KAMER SÛRESİKamer Sûresi, elli beş âyettir. 44, 45 ve 46. âyetleri Medine'de diğerleri Mekke'de nazil olmuştur.. Bu Sûre-i celile de diğer Mekki surelerin beyan ettiği hususlara temas etmekte ve giriş kısmında kıyamet sahnelerinden bir şaline yer almaktadır. Arkasından, Nuh (aleyhisselam)ın kavminin başına gelenler, Âd ve Semud kavimlerinin uğradıkları felaketler, Lııt (aleyhisselam)ın kavminin durumu, Firavun ve adamlarının halleri beyan edilmektedir. Bu konular diğer Mekki surelerde de geçmektedir. Fakat burada yepyeni bir şekil içerisinde verilmekte, sahneler bütün şiddet ve dehşetiyle kıyame ve onun hallerini beyan etmektedir. Sûre-i celile suçluların, âhirette yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılacaklarını, Allah’ın emir ve yasaklarına uyan müttakilerin ise cennetlerde ırmakların başlarında olacaklarını, Allah katında razı olunacak meslislerde oturacaklarını beyan ederek sona ermektedir. Surenin Fazileti Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) Ebû Vâkîd el-Leysî'ye, Resûlüllah’ın, kurban ve Ramazan bayramı namazlarında ne okuduğunu sormuş Ebû Vâkid de Resûlüllah’ın bu iki bayramda "Kaf vel Kur'anil Mecid" ile "İkterebetüssâatü Ven şakkal Kamer" surelerini okuduğunu söylemiştir. Müslim, K, es- Salatül Iydeyn, bab: 14 Hadis No: 891 Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı. Allahü teâlâ bu âyette "Kıyamet yaklaştı." ifadesiyle, geçici olan dünyanın sonunun yaklaştığını kullarına bildiriyor ve onları, kıyamet gününün dehşetine karşı hazırlık yapmaya, ondan gafil olmamaya davet ediyor. Peygamber efendimizin, kıyametin yaklaştığını beyan ederek şöyle buyurduğu Rivâyet ediliyor: "Abdullah b. Ömer diyor ki: "Bir gün biz, ikindiden sonra, güneş dağların başına yaklaştığı bir sırada Resûlüllah’ın yanında oturuyorduk. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Geçmiş ümmetlerin ömürlerine nisbetle sizlerin ömürleri bu günün geçmiş bölümüne nisbetle geriye kalanı kadardır. Ahmed b. Hanbel Müsned, C.2,S.116 Sehl b. Sa'd (radıyallahü anh) Resûlüllah’ın, şehadet parmağıyla orta parmağını göstererek: "Ben peygamber olarak gönderildiğimde kıyamet işte şunlar gibi yakındır. Buhari, K. er-Rikak, bab: 39 buyurduğunu Rivâyet etmiştir. Âyet-i kerime’de "Ay yarıldı" buyurulmaktadır. Âlimlerin ittifakına göre, peygamber efendimizin açık bir mucizesi olarak ayın yarıklığı, Hicretten önce Mekke'de görülmüştür. Ayın yarıklığı, Enes b. Mâlik, Abdullah b. Mes'ud, Huzeyfetül Yeman, Cübeyr b. Mut'im, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Mü-calıid, Katade Dehhak ve İbrahim en-Nehaî'den nakledilmiştir. Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Resûlüllah’ın döneminde ay iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın üzerinde kaldı, diğer parçası aşağı indi ve Resûlüllah "Şahit olun" buyurdu Buhari, K. Tefsir el-Ku’an Sûre 54 bab: 1 Diğer bir Rivâyetle Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir; "Biz, Resûlüllah ile beraber bulunurken ay yarıldı iki parça oldu. Resûlüllah bize "Şahit olun, şahit olun." dedi Buhari, K. Tefsir el-Ku’an Sûre 54 bab: 1 Enes b. Mâlik de diyor ki: "Mekkeliler Resûlüllahtan, kendilerine bir mucize göstermesini istediler. Resûlüllah da onlara ayın yarılmasını gösterdi. Buhari, K. Tefsir el-Ku’an Sûre 54 bab: 1 Başka bir Rivâyette Enes: "Ay iki parçaya ayrıldı." demiştir. Buhari, K. Tefsir el-Ku’an Sûre 54 bab: 1 Katade'den nakledilen diğer bir Rivâyete göre Enes şöyle demiştir: Mekkeliler Resûlüllahtan, kendilerine bir mucize göstermesini istemişlerdir. Bunun üzerine ay Mekke'de iki defa yarılmıştır. Ve "Kıyamet yaklaştı ay yarıldı." sûresi de "Bu, devam edegelen bir sihirdir." derler." ifadesine kadar nazil olmuştur Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sûre: 54, bab: 2, Hadis no: 3286 Cübeyr b. Mut'im diyor ki: "Resûlüllah'ın döneminde ay yarıldı. Öyle ki iki parça oldu. Bir parçası şu dağın diğer parçası şu dağın üzerine vardı. Müşrikler: "Muhammed bizi büyüledi." dediler. Onlardan bir kısmı ise: "Allah'a yemin olsun ki şâyet o bizi büyüledi ise bütün insanin büyüemeyede gücü yetmez ya. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sûre: 54, bab: 2, Hadis no: 3286 dediler. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Resûlüllah'ın zamanında ay yarıldı." Buhari, K. Tevsiri el-Kuran, Sûre 54 bab: 1 Abdullah b. Ömer diyor ki: "Resûlüllah'ın döneminde ay yarıldı. Ve Resûlullah: "Şahit olun." dedi. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sûre: 54, bab: 4, Hadis no: 3288 Mesruk, Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivâyet ediyor: "Resûlüllah’ın zamanında ay yarıldı. Kureyşliler: "Bu, Ibn-i Ebi Kebşe'nin (Resûlüllah'ın) bir siniridir. O, sizleri sinirledi. Siz onu yolculara sorun." dediler. Yolculara sordular. Yolcular da "Evet biz onun varıldığını gördük." dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ "İkterebetissâatü venşakkal Kamer" âyetini indirdi. Bkz. Taleri, C.27, S.50. İbn-i Kesir bu hadisi, Ebû Davud et-Tayalîsi'nin de nvayot ettiğimsöylemiştir. 2Kâfirler, bir mucize görünce yüz çevirirler. "Bu, devam edegelen bir sihirdir." derler. Müşrikler, Muhammed'in hak peygamber olduğunu, rabbinden getirdiklerinin doğru olduğunu gösteren bir delil, bir mucize gördükleri zaman yüzçevirirler. Onun, devam eden bir sihir olduğunu söylerler. Âyetteki "Devam eden" diye tercüme edilen "Müstemir" kelimesi, Mücahid ve Katade'ye göre: "Gelip geçen, yok olmaya mahkum olan" manasına gelmektedir. Bu görüş, müşriklerin tavırlarına daha müsaittir. Buhari de bu görüşü zikretmiştir. Diğer bir kısım âlimler ise "Buradaki "Müstemirin manası, "Şiddetli ve dehşetli." demektir." diye izah etmişlerdir. Bu ve mealde zikredilen izah şekli, âyetin beyan etmek istediği maksata daha uygundur. Zira bu izah tarzına göre müşrikler, kendileriyle çelişkiye düşmüşler, gelip geçici olan sinire "Devam edegelen bir sihir" demişlerdir. Böylece farkına varmadan ay'ın yarılmasının sihir olmadığını ifade etmişlerdir. 3Onlar yalanladılar. Heva ve heveslerine uydular. Her iş sonunda istikrara kavuşur. Kureyş müşrikleri ay'ın yarıldığını görerek, Allah'ın Âyetlerinin hak olduğunu anlamalarına rağmen yine de onları yalanladılar. Hakka değil heva ve heveslerine uymayı tercih ettiler. Her iş sonunda yenrini bulacaktır. Hayır, onu işleyen hayır ehline, şer de onu işleyen şer ehline varacaktır. Böylece cennetlikler iyiliklerle cennette kalacaklar, cehennemlikler de kötülüklerle cehennemde kalacaklardır. 4Şüphesiz ki kâfirlere, kendilerini fenalıklardan alıkoyacak kadar haberler gelmiştir. Şüphesiz ki, Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve kendi heva ve heveslerine uyan bu Kureyş müşriklerine, onlar için ibret olacak ve onları bu hallerinden vazgeçirecek, geçmiş ümmetlere ait nice haberler gelmiştir. Onlar da bunlar gibi yalanlamışlar sonunda da cezalandırılmışlardır. 5Bu haberlerin herbirinde büyük hikmetler vardır. Ne var ki yapılım uyarlamalar hiçbir fayda sağlamıyor. Geçmiş ümmetlere ait olan haberleri bildiren Kur'an, son derece hikmetlidir. Fakat müşriklere yapılan uyanlar onlara hiçbiriayda sağlamıyor. Zira onlar uyarılardan ytizçevirip inkâr ediyorlar. Bu âyet-i kerime’nin son bolünü şu şekilde izah edilmiştir: "O müşriklere uyanlar ne fayda verecek ki? Çünkü onlar uyanlardan ibret almak istemezler. 6Ey Rasûlüm, sen o kâfirlerden yüzçevir. Bir davetçinin insanları, nefret etlikleri kıyamete çağırdığı günü bekle. 7O gün insanlar, gözleri baygın bir halde kabirlerinden çıkarlar. Tıpkı etrafa yayılmış çekirgeler gibi. 8O gün onlar, davetçinin sesine koşarak çıkarlar. Kâfirler: "Bu, zor bir gündür." derler. Ey Rasûlüm, bir mucize gördüklerinde yüzçeviren ve: "Bu, gelip geçici bir sihirdir." diyen kavminden yüzçevir. Zira onlar, Allah'ın davetçisi tarafından, sevmedikleri kıyamet gününe çağırıldıkları zaman gözleri baygın bir halde, çevreye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacaklar, Allah'ın davetçisine koşarak gideceklerdir. İşte o gün kâfirler; "Bu ne çetin bir günmüş?" diyeceklerdir. Böylece neyin ne olduğunu anlamış olacaklardır. Âyet-i kerime’de, kâfirlerin kabirden çıkarken gözlerinin baygın ve zelil olacaklarını bildirmektedir. Aslında onların bütün vücutları baygın ve zelildir. Fakat insanların zelil veya diri oldukları öncelikle gözlerinden belli olduğu için bu ifade kullanılmıştır. 9Bu kâfirlerden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı. Kulumuz Nuh'u yalanlayarak "Deli" demişlerdi. Nuh'a engel olunmuştu. Ey Rasûlüm, seni yalanlayan bu kavminden önce de Nuh kavmi, kendilerine peygamber olarak gönderdiğimiz kulumuz Nuh'u yalanladılar. Ona "delidir" dediler. Ona engel olmaya giriştiler. Mücahid, Nuh kavminin Hazret-i Nuh'a "Bunu cinler çarptı. Bu delirdi." diyerek engel olduklarını söylemiş İbn-i Zeyd ise "Onu tehdit ederek "Yemin olsun ki eğer davetinden vazgeçmezsen sen mutlaka taşlanarak kovulanlardan olacaksın" diyerek onun tebliğine engel olmaya kalkıştıklarını söylemiştir. 10Nuh'a rabbine "Mağlup oldum bana yardım et" diye dua etmişti; Bunun üzerine Nuh da şöyle yalvardı: "Şüphesiz ki kavmim bana galip geldi. İnkârlarında ısrar edip inat ettiler. Benim onlara gücüm yetmiyor. Sen onların inkârlarına karşı kendilerini cezalandırarak bana yardım et. 11Biz de boşanan sularla gök kapılarını açıverdik. Nuh'un duası üzerine biz, kavmine karşı üstten şarıl şarıl dökülen sular için göğün kapılarını açtık. 12Yeri de yarıp kaynaklar fışkırttık. Böylece takdir edilen bir iş için yerle göğün suları birleşiverdi. Yeryüzünün pınarlarının suyunu da salıverdik. Böylece göklerin suyu ile yerin suyu, Allah'ın takdir ettiği bir iş için birleşti. 13Bizde Nuh'u, tahta ve çivilerden yapılmış bir gemiye bindirdik. Biz de Nuh'u, gökle yerin sulan birleşip yeryüzünü kaplayınca tahta ve çivilerden yapılmış bir gemiye bindirdik ve onu tufandan kurtardık. Âyette geçen ve "Çivi" diye tercüme edilen "Düşür" kelimesi, Katade, İbn-i Zeyd ve Abdullah b. Abbas tarafından bu şekilde izah edilmiştir. Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Düşür" kelimesi, "Geminin göğsü" anlamına gelmektedir. Mücahid'e göre "Düsür"den maksat "Geminin kenan"dtr. Dehhak'a göre "Geminin iki tarafı "dır. Mücahid'den nakledilen başka bir görüşe göre bu kelimeden maksat, geminin omurgasıdır. 14İnkâr edilen Nuh'a bir mükafaat olarak o gemi, nezaretimizde akıp gidiyordu. Nuh'u içine bindirdiğimiz bu gemi, denetimimiz altında seyredip gidiyordu. Bu işin böyle olması, Allah’ı inkâr edenler için bir ceza ve Allah’a davet ettiğinden dolayı inkâr edilen Nuh'a da bir mükafaat olması içindi. İbn-i Zeyd bu Âyeti şu şekilde izah etmiştir: Gemi nezaretimiz altında akıp gidiyordu. Nuh kavmi boğulmuştu. Bu, Allah'ın onlara vermiş olduğu nimetlere nankörlük etmelerinin bir cezasıydi. 15Biz bu hadiseyi bir ibret olarak bıraktık. Hiç düşünen var mı? Biz, Nuh'u ve onunla birlikte olanları içinde taşıttığımız gemiyi, Nuh kavminden sonra gelenlere bir öğüt ve ibret olarak bıraktık ki onunla ibret alsınlar. İnkâr ve yalanlamada Nuh kavminin yolunu tutup onların düştükleri akıbete düşmesinler. Hiç rabbini inkâr eden ve rabbinin gönderdiği peygamberi Nuh'u yalanlayan bu kavme yaptığımız muameleyi düşünen ve ondan öğüt alan biri var mı? Katade diyor ki: "Allahü teâlâ Nuh'un gemisini Cûudi dağının üzerinde durdurmuş, önceki insanlar da onu görmüşlerdir. Bu sebeple ondan ibret alınmalıdır. Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime ile, Resûlüllahtan sonra gelen insanları uyarmakta, onların inkârlarından ve Hazret-i Muhammed'i yalanlamalarından vazgeçip Allah’a yönelmelerini istemektedir. Aksi takdirde Nuh kavminin başına gelenlerin onların da başına geleneğini ifade etmektedir. 16Azabım ve uyarılarım nasılmış gördünüz mü? Nuh kavminden, rablerini inkâr eden ve peygamberi Nuh'u yalanlayan insanları cezalandırmam ve onların benzerlerini uyarmam nasılmış bir bakın. 17Muhakkak biz bu Kur’an’ı, düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen var mı? Şüphesiz ki biz Kur’an’ı, düşünüp ondan öğüt almak isteyen kimse için kolaylaştırdık. Onu, açık seçik âyetler olarak zikrettik ve ondaki hükümleri genişçe açıkladık. Hiç bunu düşünüp öğüt alan var mı? Bunu okuyup öğrenmek isteyen bulunur mu? Onu okuyup öğrenmek isteyene Allah yardım edecektir. 18Âd kavmi de peygamberleri Hud'u yalanlamıştı. Kâfirlere azabım ve uyarılarım nasılmış gördünüz mü? Geçmişte Nuh kavmi, kendilerine gönderilen Peygamberleri Nuh'u yalanladığı, siz Kureyşlilerin de size gönderilen Muhammed'i yalanladığınız gibi Âd kavmi de kendilerine peygamber olarak gönderilen Hud'u yalanlamıştı. Ey, Allah’ı inkâr eden Kureyş kâfirleri, sizin gibi rablerini inkâr eden Hud kavmini cezalandırmam ve onlar gibi davrananları aynı felakete uğratacağınla uyarmam nasılmış bir bakın. 19Biz onların üzerine, uğursuzluğu devam eden bir günde, uğultu çıkaran soğuk bir rüzgar gönderdik. 20Şüphesiz o rüzgar insanları, yerinden sökülmüş kof hurma kütükleri gibi yere seriyordu. Şüphesiz ki biz, azgınlığında ve İnkârında ısrar eden Âd kavminin üzerine, uğursuzluğu, cehenneme ulaşmalarına kadar devam edecek olan bir günde, şiddetle esen soğuk bir rüzgar gönderdik. O rüzgar, insanları havaya kaldırıyor, ve tepelerinin üzerine bırakıyor, boyunlarım kırıyor, beyinlerini parçalıyordu. Ad kavmi sanki içi çürümüş hurma kütükleri gibi yere seriliyorlardı. Ad kavminin helak olduğu güne "Uğursuz ye uğursuzluğu devam eden bir gün" denmiştir. Çünkü Âd kavmi, helak oldukları o günün uğursuzluğunu cehennem azabına girinceye kadar tatmaya devam edecektir. Ad kavminin, içleri kof hurma kütüklerine benzetiliş sebebi ise, yukarı kaldırılıp oradan yere düşürülmeleri neticesinde boyunlarının kopup vücutlarından ayrılması ve vücudun geri kalan kısmının için çürümüş kütükler gibi görünmüş olmasındandır. 21Azabım ve uyanlarım nasılmış gördünüz mü? Ey Kureyş kâfirleri topluluğu, rablerini inkâr eden ve peygamberlerini yalanlayan Âd kavmini cezalandırmam ve bu tür azaplarla diğer insanları uyarmam nasılmış bir bakın. 22Muhakkak biz, bu Kur’an’ı, düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen var mı? Şüphesiz biz bu Kur’an’ı, düşünüp ibret alanlar için, hem okunmasını hem de manasını kolaylaştırdık. Bunu düşünen ve onun âyetlerinden öğüt alan var mı? Artık bu Kur’an’ı öğrenmek isteyen bulunmaz mı? ki kendisine Allah tarafından yardım edilmiş olsun. 23Semud kavmi de uyarıları yalanlamıştı. 24Onlar şöyle demişlerdi "İçimizden bir beşere mi uyacağız? O zaman biz sapıklığa düşmüş ve delilik yapmış oluruz. 25Vahiy aramızdan ona mı indirilmiş? Doğrusu o, çok yalancı küslahın biridir." Salih'in kavmi Semud da, Allah katından gelen uyanları yalanlamıştı. Onlar, kendilerine peygamber olarak gönderilen Salih'i yalanlayarak "Biz, içimizden çıkan bir beşere mi tabi olacağız? "Halbuki biz, büyük ber toplululğuz o ise tek bir kişidir. Böyle iken biz ona uyarsak bu takdirde şüphesiz ki bizler yoldan sapmış ve sıkıntıya düşmüş oluruz. Aramızdan vahiy ona mı gönderilmiş? O, böbürlenen bir yalancıdır. 26Onlar yarın kimin çok yalancı ve küstah olduğunu bileceklerdir. Semud kavmi yarın kıyamet gününde kimin yalancı ve küstah olduğunu çok iyi bilecekler. O yalancı küstahlar onlar mı yoksa Salih mi? Bunu çok iyi anlamış olacaklardır. 27Salih'e şunu vahyetmiştik "Biz onları denemek için dişi deveyi bir imtihan vasıtası olarak göndereceğiz. Sen şimdi onların yaptıklarını gözetle ve sabret. Ey Salih, biz, Semud kavmine, senden bir dağın içinden çıkmasını istedikleri deveyi, kendileri için bir imtihan, senin için de bir mucize olmak üzere göndereceğiz. Sen onların, deveye ne yapacaklarını gözetle. O deveye yapacakları şeye sabret, acele etme. 28Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu haber ver. Her içecek olan nöbetinde hazır bulunsun. Bu âyet-i kerime şu şekilde izah edilmiştir: Ey Salih, Semud kavmine bildir ki, onlar, devenin su içmeye gelmediği gün suyu aralarında taksim edebilirler. Hem kendilerinin hem de devenin içtiği gün suyun başında hazır olacaklardır. Sıra kendilerinde olduğu gün, su almak için sıranın devede olduğu gün de onun sütünü sağmak için orada hazır bulunacaklardır. Diğer bir izah şekli de şöyledir: "Ey Salih, Semud kavmine bildir ki su, kendileriyle deve arasında taksim edilmiştir. Birgün onlar içecek bir gün deve içecektir. Her su içen, nöbeti geldiği gün suyun başında hazır bulunacaktır." Şu âyet-i kerime bu ikinci izah şeklinin daha kuvvetli olduğunu göstermektedir. "Salih şöyle dedi: İşte mucize bu dişi devedir. Onun belli bir gün su içme hakkı vardır. Sizinde belli bir gün su içme hakkınız vardır." Şuara Sûresi, 26/155 29Derken aralarından birini çağırdılar. O da kılıcını alıp deveyi kesiverdi. 30Azabım ve uyarılarım nasılmı bir bak. Semud kavmi, içlerinde en zalim ve en insafsız olan arkadaşları Kudar b. Sâlifi, deveyi kesmesi için çağırdılar. O da deveyi yakaladı ve kesti. Ey Kureyş topluluğu, benim onlara nasıl azabettiğime ve onlara yaptığım azapla benzerlerini nasıl uyardığıma bir bakın. 31Biz onların üzerine bir çığlık gönderdik de, ağılcının ağılını çevirdiği kuru çalı çırpı gibi kırılıp döküldüler. Biz de Semud kavminin üzerine bir çığlık gönderdik de o çığlık onları helak etti. Öyle ki onlar, kendisiyle ağıl yapılan kırık dökük çalı çırpı haline geldiler. Âyetin son kısmı çeşitli şekillerde izah edilmiştir: Abdullah b. Abbas ve Kaladc'ye göre bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, yanık kemikler haline geldiler." Said b. Cübeyr'e göre ise bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, duvardan saçılan toz toprak gibi oldular." Dehhak'a göre ise: Bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, ağılın etrafını çeviren çalı çırpı gibi oldular." Miicahid'e göre ise bu kısmın izahı şöyledir: "Semud kavmi, çadırın, kırılıp dökülen odunları haline geldiler." Süfyan es-Sevri'ye göre ise bu ifadeden maksat, "Semud kavmi, ağaçların dallarından sağa sola dökülen yapraklar haline geldiler." demektir. 32Muhakkak biz bu Kur’an’ı düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen yar mı? Şüphesiz ki biz bu Kur’an’ı, onu düşünüp öğüt alan kimse için kolaylaştırdık. Ondan öğüt alacak ve yaptığı kötülüklerden vaz geçecek bir kimse var mı? 33Lût kavmi de uyarılan yalanlamıştı. 34Bak. Âyet 35. 35Biz de üzerlerine taşlar yağdıran korkunç bir fırtına gönderdik. Ancak Lııt'un taraftarlarını, nezdimizden bir nimet olarak seher vakti ve o dehşetli azaptan kurtardık. Nimetlerimize şükredeni işte biz böyle mükafaatlandırırız. Lût kavmi de Allah'ın, kendilerini uyaran âyet ve mucizelerini yalanladılar. Biz de onların üzerine taş yağdırdık da helak olup gittiler. Lût ailesi hariç. Zira biz, Lût'un ailesini, kavmine verdiğimiz bu azaptan bir lütuf olarak seher vakti kurtardık. Biz, nasıl ki Lût kavminden, iman edenleri azaptan kurtardık, nimetlerimize karşı şükredenleri de öylece kurtarırız. 36Şüphesiz ki Lût, kavmine, kendilerini şiddetli bir azap ile yakalayacağımızı haber vermişti de onlar, uyanları şüphe ile karşılamışlardı. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, daha önce kimsenin yapmadığı hayasızlığı yapan Lût kavmini, kendilerine peygamber olarak gönderilen Hazret-i Lût'un uyardığını ve onların bu hayasızlıktan vazgeçmelerini istediğini fakat kavminin, Lût'un uyanlarını ciddiye almadığını, haber verdiği azapların geleceğinden şüphe ettiklerini beyan ediyor. Bundan sonra gelen âyetlerde ise azgınlıklarının had bir safrasını haber veriyor. 37Şüphesiz onlar Lût'tan misafirlerini (melekleri, cinsi arzularını latmin etmek için) kendilerine takdim etmesini istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın." dedik. Kavmi, Lût'tan onların helak olma haberlerini getiren meleklerin cinsi ar-zukınnı tatmin etmek için kendilerine vermesini istediler. Biz de onların gözlemini silme kör ettik de o melekleri göremez hale geldiler. Ve onlara dedik ki: " Azabımı ve uyarmanın neticesini tadın." Abdullah b. Abbas diyor ki: "Melekler Lût'un yanına girerken Allah, kavminden, o ahlaksızlık yapmak isteyenlerin gözlerini kör etti." Katade diyor ki: "Bize Rivâyet edildiğine göre, melekler Lût'a geldikleri gece Lût'un kavmi bunu haber almış ve kapısının önüne birikmişler, içeri girmek için kapıyı zorlamışlar, bunun üzerine Cebrâil rabbinden bunları cezalandırmasını talep etmiş ve kanatlarını onların yüzlerine çarparak gözlerimi silme kör etmiştir." İbn-i Zeyd diyor ki; "Hazret-i, Lût, kavmini, işledikleri o çirkin işten vazgeçirmek için çalışıyor fakat onlar: "Biz bu işten vazgeçmeyiz. Sakın kimseyi misafir edeyim deme zira biz onu boş bırakmayız, işimizden vazgeçmeyiz." diyorlardı. Melekler Lût (aleyhisselam)a elçi olarak gelince, kendisine iman etmemiş olan hanımı, oradan sıvışarak kavminin yanına gitti ve onlara, Lût'a çok yakışıklı, güzel kıyafetli gençlerin geldiğini haber verdi. Bunun üzerine kavmi koşarak Lût'un evine geldiler. Lût onlara: "Bunlar benim misafırlerimdir. Allah’tan korkun, misafirlerim hakkında beni rezil etmeyin." dedi. Kavmi ise: "Biz seni bu çeşit davranışlardan yasaklamamış mıydık? daha önce sana- bunları anlatmamış mıydık?" dediler. Lût onlara: "İşte kadınlar. Onlar benim kızlarım yerindedir. Onlar sizin için daha temizdir." diye cevap verdi. O meleklerden Cebrâil (aleyhisselam) da Lût'a "Sen bunların nesinden korkuyorsun?" dedi. Lût: "Ne istediklerini görmüyor musun?" diye cevap verdi. Cebrâil: "Biz senin rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklardır. Sakın korkma ve üzülme. Şüphesiz ki biz seni de aileni de kurtaracağız. Ancak hanımın hariç. Çünkü gizli olarak bu işi yaptığından dolayı o da cezasını çekecektir." Sonra Cebrâil kanatlarından birisini açtı ve orada toplananların yüzlerine çarptı. Gözlerini silme kör etti. Onlar içeri girmeye çalışırken birbirlerine toslamaya başladılar. 38Şüphesiz bir sabah onları devamlı azap yakalayıverdi. 39"Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın." dedik. Lût kavmini sabahleyin erkenden, kıyamete kadar acısını çekecekleri devamlı azap yakalayıverdi. Üzerinde yaşadıkları toprakların üstü altına geldi. Soma da üzerlerine kızgın taşlar yağdırıldı. Biz onlara dedik ki: "Ey Lût kavmi, sizler, Allah’ı İnkârınız ve peygamberini yalanlamanız yüzünden hak etmiş olduğunuz azabımı ve sizleri sizden sonra gelenler için bir ibret yapma cezasını tadın." 40Muhakkak biz bu Kur’an’ı, düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen var mı? Muhakkak ki biz, Kur’an’ı, ondan öğüt almak isteyen kimseler için kolaylaştırdık. Şimdi onu düşünüp ibret almak isteyen var mı? 41Şüphesiz Firavun kavmine de uyanlar gelmişti. 42Fakat onlar, mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları, hiç mağlup olmaz güçlü ve kuvvetlinin yakalayışı ile yakalayıverdik. Şüphesiz ki Firavuna tabi olanlara ve kavmine, bizi inkâr etmeleri ve peygamberimiz Mûsa'yı yalanlamaları yüzünden kendilerini azaba uğratacağımıza dair uyanlarımız gelmişti. Fakat Firavun ailesi, kendilerine gelen ve Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığını bildiren delillerimizin tümünü yalanladılar. Bunun üzerine biz onları, hiç mağlup olmayan ve dilediğine kadir olanın yakalaması ile yakalayıverdik. 43Sizin kâfirleriniz şu geçmiş kâfirlerden daha mı üstündür? Yoksa inen semavi kitaplarda azaba uğramayacağınıza dair bir beraat vesikanız mı var? Ey bir mucize gördüklerinde yüzçeviren ve "Bu, gelip geçici bir sihirdir." diyen Kureyş müşrikleri, sizin kâfirleriniz sizden önce bana isyan ettikleri için helak ettiğim Nuh, Âd, Semud, Lût ve Firavun kavimlerinin kâfirlerinden daha mı üstündür? Sizler de Allah’ı inkâr etmeniz ve peygamberi yalanlamanızda bu kavimlerin durumuna düşmektesiniz. Sizler de Allah'ın cezasını hak etmiş oluyorsunuz. Ey Kureyş topluluğu, yoksa sizlerin, Allah, tarafından cezalandırılmayacağınıza dair Allah'ın indirdiği kitaplarda bir beraat belgeniz mi var? 44Yoksa onlar: "Biz intikam alacak bir topluluğuz" mu diyorlar? Yoksa bu Kureyş kâfirleri: "Biz hepimiz, bize kötülük edenlerden ve bize karşı savaş açanlardan intikam alan insanlarız mı diyorlar? 45Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Yakında Kureyş kâfirleri mağlup olacaklar, arkalarını mü’minlere dönerek kaçmaya mecbur kalacaklardır. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimesiyle, Kureyş müşriklerinin yakın bir gelecekte mağlup olacaklarını bildirdikten sonra onları Bedir savaşında mağlup etmiş ve vaadini gerçekleştirmiştir. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Resûlüllah Bedir gününde kubbenin içinde (kendisi için kurulmuş olan çadırın içinde) şöyle dua etti: "Ey Allah’ım, ben senin ahdini ve vaadini anıyorum. Ey Allah’ım eğer dilersen bugünden sonra kendine kulluk ettirmezsin. (Bu küçük topluluk yok olacak olursa sana kulluk edecek kimse kalmaz)" Bunun üzerine Ebubekir, Resûlüllah’ın elinden tutup: "Ey Allah'ın Resulü, rabbine karşı yalvarman yeter." dedi. Resûlüllah, sırtında zırhı olduğu halde kalktı dışarı çıktı ve: "Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır." âyetini okudu. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 54, bab: 6 46Daha doğrusu onlara vaadedilen asıl azap vakti, kıyamettir. O ne korkunç ne acı bit* gündür. Durum "Öldükten sonra dirilme yoktur" diyen müşriklerin zannettikleri gibi değildir. Bilakis onların dirilme ve cezalandırılma zamanı kıyamettir. Kıyamet onların, Bedir gününde gördükleri cezadan daha dehşetli ve daha acıdır. 47Muhakkak suçlular, sapıklık ve delilik içindedirler. 48O gün onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın cehennem ateşini dokunuşunu" denir. Şüphesiz ki mücrimler haktan uzaklaşmışlar, sapıklık içine düşmüşlerdir. Batılın içine düştükleri için zorluk ve sıkıntıların çilesinden dolayı yanmaktadırlar. Kıyamet gününde onlar, yüzükoyun cehenem ateşine çekilecekler ve nereye gittiklerini bilemeyeceklerdir. Ve onlara: "Haydi cehennemin ateşinin dokunmasını tadın." denilecektir. 49Şüphesiz biz, herşeyi bir kaderle yaratmışızdır. Bu ve bundan önceki âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki: "Kureyş müşrikleri gelip Resûlüllah ile kader hakkında tartıştılar. Bunun üzerine: "O gün onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu denir. Şüphesiz biz herşeyi bir kaderle yaratmışızdır." âyetleri nazil oldu Müslim, K.el-Kader, bab: 19, Hadis no: 2656 /Tirmizî, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 54, bab: 6, Hadis no: 3290 Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Ben, Allah'ın kitabında, kaderi inkâr ettiklerinden dolayı "Yüzüstü ateşe sürüklenecek ve kendilerine "Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu" denilecek bir kavim buluyorum. Ben şu anda onları göremiyorum. Bilmiyorum ki bunlar, bizden önce geçen insanlar arasında mı var idiler yoksa daha sonra gelecek olanlar içinden mi çıkacaklar?" Abdullah b. Abbas bu âyet-i kerime’yi izah ederken şöyle demiştir: "Allahü teâlâ bütün yaratıkları bir kaderle yaratmıştır. Onların işleyecekleri hayır ve şerri de kadere göre yaratmıştır. Hayırların en hayırlısı mes'ud olmaktır. (Cennetlik olmaktır) Şerlerin en şerlisi de bedbahtlıktır. (Cehennemlik olmaktır.) Ehl-i sünnet, kaderin varlığını ve ona iman etmenin zaruri olduğunu söylemiş ve delil olarak bu âyet-i kerime’yi ve buna benzeyen şu âyetleri ayrıca Resûlüllahtan rivâyet edilen şu sahih hadisleri delil göstermişlerdir. "O Allah ki göklerin ve yerin mülkü ancak onundur. O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur. O, herşeyi yaratıp belli bir nizama koymuş, geçmişini geleceğini takdir etmiştir. Furkan Sûresi, 25/2 "O, herşeyi bir ölçüye göre takdir etti. Doğru yolu gösterdi. A'la Sûresi, S7/3 Abdullah b. Ömer, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: Müslim, K.el-Kader, bab: 18, Hadis no: 2655 "Herşey kadere göredir. Hatta acizlik ve zindelik te." Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bir gün ben Resûlüllah'ın arkasında bulunuyordum. Resûlüllah bana: "Ey genç ben sana birkaç kelime öğreteceğim: Sen Allah’ı koru o da seni koru Sen Allah’ı koru onu yanında bulursun. Birşey istediğinde Allah’tan iste. Yardımına çağırdığında Allah’ı çağır. îyi bil ki bütün ümmet sana bir fayda sağlamak için bir araya gelecek olsa, Allah'ın senin için yazdığının dışında hiçbir fayda sağlayamazlar.. Yine bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelecek olsa Allah'ın, senin aleyhine yazdğı zarar dışında sana hiçbir zarar veremezler. Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurulmuştur. Tirmiri, K.el-Kıyamc, bab: 59, Hadis no: 2516 / Ahmed b. Hanbcî, Müsned, C.I, S.293 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kuvvetli mü’min daha hayırlı ve Allah’a zayıf mü’minden daha sevimlidir. Hepsinde de hayır vardır. Sen, sana fayda verecek şeyleri şiddetle iste. Allah’tan yardım dile. Acizliğe düşme. Sana birşey isabet ettiğinde: "Eğer ben şöyle yapsaydım bu iş böyle olurdu." deme. Fakat: "Bu Allah'ın kaderidir. O neyi dilerse onu yapar." de. Zira "Eğer şöyle olsaydı." sözü, şeytanın vesvesesine yol açar, Muslim, K el-Kader, bab: 34 Hadis No: 2664/ İbn-i Mace, K- ez-Zühd, bab: 14 Hadis No 4168 Abdullah b. Ömer, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "Kaderi inka redenler bu ümmetin mecusileridir. Hasta olduklarında onarı ziyaret etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın. Ebû Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14, Hadis no: 4691 Huzeyfetül Yeman da Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu söylüyor: "Her ümmetin mecusişi vardır. Bu ümmetin mecusileri de "Kader yoktur." diyenlerdir. Onlardan kim ölürse cenazesinde bulunmayın. Kim hasta olursa ziyaret etmeyin. Onlar, Deccal'ın taraftarlarıdır. Allah'ın, bunları Deccal'a kavuşturması haktır. Ebû Davııd, K.cs-Siinne, bata: 14, Hadis no: 4692 Ömer b. el-Hattab, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "Siz, kaderi inkâr edenlerle otunıp kalkmayın ve onlara söz açmayın." Ebû Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14,Hadis no: 4710 Abdullah b. Ömer diyor ki: "Babam Ömer b. el-Hattab dedi ki: "Bir gün biz Resûlüllah’ın yanında iken, elbisesi çok beyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri yoktu. Aramızda onu tanıyan da yoktu. Gelip Resûlüllah’ın önüne oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı ve ellerini de (kendi) dizlerinin üzerine koydu ve şöyle dedi: "-Ey Muhammed, söyle bana İslam nedir? -İslam, Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadı ğna ve Muhammed'in, onun peygamberi olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazanda oruç tutman, oraya gitmeye gücün yetiyorsa Kabe'yi Hac etmendir. -Doğru söyledin." dedi. Hazret-i Ömer diyor ki: "Biz ona hayret ettik. Zira o hem soruyor hem de tasdik ediyordu. (Sorularına devamla şöyle dedi): -Söyle bana iman nedir? -İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve hayırı ve şerri ile kadere iman etmendir. -Doğru söyledin. Müslim, K.el-iman, bab: 1, Hadis no: 8 Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki: . "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bir kul şu dört şeye iman etmedikçe mü’min olamaz: Allah’tan başka ilâh olmadığına, ben Muhammed'in, Allah'ın peygamberi olduğuna ve beni hak olarak gönderdiğine şehadet getirerek îman etmesi, ölüme ve ölümden sonra dirilmeye iman etmesi, bir de kadere iman Tirmizi, K.el-Kader, bab: 10, Hadis no: 2145 etmesidir. 50Bizim emrimiz sadece bir defadır ve göz kırpması gibidir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, herhangi bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece bir defa emir vereceğini ve emrinin, göz kırpması kadar kısa bir zamanda yerine geleceğini beyan etmektedir. Allahü teâlâ, yaratıktan hakkında kendi takdirinin geçerli olduğunu beyan ettikten sonra bu âyette de sadece kendi emrinin geçerli olduğunu bildirmektedir. 51Şüphesiz biz, geçmişte sizin benzerlerinizi helak ettik. Hiç düşünen var mı? Ey Kureyş müşrikleri, biz, geçmiş ümmetlerden sizin gibi, Allah'ı inkâr eden ve peygamberlerini yalanlayan benzerlerinizi helak ettik. Hiç ondan öğüt alıp yaptıklarından vazgeçen biri var mı? 52Dünyada yaptıkları herşey amel defterlerinde kayıtlıdır. Sizden önce geçen benzetiniz kâfirlerin işledikleri her amel, onları yazan melekler tarafından ynzılmşı ve amel defterlerinde tesbit edilmiştir. 53Küçük büyük hepsi satır satır yazılmıştır. Büyük küçük herşey satırlarda yazılmış ve muhafaza edilmiştir. Bu hususta başka âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Yeryüzünde hiçbir canlı varlık yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Allah, her canlının, hayattayken yerleştiği, ölümden sonra da konulduğu yeri bilir. Herşey apaçık bir kitapta kayıtlıdır. Hud Sûresi, Âyet: 11/6 Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı varlık ve iki kanadıyla uçan bir kuş yoktur ki sizin gibi birer topluluk olmasınlar. Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar, hesap için rablerinin huzurunda toplanacaklar En anı sûresi, 6/38 Peygamber efendimiz, büyük küçük bütün günahların amel defterlerinde tesbit edildiği hususunda buyuruyor ki: İbn-i Mace, K. es, Zühd, bab: 29 Hadis No 4243 Ey Âişe sakın sen, küçük günahlardan sayılan amelleri işleme. Zira onları Allah tarafından izleyenler vardır." 54Şüphesiz mütlakiler, cennetlerde, ırmakların başındadırlar. Şüphesiz ki Allah'ın emrini tutup yasaklarından kaçınarak ondan korkan takva sahipleri, kıyamet gününde cennetlerde ve nehirlerin başlarında yaşayacaklardır. Bu âyet-i kerime’yi: "Şüphesiz ki takva sahipleri kıyamet gününde bolluk ve aydınlık içinde yaşayacaklardır." şeklinde izah edenler de vardır. 55Mutlak kudret sahibi hükümdarın katında, razı olunacak bir mecliste otururlar. Takva sahipleri, kıyamet gününde, mülkün sahibi ve mutlak kudrete malik olan Allah'ın nezdinde, razı edilecekleri ciddi bir mecliste oturacaklardır. |
﴾ 0 ﴿