MÜMİN (GÂFİR) SÛRESİ

Mü’min Sûresi seksen beş âyettir. 56 ve 57. âyetleri Medine'de diğerleri Mekkede nazil olmuştur.

Bu mübarek Sûre, Kur'an-ı Kerimin, herşeye galip olan, herşeyi bilen, günahları affeden, tevbeleri kabul eden, cezası çok şiddeti olan, lütuf ve keremi bol olan Allah tarafından indirildiğini beyan ederek başlıyor.

Allah'ın âyetleri üzerinde ancak kâfirlerin münakaşa ettikleri, bu kâfirlerden önce, Nuh kavminin ve diğer birçok topluluğun, peygamberlerini hesaba çekmek ve onları ortadan kaldırmak için haksız bir mücadele verdikleri beyan ediliyor.

Arş'ı taşıyan ve Allah’ı hamd ile tesbih eden meleklerin, mü’minlerin günahlarının bağışlanmasını dileyerek: "Ey rabbimiz, rahmet ve ilmin herşeyi kaplamıştır o halde tevbe edenleri ve yoluna tabi olanları bağışla. Onları cehennem azabından koru" Mü’min Sûresi, âyet: 7 diye dua ettikleri haber veriliyor. Kıyamet gününde kâfirlere ise Allah'ın gazabının büyük olacağı beyan ediliyor.

Cenab-i Hak sûre-i celilede bu hususlan beyan ediyor ve kullarının her türlü hal ve harekatını, gizlisini ve açığını bildiğini haber veriyor ve buyuruyor ki: "Allah, gözlerin hain bakışını ve kalblerin gizlediklerini bilir. Mü’min Sûresi, âyet: 19

Allahü teâlâ bundan sonra, insanların, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce geçen kavimlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmalarını tavsiye ediyor ve onların, kuvvet ve yeryüzündeki eserler bakımından kendilerinden daha güçlü olduklarını beyan ediyor ve öyleyken peygamberlerini inkâr etmeleri sebebiyle onları da yok ettiğini haber veriyor.

Sûre-i celilede bundan sonra Hazret-i Mûsa'nın kıssasına temas ediliyor ve onun Firavun ile mücadelesinden bahsediliyor. Hazret-i Mûsa, mucizelerle Firavuna, Hamâna ve Karun'a gidiyor. Onlara ilahi gerçeği tebliğ ediyor. Fakat Firavun, Hazret-i Mûsa ile beraber Allah’a iman edenlerin oğullarının öldürülmesini emrediyor. Firavun Hazret-i Mûsa'yı da öldürmek istiyor. Hazret-i Mûsa ise onun şerrinden Allah’a sığınıyor.

Firavun, veziri Hâmân'a bir kule yapmasını emrediyor. Oraya çıkarak göklerin yoluna erişebileceğini söylüyor. Firavun kavminden, imanını gizleyen bir adam, kavmini doğru yola davet ediyor. Allahü teâlâ da bu adamı kavminin kötülüklerinden koruyor.

Sûre-i celilede bundan sonra kâfirlerin cehennemde birbirleriyle münakaşa edecekleri ve birbirlerini suçlayacakları haber veriliyor.

Allahü teâlânin, dinlenmemiz için geceyi, çalışmamız ve aydınlanmamız için de gündüzü var ettiği beyan ediliyor ve bütün bu nimetlerin yalnızca Allahü teâlâ tarafından lutfedildiği açıklanıyor.

Bundan sonra insanoğlunun yaratılışına temas ediliyor ve onun topraktan, sonra nutfeden sonra da kan pıhtısından yaratıldığı beyan ediliyor.

Allahü teâlânın, bizim faydamız için hayvanlar yarattığı beyan ediliyor ve yine yeryüzünü gezip dolaşarak bizden önce geçen kavimlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmamız tavsiye ediliyor. Ve Sûre-i celile, Allah'ın azabı geldikten sonra iman etmenin fayda vermeyeceğini beyan eden; "Azabımızın şiddetini görünce imana gelmeleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Allah'ın, kulları hakkında ötedenberi uygulanagelen kanunu budur. İşte kâfirler o zaman hüsrana uğrarlar Mü’min Sûresi, âyet: 85 âyetiyle son buluyor.

Surenin Fazileti

Peygamber efendimiz bu surenin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:

Her kim bu Mü’min suresini "İleyhil masîr" âyetine kadar ve âyetel kürsî'yi sabahleyin okuyacak olursa akşam oluncaya kadar bunların sayesinde korunmuş olur. Kim de bunları akşamleyin okursa sabahlayıncaya kadar bunların sayesinde korunmuş olur Tirmizî, K.Fadail el-Kur'an, bab: 2, Hadis no: 2879

Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Herşeyin bir özü vardır. Kur'an'ın özü de Hâ.Mim lerdir."

Abdullah b. Mes'ud ise şöyle demiştir: "Ben (okurken) Hâ.mîm lere geldiğim zaman kendimi, içinde süslendiğim gül bahçelerine düşmüş hissederim."

Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"Şâyet düşman size geceleyin baskın yapacak olursa "Hâ.Mîm." deyin. Onlar yardım göremez, (galip gelemez) Tirmizî, K. Fadail el-Cihad, bab: 11, Hadis no: 1682 Diğer bir Rivâyette ise:

"Baskına uğradığınız zaman parolanız "Hâ.Mîm." olsun. Düşmanınıza yardım olunmaz." buyurulmuştur. Ebû Davud, K.el-Cihad, bab: 71, Hadis no: 2597

Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle.

1

Hâ.Mîm.

Bu gibi harflere "Huruf-ı Mukatta'a" dendiği bilinmektedir. Huruf-ı Mukatta'a hakkında Bakara suresinin başında açıklamalar yapılmıştır. Ancak Hâ.Mim'ler için özellikle şu izahlar yapılmıştır.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre, "Hâ.Mîm." "Allahü teâlânın, Rahman ve Rahim isimlerinin kısaltılmışıdır. Hâ. "Rahman" Mîm, "Rahim" demektir.

Süddî ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Hâ. Mîm." Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Allah bu ismine yemin etmiştir.

Katade ise "Hâ.Mîm. kelimesi Kur’an’ın isimlerinden biridir." demiştir. Bazı müfessirlere göre bu "Hâ.Mim." Hece harflerinden ikinci harftir. Sûre bu harflerle başlatılmıştır.

2

Bak. Âyet 3.

3

Bu Kur'an, herşeye galip olan, her şeyi bilen, günahları affeden, tevbeleri kabul eden, cezası çok şiddetli olan, lütuf ve keremi bol olan Allah tarafından indirilmiştir. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Dönüş sadece onadır.

Bu kitap Allah tarafından indirilmiştir. Allah, düşmanlarından intikam alması bakımından herşeye galiptir. Onların ne yaptıklarını çok iyi bilendir. Kullarının işledikleri günahları affeden ve tevbeleri kabul edendir. Bu itibarla hiçbir günahkar ümitsizliğe kapılmamalıdır. Allah, cezalandırması da şiddetli olandır. Bu sebeple de Allah'ın merhametine güvenilerek, onun emir ve yasaklarına karşı gelinmemelidir. Devamlı olarak ondan korkulmahdır. Allah, yaratıklarından dilediğine karşı lütuf ve nimet sahibidir. Onlara hak etmedikleri halde çeşitli nimetler verir.. Allah’tan başka kendisine kulluk edilecekk hiçbir ilâh yoktur. O halde onun dışında hiçbir şeye kulluk etmeyin. Dönüşünüz sadece onadır. Bu itibarla onun dışında ilahtaştınlan şeylerin hiçbir etkileri yoktur.

Allahü teâlâ, bu âyetlerde kulunun, rabbine ümit ile korku arasında ibadet etmesini, ondan tamamen ümidini kemenin veya onun azabından korkmamanın doğru olmadığını beyan etmektedir. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Ey peygamber, kullanma benim son derece bağışlayıcı ve merhametli olduğumu, azabımın da gerçekten can yakıcı bir azap olduğunu söyle. Hicr Sûresi, Âyet: 49-50.

4

Allah'ın âyetleri üzerinde ancak kâfirler münakaşa ederler. Ey Rasûlüm, o kâfirlerin ülke ülke dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

Allah'ın birliğini gösteren âyet ve delilleri hakkında ancak onun birliğini inkâr edenler tartışmaya girişirler. Ey Rasûlüm, kâfirlerin, memleket memleket dolaşmaları, inkârlarına rağmen oralarda yerleşip kalmaları seni, kâfirlere iyi davrandığımız yahut onların kısmen haklı oldukları kanaatine götürmesin. Zira biz onlara, ecelleri gelinceye kadar mühlet verir, inkârlarından dolayı derhal cezalandırmayız. Fakat onlar için takdir edilen gün gelince onları asla cezasız bırakmayız.

Allahü teâlâ kâfirlere mühlet vermesinin hikmetini beyan ettikten sonra Resûlüllah’a, geçmiş ümmetleri, onlara gönderilen peygamberleri ve onlarla peygamberleri arasındaki mücadeleleri ve onların sonunda cezalandırıldıklarını beyan ediyor ve böylece kavmi ile yaptığı mücadele hususunda kendisini teselli ediyor ve onların akıbetlerinin de geçmiş ümmetler gibi olacağını bildiriydi".

5

Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonra birçok topluluklar da (Peygamberlerini) yalanlamışlardı. Her ümmet kendi peygamberini hesaba çekmeye girişmişti. Hakkı bâtılla ortadan kaldırmak için haksız bir mücadele vermişti. Ben de onları yakalayıverdim. Azabım nasilmış bir bak.

Ey Rasûlüm, senin peygamberliğini yalanlayan ve seninle bâtıl yollarla tartışmaya giren bu kavminden önce Nuh kavmi ve o kavimden sonra gelen Âd, Semud, Lût kavimleri yalanlamışlardı. Bu ümmetlerin herbiri, peygamberlerine karşı birleşmiş ve onları öldürmeye kadar varmışlardı. Onlar peygamberlerine karşı batıl yollarla mücadele vennişlerdir. Böylece bâtılla hakkı ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Peygamberlerine karşı bu tür teşebbüste bulunanları öyle bir yakaladım ki benim, onları cezalandırmam nasılmış bir bak. Ben onları helak edip, kendilerinden sonra gelenlere ibret ve öğüt kıldım. Yurtlarını ve meskenlerini vahşi hayvanların yuvası haline getirdim.

6

Böylece kâfirlere: "Onlar cehennemliktir." diye rabbinin sözü hak olmuştur.

Ey Rasûlüm, sana anlattığım ümmetlerin, hakkı ortadan kaldırmak için haksız yere peygamberleriyle tartışmaları yüzünden azabımız gelip çattığı gibi seni yalanlayan ve senin getirdiğin hakkı ortadan kaldırmak için haksız yere seninle cedelleşen kavmin de azabı hak etmiştir. Çünkü onlar, cehennemliktirler.

7

Arşı taşıyanlar ve onun etrafında bulunan melekler, hamd ile rablerini tesbih edip ona iman ederler. Mü’minlerin günahlarının bağışlanmasını dileyerek şöyle derler: "Ey rabbimiz, rahmet ve ilmin herşeyi kaplamıştır. O halde tevbe edenleri ve yoluna tabi olanları bağışla. Onları cehennem azabından koru.

8

Ey rabbimiz, o mü’minleri ve babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz ki sen, herşeye galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin.

9

Ey rabbimiz, onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan muhakkak ona merhamet etmiş olursun. İşte büyük kurtuluş budur.

Allahü teâlâ bu âyetlerde, arşı yüklenen, dereceleri yüksek melekleri ve yine arşın etrafında bulunan melekleri bizlere bildiriyor ve onların mü’minler için Allah’tan nasıl hayırlı dileklerde bulunduklarını beyan ediyor ve buyuruyor ki: "Arşı yüklenen melekler ve arşın çevresinde bulunan melekler, rablerini överek, ona şükrederek tesbihte bulunurlar. Onlar, Allah’tan başka hiçbir ilâh bulunmadığını ikrar eder ve ona kulluk hususunda böbürlenmezler. Onlar, rablerinden, kendileri gibi rablerini birleyen mü’minlerin günahlarını affetmesini dilerler ve şöyle derler; "Ey rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin, bütün yaratıklarım kuşatmıştır. Sen herkese merhamet eder ve herkesin ne yaptığını bilirsin. Sen, sana ortak koşmaktan ve emirlerine karşı gelmekten vazgeçip tevbe eden, senin emir ve yasaklarına uyan kullarının günahlarım affet. Sen onları, kıyamet gününde cehennem azabından koru. Ey rabbimiz, sen bu mü’minleri, iman ehline vaadettiğin Adn cennetlerine koy. Onlarla birlikte senin yolunu tutan salih atalarını, eşlerini ve soylarımda Adn cennetlerine koy. Ey rabbimiz, sen, düşmanlarından intikam almakta herşeye galip olansın, yaratıklarının işlerini sevk ve idarede hikmet sahibisin. Ey rabbimiz, sen bu mü’min kullarını, tevbe etmeden önce yaptıkları kötülüklerin fena akıbetlerinden koru. Sen onları bu yaptıklarından dolayı hesaba çekip onlara azabetme. Sen kimi, kıyamet gününde, tevbe etmeden önce yapmış olduğu kötülüklerin cezasından koruyacak olursan şüphesiz ki sen ona rahmet etmiş olursun. İşte büyük kurtuluş da budur. Zira o kimse bu yolla cehennem ateşinden kurtulup cennete girmiş olur.

Allahü teâlâ, Arşı yüklenen meleklerin âhiretteki sayısı hakkında diğer bir âyette şöyle buyurmaktadır:

"Melekler göğün etrafındadırlar. O gün rabbinin arşını o meleklerin de üstünde sekiz melek yüklenir. Hakka Sûresi, âyet: 17.

Dünya hayatının devamı sırasında Arşı yüklenen meleklerin sayısı ise bir Rivâyete göre dört, diğer Rivâyete göre de sekizdir.

10

(Kıyamet günü) kâfirlere şöyle seslenilir: "Allah'ın gazabı sizin kendinize olan öfkenizden daha büyüktür. Çünkü siz (dünyada) İmana davet edildiğiniz zaman inkâr ediyordunuz."

Allah’ı inkâr edenler kıyamet gününde cehennem azabına girmeye çağırılırlar ve onlar gelip cehenneme girince öfkelenip kızarlar. Bunun üzerine onlara: "Sizin dünyada iken imana davet edildiğinizde Allah’ı inkâr ederken Allah’ı ga-zaplandınnaniz, sizin bugün kendi kendinize kızmanızdan ve nefsinizi suçlamanızdan daha büyüktü." denilir.

11

Kıyamet günü kâfirler şöyle derler: "Ey rabbimiz, bizi iki defa öldürdün iki defa da diriltin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi bir kurtuluş yolu var mıdır?"

Âyet-i kerime’de, cehenneme girmeye davet edilen kâfirlerin, suçlarını itiraf edecekleri, cehennem azabından kurtulmak için Allah’tan, çıkar bir yol istedikleri ve bunların, iki kere öldürülüp iki kere diriltildiklerini söyledikleri zikredilmektedir.

Burada ifade edilen "İki kere öldürülme" ve "İki kere diriltilme"den neyin kasdedildiği hakkında şu görüşler de zikredilmektedir."

Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas, Katade, Dehhak ve Ebû Mâlik'ten nakledilen bir görüşe göre "İki kere öldürülmek"ten maksat, insanların, atalarının sulbünde iken ölü olmaları bir de dünyada yaşadıktan sonra ölmeleridir." İki kere diri" olmalarından maksat ise insanların meniden hayat bulmaları ve öldürüldükten sonra âhirette diriltilmeleridir. Dehhak, İbn-i Abbas ve ibn-i Mes'ud bu hususu izah ederlerken şu âyetin de bunu beyan ettiğini söylemişlerdir. "Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? Halbuki siz, ölüler idiniz sizi o diriltti. Sonra öldürecek sonra tekrar diriltecektir. Nihâyet ona döndürüleceksiniz. Bakara Sûresi, âyet: 28.

Süddî'ye göre ise "İki kere öldürülmek"ten maksat, insanların dünyada iken öldürülmeleri ve kabirde diriltilip hesaba çekildikten sonra tekrar öldürülmeleridir. "İki kere diriltilmeleri"nden maksat ise, kabirlerinde diriltilmeleri ve kabirden kalkarak âhirette diriltilmeleridir.

İbn-i Zeyd'e göre ise "İki kere öldürülmelerinden maksat, insanlar Hazret-i Âdem'in sulbünde iken Allah'ın onlardan ahd aldıktan sonra onları öldürmesi ve daha sonra rahimlerde yarattıktan sonra doğup yaşamalarından sonra onları öl-dürmesidir. "İki kere diriltiîme"lerinden maksat ise, insanların Hazret-i Âdem'in sulbünde iken diriltilip Allah’a ahd vermeleri, bir de rahimlerde oluşup dünyaya gelmeleriyle diriltilmeleridir.

Birinci görüş tercihe şayan görülmüştür. Zira Süddî ve İbn-i Zeyd'in görüşlerine göre insanlar iki defa değil üç defa diriltilmiş ve öldürülmüş olurlar. Âyet ise "İki kere öldürülmek"ten bahsetmektedir.

12

Onlara: "Bunun sebebi, yalnız Allah’a davet edildiğiniz zaman inkâr etmeniz, ona ortak koşulunca da tasdik etmenizdir. Hüküm, ancak yüceler yücesi olan ulu Allah’a aittir." denilir.

Kâfirlere şöyle cevap verilir: "Ey kâfirler, sizin için bir kurtuluş yolu yoktur. Zira insanlar, sadece Allah’ı birlemeye davet edildiği zaman sizler, ilahlığın sadece Allah’a ait olduğunu inkâr ettiğiniz ve "Bütün ilahları tek bir ilâh mı yapalım?" dediniz. Herhangi biriniz ve "Bütün ilahları tek bir ilâh mı yapalım?" dediniz. Herhangi birşey Allah’a ortak koşulduğunda ise siz, ona ortak koşanı tasdik ettiniz. Artık bugün hüküm yalnız, yüceler yücesi olan ulu Allah’a aittir. Onun hükmüne kimsenin müdahale etmesi mümkün değildir. Bu itibarla siz cehennemde ebedi olarak kalacaksınız.

13

Size delillerni gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Bunlardan ancak Allah’a yönelen ibret alır.

Ey insanlar, size bildiğiniz ve hak olduğunun delillerini gönderen ancak Allah’tır. Gökten yağmur yağdırıp yerden bitkiler bitirerek sizin rızkınızı veren de O'dur. Fakat Allah'ın birliğini gösteren bu delillerden ancak ona yönelen ve ona itaat etmeye boyun eğen kimseler ibret alır. Şımarık kâfirlerin bunlardan öğüt alma nasipleri yoktur.

14

Ey iman edenler, kâfirler istemeseler de dini Allah’a tahsis ederek sadce ona yalvarın.

Ey Mü'minler, sadece Allah’a kulluk edin, ibadetinizi ona tahsis edin, hiçbirşeyi ona ortak koşmayın, İbadet ve itaatlerinde Allah’a ortak koşan kâfirler sizin yalnızca ona, İbadet ve itaatinizden hoşlanmasalar da böyle yapın.

15

Makamları yücelten ve arşın sahibi olan Allah, insanları, buluşma günü olan kıyametle uyarmak için kullarından dilediğine emri ile ruhu (vahyi) indirir.

Âyet-i kerime’de geçen ve makamları yücelten" diye tercüme edilen cümle iki şekilde izah edilmiştir. Birinci şekli Mealde verildiği gibidir. Buna göre âyetin açıklaması şöyledir: "Allah yaratıkları, ilim ve ahlak yönünden birbirlerinden farklı kılmış, onların bazılarının derecelerini diğerlerinden yükseltmiştir. Peygamberlerin, Meleklerin ve Salih kulların derecelerini diğerlerinden üstün kılmıştır.

Bu cümlenin diğer bir izah şekli ise şöyledir: "Allah, yaratıklarından pek yücedir, üstün sıfatlara sahiptir. Bu sıfatların biri de Allah'ın herşeyi kuşatan Arş'ın sahibi olmasıdır. Yine âyet-i kerime’de geçen: " Allah, kullarından dilediğine emriyle ruhu indirir. "Cümlesi de farklı şekillerde izah edilmiştir. Katedeye göre buradaki "Ruh" tan maksat," Vahiy" Dehhaka göre "Kitap" İbn-i Zeyd'e göre "Kur'an" Süddi'yi gröe ise "Peygamberlik"tir. Taberi bu izahlar arasında farklar bulunsa da mânâlarının birbirlerine yakın olduğunu söylemekte ve neticelerinin aynı olacağını ifade etmektedir.

Âyette geçen "Buluşma günü"nden maksat, kayamet günüdür. O güne buluşma günü denmesinin sebebi, yaratanla yaratılanların karşı karşıya gelmesi, gökte yaşayanlarla yerde yaşayanların birbirleriyle buluşması ve insanların bir arada toplanmalardır.

16

O gün insanlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbirşeyi Allah’a gizli değildir. "Bugün hakimiyet kimindir?" diye sorulur" Bir ve kahhar olan Allah’ındır. " cevabı verilir.

Kıyemet gününde kendilerine Peygamber gönderilerek uyarılanlar, gören gözler önünde açıkta bulunacaklardır. Onların birbirlerini görmelerine engel olacak ne bir dağ ne de bir ağaç bulunacaktır. Bu hususu beyan eden âyetlerde şöyle buyuruluyor: "Ey Rasûlüm, kıyamet günü dağların ne olacağını sorarlar, sen onlara şöyle de: "Rabbin onları (un ufak edip) savuracaktır." "Yerlerini dümdüz boş bir arazi halinde bırakacaktır." "Sen orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremezsin." Ta-Ha Sûresi, âyet: 105-107

O gün insanların hiçbirşeyi Allah’a gizli kalmayacaktır. O gün Allah: "Bugün hükümranlık kimindir?" diye sorar ve bu soruya yine bizzat kendisi: " Bir ve kahbar olan Allah’ındır." cevabını verir.

17

Bugün herkese dünyada kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı çok çabuk görendir.

Allah yaratıkları tekrar diriltip kabirlerinden çıkarttığı zaman onlara şöyle diyecektir: " Bugün herkese, dünyada iken yaptığının karşılığı verilecektr. Hayır işleyen mükâfaatlandırılacak şer işleyen ise ceazalandırılacaktır. Bugün hiçbir haksızlık yapılmayacaktır. Hayır işleyenin amelinin mükafaatı eksiltilmeyecek şer isleyenin cezası artılılmayacaktır. Şüphesiz ki Allah, kullarını kıyamet gününde süratli bir şekilde hesaba çekecektir.

Peygamber efendimiz(sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlânın, bir hadis-i Kudsihe zulmü hem kendisine hem de kullarına haram kıldığını beyan ederek şöyle buyurduğunu ziketmektedir.

"Ey kullarım, ben zulmü kendime haram kıldım. Sizlerin aranızda da haram kıldım. Sakın birbirinize zulmetmeyin. Ey kullarım, hepiniz sapiksınızdır. Ancak benim doğru yolu gösterdiğim müstesnadır. Benden hidâyet dileyin sizi hidâyete erdireyim. Ey kullarım, hepiniz açsmızdır. Benim doyurduğum müstesnadır. Benden yemek isteyin sizi doyurayım. Ey kullarım, hepiniz çıplaksınızdır. Ancak benim giydirdiğim müstesnadır. Benden kendinizi giydirmemi isteyin ben sizi giydireyim. Ey kullarım, sizler gece ve gündüz hata işlersiniz. Ben ise bütün günahları affederim. Benden af dileyin sizi affedeyim. Ey kullarım, sizler bana zarar verme durumuna gelemezsiniz ki bana zarar veresiniz. Yine sizler bana fayda verme durumuna gelemezsiniz ki bana menfaat sağlayasınız. Ey kullarım, şâyet sizin önceki geçenleriniz, sonradan gelecekleriniz, insanlarınız ve cinleriniz, içinizden en takva sahibi olan birinin kalbi gibi olsanız bu benim mülkümde hiçbirşeyi artırmaz. Ey kullarım, şâyet sizin önceki geçmişleriniz, sonradan gelecekleriniz, insanlarınız ve cinleriniz, içinizden en facir bir adamın kalbi gibi olsanız bu benim mülkümden hiçbirşeyi eksiltmez, Ey kullarım, şâyet sizin önceki geçmişleriniz, sonradan gelecekleriniz, insanlarınız ve cinleriniz hep bir araya toplanıp benden istekelerde bulunacak olsanız ben de her insana istediğni verecek olsam bu verilenler benim mülkümden ancak denize girip çıkan bir iğnenin, denizin suyundan eksilttiği kadar bir miktar eksiltir. Ey kullarım ben sizin amelilerinizi zaptettirip saymaktayım. Sonra onların karfıtıklarının size tam olarak vereceğim. Kim, işlediği amelin hayırlı olduğunu görürüse Allah’a hamdetsin. Kim de bunun dışında bir amel bulacak olursa ancak kendisini kınasın.

18

Ey Rasûlüm, sen onları yaklaşan kıyamet günüyle uyar. O gün yürekler gırtlaklara dayanır, insanlar elem ve ızdırap içinde yutkunurlar. Zalimlerin ne bir sıcak dostu ne de makbul bir şefaatçisi vardır.

Ey Rasûlüm, sen kavminin müşriklerini, yaklaşan kıyamet günüye uyar. O gün Allah'ın huzuruna kötü amelleriyle çıkıp Allah'ın, kendilerini can yakıcı bir azapla cezalandırılmasını hak etmiş olmasınlar. O gün kalbler, Allah'ın cezalandırması korkusundan yerlerinden oynayıp gırtlaklara dayanır. İnsanlar onları tekrar yerlerine döndürmek isterler ve bu sebeple yutkunup dururlar. Fakat kalbler ne geri dönüp insanları rahatlatırlar ne de ağızlarından dışarı çıkıp onları öldürürler. O gün, Allah’ı inkâr eden zalimler için ne sıcak bir himayeci vardır ki onları Allah'ın azabına karşı himaye etmeye kalksın ne de bir aracı vardır ki onlar için şefaatçi olsun.

19

Allah, gözlerin hain bakışını ve kalblerin gizlediklerini bilir.

"Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime’de, herşeyi bilme sıfatının bir tecellisi olarak gözlerin hainliklerini ve sinelerde gizlenen sırlan da bildiğini beyan etmektedir.

Abdullah b. Abbas, gözlerin hainliğine misal vererek: "Kişi girmiş olduğu evde veya yanlarından geçmiş olduğu insanların içinde insanları savsaklayarak bir kadına bakar, insanlar kendisine baktığında da gözlerini kapatırsa işte hain bakış budur, "demiştir. Dehhak ise "Hain bakışın, göz kırpmak, gördüğü halde Müslim, K. el-Birr, bab: 55, Hadis No: 2577/Ahmed b. Hanhel, Müsnetl, C.5. S. 160

Görmedim." demek veya görmediği halde "Gördüm" demek olduğunu söylemektedir.

20

Allah, hak ile hükmeder. Müşriklerin, Allah’tan başk edindikleri ilâhlar ise hiçbirşeye büküm veremezler. Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir, görendir.

Allah, hain bakan gözler hakkında da hain bakışın neticesinde kalblerde gizlenen düşünceler hakkında da hak olan hükmünü verir. Harama karşı gözlerini yuman ve kalbinin vesveselerinden ayrı durana güzel mükafaat verir. Harama bakan ve kalbinde kötülük işleme hislerini taşıyanları ise layık oldukları cezalar ile cezalandırır.

Allah’a ortak koşan müşriklerin, Allah'ın dışında taptıkları put ve heykelleri ise hiçbir hüküm veremezler. Zira onlar herhangi bir şeyi bilmez ve hiçbir şeye güç te yetiremezler. O halde siz, herşeye kadir olan amellerinizden herhangi bir şey kendisine gizli kalmayan Allah’a kulluk edin ki iyilik edenlerinizi iyilikle mükafaatlandırsın, kötülük edenleri ise kötülükleriyle cezalandırsın. Şüphesiz ki Allah dillerinizin konuştuğu herşeyi çok iyi işitendir. Azalarınızın yaptığı amelleri çok iyi görendir.

21

Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden ünce geçmiş kavimlerin akıbeti nasıl olmuş görmüyorlar mı? Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden çok daha güçlüydüler. Öyleyken işledikleri günahlar yüzünden Allah onları cezalandırdı. Onları Allah'ın azabından koruyan da olmadı.

Allah’a ortak koşmaya devam eden ve kendilerine gönderilen Peygamberi yalanlayan müşrikler, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce gelen ve kendilerinin yaptığım yapan ümmetlerin sonlarının ne olduğunu görmezler mi? Onlardan önceki o Ümmetler bunlardan daha güçlü kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri daha fazla idi. Onların ne güçleri ne de yeryüzünde meydana getirdikleri eserleri onlara fayda sağladı. Allah onları, isyanlan yüzünden ezabıyla kıskıvrak ya-kalayıverdi Onlar, kendilerini Allah'ın azabından korruyacak hiçbir yardımcı bulamadılar ve Allah onları helak etti.

22

Çünkü kendilerine apaçık delillerle Peygamberleri gelirdi, onlar ise inkâr ederlerdi. Bu yüzden de Allah, onları azabiyla helak etmişti. Şüphesiz o kudret ve kuvvet sahibidir. Cezai çok şiddetli olandır.

Bu müşriklerden önceki kafirlerin helak edilme sebepleri, onlara Allah'ın Peygamberleri Allah'ın varlık ve birliğini gösteren apaçık deliller getirdiği halde onların, Peygamberleri reddetmeleri ve Allah'ın birliğini inkan etmleriydi. İşte bunun üzerine Allah onları azabıyla yakalamış ve helak etmişti. Şüphesiz ki Allah, kuvvet ve kudret sahibidir. Hiçbir şey ona galip gelemez ve onu âciz bırakamaz. O, azabı pek şiddetli olandır.

Allahü teâlâ bu Âyette Resûlüllahı yayanlayan Kureyş müşriklerini tehdit etmekte, onları, imanlarından vazgeçmeye çağırmakta, aski halde kendilerinden önceki müşriklerin akıbeterine uğrayacaklarını bildirmektedir.

23

Bak. Âyet 24.

24

Doğrusu biz, Mûsayı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavuna, Hamana ve Karuna göndermiştik de onlar: "Bu yalancı bir sihirbazdır." demişlerdi.

Şüphesiz ki biz Mûsayı, âyetlerimizle ve apaçık bir delille Firavuna, Hâmâna ve Karuna göndenniştik te onlar da Mûsaya: "Âsâ ile sihir yapan bir sihirbazdır ve Allah’a karşı yalan, söyleyen, insanlara, Peygamber olarak gönderildiğini iddia eden bir yalancıdır."- demişlerdi.

Allahü teâlâ bu âyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)i, kavmi olan Kureyşl il erden gördüğü çeşitli eziyetlere karşı teselli etmekte, onlardan önce Hazret-i Mûsanın da, kavmindan çeşitli eziyetler gördüğünü bildirmektir.

25

Mûsa nezdimizden onlara gerçeği getirince, Firavun ve beraberindekiler, adamarına: "Mûsa ile beraber Allah’a iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın, "dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkmağa mahkumdur..

Mûsa, Firavun Hâman ve Karuna, tarafımızdan, Allah’ı birleme ve ona, itaat etme gerçeğini götürünce onlar Mûsayı dinlemediler, Onlar, daha önceden beri tatbik ettikleri İsrail oğullarının erkek çocuklarını öldürmeleri yanında ayrıca Mûsaya iman edenlerin de erkek çocuklarını öldürmelerini ve kadınlarını sağ bırakmalarını emrettiler. Ancak kâfirlerin, iman ehline kurmuş olduklan tuzaklar haktan uzaktır ve boşa çıkmaya mahkumdur.

Görüldüğü gibi Firavun, İsrailoğullarının çoğalıp iktidarı elinden alacakları korkusuyla onların erkek çocuklarını öldürüp kadınlarını sağ bırakmakta iken Hazret-i Mûsa ortaya çıkıp onu imana davet edince bu sefer ona her iman edenin erkek çocuklarının da öldürülmesini emretmiştir. Fakat Allah onun bu tuzağını kendi aleyhine çevirmiş ve onu yok etmiştir.

26

Firavun kavmine şöyle dedi: "Bırakın beni Mûsayı öldüreyim. O, rabbini çağıradursun, Onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bozgunduk çıkarmasından korkuyorum."

Firavun, çevresinde bulunanlara: "Bırakın beni Mûsayı öldürüp kurtulayım., O, kendisini Peygamber olarak gönderdiğini söylediği rabini yardımına çağıradursun. Zira ben onu öldürmezsem onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya Mısır topraklarında, sizi çağırdığı rabbine ibadet etme fesadını yayacağından korkuyorum."

Âyet-i kerime, Firavunun, Hazret-i Mûsayı öldürmeyi kastettiğini, Allahü teâlâya açıkça karşı koymaya giriştiğini ve bu tutumunu kavmine anlatırken de vaaz ve nasihat eden bir insan pozuna büründüğünü beyan etmektedir. Bu tür Tağutların yaldızlı sözlerine aldanılmaması gerekmektedir.

27

Mûsa da Firavuna ve onun kavmine şöyle dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a sığındım."

Mûsa, Firavuna ve kavmine şu cevabı verdi: "Ey kavmim, ben insanların hesaba çekileceği hesap gününe iman etmeyen her zorba kibirlinin şerrinden, benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a sığınırım."

*Hazret-i Mûsa, Firavunun şerrinden Allah’a sığınırken onun, âhirete iman etmeme sıfatını zikretmektedir. Zira, âhirete iman etmeyen kişi, hesaba çekileceğinden korkmadığı için iyiliklerden dolayı mükafaatlandırılacağını ve kötülüklerden dolayı da cezalandırılacağını beklemez. Böylece nefsinin ve şeytanın, kendisine süslü gösterdiği her şeyi rahatlıkla yapabilir.

28

Firavun ailesinden, imanını gzileyen mü’min bir adam, kavmine hitaben şöyle dedi: "Bir adamı "Rabbim Allah tır." dediği için mi öldüreceksiniz? Halbuki o size, rabbinizden apaçık deliller getirmiştir. Eğer yalancı ise yalanının vebali sadece kendinedir. Eğer doğru söylüyorsa size va-adettiği azabın bir kısmı mutlaka başınıza gelir. Şüphesiz ki Allah, haddi aşan yalancıyı hiçbir zaman doğru yola ulaştırmaz.

Firavun Mûsa'yı öldürmek isteyince kavminden Mûsa'ya iman eden ve imanım Firavundan gizleyen biri, Firavunun bu davranışına karşı çıkarak şöyle dedi: "Ey kavim, siz Mûsa'yı sırf "Rabbim Allah’tır" dediğin için mi öldürmek istiyorsunuz? Halbuki o, rabbiniz tarafından size söylediklerinin gerçek olduğunu ortaya koyan "Âsâ" ve "Parlayan el" gibi mucizeler getirdi. Şâyet Mûsa, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğu sözünde yalancı ise onun yalancılığının günahı sadece kendisine aittir. Şâyet size söylediğin bu sözde doğru ise ve sizler de bu batıl dîniniz üzere devam ederseniz, onun size vadettiği felaketlerin bir kısmı gelip size dokunur. O halde sizin onu öldürmenize hiç gerek yoktur. Şüphesiz ki Allah, haksız yere kan akıtarak haddi aşan ve rabbine karşı yalan uyduran insanı başarıya ulaştırmaz, ona doğru yolu göstermez."

İmanını gizleyen bu kişi, sözlerine devamla şöyle demiştir:

29

Ey kavmim, yeryüzünde galip olarak bugün hakimiyet sizindir. Ama bize Allah'ın azabı gelirse bizi onun azabından kim kurtarabilir?" Firavun şöyle dedi: "Ben size, kendi görüşümden başkasını söylemiyorum. Ben sizi ancak doğru yola sevkediyorum."

Ey Firavun ve topluluğu, bugün Mısır topraklarında, İsrailoğullarına galip olarak hakimiyet sizindir. Şâyet Mûsa'yı öldürmenizden dolayı bize Allah'ın azabı gelecek olursa onun azabına karşı bize kim yardım edebilecektir?

Firavun ise bu mü’min kula cevaben şöyle dedi: "Ey insanlar, ben kendim için uygun ve doğru olduğuna inandığım görüşümün sizin için de uygun olduğunu söylüyorum. Ben, kendi görüşümden başkasını söylemiyorum ve ben, Mûsa'nın öldürülmesini emrederek sizleri ancak doğru yola çağırıyorum. Zira sizler onu öldürmezseniz o sizin dininizi değiştirecek ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaktır.

30

O mü’min adam da şöyle dedi: "Ey kavmim, peygamberlerine karşı işbirliği yapan toplulukların uğradıkları "Azap günü" gibi bir günün başınıza gelmesinden korkuyorum.

31

Nuh, Ad, Semud ve onlardan sonra gelen kavimlerin durumu gibi... Allah, kullarına zulmetmeyi asla istemez."

Firavunun kavminden iman eden kişi, Firavun ve topluluğuna şöyle dedi: "Ey kavmim, sizin, Mûsa'yı öldürnıeniz halinde, geçmiş ümmetlerden, peygamberleri aleyhine işbirliği yapan insanların uğradıkları azap günü gibi bir günün azabına uğrayacağınızdan korkuyorum. Allah'ın, Nuh, Âd, Semud ve onlardan sonra gelen kavimlere tatbik edegeldiği kanununu sizlere de tatbik ederek sizi helak edeceğinden korkuyorum. Allah, helak etmiş olduğu bu ümmetleri suçsuz olarak helak etmemiştir. Zira o, kullarına asla zulmetmek istemez. Ancak onları hak ettikleri cezalardan dolayı helak etmiştir.

32

Ey kavmim, sizin için, insanların birbirlerini çağıracakları o kıyamet gününden korkuyorum.

Bu âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir. Bunlardan biri, mealde verildiği gibidir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Firavunun kavminden iman eden kişi, sözlerine devamla, Firavun ve topluluğuna şöyle dedi: "Ey kavmim, ben sizler için cennetliklerin cehennemliklere cehennemliklerin de cennetliklere seslendiği veya Sur'a üfleminin ortaya çıkardığı korkudan dolayı insanların birbirlerini yardıma çağırdıkları o dehşetli günün azabından korkuyorum."

Allahü teâlâ diğer âyet-i kerimelerde cennetliklerin cehennemliklere ve cehennemliklerin de cennetliklere seslenerek birbirleriyle konuştuklarını şu şekilde beyan etmektedir. "Cennetlikler, cehennemliklere "Rabbimizin bize vaadettiğini gerçek bulduk siz de rabbinizin size vaadettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Cehennemlikler de "Evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağına şöyle seslenir: "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun. Araf Sûresi, Âyet: 44.

İkinci bir izah şekli ise şöyledir: Firavunun kavminden iman eden o kişi Firavun ve topluluğuna şöyle demiştir: "Ey kavmim, ben sizin için Mü’minlerin cehennemin dehşetini görüp kaçıştıkları günün azabından korkuyorum."

Kıyamet gününde gökler yarılıp melekler yeryüzüne inince ve cehennem getirilip insanların önüne kurulunca, insanlar gerisin geri kaçarlar. Fakat her gittikleri yerde meleklerin kendilerini çember içine aldıklarım görecekler ve tekrar yerlerine dönmek zorunda kalacaklardır. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Rabbin ve saf saf olan melekler karşına çıktığı zaman" "İşte o gün cehennem getirilecek yine o gün insan herşeyi anlayacaktır. Fakat bu anlamanın ona ne faydası olacak Şecr Sûresi, âyet: 22-23

33

O gün arkanızı dönüp kaçacaksınız. Fakat hiç kimse sizi Allah'ın azabından koruyamayacaktır. Allah, kimi doğru yoldan saptirirsa artık onu hidâyete erdirecek hiç kimse yoktur.

İşte o gün sizler Allah'ın azabından ve cehennemi gözünüzle görmenizden dolayı arkanızı dönüp kayacaksınız. Fakat sizi Allah'ın azabından kurtaracak hiçbir kimse bulamayacaksınız. Allah kimi saptırır da onu hakka muvaffak kılmazsa artık onu yola iletecek hiçbir kimse bulunmayacaktır.

34

Şüphesiz ki daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti. Onun getirdiklerinden de devamlı şüphe etmiştiniz. Yusuf ülünce de "Allah, bundan sonra hiçbir peygamber göndermeyecek." demiştiniz. İşte Allah, haddi aşan şüphecileri böyle saptırır.

Ey kavim, size Mûsa'dan önce peygamber olarak Yusuf geldi. O size apaçık deliller getirmişti. Yusuf un sizlere rabbiniz katından getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihâyet Yusuf öldü sonra sizler "Allah, Yusuftan sonra artık peygamber göndermez." dediniz. İşte Allah, kendisini inkâr ederek haddi aşan ve peygamberlerinin verdiği haberlerden şüphe eden kimseleri böyle haktan uzaklaştırır.

35

O şüpheciler, kendilerine verilmiş bir delil bulunmadan Allah'ın âyetleri üzerinde münakaşa ederler. Onların bu hareketleri Allah'ın nezdinde de, mü’minlerin yanında da büyük bir gazap vesilesidir. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.

Mü’min kul, sözlerine devamla Firavun ve topluluğuna şöyle demiştir: "Allah'ın saptırdığı, haddi aşan ve şüpheye düşen insanlar, kendilerine Allah tarafından hiçbir delil gelmediği halde, peygamberlerinin, kendilerine getirdikleri delil ve mucizeler hakkında tartışmaya girdiler, o delil ve mucizeleri yalanlamaya kalkıştılar. Allah'ın âyetleri hakkında yapmış oldukları bu tartışmalar hem Allah katında hem de Allah’a iman eden mü’minler katında büyük bir gazap vesilesidir. Allah, ellerinde hiçbir delil bulunmadığı halde onun âyetleri hakkında tartışmaya girişen insanların kalblerini mühürlediği gibi her böbürlenen zorbanın kalbini de mühürler.

36

Bak. Âyet 37.

37

Firavun, (Veziri Hâmân'a): "Ey Hâmân, benim için yüksek bir kule yap. Belki onunla yollara, göklerin yollarına ulaşırım da Mûsa'nın ilahını görürüm. Şüphesiz ki ben, Mûsa'nın yalancı olduğunu sanıyorum, dedi. İşte Firavunun kötü ameli kendisine böylece güzel gösterilip ve doğru yoldan alıkonuldu. Firavunun tuzağı elbette helakle sonuçlanacaktı.

Firavun kavminden iman eden kul, Firavunun, Mûsa'nın öldürülmesini emretmesi üzerinde onu bu işe girişmekten alıkoymaya çalışmış ve Mûsa'yı öldürmenin sonucunun felaket olacağına dair Firavunun dikkatini çekmiştir. Bunun üzerine Firavun, kendisinin, şer işlerinde danışmanı olan Hâmân'a şöyle demiştir: "Ey Hâmân, sen benim için yüksek bir kule yap. Belki ben oraya çıkarak göklere yükselme yolunu bulur ve orada Mûsa'nın ilahını görürüm. Bununla beraber ben, Mûsa'nın yalancı olduğunu sanıyorum."

Evet, Allah, kendisine karşı isyan eden Firavuna, yapmış olduğu kötü amelleri güzel gösterdi ve böylece Firavunun kendi nefsi onu doğru yoldan alıkoydu. Şüphesiz ki Firavunun Mûsa'nın ilahını görmek için yaptığı iş neticesiz kalacaktı. Firavunun, kule yapımı için harcamış olduğu herşey boşa gitmiş olacaktı.

38

(Firavunun ailesinden, imanını gizleyen) o mü’min adam, sözlerine şöyle devam etti: "Ey kavmim, bana uyun size doğru yolu göstereyim.

39

Ey kavmim, muhakkak bu dünya hayatı gelip geçici bir geçimlikten ibarettir. Âhiret ise şüphesiz, karar kılınacak bir mekandır.

Firavunun kavminden iman eden kişi kavmine şöyle dedi: "Eğer bana uyar ve size söylediklerimi kabul edecek olursanız ben sizlere doğru yolu açıklarım. O yolu tuttuğunuz takdirde kurtuluşa ermiş olursunuz. O yol da Allah'ın, Mûsa ile göndermiş olduğu dindir. Ey kavmim, dünyada iken size verilen bu hayat, ancak bir geçimliktir. Sizler, eceliniz gelinceye kadar bu dünya hayatında yaşayacaksınız. Sonra öleckesiniz ve bu hayatı kaybedeceksiniz. Ondan sonra varacağınız âhiret yurdu ise devamlı kalacağınız bir yerdir. Artık orada ölüm diye birşey yoktur. O halde âhiret yurdunu isteyin ve onun için amel işleyin.

40

Kim bir kötülük yaparsa, ancak yaptığı kötülük kadar ceza görür. Kim de erkek olsun kadın olsun, mü’min olarak bir salih amel işlerse işte onlar cennete girerler ve orada hesapsız nimetlerle rızıklandırılırlar.

Kim, bu dünya hayatındayken Allah’a karşı gelerek kötü amel işleyecek olursa, ancak işlediği amel kadar cezalandırılacaktır. Erkek olsun kadın olsun her kim de Allah’a iman ederek salih amel işleyecek olursa işte onlar âhirette cennete girecekler ve onlara orada hesapsızca rızık verilecektir. Onların mükafaatları kat kat olacak, cehennemliklerinki gibi sadece yaptıklarının karşılığı olarak kalmayacaktır.

41

Ey kavmim, neden, ben sizi kurtuluşa davet ederken siz beni ateşe davet ediyorsunuz?

42

Siz beni, Allah’ı inkâr etmeye ve bilmediğim bir şeyi ona ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben sizi, herşeye galip ve çok affedici olan Aİ-laha davet ediyorum.

43

Şüphesiz ki sizin beni davet ettiğiniz şeyin, dünyada da âhirette de insanları çağıracak hiçbir gücü yoktur. Bizim varacağımız yer, Allah'ın huzurudur. Haddi aşanlar, işte onlar, cehennemliklerin ta kendileridir.

44

İlerde size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a bırakıyorum. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok iyi görendir."

Firavun kavminden, iman etmiş olan o kişi, sözlerine devamla şöyle dedi: "Ey kavmim, ne oluyor size? Ben sizi, Allah’a iman edip peygamberi Mûsa'ya tabi olarak Allah'ın azabından kurtulmaya davet ederken siz beni, cehenneme sokacak işleri yapmaya davet ediyorsunuz, Firavunun dininde kalmamı istiyorsunuz. Benim, Allah’ı inkâr etmemi ve ibadete layık olduklarını bilmediğim şeyleri ona ortak koşmamı istiyorsunuz. Ben ise sizi, herşeye galip olan ve tevbe edenlerin günahlarını bağışlayan Allah’a kulluk etmeye davet ediyorum. O halde gelip Allah’a kul olun. Herhangi bir menfaat ve zarar veremeyecek şeyleri bırakın.

Gerçekten, sizlerin, beni kulluk etmeye davet ettiğiniz putların, dünyada da âhirette de herhangi bir şeye davet etmeleri sözkonusu değildir. Çünkü onlar, konuşamayan ve anlamayan cansız varlıklardır. Onlar, kendilerine dua edenlere cevap verme gücünde değillerdir. Öldükten sonra hepimizin dönüp varacağı yer Allah'ın huzurudur. O, orada bizleri hesaba çekecektir. Allah’a ortak koşarak ve Allah haram kıldığı halde insanları öldürerek haddi aşan kimseler ise cehennemliklerin ta kendileridir. Eğer Mûsa'yı öldürecek olursanız siz de cehennemlik olursunuz.

Ey kavim, sizler, Allah'ın azabını gözlerinizle gördüğünüz zaman benim size söylediğim bu şeylerin gerçek olduğunu hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a bırakıyor ve ona tevekkül ediyorum. Zira o, kendisine tevekkül edenler için kafidir. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok iyi görendir. Onlardan kimin itaatkâr kimin de isyankâr olduğunu bilir. Herkese yaptığı amelin karşılığını verir.

45

Allah o mü’min adamı, Firavunun ve adamlarının kurdukları tuzağın kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de kötü bir azap kuşatıverdi.

Allah, Firavun ailesinden iman eden bu mü’min kulu, iman ettiğinden dolayı, Firavun ve adamlarının, kendilerine karşı gelenlere yapmış oldukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini ise azapların kötüsü kuşattı.

Âyette zikredilen "Firavun ailesinden" maksat, ona tabi olanlar ve ona itaat edenlerdir. "Azapların kötüsü"nden maksat ise, suda boğulmak sonra da cehenneme atılmaktır.

46

O azap ateştir. Onlar sabah akşam ateşe takdim edilirler. Kıyamet kopunca da "Firavun ailesini azapların en şiddetlisine sokun." denilecektir.

Firavun kavminin uğratılacağı o kötü azap, ateş azabıdır. Onlar, sabah akşam, ruhları siyah kuşların içinde olmak üzere kıyamet gününe kadar o ateşe takdim edilirler. Kıyamet kopunca da Firavun ve taraftarlarım "Azapların en şiddetlisi olan cehennem azabına koyun." denilir.

*Süddî diyor ki: "Firavun kavminin ruhları siyah kuşlar şeklindeki varlıklar içindedir. Onlar günde iki defa, sabah ve akşam ateşe takdim edilirler. Kıyamet kopuacaya kadar bu böyle olur."

Katade'den ise, şunu söylediği rivâyet edilir: "Firavun taraftarlarına bir azap olmak üzere, sabah akşam cehennemdeki yerleri gösterilir. "Ey Firavun ailesi. işte sizin cehennemdeki yeriniz budur." denilir.

47

Kâfirler cehennemde birbirleriyle münakaşa ederlerken, güçsüzler büyüklük taslayanlara şöyle diyeceklerdir. "Biz size uymuştuk. Şimdi ise siz ateşin bir kısmını olsun bizden uzakiaştırabilir misiniz?

48

Büyüklük taslayanlar ise: "Şimdi hepimiz cehennemdeyiz. Şüphesiz Allah, kulları arasında hükmünü vermiştir." derler.

Ey Rasûlüm, sen o kâfirlere, cehennem ateşinin içinde birbirleriyle tartışacaklarını hatırlat. O zaman Allah’a ortak koşmakta ve onu İnkârda ileri gelenlerine tabi olan zayıf ve güçsüzler, tabi oldukları şımarık liderlerine şöyle diyeceklerdir: "Biz dünyada kâfirlikte size uyduk. Bugün sizler azabın bir kısmını olsun bizden hafifletir misiniz? Zira biz dünyada iken sizin emrinize koşuyorduk. Bu azap bize sizin yüzünüzden geldi. Siz olmasaydınız biz orada iman etmiş olurduk, başımıza bunlar da gelmezdi. Kendilerine uyulan şımarık liderler ise, dünyada iken peşlerine taktıkları insanlara şu cevabı vereceklerdir. "Ey kavim, bizler de sizler de bu ateşte ebedi olarak kalacağız. Bundan kurtulmamıza imkan yoktur. Zira Allah, kulları arasında kesin hükmünü vermiştir. Cennetlikleri cennete cehennemlikleri de cehenneme yeri eşti rmiştir. Artık ne bizler, içinde bulunduğumuz bu sıkıntılardan kurtulabileceğiz ne de cennetlikler, içinde yaşamış oldukları nimetlerden mahrum olacaklardır."

49

Cehennem ateşinde bulunanlar, cehennem zebanilerine: "Rabbinize dua edin de azabımızdan birgün olsun hafifletsin." derler.

50

Cehennem zebanileri: "Size peygamberleriniz apaçık delillerle gelmiyor muydu?" derler. Onlar da: "Evet geliyordu." derler. Cehennem zebanileri de: "O halde kendiniz düa edin." derler. Şüphesiz ki kâfirlerin duasr hep boşunadır.

Cehennemlikler, cehennemin bekçilerinden ve idarecilerinden, içinde bulundukları sıkıntının hafifletilmesi için yardım isteyecekler ve onlara: "Siz olsun rabbinizi çağırın da bizim içinde bulunduğumuz bu azabı bizden dünya günüyle olsun birgün hafifletsin." diyeceklerdir. Cehennemin bekçi ve idarecileri ise onlara şu cevabı vereckelerdir: "Sizlere dünyada iken peygamberleriniz Al-Iahın varlığını ve birliğini gösteren deliller getirmediler mi? ki siz onu birleyip ona iman edesiniz ve onun dışındaki şeyleri ilâh kabul etmekten uzak olasınız." Cehennemlikler ise diyecekler ki: "Evet, peygamberlerimiz bize bu gibi deliller getirmişlerdi. Fakat biz onları yalanlamıştık."

Bunun üzerine cehennemin idarecileri onlara şu cevabı vereceklerdir: "O halde şimdi sizler, peygamberlerinizin sizleri iman etmeye üavet ettiği rabbinizi çağırın." Onlar da Allah’ı çağıracaklar fakat kâfirlerin duası hep boşuna olacaktır. Zira onlara müsbet hiçbir cevap verilmeyecek, onlara sadece: "Kesin sesi konuşmayın." denecektir.

51

Şüphesiz biz, peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edeceği kıyamet gününde mutlaka yardım edeceğiz.

Şüphesiz ki biz, peygamberlerimize ve onlara iman eden mü’minlere, hem dünya hayatlarında hem de meleklerin, peygamberlerin ve mü’minlerin, kâfirlerin aleyhine şahitlik edecekleri âhiret hayatında yardım ederiz.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, dünya hayatındayken, peygamberlerine yardım ettiğini bildirmektedir. Ancak Hazret-i Yahya, Hazret-i Zekeriyya, Hazret-i Şa'ye gibi peygamberler, kavimleri tarafından öldürülmüş, Hazret-i İbrahim ülkesini terkedip hicret etmek zorunda kalmış, Hazret-i İsa, öldürülme teşebbüsü neticesinde Allah tarafından göklere kaldırılmıştır. Bu sebeple âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir.

Birinci izah şekline göre âyet-i kerime’nin manası şöyledir: Allahü teâlâ, peygamberlerine, kendilerine eziyet edenlere karşı yardım etmiş, bu yardım onlara ya sağ iken erişmiş, Allah onları düşmanlarına galip getirmiş onlar da düşmanları ezmişlerdir. Hazret-i Davud, Hazret-i Süleyman ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlardandır.

Veya Allahü teâlâ, peygamberleri kavimleri tarafından öldürüldükten sonra onları öldürenleri helak etmiş böylece peygamberlerinin intikamını almış ve onların davalarına yardım etmiştir. Hazret-i Şa'ye ve Hazret-i Zekeriyya bunlardandır.

Veya kavimleri peygamberlerini öldürdükten sonra Allahü teâlâ o kavimlerin düşmanlarını onlara musallat etmiş ve düşmanları eliyle onları yok etmiştir, Hazret-i Yahya'yı öldürenlere Buhtunnasr'in musallat edilmesi buna misaldir.

Yahut da, Peygamberler ümmetlerinden ayrıldıktan sonra, Allahü teâlâ, peygamberlerine karşı çıkan o ümmetleri mahvetmiştir. Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsa'nın kavimleri bunlara misaldir. Zira Allahü teâlâ, Hazret-i İsa'yı öldürmeye teşebbüs eden Yahudilere Bizans Rumlarını musallat etmiş ve onları hor ve hakir duruma düşürmüştür.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i kudsîde Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu beyan etmektedir:

"Kim benim bir velime düşmanlık ederse şüphesiz ki ben ona karşı savaş açmış olurum. Buhari, K.er-Rikak, bab: 38

Âyet-i kerime’nin ikinci izah şekli ise şöyledir: "Âyette her ne kadar Allahü teâlânın, bütün peygamberlerine yardım ettiği zikredilmiş ise de onlardan özellikle bazılarına yardım ettiği kasdedilmiştir. Buna göre âyeti şu şekilde izah etmek mümkündür. "Şüphesiz ki biz, peygamberimiz Muhammed'e ve ona iman eden mü’minlere, dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik yapacağı âhiret gününde yardım edeceğiz."

52

O gün zalimlere, mazeretleri hiçbir fayda sağlamayacaktır. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.

Şahitlerin şahitlik yapacağı kıyamet gününde, Allah’a ortak koşarak veya onu inkâr ederek zalim olanlara, ileri sürecekleri mazeretleri fayda vermeyecektir. Zira onlar, tutarsız mazeretler ileri süreceklerdir. Lanet onlaradır, yurtların en kötüsü olan cehennem de onlaradır.

53

Şüphesiz ki biz Mûsa'ya bir hidâyet rehberi verdik. İsrailoğullarına da Tevratı miras bıraktık.

Âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir: Bunlardan biri, mealde verildiği şekildedir. Buna göre Hazret-i Mûsa'ya verilen hidâyet rehberinden maksat, Tevrat'tır.

İkinci izah şekline göre ise âyetin manası şöyledir: "Şüphesiz ki biz Mûsa'ya hidâyet verdik, İsrailoğullarını da Tevrata mirasçı kıldık.

Bu izaha göre Hazret-i Mûsa'ya verilen hidâyetten maksat, Allah'ın kendisine verdiği peygamberliği insanlara tebliğ etmesidir. Taberi de âyeti bu şekilde izah etmiştir.

54

O, akıl sahipleri için bir hidâyet rehberi ve bir öğüttür.

O Tevrat, akıl sahipleri için dini hükümleri beyan eden bir rehber ve bir öğüttür.

55

Ey Rasûlüm, sabret. Şüphesiz ki Allah'ın vaadi haktır. Kuşunun affını dile. Akşam sabah rabbini hamd ile tesbih et.

Ey Rasûlüm, rabbinin emirlerine karşı sabırlı ol. Sana verdiği peygamberliğinin icaplarını yerine getir. Onu kavmine tebliğ et. Allah'ın, sana ve iman edenlere yardım edeceği vaadine kesinlikle inan. Zira onun vaadi haktır. O, vaadinden dönmez. Allah’tan, günahlarının bağışlanmasını dile. Akşam sabah rabbini överek namaz kıl.

56

Kendilerine verilmiş hiçbir delil olmadan Allah'ın âyetleri üzerinde münakaşa edenlerin kalblerindc, ulaşamadıkları büyüklenmeden başka birşey yoktur. O halde sen Allah’a sığın. Şüphesiz o, herşeyi işitendir, görendir.

Ey Rasûlüm, senin, rabbinin katından getirmiş olduğun âyetler hakkında kendilerinde, Allah katından hiçbir delil bulunmadığı halde tartışan o insanların tartışma sebebi, kalblerinde kibirin bulunmasıdır. Bu kibirden dolayı sana tabi olmayı ve senin, Allah katından getirdiğin dini kabul etmeyi gururlarına ye-diremezler. Onlar, Allah'ın sana verdiği üstünlüğü kıskandıkları için böyle yaparlar. Fakat onlar bu davranışlarıyla Allah'ın sana verdiği üstünlüğe asla erişemezler. Zira bu, Allah'ın, kullarından dilediğine verdiği lütfudur. Kulların istekleriyle elde edilecek birşey değildir. O halde sen bunların şerrinden ve kalbine kibir gelmesinden Allah’a sığın. Allah, bu tartışmaya girişenlerin sözlerini çok iyi işiten ve davranışlarını çok iyi görendir. Onlara layık oldukları cezayı verecektir.

Âyet-i kerime’de geçen: "Kalblerinde, ulaşamadıkları büyüklenmeden başka birşey yoktur." cümlesi iki şekilde izah edilmiştir.

Bu izahların birine göre mana şöyledir: Onlar, kibirlenmelerinden ve kıskanmalarından dolayı Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya girerler. Fakat kıskandıkları o peygamberlik mertebesine asla erişemeyeceklerdir. Zira o, Allah vergisidir. Kulun, çalışmakla o mertebeyi elde etmesi mümkün değildir.

57

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Allahü teâlâ bu âyette, insanları, öldükten sonra diriltmeye kadir olduğuna işaret ederek buyuruyor ki: "Elbette ki göklerin ve yerin henüz bir örneği olmadan yaratılmaları, insanların yaratılmasından ve öldükten sonra tekrar diriltilmelerinden daha büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Bu hususta Allahü teâlâ diğer bir âyette şöyle buyurmaktadır: "Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmada hiçbir güçlük çekmeyen Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet, elbette o herşeye kadirdir. Ahkaf Sûresi, âyet: 33.

58

Körle gören, iman edip salih amellerde bulunanla kötülük işleyen bir değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz.

Âyet-i kerime’de zikredilen "Kör"den maksat, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren delilleri göremeyen, onları düşünüp onlardan ibret alamayan, Allah’ın birliğini ve herşeye kadir olduğunu anlamayan kâfirdir. "Gören"den maksat ise Allah'ın delillerini gözüyle görebilen, onları düşünüp onlardan ibret alan ve yaratıcısının çok büyük ve herşeyi yaratmaya kadir olduğunu idrak eden mü’mini erdir. Âyette zikredilen "Kötülük işleyen"den maksat ise, rabbini inkâr eden kâfir, ona isyan eden fâcir ve onun emirlerine karşı gelen zalimlerdir.

Âyet-i kerime’nin sonunda "Ne de az düşünüyorsunuz." buyurulmaktadır. Yani, ey insanlar, Allah'ın delillerini pek az düşünüyor ve onlardan pek az öğüt ve ibret alıyorsunuz. Şâyet sizler, Allah'ın âyetlerini hakkıyla düşünüp onlardan ibret alacak olsanız elbetteki yaptığınız hatayı anlamış olacaksınız. Allah'ın, insanları, öldükten sonra tekrar diriltme gücünde olduğunu idrak etmiş olacaksınız.

59

Kıyamet mutlaka gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu iman etmezler.

Ey insanlar, Allah'ın, insanları diriltip mükafaatlandiracağı veya cezalandıracağı kıyamet günü gelmektedir. Bunun geleceğinde asla şüphe yoktur. Sizler bunu kesin olarak böyle bilin. Öldükten sonra diriltilip amellerinizden dolayı hesaba çekileceğinizi unutmayın. Bu sebeple rabbinize tevbe edin. Fakat insanların çoğu kıyametin geleceğine iman etmezler ve böylece cehenneme atılma cezasını hak ederler.

60

Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim, bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, şüphesiz rezil ve perişan olarak cehenneme gireceklerdir.

Âyet-i kerime’de zikredilen "Dua"dan maksat, Allah’a samimi bir şekilde kulluk etmektir. Kişi yalnız Allah’a kulluk ettiği takdirde Allah onun duasını karşılıksız bırakmaz. Ona merhametli davranır ve onu affeder.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifinde:

"Şüphesiz ki dua ibadettir." buyurmuş ve sonra bu âyeti okumuştur. Tirmizî, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 40, bab: 1, Hadis no: 3241 /İbn-i M5ce, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3822 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4, S.267-271Peygamber efendimiz duanın gerekliliği hakkında da-şöyle buyurmuştur:

"Kim Allah’a dua etmezse Allah ona karşı gazaplarım"

Diğer bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: "Allah nezdinde duadan daha bütün birşey bulunmamaktadır. İbn-i Mâce, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3827 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.443, 477.

Yine bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır; İbn-i Mâce, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3829 / Tirmizî, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3370 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.l, S.

"Dua ibadetlerin beynidir. Tirmizî, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3371.

Peygamber efendimiz, Allahü teâlâya çeşitli şekillerde duada bulunmuştur. Bu dualarına misal olarak şunlar zikredilebilir:

"Ey Allah’ım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan cimrilikten yaşlılıktan ve kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım, sen nefsime takvasını ver. Sen onu arındır. Sen onu en hayırlı arındıransın ve onun velisi ve mevlasısın. Ey Allah’ım, ben fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalbden, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınının. Müslim, K.ez-Zikr, bab: 73, Hadis no: 3722

Peygamber efendimiz, duaların kabul edilmeme sebeplerinden bazılarını zikrederek de şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar, şüphesiz ki Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Allah, mü’minlere de peygamberlerine emrettiğini emretmiştir. Peygamberlerine: "Ey peygamberler, temiz ve helal azıklardan yeyin, salih ameller işleyin. Şüphesiz ki ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim. Mü’minim Sûresi Âyet: 51 buyurmuş, mü’minlere ise: "Ey iman edenler, size verdiğim rızıkların temiz olanlarından yeyin. Şâyet sadece Allah’a iman ediyorsanız ona şükredin. Bakara Sûresi, âyet 172.

Peygamber efendimiz daha sonra uzun bir yolculuk yapan bir adamı anlatmış ve onun için şöyle buyurmuştur: "Bu adamın saçı başı birbirine karışmış, ayaklarını toz bürümüştür. Ellerini göğe doğru kaldırır: "Ya rab, Ya rab." der. Fakat yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve kendisi haramla beslenmiştir. Artık onun duası nasıl kabul Müslim, K. ez-Zekât, bab: 65, Hadis no: 1015 /Tirmizî, K.et-Tefsir, Sûre: 2 bab 36, hadis no: 2989 edilecektir?

61

İçinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yaratan ve gündüzü aydınlık yapan Allah’tır. Şüphesiz Allah, insanlara lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

Ey insanlar, geceyi, içinde dinlenesiniz diye yaratan, gündüzü de rızkınızı aramanız için aydınlık kılan Allah’tır. Şüphesiz ki Allah, insanlar için emsalsiz lütuflarda bulunandır. Fakat insanların çoğu Allah’a itaat ederek ve sadece onun Hanlığını kabul ederek bu lütuflarına karşı ona şükretmezler.

62

İşte bu nimetleri size veren, herşeyi yoktan var eden rabbiniz Allah’tır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde ona ibadet etmekten nasıl döndürülürsünüz?

Ey insanlar, işte bu işleri yapan ve sizlere bu nimetleri veren, sizin sahibiniz ve işlerinizi düzene koyan Allah’tır. O, herşeyi yaratandır. Ondan başka ibadete layık olan hiçbir ilâh yoktur. O halde nasıl olur da ondan çevirilir ve uzaklaştırılırsınız?

63

Allah'ın âyetlerini inkâr edenler işte böyle döndürülürler.

Ey insanlar, sizin, hakkı bırakıp batıla yöneldiğiniz gibi sizden önce Allah’ın delillerini yalanlayan ve onlara iman etmeyenler de hakkı bırakıp bâtıla yönelirlerdi. Şimdi siz de onların yolunu tutuyorsunuz.

64

Yeryüzünü sizin için durulacak yer kılan, göğü de bina eden, size şekil verip şeklinizi güzel kılan ve sizi helal ve temiz nimetlerden rıziklandıran Allah’tır. İşte bütün bunları yapan, rabbiniz olan Allah’tır. Alemlerin rabbi olan Allah, yüceler yücesidir.

Ey insanlar, yeryüzünü sizler için üzerinde yaşadığınız bir karargâh kılan, gökleri de üzerinize bina edip yukarı kaldıran, size şekil verip o şeklinizi de diğer yaratıklardan daha güzel yapan, size helal ve lezzetli rızıklar veren Allah’tır. Ey insanlar, işte bütün bu işleri yapan ve sizlere bu nimetleri veren Allah’tır. İlahlık sadece ona aittir. Rablik de ona aittir. Bütün âlemlerin rabbi ve yaratıkların sahibi olan Allah, yüceler yücesidir.

65

O diridir. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde dini Allah’a tahsis ederek ve "Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun." diyerek sadece ona yalvarın.

O devamlı diri olandır. Onun dışında olan herşeyin hayatı son bulacaktır, ondan başka, kendisine hakkıyla kulluk edilecek hiçbir ilâh yoktur. O halde ey hanlar dini sadece ona ait kılarak ve Hanlığın sadece ona ait olduğunu kabul ederek âna yalvarın, ibadette ona herhangi birşeyi ortak koşmayın. "Alemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun." deyin ve ona şükredin.

*Bu âyet-i kerime’nin sonunda bulunan "Allah’a hamdolsun diyerek" ifadesi ayrı bir cümle olarak şu şekilde de izah edilmiştir. "Allah buyurdu ki "Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun."

Abdullah b Abbas ve Said b. Cübeyr bu âyet-i kerimeye bakarak "Kim Lailahe İllallah derse, hemen arkasından da "Elhamdülillahi Rabbil âlemin." desin." demişlerdir.

66

Ey Rasûlüm, o müşriklere şöyle de: "Rabbim tarafından bana apaçık deliller gelince ben sizin, Allah’tan başka taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve âlemlerin rabbi olan Allah’a teslim olmakla emrolundunl."

Ey Rasûlüm, kavminin müşriklerine de ki: "Ey kavim, bana rabbim tarafından indirilen kitabın apaçık âyetleri geldikten sonra sizin, Allah’ı bırakıp da tapmış olduğunuz putlara ibadet etmem yasaklanmıştır. Rabbim bana, herşeyin rabbi ve mâliki olan kendisine boyun eğmemi ve itaati sadece ona yapmamı emretti.

67

Sizi topraktan sonra nutfeden sonra kan pıhtısından yaratan sonra sizi bir çocuk olarak dünyaya getiren sonra büyüyüp en güçlü çağınıza eresiniz, daha sonra da ihtiyarlayasınız diye sîzi yaşatan O'dur. İçinizden bir kısmınız, daha önceden vefat ettirilmektedir, bu şekilde yaratılmanız, Allah'ın takdir ettiği belli bir vakte yetişmeniz ve onun bundaki hikmetlerini düşünmeniz içindir.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, Resûlüllah’a müşriklere, Allah'ın bir olduğunu gösteren delilleri beyan etmesini emretmekte ve buyurmaktadır ki: "Ey Rasûlüm, kavminin müşriklerine de ki: "Ben, âlemlerin rabbi olan Allah’a boyun eğmekle emrolundum. Zira o sizin atanız Âdem'i topraktan yarattı, sonra sizi bir damla sudan daha sonra da bir kan pıhtısından var etti. Sonra sizleri annenizin kamından, küçük bir bebek olarak dünyaya getirdi. Sonra sizin hayatınızı devam ettirdi ki büyüyüp en güçlü çağınıza eresiniz sonra da ihtiyarlayasınız. İçinizden bazılarınız daha önceden, annesinin düşük yapmasıyla veya küçük yaşta yahut gençlik çağında ya da olgunlaştığında ihtiyarlamadan evvel vefat ettirilir. Biz bunları böyle yaparız ki siz belli bir süreyi doldurasınız ve bu yapılanları düşünüp de ibret alasınız.

68

Dirilten de öldüren de O'dur. O, herhangi bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece "Ol" der. O da hemen oluverir.

Ey Rasûlüm, yine onlara de ki: "Bütün canlılara hayat veren, daha sonra da onların hayatını sona erdiren sadece Allah’tır. Allah’tan başka hiçbir kimsenin buna gücü yetmez. O, bîrşeyin olmasını diler de onun olmasına hükmederse o şey için sadece "Ol" der. O da hemen oluverir. Bütün bu işleri yapmak için Allah'ın çaba harcaması söz konusu değildir.

69

Ey Rasûlüm, Allah'ın âyetleri üzerinde münakaşa edenleri görmez misin? (Haktan) nasıl da çevriliyorlar.

Ey Rasûlüm, Allah'ın âyetleri ve delilleri hakkında seninle tartışan kavminin şu müşriklerini görmez misin? Haktan nasıl yüzçeviriyor ve olgunlaşmadan uzaklaşıyorlar.

Muhammed b. Sîrîn bu âyet-i kerime’nin, kader hususunda tartışanlar hakkında nazil olduğunu söylemiş, İbn-i Zeyd ise bu âyetin, müşrikler hakkında nazil olduğunu söylemiş, Taberi de bu görüşü tercih ederek bundan sonra gelen âyetlerin bu hususu açıkladığım söylemiştir.

70

Onlar, Kur’an’ı ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Yakında bileceksiniz.

Allah'ın âyetleri hakkında tartışanlar, Allah'ın kitabı olan Kur’an’ı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz Tevhid inancını ve öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan kimselerdir. Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya giren ve Allah'ın kitabını ve peygamberlerinin getirdiği tevhid inancını yalanlayan bu kimseler yakında neyin ne olduğunu bilecekler ve senin haber verdiğin şeylerin gerçek olduğunu anlayacaklardır.

Bu âyet-i kerime, Allah’a ortak koşanları tehdit etmekte, bundan sonra gelen âyetler ise geleceği haber verilen azabın nasıl olacağını bildinnektedir.

71

Bak. Âyet 72.

72

O zaman onlar, boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde önce kaynar suda süründürülecekler sonra da ateşte yakılacaklardır.

73

Bak. Âyet 74.

74

Sonra onlara: "Nerede Allah’a ortak koştuğunuz şeyler?" denilecektir. Onlar da: "Bizi bırakıp kayboldular. Meğer dünyada biz hiçbir şeye ibadet etmiyor muşuz." derler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtır.

Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya girişen, Allah'ın kitabı Kur’an’ı ve peygamberiyle gönderdiği tevhid inancını yalanlayanların boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde kaynar suların içinde çekilip sürüklendiklerini sonra da üzerlerinde ateşler yakıldığını bir görsen. İşte o zaman onlar neyin ne olduğunu bileceklerdir. Sonra onlara şöyle denecektir: "Nerede sizin, Allah’a ibadet ederken ona ortak koştuğunuz putlarınız? Yardımınıza koşup ta sizi, içinde bulunduğunuz bu perişanlıktan kurtarsınlar. Zira kendisine kulluk edilen ilâh, kulunu ve hizmetçisini kurtarmaya koşar.

Perişan durumda olan müşrikler ise şu cevabı vereceklerdir. "Allah’a ortak koştuğumuz şeyler kaybolup gittiler. Bizi bu azabın içinde bıraktilar. Daha doğrusu biz dünyada iken, gerçekte ibadete layık olan hiçbirşeye kulluk etmemişiz."

Evet, Allah, kâfirleri işte böyle sapıklığa düşürür. Onlara merhamet edip cehennem azabından kurtamaz ve onların azaplarını da hafifletmez.

75

 Bak. Âyet 76.

76

O gün kâfirlere: "İçinde bulunduğunuz bu azap, yeryüzünde haksız yere sevindiğiniz ve çılgınca şımardığınız içindir. Ebedi kalacağınız cehenneme kapılarından girin." denilecektir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür.

O kâfirlere âhirette şöyle denecektir: "Ey insanlar, bugün içinde bulunmuş olduğunuz azap sizin, dünyada iken, Allah size izin vermediği halde, yeryüzünde batılın peşinden gidip günah işleyerek sevinmenizden ve böbürlenip şımarmanızdan dolayıdır. Şimdi sizler cehennemin yedi kapısından ve her biriniz için ayrılmış olan kapılardan içeri girin. Sizler orada ebedi olarak kalacaksınız. Dünyada iken Allah’ı birlemeyi ve peygamberlerine iman etmeyi gururlarına yediremeyen kibirli kâfirlerin yeri ne kötüdür.

77

Ey Rasûlüm, sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Biz, ya kâfirlere vaadettiğimiz azabın bir kısmını sana dünyada göstereceğiz veya göstermeden ruhunu alacağız. Nasıl olsa onlar bize döndürüleceklerdir.

Ey Rasûlüm, sen bu müşriklerin, Allah'ın sana indirdiği âyetler hakkındaki tartışmalarına ve seni yalanlamalarına karşı sabret. Zira Allah, onlar hakkında sana vaadettiği zaferi ve onlara vereceği cezayı mutlaka gerçekleştirecektir. Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Ey Rasûlüm, yine sen hayattayken müşrikler için vaadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstereceğiz yahutta seni, onları azaba uğratmadan önce vefat ettireceğiz. Onların da senin de döneceğiniz yer, bizim huzurumuzdur. Biz o zaman seninle onlar arasında doğru olan hükmümüzü vereceğiz ve onların ebediyyen cehennemde kalacaklarını senin de nimetlerle dolu cennetlere konacağına karar vereceğiz. O halde sen üzülme, onların yaptıklarına karşı sabret.

78

Şüphesiz ki biz, senden önce birçok peygamberler gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık, bir kısmını da anlatmadık. Allah'ın izni olmadan peygamberlerden hiçbiri bir âyet dahi getiremez. Allah'ın emri geldiği zaman onlar arasında hak ile hükmolunur. İşte o zaman batılla uğraşanlar hüsrana uğrarlar.

Ey Rasûlüm, şüphesiz ki senden önce de bir kısım ümmetlere peygamberler gönderdik. Onların bir kısmını sana anlattık diğer bir kısmını ise anlatmadık. Bu peygamberlerden herhangi birine, Allah'ın kendisine izin vermeden, ümmetleriyle kendisinin arasını tam ayıracak mucize getirme imkanı vermedik. Bu itibarla sana da iznimiz olmadan kavminin istediği mucizeleri getirme imkanını vermedik. Allah'ın emri gelince adaletle hüküm verilir. Peygamberler ve onlarla birlikte iman eden kurtarılır. İste orada yalan söyleyip Allah’a karşı iftirada bulunarak ve Allah'ın ortağı bulunduğunu iddia ederek batılla uğraşanlar hüsrana uğratılmış olurlar.

79

Allah O’dur ki, sizin için davarlar yarattı, onlardan (deve gibi hayvanlar) binek edinesiniz diye... Onların bir kısmından da yersiniz.

80

Allah sizin için hayvanları yarattı ki bir kısmına binesiniz, bir kısmının etinden yiyesiniz -Onlarda sizin için daha nice menfaatler vardır- İhtiyaç duyduğunuz şeylere de onlarla ulaşasınız. Siz onların yanında gemilerle de taşınırsınız.

81

Allah size delillerini gösteriyor. Allah'ın delillerinden hangisini inkâr edersiniz?

Ey Allah’a ortak koşan müşrikler, sizin için deve, sığır, koyun gibi hayvanları yaratan ancak Allah’tır. Allah onlardan at, katır, merkep gibi bir kısmını binmeniz için, deve, sığır, koyun gibi bir kısmının da etinden yemeniz için yaratmıştır. Ayrıca sizler için hayvanlarda birçok menfaatler vardır. Derilerinden, yünlerinden, tülerinden, kıllarından çeşitli şekillerde istifade eder, sütlerinden çeşitli gıdalar elde edersiniz. Bir de bu hayvanlar vasıtasıyla, çok güçlükle ulaşabileceğiniz yerlere varıp ulaşırsınız. Sizler bir yandan bu hayvanların sırtında taşınır diğer yandan da su üzerinde yüzen gemilerle taşınırsınız.

Ey insanlar, Allah size, varlığına ve birliğine işaret eden delillerini gösterir. Artık sizler, Allah'ın âyetlerinden hangisinin yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz de Allah'ın birliğini yalanlayıp onun dışında ilâhlar edinirsiniz?

82

Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce geçmiş milletlerin akıbeti nasıl olmuş görmüyorlar mı? Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden çok daha güçlüydüler. Onların kazandıkları kendilerine hiçbir fayda sağlamamıştır.

Ey Rasûlüm, “aleyhisselâm”, kavminin müşriklenden, Allah'ın âyetleri hakkında tartışan o insanlar, yeryüzünde dolaşarak kendilerinden önce geçen kavimlerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, peygamberlerimizi yalanlamaları ve âyetlerimizi inkâr etmeleri yüzünden nasıl helak ettiğimizi anlamazlar mı? Halbuki bunlardan önce geçen ümmetler sayı bakımından bu müşriklerden daha çok, güç bakımından daha kuvvetliydiler. Öyle ki dağlan oyup evler yapilorlar ve oralarda işyerleri kuruyorlardı. Fakat bizim azabımız gelip çatınca onların bu yaptıkları şeyler kendilerine hiçbir şey sağlamadı, hepsi birden helak olup gittiler. Şimdi senin kavmin de onlara bakarak ibret alsınlar. Aksi halde onların sonu da hüsrandır.

83

Onlara peygambereri apaçık delillerle gelince sahiboldukları sunardılar. Alaya aldıkları azap da onları çepeçevre kuşatıverdi.

Önce geçmiş olan bu kavimlere peygamberleri, Allah'ın apaçık delillerini getirdiği zaman onlar cehelatlerinden dolayı kendilerinde var olan ilimle şımarıp durdular. "Biz, neyin ne olacağını daha iyi biliriz. Biz, öldükten sonra diriltilip azap edilmeyeceğiz." dediler. Fakat onları, peygamberlerinden acele olarak getirmesini istedikleri azap çepeçevre kuşatıverdi. Böylece, alaya aldıkları şey onları helak etti.

84

Onlar, azabımızın şiddetini gördükleri zaman: "Biz sadece Allah’a iman ettik. Ona ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler.

Geçmişte peygamberlerini yalanlayan bu ümmetlere peygamberlerinin haber verdiği azabımız gelip çatınca onlar bunu gözleriyle gördüler ve "Allah'ın birliğine iman ettik. Ondan başka bir ilâh bulunmadığını tasdik ettik. Allah’a ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler.

85

Azabımızın şiddetini görünce imana gelmeleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Allah'ın, kulları hakkında ötedenberi uygulanagelen kanunu budur. İşte kâfirler o zaman hüsrana uğrarlar.

Fakat Allah'ın azabını dünyada iken gözleriyle gördüklerinde iman etmek zorunda kalan bu kavimlere, imanları hiçbir fayda vermedi. Çünkü onlar imanın fayda vermeyeceği bir anda iman etmişlerdi. Zira inkâr edenlere Allah'ın azabı geldikten sonra İnkârcıların inkârlarından vazgeçip tevbe etmelerinin kendilerine herhangi bir fayda sağlayamayacağı, Allah'ın, kullan hakkında süregelen bir kanunudur. Bu sebeple Allah onların tevbelerini kabul etmemiştir. İşte Allah'ın azabı gelince kâfirler hüsrana uğramışlardır. Dünya karşılığında âhireti satmaları sebebiyle zarar etmişlerdir.

0 ﴿