CASIYE SÛRESİCasiye Sûresi, otuz yedi âyettir. 14. âyeti Medinede, diğerleri Mekke'de nazil olmuştur. Cenabı Hak, bu mübarek surenin ilk âyetlerinde varlık ve birliğini, güç ve kuvvetinin yüceliğini gösteren deliller beyan ediyor, inkâr ve inatllarıni sürdüren kâfirlere büyük bir azap takdir edildiğini haber veriyor. Sûre-i celilede bundan sonra, İsrailoğullarının kıssasına özetle temas ediliyor. Onlara kitap, hikmet ve peygamber gönderildiği, güzel rızıklarîa rızıklandınldıklan ve zamanlarındaki diğer ümmetlere üstün kılındıkları belirtiliyor. Allahü teâlâ, gökleri ve yeri yerli yerince ve herkesin, yaptığının karşılığını görmesi için yarattığını ve hiç kimsenin zulme uğratılmadtğıni beyan ediyor. Bundan sonra, çok çirkin bir davranış olan, arzu ve emellerine göre davranma ahlakının kötülüğüne dikkat çekilerek, kendi arzu ve heveslerini ilâh edinen sapık kimseleri, Allah’tan başka hiçbir kimsenin hidâyete erdiremeyeceği beyan ediliyor. Hayatı sadece bu dünya yaşantısından ibaret sanan gafillerin gafletine dikkat çekilerek, Allah'ın, herkesi, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacağı haber veriliyor ve şöyle buyuruluyor: "... Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız biz de bugün sizi öylece unutacağız. Sizin yeriniz ateştir. Sizin için yardımcı da yoktur. Casiye Sûresi, âyet: 34 Sûre-i celilede bundan sonra, Allah'ın âyeterini alaya alanların, âhirette cehennemden hiç çıkarılmayacakları beyan ediliyor ve şu âyetlerle sona eriyor: "Hamd, göklerin rabbi ve âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur." "Göklerde ve yerde büyüklük ve hakimiyet onundur. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. Casiye Sûresi, âyet: 36-37 Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Hâ, Mim. Huruf-ı mukatta'a hakkında Bakara suresinin başında gerekli açıklamalar yapılmıştır. 2Bu kitap, Aziz ve Hakim olan Allah tarafından indirilmiştir. 3Şüphesiz, göklerde ve yerde mü’minler için nice deliller vardır. 4Allah'ın sîzi yoktan var etmesinde ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında, kesin olarak inananlar için nice deliller vardır. 5Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten indirdiği yağmurla kuru toprağı, ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgarları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. Bu Kur'an, düşmanlarından intikam almasında herşeye galip olan, yaratıklarını sevk ve idarede hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilen bir kitaptır. Ey insanlar, şüphesiz ki, kendilerinden yağmur inen yedi göklerde ve kendisinden mahlukatın var edildiği yeryüzünde, rablerinin delillerini düşünüp onlardan öğüt alan mü’minler için birçok delil ve ibretler vardır. Ey insanlar, gece ile gündüzün değişmesinde, bunların birbirlerini takibetmelerinde ve Allah'ın, azıklarınızı sebep kıldığı ve gökten indirdiği yağmurda, kuruyup adeta ölü hale geldikten sonra yağmurla yeryüzünü diriltmesinde Allah'ın, doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden çeşitli rahmet ve azap rüzgarları estirmesinde Allah'ın delillerini düşünen bir kavim için nice delil ve ibretler vardır. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde, kullarını nimetlerini düşünmeye ve yüce kudretini tefekküre sevketmektedir. O, gökleri ve yeri yaratmış onlarda melekler, cinler, insanlar, yürüyen hayvanlar ve uçan kuşlar var etmiştir. Yeryüzünde, akan sular ve denizler ve bunların içinde çeşitli varlıklar yaratmıştır. Geceyi ve gündüzü, karanlığı ile örten ve ışığı ile aydınlatan iki vasıta kılmıştır. Ayrıca, gökten indirdiği yağmurlarla, yeryüzünde yaşayan canlıların çeşitli gıda maddelerini yaratmış ve yeryüzünde estirdiği rüzgarlarla rahmetini her tarafa yaymış, bitkilerin beslenmelerini sağlamış ve hikmetini bilmediğimiz daha nice şeyleri gerçekleştirmiştir. Bütün bunlar Allahü teâlânın kudretinin büyüklüğüne delil değil midir? 6Ey Rasûlüm, işte bunlar sana, "Hak" olarak açıkladığımız Allah'ın âyet ve delilleridir. Allah'ın sözünden ve âyetlerinden başka hangi söze inanacaklar? Ey Rasûlüm, bu âyet ve deliller, rabbinin, yaratıklarına bildirdiği âyet ve delillerdir. Biz onları sana bir gerçek olarak bildiriyoruz. Ey Rasûlüm, Allah'ın sana bildirdiği söz ve âyetlerinden sonra artık bu müşrikler, hangi söze inanacaklar? Allah’tan daha doğru söyleyecek birini nasıl bulacaklar? 7Her iftiracı günahkar kişinin vay haline. 8O kimse, Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir de, sonra sanki hiç işitmemiş gibi kibirlenerek inkârlarında ısrar eder. Ey Rasûlüm, işte sen onu, can yakıcı bir azapla müjdele. 9O İftiracı, âyetlerimizden bir şey öğrense onu hemen alaya alır. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır. Allah’a karşı iftirada bulunup günahkar olan her yalancının vay haline. Onlara cehennemliklerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresi vardır. Böyle iftiracı ve günahkar, kendisine okunan Allah'ın kitabının âyetlerini işittiği zaman hiç işitmemişeesine böbürlenir, İnkârında ve günah işlemesinde inat eder. Ey Rasûlüm, sen, bu gibi iftiracı günahkârları, can yakıcı bir azap olan cehennem ateşiyle müjdele. Bu iftiracı günahkâr, kendisine okunan âyetlerimizden bir şeyi öğrendiği zaman da onları alaya alır. İşte bu gibiler için kıyamet gününde, hor ve hakir düşüren bir azap vardır. "Şüphisiz zakkum ağacı, günahkarların cehennemdeki yiyecekleridir. Duhan Sûresi, Âyet: 43-44 âyetleri inince Ebû Cehil, hurma ve kaymak istemiş ve "Bundan zakkumlanın. Muhammed ise ancak böyle bal gibi şeyleri vaadediyor." demiştir. Kâfirler, Kur'an-ı Kerim ile istihza ettiklerinden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'an-ı Kerim'le düşman topraklarına yolculuk yapmayı yasaklamıştır. Abdullah b. Ömer diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanın Kur'anu el uzatacağından korkarak onunla düşman topraklarına yolculuk yapmaya yasaklıyor ve Duyuruyordu ki: "Kur'an-la (düşman topraklarına) yolculuk yapmayın, zira ben, düşmanın ona herhangi bir şey yapmayacağından emin değilim. Müslim, K.el-îmara, bab: 92-93-94, Hadis no: 1869 / Ebû Davud, K.el-Cihaıl, bab: 81, 10Onların arkalarında da cehennem vardır. Ne dünyada kazandıkları şeyler, ne de Allah’tan başka edindikleri dostlar kendilerine bir fayda sağlayacaktır. Onlar için büyük bir azap vardır. Allah'ın âyetleriyle istihza eden iftiracı günahkar için, gelecekte cehennem azabı vardır. Onların, dünyada iken kazandıkları ne mal ve evlat cehennem azabı karşısında onlara ne herhangi bir fayda sağlayabilecek ne de Allah’ı bırakıp da edindikleri dostları onlara bir fayda sağlayabilecektir. Onlar için kıyamet gününde büyük bir azap vardır. 11Bu Kur'an, bir hidâyet rehberidir. Rablerinin Âyetlerini inkâr edenlere, can yakıcı, tiksindiren bir azap vardır. Muhammed'e indirmiş olduğumuz bu Kur'an, hakkı gösteren bir delil, kendisiyle amel edeni doğru yola sevkeden bir rehberdir. Rablerinin âyetlerini inkâr eden ve onlarla amel etmeyenlere gelince, onlar için kıyamet gününde pek tiksindirici ve can yakıcı bir azap vardır. 12Gemilerin, Allah'ın emriyle seyretmesi, sizin de onun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize veren Allah’tır. Ey insanlar, denizi sizin hizmetinize tahsis eden Allah’tır. O bunu emrinize vermiştir ki izniyle o gemiler denizde seyretsinler. Sizler onun lütfuyla rızık arayasınız ve size vermiş olduğu nimetlere karşılık ona şükredesiniz. 13O, göklerde ve yerde bulunan herşeyi kendinden bir lütuf olarak sîzin hizmetinize vermiştir. Düşünen bir kavim için bunlarda, nice ibret ve deliller vardır. Sizin için, gökte bulunan güneş, ay ve yıldızlar gibi varlıkları ve yeryüzünde bulunan hayvan, bitki ve cansız varlıkları yaratan ve hizmetinize veren ancak Allah’tır. Ey insanlar, şüphesiz ki bütün bunlarda düşünüp ibret alan bir kavim için nice ibret ve deliller vardır. Siz sadece bunları sizin emrinize sunan Allah’a kulluk edin ve ona şükredin. 14Ey Rasûlüm, iman edenlere söyle. Allah'ın ceza günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar ki, Allah her kavmi kazandığı ile cezalandırsın. Ey Rasûlüm, Allah’a inanan ve sana tabi olan mü’minlere de ki: "Kendilerine, Allah'ın cezalandırma günlerinden korkmayan kâfirler herhangi bir zarar verdiklerinde ve bir kötülük yaptıklarında onlara aldırış etmesinler ki Allah âhirette, her kavme, yaptığının karşılığını vermiş olsun. Onların eziyetlerine tahammül eden mü’minleri mükafaatlandırsm. Eziyet eden kâfirleri ise layık oldukları azaba uğratsın. Bu âyet-i kerime, İslamın ilk dönemlerinde nazil olmuş ve müslümanların zayıf oldukları zamanlarda müşriklere karşılık vermemelerini emretmiştir. Daha sonra İslam güçlenince, mü’minlerin onlara karşı cihad etmeleri ve onlarla savaşmaları emredilmiş böylece bu Âyetin hükmü neshedilmiştir. Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Müşrikler, Resûlüllah’a eziyet ettiklerinde onların eziyetlerine aldırış etmiyordu. Müşrikler onu alaya alıyor ve onu yalanlıyorlardı. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Ey mü’minler, müşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa siz de onlarla topluca savaşın. Tevbe Sûresi, âyet: 36 emrini gönderdi ve böylece bu âyet neshedilen âyetlerden oldu. Katade ise bu âyetin, adı geçen Tevbe suresinin otuz altıncı âyetiyle ve Enfal suresinin: "Eğer savaşta onları yakalarsan arkalarındakileri dağıtacak bir şekilde cezalandır. Belki ibret alırlar. Enfal Sûresi, âyet: 57âyetiyle neshedildiğini söylemiş, Dehhak bu âyetin, Tevbe suresinde, müşriklerle savaşmayı emreden âyetle neshedildiğini, Ebû Salih ise yine bu âyetin, Hacc suresinin: "Kendileriyle savaşılan mü’minlere, zulmedildikleri için cihad etme izni verildi. Şüphesiz ki Allah, onlara yardım etmeye elbette kadirdir. Hacc Sûresi, âyet: 39 âyetiyle neshedildiğini söylemiştir. İbn-i Zeyd de bu âyetin, cihadın farz olduğunu belirten âyetlerle neshedildiğini söylemiştir. Enfal Sûresi, âyet: 57 15Kim salih amel işlerse, (Onun mükafaatı) kendinedir. Kim de kötü amel işlerse, (Onun zararı) yine kendinedir. Sonra rabbinize döndürüleceksiniz. Allah'ın kullarından kim, onun emirlerine itaat edip yasaklarından kaçınarak salih amel işleyecek olursa bunun faydası kendisine aittir. Zira Allah'ın hiçbir amele ihtiyacı yoktur. Kim de Allah'ın emirlerine karşı gelerek ve yasaklanın işleyerek kötü bir amel yapacak olursa o kimse kendi aleyhine hareket etmiş olur. Zira o kişi bu haliyle kendisini Allah'ın gazabına ve azabına sürüklemiş olur. Sonra ey insanlar, hepinizin döneceği yer rabbinizdir. O, sizlerden iyilik yapana iyiliğinin, kötülük yapana da kötülüğünün karşılığını verecektir. 16Şüphesiz biz İsrailoğullarına kitap, hikmet ve peygamberlik vermiştik. Onları güzel nimetlerle rizıklandırmiştık. Ve onları âlemlerden üstün kılmıştık. Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz, İsrailoğullarına da önce Tevratı sonra da İncil'i vermiştik. Onlara, kitabı anlama ve sünnetleri idrak etme bilgisini vermiştik. Ve onlardan peygamberler yapmıştık. Onları, kudret helvası ve bıldırcın eti gibi azıklarla rıziklandırmıştık. Ve onları, zamanlarının insanlarından üstün kılmıştık. 17Din hususunda onlara apaçık deliller vermiştik. Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ihtilafa düşmüşlerdi. Şüphesiz senin rabbin, kıyamet günü, onların ihtilafa düştükleri hususlarda, aralarında hüküm verecektir. Biz, İsrailoğullarına, içinde herşeyin açıklaması bulunan Tevrat'ı indirerek, emrimiz hususunda apaçık deliller vermiştik. Onlar, ancak kendilerine ölüm geldikten sonra aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Bu ihtilafın sebebi ise, liderlik kavgası ve birbirlerine karşı haksız davranmalarıdır. Ey Rasûlüm, şüphesiz ki rabbin, kıyamet gününde İsrailoğullarının aralarında ihtilafa düştükleri konular hakkında kesin kararını yerecek ve böylece haklılar haksız okullarından ayırdedilmiş olacaktır. Bu âyet-i kerime, Muhammed ümmetini, İsrailoğullarının düştüğü kötü akıbetlere, düşmemeleri için uyarmaktadır. 18Sonra Ey Rasûlüm, biz seni de din hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma. Ey Rasûlüm, İsrailoğullarına şeriat verdikten sonra seni de emirlerimiz hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen bu şeriata uy. Hakkı batıldan ayırdedemeyen cahillerin davetine uyma. Aksi halde helak olursun. Âyette zikredilen "Şeriaf'tan maksat, Abdullah b. Abbas'a göre "Hidâyet ve apaçık bir yol"dur. Katade'ye göre "Emirler, yasaklar, farz ve cezalar"dır. İbn-i Zeyd'e göre ise "din"dir. 19Onlar, Allah’tan gelen hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin dostudurlar. Müttakilerin dostu ise Allah’tır. Ey Rasûlüm, rablerini tanımayan ve seni heva ve heveslerine uymaya çağıran bu cahiller, rabbinin şeriatını bırakıp onlara uyduğun takdirde, rabbinin, seni cezalandırmasına karşı seni müdafaa edemezler. Zalimler, Allah’a iman etme ve ona itaatte bulunmaya karşı birbirlerinin yardımcıları ve dostlarıdır. Allah ise emirlerini tutup yasaklarından kaçınan takva sahiplerinin dostudur. O halde sen, Allah’tan kork. O zalimlere karşı senin için kâfidir. Sayılan çok da olsa onlar sana bir şey yapamayacaklardır. 20Bu Kur'an, insanlar için kalb güzleridir. Kesin olarak inanan bir topluluk için de bir hidâyet rehberi ve bir rahmet kaynağıdır. Ey Rasûlüm, sana indirdiğimiz bu kitap, insanların kalb gözlerim açan bir nurdur. İnsanlar, onun vasıtasıyla hakkı batıldan ayırdederter ve doğru yolu tanımış olurlar. Bu kitap, kendisinin hak bir kitap olduğunu kesin bir şekilde idrak eden bir topluluk için bir rehber ve bir rahmettir. Zira, Kur'andan ancak onlar faydalanırlar. O Kur'an, kendisini yalanlayan kâfirlerin ise kötülüğünü artırır. O, onlar için bir üzüntü kaynağıdır. 21Yoksa kötülükleri işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde, iman edip salih ameller işleyenlerle kendilerini bir tutacağımızı mı sanırlar? Ne kötü hüküm veriyorlar! Bu âyet-i kerime, çeşitli kıraatlar sebebiyle farklı şekillerde izah edilmiştir. Bunlardan biri mealde verildiği gibidir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Dünyada iken Allah'ın peygamberlerini yalanlayarak, Allah’tan başka şeylere taparak ve onun emirlerine karşı gelerek kötü amel işleyenleri hiçbir zaman, iman edip salih amel işleyenlerle bir tutamayız. Onların hayatları da ölümleri de birbirlerinden farklıdır. Çünkü salih amel işleyenler Allah’a itaat ederek yaşamışlar, âhirette nimetlere erişecekleri müjdesiyle ölmüşlerdir. Kötü amel işleyenler ise hayatta iken Allah’a karşı gelmişler ve cehennemde yanacakları ihtarıyla ölmüşlerdir. Elbette ki bunlar hayatlarında ve ölümlerinde farklıdırlar. Diğer bir izah tarzına göre, âyetin manası şöyledir: "Kötü amel işleyenler, dünya hayatında, iman edip salih amel işleyenlerle eşit oldukları gibi öldükten sonra da onlarla eşit olacaklarını mı sanıyorlar? Dünya hayatındayken sıhhat ve rızık bakımından farksız olsalar da âhirette, mü’minler cennete sevkedilecekler kâfirler ise cehenneme sürüleceklerdir. Böylece birbirlerinden tamamen ayrılacaklardır. Dünya hayatlarıyla ölümlerden sonraki yaşantıları bir olmayacaktır. Başka bir izah tarzına göre ise âyetin manası şöyledir: "Kötü amel işleyenler, kendilerini, iman edip salih amel işleyenlerle bir tutacağımızı mı sanırlar? Mü’minler, hayatta iken de öldüklerinde de mü’mindirler. Kâfirler ise, hayatta iken de öldükten sonra da kâfirdirler. Bunlar asla eşit olamazlar. Bunların, iman edenlerle eşit olacaklarına dair vermiş oldukları hüküm ise ne kötü bir hükümdür! 22Allah, gökleri ve yeri yerli yerince hem de herkes yaptığının karşılığım görsün diye yarattı. Onlar zulma uğratılmaz. Allah, gökleri ve yeri, yaratıklarına zulmetmek için değil, hak ve adaleti icra etmek için yarattı. Bu itibarla herkes yaptığının karşılığını görecek ve hiçbir kimseye zulmedilmeyecektir. İyilik yapan mükafatlandırılacak kötülük yapan ise cezalandırılacaktır. 23Ey Rasûlüm, heva ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın da (dalaleti hak ettiğini) bilerek saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim hidâyete erdirebilir? Düşünmez misiniz? Bu âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir. Taberi'nin de tercih ettiği birinci izah şeklinde şöyle denilmiştir: "Ey Rasûlüm, heva ve hevesini kendisine ilâh edineni gördün mü? O, ilahlık sadece kendisine ait olan Allah'ı ilâh edinmez. Bilakis, heva ve hevesine uygun olan şeyleri ilâh edinir ve onlara tapar. Said b. el-Müseyyeb diyor ki: "Kureyşliler bir zaman beyaz bir taştan ibaret olan "Uzza" putuna tapıyorlardı. Daha sonra ondan daha güzelini bulunca da ona tapıyorlardı, İşte bunun üzerine Allahü teâlâ: "Ey Rasûlüm, heva ve hevesini ilâh edineni gördün mü? âyetini indirdi. İkinci izah tarzı ise şöyledir: Ey Rasûlüm, heva ve hevesini kendisine din edineni gördün mü? O, Allah’a iman etmediği için nefsinin hoşuna giden şekilde amel eder. O, Allah'ın haram kıldığını haram saymaz, helal kıldığını da helal kabul etmez." Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bu âyetin zikrettiği insandan maksat, kâfir kimsedir. Zira o, Allah tarafından herhangi bir delile dayanmaksızın heva ve hevesini din edinir. Âyet-i kerime’nin devamında: "Allah'ın bilerek saptırdığı" ifadesi geçmektedir. Bundan maksat, "Allah, böyle bir insana her türlü delil gelse dahi hidâyete ermeyeceğini, ezeli ilmiyle bildiği için onu saptırmıştır." demektir. Âyet-i kerime’nin devamında: Allah'ın, heva ve hevesini kendisine ilâh edinen kişinin kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği" zikredilmektedir. Bundan maksat, Allah'ın, böyle kişilerin kulaklarını ve kalblerini manevi bir mühürle mühürlemesi ve gözlerini manevi olarak kör etmesidir." Öyle ki bu tür insanlar, Allah'ın gönderdiği kitabın âyetlerini dinleyip onlardan öğüt almazlar. Akıllanyla hakkı düşünmezler, gözleriyle, Allah'ın varlığım ve birliğini gösteren delilleri görmezler. İşte bu tür insanları, Allah'ın dışında kim hidâyete erdirebilir? Ey insanlar hiç düşünmez misiniz? Allah'ın, kendisine böyle yaptığı bir kimsenin hidâyete eremeyeceğini anlamaz mısınız. 24Onlar, "Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölenlerimiz ölür yaşayanlarımız yaşar. Bizi, ancak geçen zaman öldürür." derler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece tahmin ederler. Heva ve heveslerini ilâh edinen müşrikler, öldükten sonra dirileceklerini inkâr ederek şöyle derler: "Hayat ancak dünya hayatıdır. Bizler ölürüz çocuklarımız yaşar. Onlar da belli bir müddet yaşar sonra ölürler. Bizi ancak zamanın devam etmesi helak eder." Böyle diyen müşriklerin, iddialarına dair kesin bir bilgileri yoktur. Onlar sadece bâtıl bir zanda bulunurlar. Müşrikler, kendilerini ancak zamanın helak ettiğini, onları bunun dışında öldüren bir gücün olmadığını iddia ediyorlar. Sonra da çeşitli sebeplerle zamana sövüyor ve onu kötülüyorlardı. Allahü teâlâ bu hususta müşrikleri uyardı ve onları helak edenin kendisi olduğunu beyan etti. Bununla birlikte kendilerini yok eden Allah’a dil uzatmış olduklarını beyan etti ve zamana sövmemelerini emretti. Bu hususta peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: "Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurdu: "Âdemoğlu zamana söverek bana eziyet eder. Zaman ben'im. (Zira) emir benim elimdedir. Gece ve gündüzü evirip çeviren ben'im. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 45, bab: 1. 25Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman: "Sözünüzde samimi iseniz atalarımızı diriltip getirin." demelerinden başka delilleri yoktur. Öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan bu müşriklere, Allah'ın, Öldükten sonra yaratıkları tekrar dirilteceğini beyan eden âyetleri okunduğu zaman, onların delilleri sadece şu sözleridir "Bize okuduğunuz âyetlerde doğru iseniz daha önce ölmüş olan atalarımızı diriltip önümüze getirin. Böylece bizler de, Allah'ın, ölüleri tekrar dirilteceğine inanalım." 26De ki: "Size Allah can verir sonra öldürür, daha sonra geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler." Ey Rasûlüm, öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan ve "Eğer iddialarında doğru isen ölen atalarımızı dirilt ve bize getir." diyen o müşriklere cevaben de ki: "Ey müşrikler, Allah sizleri dünyada dilediği kadar yaşatır sonra dilediği zaman öldürür. Sonra da kendisinden şüphe edilmeyecek olan kıyamet gününde geçmiş, gelecek hepinizi bir araya toplayacaktır. Fakat sizin gibi bir çokları bu hakikati bilmezler. Bunu öğrenmeleri gerekirken, cahilliklerinde ısrar ederler. 27Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah’ındır. Kıyamet koptuğu gün, işte o gün, batıla uyanlar hüsrana uğrayacaklardır. Göklerin ve yerin hükümranlığı müşriklerin taptıkları ilahların değil sadece Allah’ındır. O halde, nasıl olur da herşeyin maliki olan Allah’ı bırakarak onun hükümranlığı altında bulunan bazı varlıklara taparlar? Ölülerin diriltilerek kabirlerinden çıkarılacakları kıyamet günü gelince dünyada iken, Allah’a ortak koşma gibi batıl düşünceler içinde bulunanlar, hüsrana uğrayacaklar, cennetteki makamlarını kaybedip cehenneme gireceklerdir. 28Sen (O günün şiddetinden) bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün. O gün her ümmet amel defterinin başına çağırılacak ve onlara şöyle denilecektir: "Bugün, dünyada yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz." Ey Rasûlüm, sen kıyamet koptuğu zaman o günün dehşetinden dolayı bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün. İşte o gün her ümmet, dünyada iken işledikleri ve melekler tarafından zaptedilen amel defterlerini almaya çağırılırlar. Ve herkese "Bugün, dünyada iken işlediğiniz amellerin karşılığını görüyorsunuz. İyilik edene nimet, kötülük edene ise ceza verilecektir." denilir. Âyet-i kerime’de, kıyamet gününün dehşetinden dolayı her ümmetin, di-züstü çökerek korku içinde, haklarında verilecek kararı bekleyecekleri ve herkesin amel defterinin dağıtılarak ameline göre hesaba çekileceği ifade edilmektedir. Peygamber efendimiz, kıyamet gününün bu dehşetli halini bizlere şöyle açıklamaktadır: ay'ın ondördünde onu görmek için zorluk çeker misiniz?" Sahabiler: "Hayır ey Allah'ın Resilü." dediler. Resûlüllah: "Bulutsuz bir günde güneşi görmek için sıkıntı çeker misiniz?" dedi. Sahabiler: "Hayır ey Allah'ın Resulü." dediler. Bunun üzerine Resûlüllah şöyle buyurdu: "İşte sizler Allah’ı da biyle göreceksiniz. Kıyamet gününde Allah insalan bir araya toplayacak ve onlara "Kim neye tapıyor idiyse şimdi de ona tabi olsun." diyecektir. Bunun üzerine, güneşe tapan güneşe tabi olacak, ay'a tapan ay'a tabi olacak ve Tağutlara tapanlar da Tağutlara tabi olacaklardır. Bu ümmet ise, içinde münafıkları da bulunduğu halde (Diğer bir Rivâyette, şefaatçileri bulunduğu halde) Rableri gelip "Ben sizin rabbinizim" deyinceye kadar bunların dışında kalacaktır. Bunlar, kendi kendilerine: "Rabbimiz gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır. Rabbimiz gelince biz onu tanınz." diyeceklerdir. Rableri bunlara, tanıyacakları bir şekilde gelecek ve "Ben sizin rabbinizim." diyecek onlar da "Sen bizim rabbimizsin." deyip ona tabi olacaklardır. Cehennerrîin tam ortasına sırat köprüsü kurulacak ondan ilk geçen ben ve ümmetim olacağız. O gün, peygamberlerden başka kimse konuşamayacaktır. O gün, peygamberlerin duaları ise "Ey Allah’ım, kurtar, kurtar." olacaktır. Cehennemde sa'dan dikenine benzeyen kancalar bulunmaktadır. Resûlüllah: "Sizler sa'dan dikenini gördünüz mü?" diye sordu. Sahabiler, "Evet ey Allah'ın Resulü gördük." dediler. Resûlüllah da "İşte o kancalar, sa'dan dikeni gibidirler. Ancak onların ne kadar büyük olduklarını sadece Allah bilir. İnsanlar, amellerine göre bu kancalara çekileceklerdir. Bazıları ameli yüzünden helak olacak, bazıları ise zerrecikler haline geleceklerdir." buyurdu. Buhari K.el-Tevhid, bab: 24 29İşte kitabımız size gerçekleri söylüyor. Şüphesiz biz, dünyadayken yaptıklarınızı yazıyorduk. Kıyamet gününde herkese, melekler tarafından tesbit edilen amel defterleri verildiği zaman, herkes yaptığının karşılığını görecektir. Ey inananlar, herkese yaptığının karşılığı verilirken, sızlanmayın. Zira, bizim, meleklere yazdırmış olduğumuz amel defterleri gerçeği söyler. Çünkü biz, dünyada iken yaptığınız amelleri meleklere zaptettiriyorduk. *Hazret-i Ali (radıyallahü anh)ın şöyle dediği rivâyet edilir: "Allah'ın, her gün yeryüzüne bir kısım şeylerle inen melekleri vardır. Melekler, insanoğlunun amellerini o şeylere yazarlar. 30İman edip salih ameller işleyenlere gelince, rableri onları rahmetine koyacaktır. İşte apaçık kurtuluş budur. Dünyada iken, Allah’a irnan edip onu birleyen, ona herhang ibir şeyi ortak koşmayan, Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak salih amel işleyenleri, rableri rahmetiyle cennetine koyacaktır. İşte bu apaçık bir kurtuluştur. Zira mü’minlerin, dünyada iken çalışıp elde etmek istedikleri son gayeleri budur. 31Kâfirlere ise şöyle denir: "Size âyetlerim okunmadı mı? Siz, büyüklük tasladınız ve suçlu bir kavim oldunuz değil mi?" Dünyada iken Allah'ın birliğini inkâr eden ve Hanlığın sadece ona ait olduğunu kabul etmeyen kafirlere gelince, kıyamet günü onlara şöyle denilecektir. "Dünyada iken sizlere âyetlerim okunmadı mı? Evet okunmuştu fakat sizler onları dinlemeyi gururlarınıza yediremediniz. Ve sizler suçlu bir kavim oldunuz. Allah’ı inkâr ediyor, öldükten sonra" dirilmeye inanmıyor ve çeşitli günahlar işliyordunuz. 32Şüphesiz ki, Allah'ın vaadi haktır. "Kıyametin kopmasında hiçbir şüphe yoktur." denildiği zaman: "Kıyamet nedir bilmiyoruz, sadece zan ve tahminde bulunuyoruz. Bu hususta kesin bir bilgimiz yok." derdiniz. Ey kâfirler, size, "Allah'ın, ölüleri diriltip hesaba çekeceği vaadi haktır. İnsanların, bir araya toplanarak yaptıklarının karşılığını örecekleri kıyamet gününün gelmesinde şüphe yoktur. O halde Allah’tan korkun. Allah’a ve peygamberine iman edip, sizi Allah'ın cezalandırmasından kurtaracak salih ameller işleyin." elendiği zaman siz şöyle diyordunuz: "Biz, kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Onun hakkında sadece bir tahmin yürütüyoruz. Biz onun geleceği hususunda kesin bir kanaata sahip değiliz. 33Kâfirlerin işledikleri amellerin kötülüğü, gözlerinin önüne serildi. Alaya aldıkları hususlar, onları çepeçevre kuşatıverdi. Dünyada iken, Allah'ın âyetlerini inkâr eden kâfirlerin işledikleri amellerin kötü olduğu, âhirette açıkça ortaya çıkt. Çünkü onlar, amel defterlerini kaydeden meleklerin tesbit ettikleri amellerini bizzat gördüler. Ve onları, dünyada iken alaya aldıkları azap kuşatıverdi. 34O gün kâfirlere şöyle denilir: "Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, biz de, sizi bugün öylece unutacağız. Sizin yeriniz ateştir. Sizin için yardımcılar da yoktur. Kıyamet gününde kâfirlere şöyle denecektir: "Sizler dünyada, rabbinizin huzuruna çıkıp hesap vereceğinize dair amelleri işlemeyi nasıl unuttuysanız bugün de biz sizleri cehennem azabında unuturuz. Sizin sığınacağınız sığınağınız, cehennem ateşidir. Sizi, bugün Allah'ın azabından kurtaracak herhangi bir yardımcınız da yoktur. 35Bu, Allah'ın âyetlerini alaya almanızın ve dünya hayatının sizi aldalmasının neticesidir. "Artık bugün onlar, ne cehennemden çıkarılacak ne de özür beyan etmeleri istenecektir. Bugün sizin uğratıldığınız bu cehennem azabının sebebi, sizin, dünyada iken Allah'ın delillerini ve kitabının âyetlerini alaya almanız bir de dünya hayatının geçici süslerine aidanip onları âhiret hayatına tercih etmenizdir. Bugün o kâfirler ne cehennem ateşinden çıkarılırlar ne de "Dünyaya döndürün de salih ameller işleyelim." şeklindeki mazeretleri dinlenir. 36Hamd göklerin rabbi, yerin rabbi ve âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. 37Göklerde ve yerde büyüklük ve hakimiyet onundur . O herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. Ey insanlar, yaratıklarına verdiği nimetlerine karşı, hamd sadece Allah’a mahsustur. O halde sadece ona hamd edin. Zira sizde bulunun bütün nimetler yalnızca onun tarafındandır. O, yedi göklerin rabbi, yerin rabbi ve bütün âlemlerin rabbidir. Göklerde ve yerde ululuk sadece ona mahsustur. O herşeye galiptir. Emirlerine karşı gelenleri kahreder. Yaratıklarının işlerini sevk ve idare etmede hikmet ve söz sahibi yalnızca O'dur. |
﴾ 0 ﴿