir farkı idrak edemezler. 10(Ey Rasûlüm, mü’minlere rabbinin şu emrini) tebliğ et: "Ey iman eden kullarım, rabbinizden korkun. Bu dünya hayatında iyilik yapanlar için (ahirette) iyilik vardır. Allah'ın toprağı geniştir. Şüphesiz sabredenlere mükafaatları hesapsız olarak ödenecektir. *Âyet-i kerime’de, bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vaadedilmektedir. Bu iyiliğin sevabının ahirette verileceği kabul edildiği takdirde bu iyilikten maksat, cennettir. Dünyada verileceği kabul edildiği takdirde ise bundan maksat, dünyada iken insana verine sıhhat ve afiyettir. Âyet-i kerime’de, Allah'ın arzının geniş olduğu zikredilmektedir. Bunun zikredilmesinden maksat ise, müşriklerin içinde yaşayan bir müslümanın, rabbine hakkıyla ibadet edemediği takdirde müşiklerin diyarını bırakıp rabbine rahatça ibadet edebileceği bir yere gitmesidir. Âyet-i kerime’nin sonunda, hesapsız sevaplara ancak zorluk ve çilelere karşı sabredenlerin erişebileceği bildirilmekte ve mü’minler sabırlı olmaya davet edilmektedir. 11Ey Rasûlüm, şöyle de: "Ben, dini sadece Allah’a tahsis ederek ona ibadet etmekle emrolundum. 12Müslümanların ilki olmakla emrolundum." 13De ki: "Rabbime karşı gelirsem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım." 14Bak. Âyet 15. 15De ki: "Ben dinimi Allah’a tahsis ederek ona ibadet ediyorum. Siz de ondan başka dilediğinize tapın." De ki: "Gerçek zarara uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana uğratanlardır." Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur. Ey Rasûlüm, kavminin müşriklerine de ki: "Allah bana, sadece kendisine itaat ederek ona kulluk etmemi, onun dışında sizin taptığınız putları reddetmemi emretti. Bana bunu emretti ki ben sizin aranızda ilk müslüman olan kişi olayım ve sadece Allah’a kulluk edeyim. Ey Rasûlüm, sen onlara de ki: "Şâyet ben rabbimin, sadece kendisine kulluk etmem emrine karşı gelecek olursam ben, dehşeti büyük olan kıyamet gününün azabından korkarım. "Ey Rasûlüm, yine kavminin müşriklerine de ki: "Ben itaat ve ibadetimi sadece Allah’a yaparak ona kulluk ediyorum. Sizler ise dilediğiniz put ve heykellere tapın. Yakında, Allah’ı bırakıp da başka şeylere tapmanın cezasının ne olduğunu bileceksiniz. Ey Rasûlüm, yine onlara de ki: "Asıl helak olanlar, kendilerini aldatan ve kendileriyle birlikte ailelerini helak edenlerdir. Onların dünyada iken eş ve dostların, aile fertleri varken, kıyamette cehennem azabına girdikleri zaman aile fertlerinden hiçbiri onlarla beraber olmayacaktır. İşte apaçık hüsran budur. 16Onlar için üstlerinde gölgeleyen ateşler, altlarında gölgeleyen ateşler vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, benden korkun. İşte bu hüsrana uğrayanların, kıyamet gününde cehennemde üzerlerinde bulut gibi ateşler altlarında da bulut gibi ateşler vardır. İşte Allah, siz kullarını bununla korkutur ki İnkârınızdan vazgeçip imana yöndesiniz. Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçmasınız ve böylece azabından kurtulasıniz. 17Bak. Âyet 18. 18Tağuta kulluk etmekten uzaklaşıp Allah’a yönelenlere, onlara müjde vardır. Ey Rasûlüm, sözü dinleyip de onun en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın hidâyete erdirdiği kimseler onlardır. Akıl sahipleri de işte onlardır. Allah’tan başka tapılan herşeyden uzaklaşıp Allah’a yönelen, onun birliğini ikrar edip şirkten arınan kimselere âhirette cennete gireceklerine dair müjde vardır. Ey Rasûlüm, sen konuşanların sözünü dinleyip en doğru ve en isabetlisine uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola kavuşturduğu ve hakkı bulmaya eriştirdiği kişiler bunlardır. Akl-ı şilem sahibi olanlar da bunlardır. *Zeyd b. Eşlem bu iki âyetin, İslam gelmeden önce cahiliye döneminde "Lailahe İllallah" "Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur" diyen Zeyd b. Amr b. Nu-feyl, Ebuzer el-Ğifârî ve Selman'ı Fârisî hakkında nazil olduğunu söylemiştir. 19Aleyhine azap vaadi gerçekleşen kimseyi mi, cehennemde olanı mı sen kurtaracaksın? *Bu âyet-i kerime şu şekilde de izah edilmiştir: Ey Rasûlüm, sen, hakkında azap vaadi gerçekleşen kimseyi mi hidâyete erdirecek ve sen mi onu cehennem ateşinden kurtaracaksın? Sen buna güç yetirecek değilsin. ♦Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, insanları hidâyete kavuşturacak olanın ancak kendisi olduğunu, Hazret-i Muhammed'in dahi insanları hidâyete erdinneye gücünün yetmeyeceğini beyan ediyor. Böylece Resûlüllahı, iman etmeyen inatçı kâfirler karşısında teselli etmiş oluyor. 20Fakat rablerinden korkanlar için üst üste bina edilmiş, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bunu Allah vaadetmiştir. Allah vaadinden dönmez. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de ise takva sahibi olan kullan için, âhiret yurdunda nasıl mükafaatlar hazırladığını beyan ediyor ve bu mükafaatlardan birinin de en muhteşem bir şekilde yapılmış köşkler olduğunu bildiriyor. Ebû Said el-Hudrî, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "Şüphesiz ki cennetlikler, cennetteki köşk sahiplerini, üst taraflarından, doğu veya batıda, ufukta batmakta olan aydınlatıcı yıldızlan görür gibi görürler. Bu, onların aralarındaki üstünlüklerindendir." Sahabiler: "Ey Allah'ın Resulü bu zikrettiğin şey, kendilerinin dışında kimsenin erişemeyeceği peygamberlerin makamı mıdır?" deyince Resûlüllah: "Hayır, kimsenin erişemeyeceği bir makam değildir. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, onlar, Allah’a iman eden ve peygamberleri tasdik eden kimselerdir." buyurmuştur. Buhari, K.el-Bed'ül-halk, bab: 8 / Müslim, K.el-Cenne, bab: 11, Hadis no: 2831. 21Görmez misin? Allah gökten su indirip onu yer altındaki kaynaklara katar sonra onunla çeşitli renklerde bitkiler çıkarır. Sonra o bitkiler kurur. Sararıp solduklarını görürsün. Sonra da Allah onları çerçöp haline getirir. Şüphesiz ki bunda, akıl sahipleri için ibret vardır. *Bu âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir. Birinci izah şekli mealde verildiği gibidir. Buna göre gökten inen yağmurlar yer yuvarağının içinde bulunan su kaynaklarına katılmakta ve onları takviye etmektedir. Diğer bir izah şekli ise şöyledir: Ey Rasûlüm, Allah'ın, gökten su indirerek onu yeryüzünde pınarlar haline getirdiğini görmez misin? Bu izaha göre yer yuvarlağının içinde bulunan su kaynaklan aslında gökten inmiştir. Abdullah b. Abbas, İkrime, Said b. Cübeyr ve Şa'bî bu görüştedirler. Taberi de âyeti bu görüşe göre izah etmiştir. Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyurulmaktadır: "Sonra Allah, gökten indirdiği bu yağmur aracılığıyla yeryüzünde buğday, arpa, ayçiçeği ve pirinç gibi değişik şekil ve renklerde mahsuller çıkarır. Sonra o mahsuller kurur. Sen onların sararıp solduğunu görürsün. Sonra Allah o mahsulleri çer çöp haline getirir. Şüphesiz ki Allah'ın böyle yapmasında, akıl sahipleri için öğüt ve ibret vardır. Bunları düşünür ve bunları yaratanın, başka her türlü şeyi de yaratmaya gücü yettiğini anlarlar. 22Allah'ın, gönlünü İslama açtığı ve rabbinden bir nur üzere olan kimse, kalbi katılaşmış olan kimse gibi midir? Kalbleri Allah'ın zikrine karsı katılaşanların vay haline. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. Hiç, Allah'ın, kalbini kendisini bilmeye, birliğini ikrar etmeye, rabbine boyun eğmeye, itaatim kabullenmeye açtığı ve rabbi tarafından apaçık bir nur üzere olan kimse ile Allah'ın, kalbini katılaştırdığı, kendisini anmaktan boş bıraktığı, hakkı işitmeye daralttığı, hidâyete ve salih amel işlemeye muvaffak kılmadığı kimse gibi midir? Allah’ı anmaya karşı kalbleri katı olanların ve Allah'ın indirdiği Kur'andan yüzçevirenlerin vay haline. İşte Allah'ın zikrine karşı kalbleri katı olan bu insanlar apaçık bir sapıklık içindedirler. Düşünenler bunu bilirler. *"Rabbi tarafından bir nur üzere olmak."tan maksat, Allah tarafından gönderilen kitaba iman etmek demektir. Gerçekten Kur'an, mü’min kullar için, cehaletin karanlıklarını aydanlatan bir nurdur. 23Allah, sözlerin en güzeli olan Kur’an’ı, âyetleri birbirine benzeyen, tekrar eden (karşılıklı hükümleri zikreden) bir kitap olarak indirmiştir. O Kur'andan, rablerinden korkanların derileri ürperir. Sonra, derileri ve kalbleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an, Allah'ın bir hidâyet rehberidir. Allah onunla dilediğini hidâyete erdirir. Allah kimi de doğru yoldan saptırırsa, ona doğru yolu gösterecek kimse yoktur. Allahü teâlâ bu âyette Kur'an-ı Kerimi överek vasıflandırmakta ve onun âyetlerinin birbirine benzediğini ve tekrar ettiğini zikretmektedir. Âyetlerin birbirlerine benzemelerinden maksat, onların birbirleriyle çelişmemeleri, birbirlerini tasdik eter mahiyette olmaları ve birbirlerini tamamlayan bir bütünün parçalan halinde bulunmalarıdır." Âyetlerin tekrar edilmesi"ndan maksat ise farklı Şekillerden izah edilmiştir. Hasan-ı Basrî ve İkrime'ye göre Allahü teâlâ Kur'an-ı Kerimde haberleri, hükümleri ve delilleri tekrar tekrar zikretmiştir. Bu itibarla Kur'ana "Âyetleri tekrar eden." sıfatı verilmiştir. Süfyan b. Uyeyne'ye göre ise "Tekrar eden"den maksat, birbirine zıt kavramların yan yana zikredilmesidir. Kur'an-ı Kerimde bu tür âyetler pek çoktur. Dehhak'a göre ise "Tekrar eden"den maksat, Kur’an’ın anlaşılması için tekrar tekrar okunması ve buna rağmen insanın onu okumaktan usanmam asıdır. Allahü teâlâ âyet-i kerime’nin devamında, mü’minlerin, Kur'an-ı kerime karşı nasıl saygılı olduklarını ve onu dinlerken nasıl içtenlikle dinlediklerini beyan ederek buyuruyor ki: "Rablerinden korkanlar Kur'an dinledikleri zaman tüyleri ürperir. Onun manasını anladıktan sonra ise kalbleri hükümleriyle amel etmeye yumuşar ve Kur’an’ın hükümlerine göre amel ederler. İşte bu, Allah'ın bir tevfikidir. Allah Kur’an’la dilediği kulu hidâyete erdirir. Allah kime de iman na-sibetmez ve onu saptırırsa artık onu hidâyete erdirecek kimse bulunmaz. 24Kıyamet günü azabın dehşetinden kendisini yüzü ile korumaya çalışan kimse (Emniyet içinde olan kimse gibi midir) O gün zalimlere: "Kazandıklarınızın cezasını tadın." denilecektir. "Kişinin kendisini cehennem azabından yüzü ile koruması" iki şekilde izah edilmektedir. Cehennemlik olan insanın elleri boynuna bağlı olacağı için cehenneme atılırken ateşten korunmak için yüzünü öne tutmaktan başka çaresi yoktur. Böylece ateş önce onun yüzünü yakar. Âyetin bu şekilde izah edilişi Abdullah b. Abbas'tan rivâyet edilmiş Taberi ise bu Rivâyet zincirini zayıf gördüğünü bildirmiştir. Mücahid'den nakledilen diğer bir izah tarzına göre ise cehennemlik kişiler yüzükoyun cehenneme atılacaklar böylece kendilerini cehennem ateşinden korumaktan âciz kalacaklar ve önce yanacak olan yerleri yüzleri olacaktır. Bu itibarla kendilerini ateşten korumak için yüzlerini ateşe doğru uzatmaktan başka çare bulamayacaklardır. 25Onlardan öncekiler de (Peygamberlerini) yalanlamışlardı da hiç beklemedikleri bir yönden kendilerine azap gelmişti. Kureyş müşriklerinden önceki kâfirler de kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlamışlardı. Bu yüzden onlara Allah'ın azabı hiç beklemedikleri bir yönden gelip onları helak etmişti. 26Bunun üzerine Allah da onlara, dünya hayatında rezil ve rüsvaylığı tattırdı. Âhiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler. Allah, kendilerine gelen peygamberleri yalanlayan o kavimlere, daha dünya hayatında yaşarlarken rezil olma azabını tattırdı. Onları çeşitli azaplarla helak etti. Âhirette görecekleri cehennem azabı ise elbette ki daha büyüktür. Bir bilmiş olsalar! Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed'i inkâr edenler, bunlardan ibret alsınlar. 27Şüphesiz ki biz bu Kur'andâ* öğüt alsınlar diye insanlara her türlü misali verdik. Şüphesiz ki biz, Kur'anda, geçmiş ümmetlere ait her misali müşriklere zikrettik ki bu misallerden öğüt alsınlar ve kendilerinden önceki insanların durumuna düşmesinler. 28Allah’tan korksunlar diye biz onlara, eğri tarafı ve eksiği bulunmayan arapça bir Kur'an indirdik. Biz, içinde insanlara her türlü misali zikrettiğimiz bu Kur’an’ı Arapça olarak herhangi bir eksik tarafı olmaksızın indirdik ki insanlar onu anlayıp Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçınsınlar, ona ortak koşmaktan uzak dursunlar. 29Allah, geçimsiz efendileri olan adamla tek bir kişiye bağlı olan bir adamı misal verir. Hiç bunlar bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Allah, çeşitli putlara tapıp şeytanlara itaat eden bir kâfirle sadece Allah’a kulluk eden bir mü’mini misal vererek buyurmuştur ki "Allah, birbirleriyle geçinemeyen ortak mâliklerin sahibolduklan bir köle ile sadece bir kişiye ait olan bir köleyi misal venniştir." Hiç bunlar bir olur mu?- Birbirleriyle geçinemeyenler, ortak kölelerine çelişkili emirler verir ve onu şaşkına çevirirler. Tek bir kişiye ait olan köle ise bir yerden emir alır ve gereğini yapar. İşte Allah ile birlikte bir kısım putlara tapanlar ikinci kölenin durumundadırlar. Mü’minin durumu ise sadece bir efendiye tabi olan kişinin durumuna benzer. O, bir tek olan Allah’a ibadet eder. Sadece onun emir ve yasaklarına uyar. İşte bunların durumu nasıl bir değilse putlara tapanlarla yalnızca Allah’a kulluk edenlerin durumu da bir değildir. Hamd ancak âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. Sadece o övülmeli ve sadece ona kulluk edilmelidir. Fakat müşriklerin çoğu, iman edenle Allah’a ortak koşanın farklı olduklarını ve övülmenin sadece Allah’a ait olduğunu bilmezler. Ve imanla şirki birbirine katarlar. 30Bak. Âyet 31. 31Ey Rasûlüm, şüphesiz sen de öleceksin onlar da ölecekler. Sonra muhakkak siz kıyamet günü rabbinizin huzurunda birbirinizle davalaşacaksmız. Ey Rasûlüm, şüphesiz ki sen de kavminden seni yalanlayan kâfirler ve sana iman eden mü’minler de eceliniz gelince öleceksiniz. Sonra sizler, kıyamet gününde rabbinizin huzurunda muhakemeleşeceksiniz ve rabbiniz, hakkınızda kesin kararını verecektir. Burada zikredilen "Davalaşacak" insanlardan maksat, mü’minler, kâfirler, haklılar, haksızlar, zalimler, mazlumlar, zayıflar ve güçlülerdir. Bunlardan her biri diğerine karşı kendisini haklı çıkarmaya çalışacak ancak Allahü teâlâ kesin hükmünü vererek haklı olanları haksız olanlardan ayırdedecektir. Mü’minleri cennete kâfirleri cehenneme sevkedecek, zalimlerden mazlumların haklarını alacaktır. 32Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine hak geldikten sonra onu yalanlayandan daha zalim kimdir? Kâfirler için cehennemde yer mi yok? Allah'ın çocuğu olduğunu veya haram kılmadığı bir şeyi haram kıldığını iddia etme gibi iftiralarla Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine hak olan Kur'an geldikten sonra onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Allah’ı inkâr eden ve Muhammed'in peygamberliğini reddeden kâfirlere cehennemde yer mi yok? Cehennem onların hepsini içine alacak büyüklüktedir. 33Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler, işte onlar takva sahiplerinin ta kendileridir. Âyette zikredilen "Doğruyu getiren"in kim olduğu, getirdiği doğrunun ne olduğu ve getirdiği bu doğruyu tasdik edenin kim olduğu hakkında çeşitli izahlar verilmiştir. Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre, "Doğruyu getiren" Resûlüllah, getirdiği doğru, "Lailahe İllallah"tır. Getirdiği doğruyu tasdik eden de yine kendisidir. Hazret-i Ali'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Doğruyu getiren" Resûlüllah, doğruyu tasdik eden ise Hazret-i Ebubekir'dir. Katade'den nakledilen bir görüşe göre ise "Doğruyu getiren" Resûlüllah, doğru da "Kur'an-ı Kerimdir" Doğruyu tasdik eden ise mü’minlerdir. Süddî'ye göre ise "Doğruyu getiren" Cebrâil "Doğru" Kur'an, doğruyu tasdik eden Resûlüllahtır. Mücahid'e göre ise "Doğruyu getiren" mü’minlerdir. Onlar kıyamet gününde Kur’an’ı getirip: "Ey rabbimiz senin bize verdiğin kitap işte budur." diyeceklerdir. Buna göre doğruyu getirecek olanlar, mü’minler, getirdikleri doğru Kur'an, o doğruyu tasdik edecek olanlar da yeni mü’minler olacaktır. Taberi'ye göre ise "Doğruyu getiren"den maksat, Allah’ı birlemeye, onun peygamberini tasdik etmeye ve peygamberinin getirdiği ile amel etmeye davet eden herkestir. Bu ifadenin içine, Resûlüllah, onun sahabileri ve bu vazifeleri yapan mü’minler dahildir. Doğru'dan maksat ise Kur'an-ı Kerim ve "Lailahe İllAllah’tır." "Doğruyu tasdik edenler"den maksat ise, Kur’an’ı tasdik eden herkestir. Allahü teâlâ, doğruyu getirenlerin ve getirilen doğruyu tasdik edenlerin takva sahibi olduklarını zikretmektedir. Burada zikredilen "Takva sahipleri "nden maksat, Allah’a ortak koşmaktan kaçınan, onun emirlerini yerine getiren ve onun yasaklarından uzak durandır. 34Onlar için rableri katında diledikleri herşey vardır. İşte iyilikte bulunanların mükafaatı budur. Doğruyu getiren ve getirilen doğruyu tasdik edenler için, kıyamet gününde rablerinin huzurunda arzuladıkları ve gözlerinin hoş gördüğü herşey vardır. İşte dünyada iken Allah’a itaat edip yasaklarından kaçınarak iyilikte bulunanların mükafaatı budur. 35Çünkü Allah onların işledikleri günahların en kötüsünü bile bağışlayacak, onları, yaptıkları amellerin en güzeliyle mükafatlandıracaktır. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime ile, mü’min olduğu halde günah işleyenlerin cennette verilen nimetlerden mahrum bırakılmayacaklarına işaret buyurmaktadır. Tâ ki günahkarlar ümitsizliğe kapılmasın, Allah’tan günahlarının affını dileyip nimetlerine mazhar olmaya çalışsınlar. 36Bak. Âyet 37. 37Allah, kuluna kâfi değil midir? Ey Rasûlüm, kâfirler seni, Allah’tan başka şeylerle korkutmak istiyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onu hidâyete erdirecek hiçbir kimse yoktur. Kimi de hidâyete erdırırse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah, herşeye galip olan ve layık olanın cezasını veren değil midir? Allah, kulu Muhammed'e kâfi değil midir? Ey Rasûlüm, bu müşrikler seni, Allah'ın dışındaki putlarla korkutuyorlar. Onları yermen halinde putların seni çarpacağım iddia ediyorlar. Allah kimi hak yoldan saptırırsa artık onu doğru yola getirecek kimse yoktur. Kimi de iman etmeye muvaffak kılarsa onu saptıracak kimse yoktur. Ey Rasûlüm, Allah, yaratıklarından kendisim inkâr edenlere karşı galip ve intikam sahibi değil midir? Katade diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Halid b. Velid'i, müşriklerin "Uzza" putunu diktikleri Sukam vadisine gönderdi. Putun hizmetçisi Halid'i gorunce: "Ey Halid, ben seni, Uzza'ya karşı gelmekten sakındırırım. Zira bunun öyle bir hışmı vardır ki hiçbir şey onun karşısında duramaz." dedi. Halid onu dinlemeyerek ilerledi ve elinde bulunan balta ile putun burnunu dağıttı. İşte müşrikler, Resûlüllahi vemüslümanları, tapmış oldukları putlardan bu şekilde korkutuyorlardı. Âyet-i kerime bu hususu beyan etmektedir. 38Ey Rasûlüm, yemin olsun ki eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah yarattı." derler. Sen onlara şöyle de: "Söyleyin bakalım, eğer Allah bana herhangi bir zarar vermek istese, sizin, Alladı bırakıp da taptıklarınız onun bu zararını giderebilir mı? Yahut bana bir rahmet dilese onun bu rahmetini durdurabilirler mi?" De ki: "Bana Allah yeter. Güvenenler sadece ona güvenirler." Ey Rasûlüm, yemin olsun ki sen, putları Allah’a denk tutan bu müşriklere: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan onlar, "Allah yarattı." diyeceklerdir. Onlar böyle söyleyince sen onlara de ki: "Söyleyin bakayım, şâyet Allah bana herhangi bir zarar vermeyi dileyecek olsa, sizin, Allah’tan başka taptığınız bu putlar Allah'ın o zararını giderebilirler mi? Veya bana bir nimet ve bolluk verecek olsa onlar bu nimetin bana gelmesine engel olabilirler mi? Elbette onlar "Hayır" demek zorunda kalacaklardır. İşte o zaman de ki: "Allah bana yeter ondan başkasına benim ihtiyacım yoktur. Ben sadece ona kulluk eder ve sıkıntılarımda sadece ona başvururum. Zira zarar ve menfaat onun elindedir. Güvenenler ona güvenirler. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bir gün Resûlüllah’ın terkisine binmiştim. O bana şöyle buyurdu: "Ey cenç ben sana bazı şeyler söyleyeceğim. Sen Allah'ın emrini koru, O da seni korur. Sen Allah'ın emrini koru, onu yanında bulursun. Birşey istediğinde Allah’tan iste, yardım dilediğinde Allah’tan yardım dile. Şunu iyi bil ki, şâyet bütün insanlar sana bir menfaat sağlamak için bir araya gelmiş olsalar, Allah'ın, senin için takdir ettiğinin dışında hiçbir fayda sağlayamazlar. Şâyet insanlar sana herhangi bir zarar vermek için bir araya gelmiş olsalar, Allah'ın senin için takdir ettiğinin dışında sana herhangi bir zarar veremezler. Artık kalemler kaldırılmış sahifeler kurumuştur. Tirmizî, K.el-Kıyame, bab: 59, Hadis no: 2516 Ahmed b. Hanbel, Müsned, el, S.293. 39Bak. Âyet 40. 40De ki: "Ey kavmim, siz bulunduğunuz durumda devam edin ben de kendi yoluma devam edeceğim. Rezil ve rüsvay edici azap kime gelecek, devamlı azap kime inecek yakında bileceksiniz. Ey Rasûlüm, kavminin, Allah’ı bırakıp da putlara tapan müşriklerine de ki: "Sizler yapmakta olduğunuz amellerinize bulunduğunuz yerde devam edin. Ben de bulunduğum benden önceki peygamberlerin yolunda amel etmeye devam edeceğim. Yakında hor ve hakir kılan azabın kime geleceğini ve ardı arkası kesilmeyen cehennem azabının kimi yakalayacağını bileceksiniz. Görüldüğü gibi bu âyetlerde Allah’ı bırakıp da putlara tapan müşrikler, cehennem azabına uğratılmakla tehdit edilmektedirler. 41Şüphesiz biz sana bu Kur’an’ı insanlar için hak olarak indirdik. Kim doğru yola gelirse kendi yararınadır. Kim de saparsa sapıklığı kendi yararınadır. Sen onların vekili değilsin. Ey Rasûlüm, biz sana, Kur’an’ı, insanlara açıklaman için hak bir kitap olarak indirdik. Kim bu indirilen kitabın hükümleriyle amel ederek doğru yolu tutacak olursa kendi menfaati içindir. Çünkü böyle yapan kimse Allah'ın rızasını kazanır, cenneti elde eder ve cehennemden kurtulmuş olur. Kim de sana indirilen bu kitapla amel etmeyerek saparsa onun sapıklığının zararı kendisine aittir. Çünkü o kimse bu haliyle Allah'ın gazabına uğrar ve cehennem azabını hak eder. Ey Rasûlüm, sen, kendilerine peygamber olarak gönderildiğin insanların vekili değilsin. Sen onların ne yaptıklarını kontrol edip amellerini zaptedecek değilsin. Senin vazifen ancak tebliğ etmektir. Onları hesaba çekmek ise bize aittir. 42Allah, canlıların ruhlarını ölüm anında alır. Henüz ölmemiş olanların ruhlarını da uyurken alır. (uyurken) eceli gelenlerin ruhlarını bedene göndermeyip tutar. Diğerlerinin (eceli gelmeyenlerin) ruhlarını ise belli bir vakte kadar bedene iade eder. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir kavim için deliller vardır. *Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, İlahi iğin sadece kendisine ait olduğunu, bunun delilinin ise öldürme ve öldürtmenin onun tarafından gerçekleştirilmesi olduğunu beyan ederek buyuruyor ki: "Canlıların eceli gelince Allah onları öldürür. Sağ olanlar da uyku uyurken ölmüş gibi olurlar. Uyku uyuyanların bir kısmının eceli gelmişse uyku anında alınan ruhlarını tekrar vücutlarına iade etmez. Böylece uykularından uyanamayip ölürler. Uyku uyuyanların henüz eceli gelmemişse Allah onların ruhlarını tekrar vücutlarına iade eder. Onlar da uyanıp hayatlarına, ecelleri gelinceye kadar devam ederler. *Süddî diyor ki: "Allah, diriler uyudğu zaman, onlarla ölülerin ruhlarını bir araya getirir. Onlar Allah'ın dilediği kadar birbirleriyle tanışırlar, görüşürler ve birbirlerine sorular sorarlar Dirilerin ruhları sebrest bırakılır onlar tekrar bedenlerine dönerler. Diğerlerinin ruhları da geri dönmek isterler. Allah, ölmelerini takdir ettiği kimselerin ruhlarını geri göndermez. Ölmelerini takdir etmediği kimselerin ruhlarını ecelleri gelinceye kadar vücutlarına iade eder." Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Sizden biriniz yatağına çekildiğinde elbiselerinin ucu ile döşeğini süpürsün. "Bismillah" desin. Çünkü o yataktan kalkıp gittikten sonra onun yerine yatakta neyin yattığını bilemez. Yatağa yatmak isterken sağ tarafına yatsın ve "Ey Allah'ın seni tesbih ederim. Yanımı senin adınla buraya koyuyorum ve senin adınla buradan kaldıracağım. Eğer ruhumu tutup gördemyeceksen (ölecekse) sen onu affet. Şâyet tekrar göndereceksen sen onu salih kullarını muhafaza ettiğin şey ile muhafaza et." Müsilm, K.ez-Zikr, bab: 64, Hadis no: 2714 / Buhari K.ed-Da'vât, bab: 13. 43Bak. Âyet 44. 44Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? Ey Rasûlüm, en onlara şöyle de: "Hiçbir şeye sahip olmayan ve düşünmeyen şeyler olsalarda mı? (Onları şefaatçılar edineceksiniz?) Ey Rasûlüm, sen onlara şöyle de: "Her türlü şefaat, Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sonra ona döndürüleceksiniz." Yoksa Allah’a ortak koşan müşrikler, Allah'ın dışında putlarını kendileri için şefaatçi mi edindiler? Onların Allah nezdinde kendilerine şefaatçi mi olacaklarını sandılar? Ey Rasûlüm, sen onlara de ki: "Şefaatçi edindiğiniz o ilahlarınız sizin için herhangi bir menfaat veya zarar sağlayamayacak ve herhangi bir şeyi düşünemeyecek olsalar da mı yine onları şefaatçi kabul edeceksiniz? Sen onlara de ki: "Eğer bunun için o putlara tapıyorsanız onları bırakın. Zira bütün şefaatler sadece Allah’a aittir. O halde yalnızca Allah’a kulluk edin ve İlahlığın ona ait olduğunu kabul edin. Göklerin ve yerin mülkü ancak ona aittir. Sonra ona döndürüleceksiniz. Müşrik olarak döndüğünüz takdirde o sizleri cezalandıracaktır. 45Allah tek olarak zikredildiği zaman, âhirete iman etmeyenlerin kalbleri nefret eder, Allah’tan başkası anıldığı zaman ise bakarsın yüzleri gülüverir. "Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur." denilereke yalnızca Allah zikredildiğinde, öldükten sonra dirilmeye iman etmeyen kâfirlerin kalbleri, Allah’ı birleme karşısında nefret eder ve ondan uzaklaşır. Allah'ın dışında taptıkları putları zikredildiğinde ise bir de görürsün ki onlar sevinirler, yüzler gülüverir. 46Ey Rasûlüm, de ki; "Ey gökleri ve yeri yaratan, görülmeyen ve görüleni bilen Allah'ım, ihtilafa düştükleri hususlarda kulların arasında hükmü sadece sen verirsin. Allahü teâlâ, müşrikleri ve onların tevhid inancından nasıl nefret ettiklerini zikrettikten sonra peygamberine kendisini birlemeyi ve bu müşriklerle kendisi arasında hüküm verecek olanın ancak Allah olduğunu bildirmesini emrederek buyuruyor ki: "Ey Rasûlüm, de ki: "Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, görülmeyen ve görülen herşeyi bilen Allah'ım, kullarının anlaşmazlığa düştükleri mevzular hakkında kesin hüküm verecek olan ancak sensin. Sen onları birgün huzuruna toplayacak, dünyada iken senin ve kudretin hakkındaki ihtilaflarını halledecek ve hükmünü vereceksin. İşte o zaman kimin gerçekten haklı kimin haksız olduğu ortaya çıkacaktır. 47Eğer yeryüzündeki bütün varlıklar ve buna ilaveten bir o kadarı da zalimlerin olsaydı kıyamet gününün kötü azabından kurtulmak için mutlaka feda ederlerdi. Hiç hesap etmedikleri şeyler, Allah tarafından kıyamet günü karşılarına çıkacaktır. Şâyet, Allah’a ortak koşarak kendilerine zulmeden bu insanlar, bütün yeryüzünde olanlara sahib olacak olsalar ve bir o kadar da fazlasını elde etseler ve bunu, kıyamet günündeki azabın dehşetinden kurtulmak için fidye olarak verseler bu onlardan kabul edilmez. Onlar için Allah tarafından, beklemedikleri büyük bir azap vardır. 48İşledikleri amellerin kötülükleri onların karşısına çıkacaktır. Alaya aldıkları azap onları kuşatacaktır. Kıyamet gününde müşriklere amel defterleri sol taraflarından verilince kazandıklarının kötü olduğu gözlerinin önüne serilecektir ve onların alaya alıp durdukları ilahi azap onların peşini bırakmayacaktır. 49İnsanın başına bir musibet geldiği zaman hemen bize yalvarır. Sonra nezdimîzden kendisine bir nimet verdiğimizde "Bu bana ancak ilmim sayesinde verilmiştir." der. Aksine bu bir imtihandır. Fakat çokları bilmezler. İnsana bir sıkıntı ve bir bela isabet ettiğinde onun kaldırılması için bize yalvarır. Sonra biz ondan o sıkıntıyı kaldırıp rahatlık ve bolluk verdiğimizde de o şımarır ve: "Bu bolluk ve nimetler bana benim bilgim sayesinde verildi," der. Bilakis bu bolluk ve nimetler onun için bir imtihandır. Fakat çokları bunun böyle olduğunu bilmezler. Nimetlerin kendilerine ne sebeple verildiğini idrak edemezler. Âyet-i kerime’nin "Bu bana ancak ilmim sayesinde verilmiştir." kısmı Taberi ve İbn-i Kesir tarafından şu şekilde izah edilmiştir.. "Kendisine nimet verilen insan şöyle der: "Allah benim bu nimetlere layık olduğumu bildiği ve benim yaptıklarımdan razı olduğu için bu nimetler bana verilmiştir." 50Bak. Âyet 51. 51Aynı sözü onlardan öncekiler de söylemişti. Fakat kazandıkları şeyler onlara hiçbir fayda sağlamamıştı. Neticede kazandıkları şeylerin kötülükleri başlarına gelmişti. Kazandıkları kötülüklerin azabı şu zalimlerin başına da gelecektir. Onlar, Allah’ı âciz bırakamazlar. "Bu nimetler bana, benim bilgim sayesinde verilmiştir." veya "Bu nimetler bana, bunlara layık olduğum bilinerek verilmiştir." sözünü bu müşriklerden önce gelip geçen ve peygamberlerini yalanlayan insanlar da söylemişlerdir. Fakat kazandıkları şeyler onları, Allah'ın peygamberini yalanladıklarından dolayı çarptırıldıkları cezadan kurtaramamıştır. Putlara yaptıkları ibadetler ve hizmetler onlara herhangi bir fayda vermemiş putları da kendileri için şefaatçi olamamışlardır. Bu sözü söyleyenlere kazandıkları günahların cezası dokunmuş ve onlar daha dünyadayken rezil ve rüsvay edilmişlerdir. Karun da bunlardan biridir. Senin kavminden de Allah’ı inkâr ederek kendilerine zulmedenleri ve bunun gibi sözler söyleyenleri, işledikleri günahın cezası yakalayacaktır ve onlar, rablerinin cezasından kaçıp onu kendilerini yakalamaktan âciz bırakamayacaklardır. *Evet, Resûlüllah’ın ümmetinden olan bu tür İnkârcı zalimler, Bedir savaşında daha dünyadayken rüsvay olmuşlardır. 52Onlar, Allah'ın, dilediğinin rızkını genişletip dilediğinin rızkım daralttığını bilmiyorlar mı? Şüphesiz bunda, İman eden bir kavim için nice deliller vardır. Ey Rasûlüm, kendilerinden sıkıntıyı kaldırmamızdan sonra refah ve nimete kavuştuklarında: "Bu bize ilmimiz sayesinde verildi." diyen bu kafirler hiç bilmezler mi ki? Allah, rızkını dilediğine bol verir dilediğininkini de daraltır. Şüphesiz ki bunda, Allah’a iman eden bir topluluk için birçok ibretler vardır. Zira mü’minler, bunları yapanın ancak Allah olduğuna iman ederler. 53Ey Rasûlüm, kullanma şöyle dediğimi söyle: "Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir. *Âyette zikredilen kullardan kimin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikredilmiştir: Abdullah b. Abbas, Mücahid, Atâ b. Yesar, Katade, Süddî ve İbn-i Zeyd'e göre bu âyette zikredilen "Kullar"dan maksat, cahiliye döneminde çokça günah işleyen müşriklerdir. Resûlüllah bunları iman etmeye davet edince bunlar ümitsizliğe kapılmış ve affedilmeyeceklerini zannetmişlerdir. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş ve onların, yaptıklarından vazgeçip iman etmeleri halinde affedilebileceklerini bildimiştir. Bu hususta İbn-i Abbas diyor ki: "Müşriklerden birtakım insanlar çokça adam öldürmüş ve çokça zina etmişler sonra da Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)e gelerek şöyle demişlerdir: "Senin söylediğin ve bizi davet ettiğin şey pek güzel. Fakat sen bize bildirsene, yaptıklarımızın herhangi bir keffareti var mı?" Bunun üzerine: "Onlar Allah'ın yanında bir başkasını ilâh edinip ona kulluk etmezler. Ölümü hak edenler dışında, Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa işlediği günahın cezasını görür." âyeti ve "Ey Rasûlüm, kullarıma şöyle dediğimi söyle..." âyeti nazil olmuştur. Buhari.K. Tefsir el-Kur'an. Sûre: 9, bab: I / Müslim, K.el-İman bab: 193, Hadis no: 122. Abdullah b. Ömer'e göre ise bu âyet-i kerime bir kısım müslümanlar hakkında nazil olmuştur. Mekke'de bazı kişiler müslümarî olduktan sonra müşrikler onların Medine'ye hicret etmelerine engel olmuş ve onları fitneye düşürmüşlerdir. Bunun üzerine bu insanlar Allah'ın, artık tevbelerini kabul etmeyeceği zannına kapılmışlardır. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş ve Allahü teâlânın, kullarından dilediğinin bütün günahlarını affedebileceğini beyan etmiştir. Abdullah b. Ömer'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu âyet-i kerime, mü’minlerden büyük bir günah işleyenlerin cehennemlik olduklarını zansebepler hakkında nazil olmuş ve Allahü teâlânın, kullarından dilediğinin bütün günahlarını affedeceğini bildirmiştir. Abdullah b. Ömer diyor ki: "Biz, Resûlüllah’ın sanabiliri, yaptığımız bütün iyiliklerin kabul edildiği kanaatında idik. Sonra şu âyet-i kerime nazil oldu. "Ey iman edenler Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sakın amellerinizi heder etmeyin." (Muhammed Sûresi, âyet: 33) Bizler, amellerimizi heder edecek olan şeyin büyük günahlar ve hayasızlık olduğunu söylemeye başladık. Bunlardan birini yapanı gördüğümüz zaman "Artık bu helak oldu." diyorduk. Nihâyet: "Ey Rasûlüm, kullarıma şöyle dediğimi söyle "Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir." âyeti nazil oidu. Biz de artık bunları söylemekten vazgeçtik. Bunlardan herhangi birini söyleyeni gördüğümüzde o kişi için korkuyorduk. İşlemeyenleri gördüğümüzde ise onun için ümitli oluyorduk. Hazret-i Ali'ye göre ise bu âyet-i kerime’nin hükmü bütün insanları kapsamaktadır. İbn-i Sîrîn diyor ki: "Bir gün Ali (radıyallahü anh) "Kur'anda en geniş âyet hangi âyettir?" diye sordu. Orada bulunanlar: "Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder ve sonra Allah’tan bağışlanın asını dilerse, Allah’ı, mağfiet ve merhamet edici olarak bulur." Nisa Sûresi, âyet: 110. (âyeti olduğunu söylediler Bunun üzerine Ali (radıyallahü anh) "Kur'anda "Ey Rasûlüm, kullarıma şöyle dediğimi söyle "Ey kendi aleyhine haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir." âyetinden daha geniş bir âyet yoktur." dedi. Taberi, âyet-i kerime’nin, mü’min ve müşrik, kendi aleyhine haddi aşan herkes için hüküm ifade ettiğini söylemiş ve müşriklerin de tevbe etmeleri halinde günahlarının affedileceğini söylemiştir. 54Size azap gelmeden önce rabbinize yönelin ve ona teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız. Ey insanlar, tevbe ederek rabbinize yönelin, itaat ederek ona dönün. Size yaptığı, kendisini birleme ve sadece kendisine ibadet etme davetini kabul edin. İnkârınızdan dolayı azabı gelip sizi yakalamadan önce ona itaat ederek boyun eğin ve Hanif dini olan İslamı kabullenin. Aksi takdirde size herhangi bir yardımcı bulunup, Allah'ın gelecek olan azabından sizi kurtaramaz. 55Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada azap gelmeden önce rabbiniz tarafından size indirilenin en güzeline uyun. Ey insanlar, rabbinizin azabı aniden gelip, habersiz bir şekilde sizi hırpalamadan önce, rabbiniz tarafından size indirilen Kur'an'ın emirlerine uyun. Yasaklarından kaçının. Zira Kur’an’ın emirleri sizin için en güzel şeyler, yasaklan da sizin için en kötü şeylerdir. * Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Kur’an’ın bir kısmının diğerinden güzel olduğu nasıl düşünülebilir? Halbuki Kur’an’ın hepsi güzeldir?" Bunun cevabı şudur: "Bu ifade senin anladığın gibi değildir. Bu âyetin manası: "Sizler, rabbiniz tarafından size indirilen, emir, yasak, haber, misal, kıssa, ce-del, vaad ve tehditten en güzeline uyun." demektir. Bunların en güzeli ise, Allah'ın emrettiği şeylere uymak ve yasakladığı şeylerden kaçınmaktır. Bunların en kötüsü ise Allah'ın yasakladığı şeyleri işlemektir. 56Yoksa kıyamet günü, kişi: "Allah’a karşı işlediğim kusurlardan dolayı vah bana. Gerçekten ben, alay edenlerden idim." der. 57Veya: "Eğr Allah beni hidâyete erdirseydi elbette ben de muttakilerden olurdum." der. 58Yahut azabı gördüğü zaman: "Keşke benim için dünyaya bir daha dönüş olsaydı da, iyilik yapanlardan olsaydım." der. Ey insanlar rabbinize boyun eğin ve ona yönelin ki sizden biriniz kıyamet gününde: "Allah’a karşı işlediğim kusurlardan dolayı vah bana! Gerçekten ben, Allah'ın emri, kitabı, peygamberi ve mü’minlerle alay edenlerdendim." demiş olmasın. Veya: "Eğer Allah beni hidâyete erdirseydi elbette ben de muttakilerden olurdum." demiş olmasın. Yahut azabı bizzat gözüyle müşahade ettiği zaman: "Keşke tekrar dünyaya döndürülme imkanım olsaydı da, rabbime itaatte iyilikte bulunanlardan olsaydım." demiş olmasın. ♦Allahü teâlâ diğer âyet-i kerimelerde, bunların, tekrar dünyaya döndürülseler bile yine de doğru yolu tutmayacaklarını beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Tekrar dünyaya döndürül sel er yine kendilerine yasak edilen şeylere dönerler. Doğrusu onlar yalancıdırlar." En'am Sûresi, âyet: 28 59Hayır. Sana âyetlerim geldi. Sen ise onları yalanladın, büyüklük tasladın ve kâfirlerden oldun. *Allahü teâlâ: "Keşke Allah beni hidâyete kavuşturmuş olsaydı da ben de takva sahiplerinden olsaydım." diyene cevaben buyuruyor ki: "Hayır, bu senin iddia ettiğin gibi değildir. Sana peygamberler göndererek ve çeşitli hükümleri kapsayan kitaplar indirerek çeşitli delillerimi gönderdim. Fakat sen bu âyetlerimi yalanladın. Bunlan kabul etmedin ve bunlara uymayı gururuna yediremedin, böbürlendin. Böylece kâfirlerden oldun. Onların yaptıklarını yapıp onların yolunda gittin. O halde boş bahaneler ileri sürme. 60Ey Rasûlüm, kıyamet günü, Allah’a karşı yalan uyduranların yüzlerinin simsiyah kesildiğini görürsün. Kibirlenenler için cehennemde yer mi yok? Ey Rasûlüm, kavminden, Allah’a çocuk isnad ederek ona karşı yalan uyduranların, kıyamet gününde yüzlerinin simsiyah kesildiğini görürsün. Allah’a karşı böbürlenip onu birlemeyen, onun emirlerini tutup yasaklarından kaçınmayan kibirli insanlar için sanki cehennemde yer mi yok? Cehennem onların hepsini alacak genişliktedir. *Peygamber efendimiz, kibirlilerin kıyamet günündeki durumlarını belirterek buyuruyor ki: "Kıyamet gününde kibirliler insan suretinde fakat zerrecikler kadar küçük bir şekilde haşrolunurlar. Her yönden kendilerini zillet kaplamış olur. Onlar cehennemde: "Buluş" diye adlandınlan bir zindana sevkedilirler. Ateşlerden çıkan en güçlü alevler onların üzerini örter. Onlara cehennemliklerden akan ve adına "Tiynetül Habal" denilen sıvılardan içirilir." Tirmizî, K.el-Kıyame, bab: 47, Hadis no: 2492 / Ahmed b. Hanbel, Mltened, C.2, S. 179. 61Allah takva sahiplerini başarıları sayesinde kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir kötülük dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar. Allah, dünyada iken emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak kendisinden korkan kullarını, üstünlükleri ve amelleri sayesinde cehennem azabından kurtarır. Onlara cehennemin kötülüklerinden birşey dokunmaz. Onlar, dünyada elde edemedikleri birtakım ihtiyaçlarından dolayı da üzülmezler. Zira onlar Allah’ın ikramlarına ve cennet nimetlerine erişmişlerdir. 62Allah herşeyin yaratıcısıdır. Ve o, herşeyi idare edendir. Herşeyin yaratıcısı, ilahlık kendisine mahsus olan Allah’tır. Onun dışında hiçbir kimsenin yaratmaya gücü yetmez. Allah, herşeyin sevk ve idare edicisidir. Onları o korur ve himaye eder. 63Göklerin ve yerin anahtarları onundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, işte onlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları Allah'ın elindedir. Allah o hazineleri yarattıklarından dilediğine açar, dilediğine kapatır. Allah'ın delillerini inkâr eden ve âyetlerini yalanlayanlar, işte bu ilahi hazinelerden mahrum edilerek zarara uğrayacaklardır. Zira onlar, âhirette cehennem azabına düşerek Allah’ın nimetlerinden tamamen mahrum kalacaklardır. Onlar dünyada da en değerli nimet olan "Allah’a iman" nimetinden mahrum kalmışlardır. 64Ey Rasûlüm, de ki: "Ey cahiller, bana, Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz? Ey Rasûlüm, kavminin müşriklerinden, seni putlara davet edenlere de ki: "Ey Allah’ı bilmeyen cahiller, sizler benim, Allah'ın dışındaki zarar veya menfaat veremeyecek olan şeylere tapmamı mı istiyorsunuz? Ben bunu asla yapmam. Sizleri de Allah’a ibadete davet ederim. 65Ey Rasûlüm, sana da senden öncekilere de: "Yemin olsun ki eğer Allah’a ortak koşarsan muhakkak amelin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun." diye vahyolundu. 66Hayır, Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol. Ey Rasûlüm, rabbin sana da senden önce gönderilmiş olan Peygamberlere de şunu vahyetmiştir: "Yemin olsun ki eğer herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşacak olursan amelin mutlaka iptal edilir, ondan hiçbir sevap kazanamazsın ve sen Allah’a ortak koşmanla mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun. Hayır, sakın sen, kavminin müşriklerinin, Allah’ı bırakıp da birtakım putlara kulluk etme emellerine uyma. Bilakis, yalnızca Allah’a kulluk .et ve onun sana vermiş olduğu nimetlere karşı şükredenlerden ol. 67Onlar, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yeryüzü, kıyamet günü onun kudret ve hakimiyeti altındadır. Gökler onun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzeh ve yücedir. Ey Rasûlüm, senin putlara tapmanı isteyen bu müşrikler, Allah’ı hakkıyla takdir etmiş ve onun kudretine inanmış değillerdir. Zira, Allah'ın herşeye kadir olduğuna iman edenler Allah’ı hakkıyla takdir etmiş olurlar. Kıyamet gününde bütün yeryüzü onun avucundadır. Bütün gökler ise onun sağ eliyle dürülmüş olacaktır. *Ebû Hureyre (radıyallahü anh) bu âyet-i kerime’nin izahında, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet eder: "Allah, yeri avucunun içine alır. Gökleri sağı ile dürer sonra şöyle der: "Hükümran benim. Nerde yeryüzünün hükümranları?" Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 39, bab: 2, K.et-Tevhid, bab: 6 K.er-Rikak, bab: 44 / Müslim, K.el-münafikîn, bab: 23, Hadis no: 2787 Abdullah b. Ömer ise Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor. "Allah Azze ve Celle, kıyamet gününde gökleri dürecek sonra onları sağ eline alacak sonra da şöyle diyecektir: "Hükümran benim nerede zorbalar? Nerede kibirlenenler? Sonra yeryüzünü solu ile dürecek ve şöyle diyecektir: "Hükümran benim, nerede zorbalar? nerede kibirlenenler?" Abdullah b. Ömer diyor ki: "Resûlüllah bunları söylerken parmaklarını açıp kapatıyordu. Ben, minbere baktım alttan üste kadar her tarafı sallanıyordu. Öyle ki ben, "O, Resûlüllah ile beraber düşecek mi?" diyordum." Müslim, K.el-Munafikûn, bab: 24-25, Hadis no: 2788. Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Yahudi âlimlerden birisi Resûlüllah’a geldi ve ona: "Ey Muhammed veya ey Ebul Kasım, şüphesiz ki biz (Tevratta) şunu buluyoruz: Allah, kıyamet gününde gökleri bir parmağının üstünde, yerleri de bir parmağının üstünde, ağaçları bir parmağının üstünde, suyu ve toprağı bir parmağının üstünde ve diğer yaratıkları da bir parmağının üstünde tutacaktır. Sonra "Hükümran benim, hükümran benim." diyecektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahudi âlimin söylediklerine hayret ederek ve onu tasdik ederek güldü. Öyle ki azı dişleri göründü ve sonra: "Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler." âyetini okudu." Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 39, bab: 2 / Müslim, K.el-Münafıkîn bab: 19-21-22, Hadîs no: 2786. Selef-i Salihîn, bu gibi hadis-i şerifleri olduğu gibi kabul etmişler, bunları herhangi bir yoruma tabi tutmamışlardır. Sonradan gelen âlimler ise, yanlış anlamalara sebep olmaması için bu gibi âyet ve hadisleri en uygun şekillerde te'vil etmişlerdir. Mesela: "Allah'ın eli" ifadesinde geçen "El"den maksadın, "Allah'ın kudreti" olduğunu söylemişlerdir. 68Sur'a üfürülecektir. O zaman, Allah'ın dilediklerinin dışında göklerde ve yerde kim varsa düşüp ölecektir. Sonra sur'a bir defa da üfürülecektir. Bir de ne görürsün, insanlar kabirlerinden doğrulmuş bakışıyorlar. *Âyet-i kerime’de "Sur kelimesi geçmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sur'un ne olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Sur, kendisine üflenecek bir boynuzdur." Bu âyette, kendisine üç defa üfürülecek olan sur'un son iki üfürülüşü zikredilmektedir. Sur'a birinci üfürülüşte herşey büyük bir korkuya kapılıp sarsılacaktır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu duruma işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Ben kendimi nasıl rahat hissedebilirim. Sur sahibi sur'u ağzına almış, alnını yere eğmiş, kulağını Allah'ın emrine vermiş ona üflemek için "Üfle" emrine beklemektedir." İkinci üfürülüşte ise Allahü tealanın, diledikleri hariç, bütün yaratıklar öleceklerdir. Âyette zikredilen, Allahü tealanın, ölmeyeceklerini dilediği kimselerden maksat Enes b. Mâlik ve Süddî'ye göre Cebrâil, Mikâil, İsrâfîl ve Azrâil'dir. Allahü teâlâ bütün yaratıkların ruhlarını aldıktan sonra geriye bu melekler kalır. Daha sonra bunların da canlarını alır geriye sadece kendi zatı kalır. Ebû Hureyre (radıyallahü anh)dan nakledilen diğer bir Rivâyete göre ise, Sur'a birinci defa üfürülünce sadece şehitler sarsılmaz. İkinci üfürülüşte ise herşey ölür geriye Cebrâil, Mikâil, Azrâil ve Arş'ı sırtında taşıyan melekler kalır. Sonra Cebrâil ve Mikâilin canlarım alır. Allahü teâlâ, arşı sirtlarında taşıyan meleklere emreder onlar da ölürler. Geriye sadece Azrâil kalır. Sonra Allahü teâlâ onun da ölmesini emreder ve sadece Allah'ın kendisi kalır. Tirmizî, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 39, Hadis no: 3244. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) dünya hayatının nasıl sona erip âhiretin nasıl başlayacağını bir hadis-i şerifinde beyan ederek şöyle buyurnıaktadır: Ümmetimin zamanında Deccal çıkacaktır. Kirkra kadar devam edecektir. (Ravi diyor ki, bilmiyorum kırk gün mü yoksa kırk ay mı yahut da kırk yıl mı devam edecektir.) Sonra Allah, Urve b. Mesud'a benzeyen Meryemoğlu İsa'yı gönderecek. İsa, Deccalı arayıp helak edecektir. Sonra insanlar (tam bir barış içinde) yedi sene yaşayacaklardır. Aralarında düşmanlık bulunan iki kişi bile bulunmayacaktır, sonra Allah, Şam tarafından soğuk bir rüzgar gönderecek, o rüzgar, kalbinde hardal tanesi kadar bir hayır veya iman bulunan hiçbir kimseyi sağ bırakmayacaktır. Öyle ki sizden biriniz, dağın tam içinde olsa bile, rüzgar oraya girip onu öldürecektir. Böylece yeryüzünde insanların sadece şerlileri kalacak, bunlar, şerre koşmakta kuşlar gibi hafif, saldırganlıkta yırtıcı hayvan zihniyetinde olacaklardır. Onlar ne iyilik bilirler ne de kötülüğe mani olurlar. Onların gözüne şeytan (şirin bir şekilde) gözükür ve onlara: "Beni dinlemez misiniz?" der. Onlar: "Ne emredersin?" derler. Şeytan da onlara, putlara tapmalarını emreder. Onlar bu halde iken, rızıkları bol, yaşantıları güzeldir. Böyle devam ederken sura üflenir. Onu işiten herkes, o sese karşı önce kulağının birini, daha sonra da ötekini verir. Suru ilk işiten insan, devesinin su havuzunu sıvayan bir kişi olacaktır. O, bayılıp ölecek, onun peşinden de diğer insanlar bayılıp öleceklerdir. Sonra Allah, kırağı gibi bir yağmur gönderecek, insanların vücudunu, otların bitmesi gibi onunla bitirecektir. Ardından Sur'a bir daha üfürülecek ve insanlar, derhal kabirlerinden çıkarak durumu göreceklerdir. Sonra: "Ey insanlar, rabbinize gelin, ey melekler, onları durdurun, onlar hesap vereceklerdir." denilecektir. Sonra insanlara "İçinizden cehennem gurubunu çıkarın." denecek. "Kaçta kaçı?" diye sorulacaktır. "Binde dokuzyüz doksandokuzu." denilecektir. İşte o gün, çocukları ihtiyarlatacak ve yine o günün dehşetinden dolayı bacaklar sıvanacaktır." Müslim, K.el-Fiten, bab: U6, Hadis no: 2940 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S. 166. 69O gün yer, rabbînin nuruyla aydınlanır, amel defterleri ortaya konur, peygamberler ve şahitler getirilir. İnsanların aralarında adaletle hükmedilir. Onlar asla zulme uğratılmazlar. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, kıyamet gününde insanları hesaba çekeceğini beyan ederek buyuruyor ki: "Ey Rasûlüm, rabbin âhirette yaratıkları arasında hüküm verirken yer onun nuruyla aydınlanacak, insanların amel defterleri getirilip ortaya konacak, peygamberler getirilecek, rableri onlara ümmetlerinin kendilerine ne cevap verdiklerini soracak, Muhammed ümmeti de şahitler olarak getirilecek ve rableri onlara, Peygamberlerin, ümmetlerine nasıl tebliğde bulunduklarını, ümmetlerinin de peygamberlere ne gibi cevaplar verdiklerini soracak ve onları şahit tutacaktır. Bu hususta başka bir âyette de şöyle buyurulmaktadır: "Böylece biz sizin, insanlara karşı şahitler olmanız, Peygamberin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık. Yöneldiğin tarafı, sadece Peygambere uyan kimseyi gerisin geri dönenden ayırdetmek için kıble yaptık. Bu, ancak Allah'ın hidâyet ettiklerinin dışındakilere ağır gelir. Allah, sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir?" Bakara Sûresi, âyet: 143. 70Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi bilir. Kıyamet gününde Allah herkese yaptığının karşılığını eksiksiz olarak verecektir. Allah herkesin dünyadayken ne gibi bir amel işlediğini çok iyi bilmektedir. Bu itibarla kimseye zulmedilmeyecektir. Herkes yaptığının karşılığını görecektir. 71Kâfirler bölük bölük cehenneme sürülürler. Cehenneme geldiklerinde kapıları açılır. Cehennem zebanileri onlara: "Size içinizden rabbinizin âyetlerini okuyan ve sizi bu gününüze kavuşmakla uyaran Peygamberler gelmedi mi?" derler. Onlar da: "Evet geldi fakat kâfirlere azap sözü hak oldu." derler. Allah'ı inkâr eden kâfirler, kıyamet gününde Allah'ın, kendileri için hazırladığı cehennem ateşine melekler tarafından bölük bölük sevkedilirler. Kâfirler cehenneme yaklaşınca onun yedi kapısı da açılır ve cehennem zebanileri kâfirlere şöyle derler: "Sizlere, rabbinizin âyet ve delillerini okuyan ve bugünde karşılaşacağınız şeylerle sizi uyaran peygamberler gelmediler mi? ki bu hale düştünüz? Cehenneme sevkedilen kâfirler şu cevabı vereceklerdir: "Evet, bizlere içimizden peygamberler gelmişti ve bizleri böyle bir günle karşılaşacağımızla uyarmıştı. Fakat Allah'ın, kendisini inkâr eden kâfirlere azap edeceği sözü bizim üzerimize hak oldu." *Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, kıyamet gününde kâfirlerin cehenneme nasıl sevkedileceklerini beyan etmektedir. Kâfirler cehenneme azarlanarak ve tehdit edilerek sürüklenecekler. İçleri susuzluktan kavrulacak, gözleri kör, kulakları sağır olacaktır. Bu hususu beyan eden pek çok âyet mevcuttur. Bunlardan bazılarında söyle buyuruluyor: "Kıyamet günü takva sahiplerini rahman olan Allah'ın huzurunda heyetler halinde toplayacağız. Suçluları ise susuz olarak cehenneme süreceğiz." Meryem Sûresi, âyet: 85-86. "Allah'ın doğru yola sevkettiği kimse hidâyettedir. Kimi de saptırırsa sen Allah’tan başka onlar için dostlar bulamazsın. Biz onları kıyamet gününde yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak toplayacağız. Sığınacakları yer cehennemdir. Cehennemin her ateşi hafifledikçe onun ateşini artırırız." İsra Sûresi, âyet: 97 72Onlara: "İçinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötü bir yerdir." denilir. Cehennem zebanileri, kâfirlere işte o sırada şöyle diyeceklerdir: "Siz, cehennemin yedi kapısından, cehennemdeki yerlerinize göre girin. Orada ebedi olarak kalacaksınız. Dünyada iken Allah'ın bir olduğunu söylemeye karşı böbürlenenlerin karargâhı ne kötür bir yerdir. 73Rablerinden korkanlar ise bölük bölük cennete sevkedilirler. Cennete geldiklerinde kapıları açılır. Cennetin bekçileri onlara: "Selam size, tertemizsiniz. Artık ebediyyen kalmak üzere girin cennete." derler. Dünyada iken Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak sadece Allah'ın Hanlığını kabul edip yalnızca ona kulluk ederek rablerinden korkan insanlar ise bölük bölük cennete götürüleceklerdir. Onlar cennete vannea cennetin kapılan açılacak ve bekçileri onlara: "Selam olsun size. Sizler dünyada iken de âhirette iken de temiz oldunuz. Ebediyyen kalmak üzere girin cennete." diyeceklerdir. 74Onlar da: "Bize verdiği vadinde duran ve bizi bu yere vâris kılan Allah’a hamdolsun. Cennette istediğimiz yeri yurt edinebiliyoruz. İyi amellerde bulunanların mükafaatı ne güzelmiş." derler. Cennete sevkedilen takva sahipleri, onun içine girince, Allahü teâlâya, vermiş olduğu nimetlere karşı şükranda bulunarak şöyle diyeceklerdir: "Dünyada iken, kendisine itaat ettiğimiz takdirde bizi cennete koyacağını vaadeden ve vaadini gerçekleştiren Allah’a hamdolsun. O bizi cennete vâris kıldı. Zira buralar, iman etselerdi cehennemliklerin olacaktı. Cennetten dilediğimiz yerde konaklıyor ve arzuladığımız yerde kalıyoruz. Allah’a itaat edenlerin ve dünyada iken onun emirlerine uyanların âhiretteki mükafaatları olan bu cennet ne güzelmiş! *Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde cennetlikleri vasfederek şöyle buyurmuştur: "Cennete giren ilk insanların şekli, on dördünde bulunan ayın şekli gibidir. Onlar cennette tükünnezler, sümkürmezler, tuvalet ihtiyacı duymazlar, oranın, kapıları altından, taraklan ise altın ve gümüştendir. Buhurdanlıkları Hint ağ acı nd andır, terleri rnisk'tir. Herkesin iki hanımı vardır. Güzelliklerinden dolayı bacaklarındaki etlerinin içindeki kemiklerin ilikleri görünür. Aralarında ne bir anlaşmazlık vardır ne de kin. Kalbleri tek bir kaîb gibidir. Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler." Buhari, K.Bed'ül hak, bab: 8 / Müslim, K.el-Cenne batı: 17, Hadis no: 2834. 75Meleklerin, Arşın etrafını çepeçevre kuşatarak rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık varlıkların arasında adaletle hükmedilir. "Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun." denilir." Ey Rasûlüm, sen, meleklerin, rahman olan Allah'ın arşını kusattıklarını, rablerini tesbih ederek onu tesbih ettiklerini görürsün. Allah, Peygamberleriyle, kendilerine peygamber gönderilen ümmetleri ve bunlara şahitlik edecek kimseler arasında adaletle hüküm verecek, iman ehlini cennete, kâfirleri de cehenneme koyacaktır. Verilen hükmün neticesinde, âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdedilecektir. |
﴾ 0 ﴿