RAHMAN SÛRESİ

Rahman sûresi Mekke'de nazil olmuştur, yetmiş sekiz âyettir.

Bu mübarek Sûre de diğer Mekki Sûreler gibi hikmetlerle doludur. Sûre-i celile, Rahman olan Allahü teâlânın insanı yaratıp ona Kur’an’ı ve beyanı öğrettiğini açıklayarak başlıyor. Kainatın düzen ve ahvalinden haber veren, onun tam bir ahenk içerisinde var edildiğini beyan eden âyet-i kerimeler, insanların da ölçü ve tamda adaletli olmalarını emretmektedir.

Doğunun ve batının, yani bütün âlemlerini rabbi olan Allah'ın, sayılamayacak kadar çok olan nimetlerinden bir kısmı zikredilmekte ve insanların, bu nimetlerin Allah tarafından var edildiğinin şuuru içinde olmaları istenerek zaman zaman "O halele rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?" diye sorulmaktadır.

Böylece Allah'ın, namütenahi olan nimetlerine dikkat çekilmekte ve bu nimetleri insanlara bahşeden azamet ve ikram sahibi olan Allahü teâlânın yüceliği beyan edilmekte ve sûre-i celile bu âyetlerle sona ermektedir.

Surenin Fazileti

Cabir b. Abdullah diyor ki:

"Resûlüllah birgün çıkıp sahabilerinin yanına gitti. Onlara, Rahman suresini başından sonuna kadar okudu. Onlar hiç ses çıkarmadılar. Bunun üzerine Resûlüllah: "Cinlerle karşılaştığım gece bu sureyi onlara okumuştum. Onlar sizden daha iyi karşılık veriyorlardı. Ben, her "O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?" âyetini okuduğumda onlar "Rabbimiz, biz senin nimetlerinden Hiçbirini yalanlamıyoruz, sana hamdolsun." diyorlardı." buyurdu Tirmizî, K.Tefsir el-Kıır';ın, Sûre: 55, bab: 1

Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Bak. Âyet 4.

2

Bak. Âyet 4.

3

Bak. Âyet 4.

4

“Rahman olan Allah, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı ve ona beyanı öğretti.”

Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde, yaratıklarına olan lütuf ve ihsanını beyan ediyor. Bu lütuflardan birinin de, insanlara Kur’an’ı öğretmesi ve onlara, din ve dünyaları için gerekli olan açıklamaları yapması olduğunu haber vermektedir. Âyette geçen "İnsan" kelimesinden maksat, Katade'ye göre Hazret-i Âdem'dir. Zira insanların babası O'dur. Diğer bazı âlimlere göre ise maksat, bütün insanlıktır. Burada kelime tekil olarak zikredilmişse de maksat, bütün insanlardır.

Âyet-i kerime’de Allahü teâlânın, insanlara beyanı öğrettiği zikredilmektedir. Katade'ye göre bu ifadeden maksat, dünya ve âhiretin, helal ve haramın öğretilmesidir. Allahü teâlâ bunları kullarına öğretmiştir ki âhirette onları bu öğrettiklerinen dolayı hesaba çeksin.

Ibn-i Zeyd'e göre ise buradaki "Beyan"dan maksat, "Konuşmak"tır. Allah, insanlara, bütün düşünce ve ihtiyaçlarını arzetmeleri için konuşmayı öğretmiştir. Bu, insanlar için büyük bir lütuftur. Taberi, âyet-i kerime’nin genel ifadesine bakarak buradaki "Beyan"dan maksadın, helal, haram, geçim ve konuşma gibi insanın ihtiyacı olan bütün şeyleri açıklamak olduğunu söylemiştir. Buna göre Allahü teâlâ, insana, açıklanması zaruri olan bütün şeyleri açıklamış ve öğretmiştir.

5

“Güneş de ay da bir hesaba göre hareket ederler.”

Abdullah b. Abbas, Katade ve Ebû Mâlik bu âyet-i kerime’yi mealde ve-rikliği şekilde izah ederlerken İbn-i Zeyd şöyle izah etmiştir: "Zamanların hesabı, ay ve güneş vasıtası ile yapılır. Şâyet gece ve gündüz olmasaydı insanlar, zamanı nasıl hesaplayacaklarını bilemezlerdi."

Dehhak ise: "Ay ve güneş kadere göre hareket ederler." şeklinde izah etmiş Mücahid de: "Ay ve güneş, değirmenin "İğ"i gibi belli bir eksen etrafında dönerler." diye izah etmiştir.

Taberi: "Güneş ve ay, belli bir hesaba ve konaklara göre hareket ederler." şeklindeki izahı tercih etmiştir.

6

“Sapsız bitkiler de, ağaçlar da hep secde ederler.”

Âyet-i kerime’de geçen ve "Sapsız bitkiler" diye tercüme edilen kelimesi, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Süddi ve Süfyan es-Sevri tarafından bu şekilde izah edilmiştir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Mücahid, Katade ve Hasan-ı Basri'ye göre ise buradaki kelimesinden maksat "Yıldızlar"dır. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Yıldızlar ve ağaçlar Allah’a secde ederler."

Taberi: "Göklerde ve yerde olanlar, ister istemez Allah’a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (Allah’a secde ederler) Ra'd Sûresi, 13/15 âyetine dayanarak ot ve ağaçların secde etmelerinden maksadın, gölgelerinin secde etmesi olduğunu söylemiştir.

7

“Göğü o yükseltti, ölçüyü o koydu.”

Göğü, yeryüzünden, rahman olan Allah yükseltti ve yeryüzünde yarattıkları için hak ve adalet sistemini koydu.

8

“Tartıda sınırı aşmayın.”

Bir şeyler ölçüp tartarken kimseye zulmetmeyin, ölçüp tarttığınız şeyleri eksik yapmayın. Abdullah b. Abbas, Medine'nin çarşısında gezer oradaki tüccarlara şöyle derdi: "Ey azatlı köleler topluluğu, sizin emrinize iki şey verilmiştir ki, sizden öncekiler bu iki şey yüzünden helak edilmişlerdir. Bunlar, ölçü ve tartılardır."

9

“Tartmayı adaletle yapın. Tartıda noksanlık yapmayın.”

Eşyayı tatlarken doğru tartın. Tarttığınız şeyleri eksilterek insanların haklarını yemeyin.

10

“Allah, yeryüzünü ise canlı varlıklar için yaratmıştır.”

Allah, gökleri yükselttiği gibi yeri de canlı varlıklar için aşağıda yarattı. “Canlı varlıklar." diye tercüme edilen kelimesi, abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd'e göre "Mahlukat" demektir.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre ise "Ruh sahibi varlıklar" anlamına gelmektedir. Hasan-ı Basrî'ye göre ise kelimenin manası, "Yaratıklardan cin ve insan" demektir.

11

Bak. Âyet 12.

12

“Orada meyveler, salkımli hurma ağaçları, kabuklu taneler ve güzel kokulu bitkiler vardır.”

Yeryüzünde çeşitli meyveler, ağacının üzerinde lif, kabuk ve kapçıklar ve tomurcuklarla muhafaza edilmiş hurmalar, kabuklu ve kapçıklı taneler ve güzel kokulu bitkiler vardır.

*Âyet-i kerime’de geçen ve "Salkımlı" diye tercüme edilen kelimesi kelimesinin çoğuludur. Bu kelimenin anlamı "Tomurcuğu, çiçeği ve hurmayı örten kabuk" demektir. Bu sebeple müfessirler bu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

Hasan-ı Basrî ve Katade'ye göre bu kelimenin manası "Lifleriyle örtünen hurmalar" demektir. Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise bunun manası "Kabuklarla kurumuş hurma" demektir. İbn-i Zeyd'e göre ise bundan maksat, "Kapçığında kurumuş hurma" demektir.

Taberi âyetin geneline bakarak, hurmanın lifli ve kapçıklı olduğunu, bunların herbiriyle hurmanın örtünüp korunduğunu söylemenin daha doğru olacağını izah etmiştir.

Âyet-i kerime’de tanelerin kabuklu olduğu beyan edilmektedir. "Kabuklu" diye tercüme edilen ifadesi de çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Katade ve Dehhak'tan nakledilen bir görüşe göre kelimesinden maksat "Saman" "Kabuk" ve "Kuru yaprak"tır. Mücahid ise bundan maksadın "Yaprak" olduğunu söylemiştir.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu kelimenin anlamı "Ekin" demektir. Dehhak'tan nakledilen bir başka görüşe göre ise bu kelimenin manası "Arpa ve buğday" demektir. Said b. Cübeyr ise bu kelimeden maksadın, "Yaş otlar" demek olduğunu söylemiştir.

Âyette geçen ve "Güzel kokulu bitkiler" diye tercüme edilen (......) kelimesi de çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Dehhak'tan nakledilen bir görüşe göre (......)dan maksat, "Rızık ve yiyecek"tir. İkrime, Abdullah b. Abbas'ın "Kur'anda bulunan her (......) kelimesinden maksat rızıktır." dediğini nakletmiştir.

Hasan-ı Basri ve İbn-i Zeyd'e göre ve Abdullah b. Abbas ve Dehhak'tan nakledilen diğer bir görüşe göre (......) kelimesinden maksat "Yeşil ekin" demektir.

Said b. Cübeyr'e göre ise (......) kelimesinden maksat, "Sapı bulunan otlar"dır.

Taberi (......) kelimesinden maksadın "Rızık" olduğunu, "Rızık"tan maksadın da "Yenilen taneler" olduğunu söylemenin daha doğru olacağını izah etmiştir. "Zira Âyetin başında, kabuklu tanelerden bahsedilmiştir. Sonunda gelen (......) kelimesini de, yenilmeye müsait olan ve bize rızık olarak verilen taneler şeklinde izah etmek, Âyetin baş tarafına daha uygun düşmektedir." demiştir.

13

O halde (ey insanlar ve cinler) rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

*Abdullah b. Abbas, "O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Âyetini okuduğu zaman şöyle derdi: "Ey rabbimiz, hiçbirini yalanlamıyoruz."

Hasan-ı Basri, Abdullah b. Abbas ve Katade, Âyetteki (......) kelimesini "Nimetler" manasına yorumlamışlardır. İbn-i Zeyd ise (......) kelimesinden maksadın "Kudret" olduğunu söylemiştir. Buna göre Âyetin manası şöyledir: "Ey insanlar ve cinler, sizi şöyle ve şöyle yaratan rabbinizin kudretinin hangisini yalanlarsınız?"

14

“Allah insanı, vurulduğunda testi gibi ses çıkaran kuru bir balçıktan yarattı”

Allah, insanlığın atası olan Âdem'i, pişirilmiş ve vurulduğunda ses çıkaran kuru balçıktan yarattı. İnsan, pişiriimediği halde vurulduğunda ses çıkaran kuru bir balçıktan yaratılmıştır. Bu itibarla pişirilmiş testilere benzetilmiştir.

Dehhak bu hususta Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediğini rivâyet etmektedir. "Allah, Âdem'i, kokmuş, siyah bir çamur olduktan sonra özlü bir hale gelen bir balçıktan yaratılmıştır. Daha önce toprak iken sonra kokmuş bir çamur haline getirilmişti. Allah Âdem'i balçıktan bizzat kendisi yarattı. Âdem kırk gün, bir ceset olarak yaratıldığı yerde kaldı. İblis onun yanına geliyor, ona ayağıyla vuruyordu. Âdem'in vücutlu ise ses çıkarıyordu. İşte Allahü teâlânın "Testi gibi" buyurmasından maksat budur. Yani, vurulduğunda ses çıkaran içi boş bir cisimdi.

15

“Cinleri de dumansı saf ateşten yarattı.”

Allah, cinleri de, çeşitli renkler çıkararak yanan dumansız halis ateşten yarattı. Âyet-i kerime’de geçen ve "Dumansız saf ateş" diye tercüme edilen kelimesinin aslı, "Birbirine kanşık şeyler" demektir. Burada birbirine karışanlardan maksat, ateşin alevinde görülen çeşitli renklerdir. Dumansız alevlerde bu gibi renkler görülür.

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Melekler nurdan yaratılmışlardır. Cinler ise dumansız renkli alevden. Âdem de, rabbinizin size anlattığı Müslim, K. ez-Zühd, bab: 60, Hadis no: 2996 / Ahmed b. Hanbel, Müsned,C2, S.153 şekilde yaratılmıştır.

16

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Ey cinler ve insanlar, rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? İnsanın atası Âdem'i topraktan yaratıp yeryüzünde halife kılmasını mı? Yoksa insanların gözüne görünmeyen cinleri, halis ateşten yaratmasını mı?

17

“O, iki doğunun ve iki batının rabbidir.”

Âyette zikredilen iki doğu'dan maksat, güneşin yaz ve kış mevsimlerindeki doğuş ve batış yerleridir. Zira bu iki mevsimde güneşin hem doğuş yeri hem de batış yeri birbirinden farklıdır.

Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd bu âyeti bu şekilde izah etmişlerdir. Abdullah b. Ebza, güneşin, yılın her gününde farklı bir yerden doğup farklı bir yerden battığını söylemiştir.

18

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, güneşi sizlere hem yazın hem de kışın hizmetçi kılan ve güneş vasıtası ile dünyevi işlerinizi gördüren rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

19

Bak. Âyet 20.

20

“Allah, birbiriyle karşılaşan iki denizi salıverdi. Aralarında engel olduğu için birbirlerine karışmazlar.”

Abdullah b. Ebza, Said b. Cübeyr ve Abdullah b. Abbas'a göre, âyette zikredilen iki denizden maksat, göklerdeki denizle yerdeki denizdir. Bunlar, her yıl bir kere karşılaşırlar.

Taberi bu görüşü tercih etmiş ve şunları söylemiştir: "Allahü teâlâ: "O iki denizden inci ve mercan çıkar" buyurmuştur. İnci ve mercanın, yeryüzündeki denizlerden çıkarılan sedeflerin içinde bulunduğu, bu sedeflerin de gökten düşen yağmur taneleriyle oluştuğu bilinmektedir. Bu itibarla burada ifade edilen, birbiriyle karşılaşan denizler, gökteki denizle yerdeki denizdir."

Hasan-ı Basri ve Katade'ye göre ise burada zikredilen "iki deniz"den maksat, Akdenizle Basra Körfezidir.

Allahü teâlâ âyette, denizler için: "Aralarında engel vardır, birbirlerine karışmazlar." buyurmaktadır. Burada zikredilen "Engel"den maksat, adalar, kara, yeryüzü ve iki şeyin birbirine karışmasını önleyen herhangi bir engeldir. "Birbirlerine karışmazlar" ifadesinden maksat ise, Abdullah b. Ebza, Mücahid ve Katadc'ye göre "Bunlardan herhangi birinin taşıp diğerine karışmamasıdır." Katadc'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise, bunlardan herbirinin, taşarak karayı basmamalarıdır. İbn-i Zeyd'e göre ise, bunlardan herhangi birinin, Allah'ın koyduğu sınırı aşarak diğeri ile karışmamasıdır. Taberi, âyetin, umum ifadesinin bu izahların kapsadığını söylemiştir.

21

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Ey insanlar ve cinler, iki denizi birbirine salıverip onların birbiriyle karışmasını engelleyen rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

22

“O İki denizden inci ve mercan çıkar,”

Müfessirler, "İnci" ve "Mercan" diye tercüme edilen ve kelimelerini farklı şekillerde izah etmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Katade, Dehhak ve İbn-i Zeyd'den nakledilen bir görüşe göre "Büyük inci" ise küçük incilerdir.

Mürre, Mücahid ve İbn-i Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu izahın aksini beyan etmektedir. Yani, "Küçük inci ise büyük incidir.

Mürre'ücn nakledilen diğer bir görüşe göre ise incilerin güzel olanlarıdır.

Abdullah b. Mes'ud taş olduğunu söylemiştir.

Abdullah b. Abbas, incilerin oluşumu hakkında şunları söylemiştir: "Gökten yağmur inerken sedefler ağızlarını açarlar, içlerine giren yağmur tanelerinden inci meydana gelir."

23

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, içinden çeşitli süs eşyaları çıkardığınız denizleri sizin hizmetinize sunan rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

24

“Denizde dağlar gibi yükselip seyreden gemiler onundur.”

Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime’de, beldeden beldeye, bölgeden bölgeye ve kıtadan kıtaya seyredip giden, içlerinde insanları ve onulan muhtaç oldukları çeşitli şeyleri taşıyan gemilerin, ancak kendi emriyle seyrettiklerini ve bunların, insanların hizmetine sunulan nimetlerden olduklarını bildirmektedir.

25

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin hizmetinize verdiği dağlar misali gemiler gibi nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

26

Bak. Âyet 27.

27

“Yeryüzünde bulunan herşey fanidir. Baki olan sadece "Azamet" ve "İkram" sahibi rabbindir.”

28

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Yeryüzünde bulunan insan ve cin gibi ne varsa hepsi yok olacak, Ey Rasûlüm, geriye sadece azamet ve ikram sahibi olan rabbinin zatı kalacaktır. O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz?

29

“Göklerde ve yerde bulunan herkes, ihtiyacını ondan ister. O her gün bir iştedir.”

Göklerde ve yerde bulunan melekler, insanlar, cinler ve diğer bütün varlıklar muhtaç oldukları şeyleri Allah’tan isterler. Onların hiçbin Allah’a muhtaç olmaktan beri olamaz. Allah, yarattıklarını her an sevk ve idare etmekte ve onlar üzerinde tasarrufta bulunmaktadır. Cansızlara hayat verir, onları oldurur. Küçükleri büyütür, büyükleri ihtiyarlatır.

Ebudderda, âyetin "O her gün bir iştedir." bölümünü şu şekilde izah etmiştir:

Allah, günahları affeder, sıkıntıları giderir, bir topluluğu yükseltip başka bir topluluğu alçaltır. Buhari, K.Tefsirel-Kur'an Sûre: 55, bab: 1

Taberi, Ebudderda'nın söylediği bu sözü, Abdullah b. Ezdi'nin, Resûlüllahtan rivâyet ettiğini söylemiştir.

Ubeyd b. Umeyr ve Mücahid, âyetin bu bölümünü şu şekilde izah etmişlerdir: Allah, dua edenlerin duasını kabul eder, isteyenlere verir. Sıkıntıda olanların sıkıntılarını giderir, hastalara şifa verir, tevbe edenleri affeder. İşte onun her gün bir işte olmasından maksat budur."

30

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizin işlerinizi sevk ve idare etmesi ve yaratılanların üzerinde devamlı olarak tasarrufta bulunması nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz?

31

“Ey, günah ağırlığı taşıyan insanlar ve cinler, size de bir vakit ayıracağız. (Yakında sizin hesabınızı göreceğiz.)”

Bu âyet-i kerime, kullan tehdit etmektedir. Manası: Ey insanlar ve cinler, yakında sizi hesaba çekeceğiz. Günah işleyenleri cezalandırılıp itaat edenleri mükafaatlandıracağiz." demektir.

Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Bu ifade, Allah'ın, kullarını tehdidi mahiyetindedir. Zira Allah'ın hiçbir zaman meşguliyeti yoktur ki, o meşguliyetleri bir tarafa bırakarak kullarını hesaba çekmeye de vakit ayırsın. O, kullarını her zaman hesaba çekebilir.

32

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O, halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizlerden isyan edenleri cezalandırma ve itaatkârları da mükafaatlandirma nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

33

“Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin çevresinden çıkabilirseniz çıkın. Siz buradan çıkamazsınız. Ancak büyük bir kuvvetle çıkabilirsiniz.”

Müfessirler, bu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir:

Bazılarına göre bu âyetin ifade ettiği hususlar, cin ve insanlara, kıyamet gününde söylenecek ve onlara şöyle denecektir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer sizler rabbinizi âciz bırakarak göklerin ve yerin çevresinden çıkıp gidebiliyorsanız çıkıp gidin. Fakat sizler buradan çıkıp gidemezsiniz. Ancak rabbiniz tarafından size verilecek bir güç ve kuvvetle gidebilirsiniz."

Bazılarına göre ise: Âyet-i kerime’nin ifade ettiği manadan maksat, "Ölümden kaçabilirseniz kaçın" demektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer göklerin ve yerin etrafından kaçarak ölümden kurtulabiliyorsanız kaçıp kurtulun. Fakat sizler hiçbir zaman ölümden kaçıp kurtulamazsınız. O sizi mutlaka yakalayacaktır. Sizler, göklerin ve yerin etrafından çıkıp kaçsanız bile, Allah'ın mülkünün dışına çıkamazsınız. Ölüm sizi orada yakalar."

Abdullah b. Abbas'ın bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah ettiği zikredilmektedir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer sizlerin, göklerde ve yerde olanları bilmeye gücünüz yeterse onları bilin. Sizler onları bilemezsiniz, ancak Allah tarafından bir açıklama ile bilebilirsiniz."

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir izah şeklideşöyledir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, şâyet sizler, göklerin ve yerin etrafından çıkıp gidebiliyorsaniz çıkıp gidin. Fakat siz, benim mülkümden çıkıp başka bir yere gidemezsiniz. Nereye gitseniz orası benim mülkümdür."

Âyet-i kerime’de geçen ve "Büyük bir kuvvet" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre "Açıklama" Mücahit ve İkrime'ye göre "Delil" Katade'ye göre ise "Mülk"tür, Taberi bu kelimenin "Delil" ve "Açıklama" manasına daha uygun düştüğünü söylemiştir.

34

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Ey cinler ve insanlar topluluğu, rabbinizin, sizleri kudreti önünde boyun eğdirme bakımından eşit bir şekilde yaratması ve bazı işleri yapabilmeniz için gerekli gücü vermesi nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

35

“Ey insanlar ve cinler topluluğu, üzerinize ateşten bir alev ve duman gönderilir de kendinizi kurtaramazsınız.”

Âyette geçen ve "alev" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre "Alev" Mücahid'e göre "Ateşten kopan yeşil alev" Dehhak'a göre ise "Ateşten çıkan duman"dır.

Âyette geçen ve "Duman" diye tercüme edilen kelimesinin manası, Abdullah b. Abbas ve Said b. Cübeyr'e göre de "Duman" demektir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Miicahid, Katade ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise kelimesinden masat, "Tunç"tur. Bu madde, kıyamet gününde eritilerek azap görenlerin başına dökülür.

36

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey cinler ve insanlar, rabbinizin, sizden suçlu olanları cezalandırması, suçsuz olanları da cezalandırmaması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

37

“Gök yarılıp gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman”

38

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Kıyamet gününde göğün yarıklığı ve yeşil rengi değişerek kıpkırmızı bir gül rengine döndüğü zaman, ey insanlar ve cinler topluluğu, işte o zaman rabbinizin nimet ve kudretinden hangisini yalanlarsınız?

Allahü teâlâ bu âyette, kıyamet gününde göğün yarılacağım ve renginin değişip kızaracağını ve adeta bir boya veya deri haline geleceğini beyan etmektedir.

Abdullah b. Abbas, Ebû Said, Dehhak ve Katade, "Gül gibi kızardı" diye tercüme edilen ifadesini, "Kırmızı at gibi" şeklinde izah etmişlerdir. "Yağ gibi eridiği" ifadesinden maksat ise Mücahid ve Dehhak'a göre "Parlak kırmızı yağ renginde" demektir. Diğer bir kısım âlimlere göre ise "Kırmızı deri gibi olur" demektir.

39

“İşte o gün insanlara da cinlere de günahları sorulmayacaktır.”

Kıyamet gününde melekler, suçlulara günahlarının ne olduğunu sormayacaklardır. Onların bir kısmından da diğerlerinin günahlarının ne olduğu sorulmayacaktır. Zira Allah onların günahlarını amel defterlerinde tesbit ettirip muhafaza etmiştir. Bu hususta diğer âyetlerde şöyle buyurulmaktadır. "Ey Rasûlüm, doğrusu biz seni, bir müjdeci ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Sen, cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın. Bakara Sûresi, 2/119

"Karun: "Bu servet bana ancak bende bulunan bir ilim sayesinde verilmiştir." dedi. O, Allah'ın daha önce gelmiş geçmiş nesiller içerisinde kendinden daha güçlü ve daha fazla mal biriktiren kimseleri helak ettiğini bilmez mi? Suçlulara günahları sorulmaz. Kasas Sûresi, 28/78

Mücahid bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Melekler, suçluların günahlarının ne olduğunu sormayacaklardır. Zira onlar, günahkarların günahlarının ne olduğunu yüzlerinden anlayacaklardır.

Katade ise: "Kendileriyle ahilleştiğiniz ümmetten sayıca daha üstün olan diğer bir ümmetle iyi geçinmek için, yeminlerinizi aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlam eğirip de sonra onu söküp bozan şaşkın kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder. Şüphesiz ki o, kıyamet gününde ihtilaf ettiğiniz şeylerin gerçek yüzünü size açıklayacaktır." "Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevkeder. Şüphesiz ki kıyamet gününde yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Hicr Sûresi, Ki/92-93 âyetlerini gözönünde bulundurarak bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmiştir: "İnsanlara ve cinlere kıyamette önce günahları sorulacak sonra dilleri mühürlenecek konuşturulmayacaklardır. Onların elleri ve ayaklan yaptıklarım itiraf edecektir."

40

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, Allah'ın herkesin yaptığı işi amel defterinde tesbit ettirmesi ve ona göre adaletle muamele ederek insanları cezalandırması veya mükafaatlandırması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

41

“Suçlular simalarından tanınacak, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanacak.”

Kıyamet gününde melekler suçluları, yüzlerinin siyahlığı ve gözlerinin maviliğinden tanıyacaklar ve onları perçemlerinden ve ayaklarından yakalayıp cehenneme atacaklardır.

Kıyamet gününde mü’minler, abdest azalarının parlaklığı ile tanındıkları gibi kâfirler de yüzlerinin siyahlığı ve gözlerinin maviliği ile tanınacaklardır. Cehennem zebanileri, suçluları perçemlerinden ve ayaklarından yakalayacaklardır.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Onlar bu şekilde yakalandıktan sonra tandıra konulan odunlar gibi kırılıp cehenneme atılacaklardır.

Dehhak ise diyor ki: "Onların ayaklan zincirlerle perçemlerine bağlanacaktır.

Süddi de diyor ki: "Kâfirlerin perçemleriyle ayaklan birleştirilip bağlanacak ve bellerinden ip gibi büküleceklerdir."

42

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, Allah'ın, meleklerine, kâfir ve mü’minleri simalarından tanıtması gibi nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

43

“İşte bu, mücrimlerin yalanladıkları cehennemdir.”

Kıyamet gününde simalarından tanınan mücrimlere şöyle denecektir: "İşte mücrimlerin yalanladığı cehennem budur." Bu söz kâfirlere, kınamak ve hakir düşünnek için söylenecektir.

44

“O mücrimler, cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar.”

Simalarından tanınıp perçem ve ayaklarından yakalanarak cehenneme atılan suçlular, cehennemin tabakaları ve son derece kaynar sulan arasında dolaşır dururlar.

45

“O halde rabbînizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin, kâfirleri cezalandırması, iman ehline ise ikramda bulunması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

46

“Rabbimin huzurunda durmaktan korkanlar için iki cennet vardır.”

Allah'ın kullarından kim ondan korkar, huzurunda hesaba çekileceğinden sakınır da emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınacak olursa ona iki cennet verilecektir.

Abdullah b. Abbas, "Rabbinin huzurunda durmaktan korkmanın, Allah’a itaat edip ona karşı çıkmayı terketmekle olacağını söylemiştir.

Mücahid ise: Allah'ın huzuruna çıkmaktan korkmanın, günah işlemeyi kasdettikten sonra Allah'ın huzuruna çıkacağını hatırlayarak onu terketmekle olacağını söylemiştir.

Katade ise: Mü’min kulun, Allah'ın huzuruna çıkarılıp hesap vermekten korkmasının, o gün için amel işlemesi ve gece gündüz kulluk etmesiyle olacağını söylemiştir.

Ebudderda diyor ki:

"Bir gün Resûlüllah: "Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlar için iki cennet vardır." âyetini okudu. Bunun üzerine dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, böyle bir insan zina etse, hırsızlık yapsa da mı?" Resûlüllah: "Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlar için iki cennet vardır." dedi. Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, zina etse, hırsızlık- yapsa da mı? "Resûlüllah yine: "Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlar için iki cennet vardır." dedi. Ben de: "Ey Allah'ın Resulü, o kişi zina etse hırsızlık yapsa da mı?" dedim. Bunun üzerine Resûlüllah şöyle buyurdu: "Evet, zina etse hırsızlık yapsa da." (Onun için iki cennet vardır) Ebud Derda'nın bumu yere sürünse de. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.357

İbıvi Zeyd, Allah'ın huzurunda durmaktan maksadın, kıyamet gününde kulların hesap vermek üzere Allah'ın huzurunda durmaları olduğunu söylemiştir.

Ebû Mûsa el-Eş'ari, "İki cennet" hakkında Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet etmektedir:

"İki cennet gümüştendir. Kaplan ve içlerinde bulunan herşeyleriyle. İki cennet de altındandır. Kaplan ve içlerinde bulunan herşeyleriyle. İnsanların Adn cennetlerinde rablerini bizzat görmelerini sadece yüzündeki azamet perdesi gölgeler." Buhari, K.Tefsirel-Kur'an, Sûre: 55, bab: 1

Ebû Mûsa el-Eş'ari altından olan iki cennetin Allah’a yaklaşan kişilere verileceğini, gümüşten olan iki cennetin ise amel defterleri sağdan verilenlere tahsis edileceğini rivâyet etmiştir.

47

“O lıalde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler rabbinizin size âhirette vereceği bu cennet nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

48

“Bu iki cennel, renga renk şeylerle doludur.”

İkrime, âyette zikredilen bu renga renk şeylerin, ağaç dallarından duvarlar üzerindeki gölgeleri olduğunu, Dehhak bunların çeşitli renklerde meyveler olduğunu, Mücahid bunlardan maksadın, ağaçların dalları olduğunu, Abdullah b. Abbas, bunların, ağaçların dallarının uçları olduğunu, Katade ise bu ifadeden maksadın, bu iki cennetin üstünlüğü ve diğerlerinden genişliği manasına geldiğini söylemişlerdir.

49

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin sizlerden itaat edecek olanlara verecek olduğu bu nimetlerden hangisini yalanlayabilirsiniz.

50

“Bu iki cennetle de akıp giden iki pınar vardır.”

Bu iki cennette de, oradaki ağaç ve bitkileri sulayan ve diğer ihtiyaçları karşılayan ve akıp giden iki pınar vardır.

Hasan-ı Basrî, bu pınarlardan birine "Tesnim" diğerine ise "Selsebil" dendiğini rivâyet etmiştir. Tesnim pınarı, Mutaffıfin suresinin yirmi yedinci âyetinde, "Selsebil pınarı" ise İnsan suresini on sekizinci âyetinde zikredilmiştir.

Atıyye de bu pınarlardan birinin, bozulmayan sudan oluşan, diğerinin ise içenlere lezzet veren meşrubattan oluşan sular olduklarını söylemiştir.

51

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin, size ihsan edeceği bu iki pınar nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

52

“Bu iki cennette her türlü meyveden çift çift vardır.”

Bu iki cennette, bildiğiniz ve bilmediğiniz her meyveden çift çift ve çeşit çeşit vardır. Orada gözlerin görmediği, kulakîann işitmediği ve bir beşerin hatırına gelmeyen daha nice nimetler vardır.

53

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin size cennette verecek olduğu çeşitli nimetlerin hangisini yalanlarsınız?

54

“Allah’tan korkanlar orada, astarları kaim ipekten yataklara yaslanırlar, her iki cennetin de meyveleri onlara yakındır.”

Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "Sizlere o cennetteki yatakların astarlarının nasıl olduğu bildirilmiştir. Onların bir de yüzlerinin nasıl olduğu bildirilecek olsaydı kim bilir nasıl bulurdunuz?"

Said b. Cübeyr'e: "O döşeklerin astarları kalın ipektendir. Acaba onların yüzleri nedendir?" diye sorulunca o: "Bunlar, Allahü teâlânın."Hiç kimse onlar için dünyada yaptıklarının karşılığı olarak, saklanmış, sevindirici şeylerin neler olduğunu bilemez. Secde Sûresi, 32/1 âyetinde bildirdiklerindendir." demiştir.

Her iki cennetin meyveleri de onları toplayanlar için pek yakındır. Ağaçlara tırmanma zahmetine katlanmazlar. Meyveleri oturduklan yerden dahi toplayabilirler.

Katade bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Meyveye el uzatanın elini ne uzaklık boş çevirir ne de diken."

55

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin size cennette ikram edeceği bu kıymetli yastıklar ve istediğiniz meyveler gibi nimetlerin hangisini yalanlarsınız?

56

“Oralarda gözlerini kocalarından başka kimseye çevirmeyen, kocalarından önce insanlardan ve cinlerden kimsenin kendileriyle münasebetle bulunmadığı hanımlar vardır.”

Astarları kalın ipekten yapılmış olan o döşeklerde, gözlerini çevirip kocasından başkasına bakmayan, insanlardan ve cinlerden daha önce hiç kimsenin, kendileriyle cinsi münasebette bulunmadığı kadınlar vardır.

Bir kısım âlimler bu âyet-i kerimeye dayanarak cinlerin mü’minlerinin de cennete gireceğini söylemişlerdir.

Damre b. Hudeyb'den "Cinler cennete girecekler midir?" diye sorulmuş o da: "Evet, girecekler ve evleneceklerdir. Cinler cinlerle insanlar da insanlarla evleneceklerdir." diye cevap venniştir.

"Kendileriyle kimsenin münasebette bulunmadığı" diye tercüme edilen ifadesinden maksat, "Bekâr kadınlarla cinsi münasebette bulunmaktır." Buna göre ûyetin izahı şöyledir: "O döşeklerde bulunan kadınların bakireliğini ne bir insan ne de bir cin gidermiştir."

57

“O halde rabinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizlerden kendisine itaat edenlere verecek olduğu, bu şekilde kimsenin dokunmadığı eş nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

58

“Sanki o kadınlar birer yakut ve mercandır.”

Gözlerini kocalarından başkalarına çevirmeyen o kadınlar, sanki birer yakut ve mercandırlar. Onlar, vücutlarının berraklığı yönünden yakutlara ve beyazlıkları yönünden de mercanlara benzemektedirler.

Abdullah b. Mes'ud, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet etmektedir:

"Cennet ehlinden bir kadının bacağının beyazlığı, yetmiş kat elbisesinin altından görünecektir. Öyle ki bacağının içindeki iliği dahi görünecektir." Ravi diyor ki: "Bu hususta Allahü teâlâ şöyle buyuruyor: "Sanki o kadınlar birer yakut ve mercandır." Yakut, içine ipliği soktuğunuz ve onu parlattığınız takdirde içinde ipliğin göründüğü parlak bir taştır. Tirmizî, K.el-Cenne, bab: 5, Hadis no: 2533

Ebû Said el-Hudri de bu hususta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"Kıyamet gününde cennete girecek ilk cemaatin yüzleri, ayın on dördündeki parlaklığı gibi parlak olacaktır. İkinci cemaatın yüzleri ise gökteki en parlak yıldızın güzelliği gibi olacaktır. Cennete giren her erkeğe iki hanım verilecek, her hanımın üzerinde de yetmiş kat elbise olacaktır. Kadının bacağının iliği o elbisenin dışından görünecektir. Tirmizi, K. el- Enne bab: 5 Hadis No: 2535

59

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, inci ve yakuta benzeyen eşler gibi nimetleri size veren rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

60

“İyiliğin mükafaatı iyilikten başka nedir?”

Allah'ın huzuruna çıkacağından korkarak dünyadayken güzel amel işleyenin âhiretteki mükafaatı, güzellikten başka bir şey değildir.

Katade bu âyet-i kerime’yi şöyle izah etmiştir: "Onlar, hayır işledikleri için hayırla mükafaatlandınlacaklardır."

Muhammed b. el-Münkedir ise bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Kendisine İslam nimeti verdiğim kimseyi ancak cennetle mükafaatlandıracağım."

61

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin, iyilikte bulunanı iyilikle mükâfatlandırması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

62

“Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır.”

Allah'ın huzuruna çıkmaktan korkanlara verilecek olan iki cennetin dışında iki cennet daha vardır.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, kendi huzuruna çıkacağı günden korkan mü’minlere dört cennet verileceğini beyan etmektedir.

Peygamber efendimiz bu dört cennetten ikisinin içinde bulunan herşeyiy-le gümüşten, ikisinin ise içinde bulunan herşeyiyle altından olduğunu beyan etmiştir. Rkz. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an. Sûre: 55, bab: 1

Ebû Mûsa el-Eş'ari bu cennetlerden "Altın"dan olanın Allah’a yakın olan kullara verileceğini, gümüşten olanın ise amel defterleri sağ taraflarından verilen diğer mü’minlere verileceğini, gümüşten olanın ise amel defterleri sağ taraflarından verilen diğer mü’minlere verileceğini söylemiştir.

Abdullah b. Abbas ise burada zikredilen iki cennetin, daha önce zikredilen iki cennetten alt katta olduğunu söylemiştir.

63

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, size bu gibi cennet nimetlerini veren rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

64

“Onlar, koyu yeşil cennetlerdir.”

O iki cennet, çok yeşil olduklarından adeta siyah gibi görünmektedirler.

Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Atiyye, Ebû Salih ve Katade o iki cennetin, çokça sulandıklarından dolayı yemyeşil olduklarını söylemişler, Hasan-ı Basri ise yumuşak otlar olduklarını, Mücahid de siyah göründüklerini söylemiştir.

65

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, rabbinizin size verdiği bu gibi yeşil cennet nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

66

“O cennetlerde hiç kesilmeden fışkıran iki pınar vardır.”

Bu iki cennette de fışkıran iki pınar vardır. Âyette geçen ve "Fışkıran" diye tercüme edilen kelimesi, İkrime, İbn- i Zeyd ve İbn-i Abbas tarafından "Su fışkıran" diye izah edilmiş Dehhak ise "Su ile dolup taşan, suyu kesilmeyen" şeklinde izah etmiş Said b. Cübeyr de "Su ve meyve fışkıran" diye izah etmiş, Abdullah b. Abbas başka bir görüşte de "Hayır fışkıran" diye izah etmiştir. Taberi

birinci görüşün "Pınar" kelimesine daha uygun olması dolayısıyla o görüşü tercih etmiştir.

67

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız.”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, rabbinizin size âhirette verecek olduğu, içinden sular fışkıran cennet nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

68

“O cennetlerde meyveler, hurma ve nar yardır.”

Âyet-i kerime’de, cennette meyvelerin bulunduğu zikredildikten sonra hurma ve nar da ayrıca zikredilmektedir.

Bir kısım müfessirlere göre bunun sebebi, hurma ve narın, meyveden sayılmayışıdır. Diğerlerine göre ise bunlar meyveden sayılmalarına rağmen önemlerine binaen ayrıca zikredilmişlerdir.

Said b. Cübeyr, cennetteki hurma ağaçlarını anlatırken şöyle demiştir: "Oradaki hurma ağaçlarının kökleri ve dallan altından, dallarının destekleri zümrüttendir. Onların yapraklarından cennetliklere elbiseler yapılacak, meyveleri kovalar gibi olacak, sütten daha beyaz, kaymaktan daha yumuşak, baldan daha tatlı olacak, o meyvelerde herhangi bir leke bulunmayacaktır."

Veh b. b. Zimarî ise şöyle demiştir: "Bize ulaştığına göre cennette öyle hurma ağaçları vardır ki, kökleri altından, dallarının destekleri altından, yaprakları dökülmüş olan dallan da altındandır. Yapraklan cennetliklerin elbisesidir. Bu elbiseler insanların hiç görmedikleri en güzel elbiseler olacaklardır. Salkımları altından, gövdeleri altından, hurma kapçıkları da altından olacaktır. Hurmaları tesbihler gibi olacak, süt ve gümüşten daha beyaz, bal ve şekerden daha tatlı, kaymak ve yağdan daha yumuşak olacaktır.

Ebû Said el-Hudri, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir: "Ben cennete baktım bir de ne göreyim oranın bir narı, sırtına semer vurulmuş bir deve gibidir."

69

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Ey insanlar ve cinler topluluğu, rabbinizin size vereceği bu gibi hurma, nar ve diğer meyve nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

70

“O cennetlerde iyi ahlaklı güzel kadınlar vardır.”

Zikredilen bu dört cennette, ahlakları iyi ve güzel kadınlar vardır.

İbn-i Zeyd, bu kadınların, huriler olduklarını söylemiş Abdullah b. Mes'ud ise bunların, kendilerine mahsus çadırlara yerleştirilmiş kadınlar olduklarını söylemiştir. Nitekim daha sonra gelecek olan bir âyette de bu husus izah edilmekledir.

71

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, rabbinizin size lütfedeceği saliha ve güzel kadın nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

72

“Onlar, çadırlardan ayrılmayan iri gözlü hurilerdir.”

O kadınlar, kendilerine ait olan evlerinden çıkmayan ve gözlerini kocalarından ayırmayan güzel gözlü hurilerdir.

Âyette geçen ve "İri gözlü" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, Mücahid'e göre "Beyaz", Dehhak'a göre "Gözleri güzel", Süfyan es-Sevri'ye güre ise "Gözünün beyazı çok beyaz, siyahı da çok siyah olan" demektir.

Âyette zikredilen ve "Çadırlardan ayrılmayan" diye tercüme edilen kelimesinden maksat ise Mücahid ve Rebi'e göre, "Gözlerini kocalarından ayırmayan" demektir. Ebul Âliye, İbn-i Abbas, Muhammed b. Ka'b, Dehhak ve Hasan-ı Basri'ye göre "Bulundukları çadırlardan ayrılmayan, yollarda gezip dolaşmayan" demektir.

Taberi, âyetin genci ifadesinin her iki görüşü de kapsar mahiyette olduğunu söylemiştir.

Âyette zikredilen "Çadırlardan maksat, evlerdir. Ancak buradaki evler, içi oyulmuş inci'den yapıldığından çadırlar şeklindedir. Bu hususta Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

"Mü’minin, cennette, içi oyulmuş bir inciden çadırı vardır. Boyu altmış mildir, her köşesinde mü’minin aile efradı bulunmaktadır. Bunlar birbirlerini görmezler. Mü’min bunları ziyaret eder." Müslim, K.el-Cenne, bab: 23,24,25, Hadis no: 2838/Buhari, K. Tefsirel-Kur'an, Sûre; 55, bab: 2

73

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanar ve cinler topluluğu, sizlerden sevap kazananlara bu tür nimetleri ikrâm eden rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

74

“Onlarla daha önce insanlardan ve cinlerden kimse münasebette bulunmamıştır.

75

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Bu hurilerle daha önce ne insanlar evlenmiştir ne de cinler. Bunlar bakire olarak ilk defa cennetliklerle evleneceklerdir. O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, rabbinizin size vereceği bu nimetlerden hangisini yalanlarsınız?

76

“Cennetlikler orada yeşil yastıklara ve son derece güzel işlenmiş duvar halılarına yaslanırlar.”

Âyette zikredilen ve "Yastıklar" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, Abdulah b. Abbas, Katade, Dehhak ve İbn-i Zeyd'e göre "Yatakların üzerine serilen divan örtüleridir."

Hasan-ı Basrî'ye göre ise bu, Medine halkının kullandığı bir halı çeşididir.

Said b. Cübeyr'e göre "Cennet bahçeleri" demektir. Abdullah b. Abr bas'lan nakledilen diğer bir görüşe göre ise divan örtülerinin ve halıların sarkan kısımlarıdır. Katade'nin Hasan-ı Basri'den naklettiği diğer bir görüşe göre ise divan yastığı demektir.

Âyette zikredilen ve "işlenmiş duvar halısı" diye tercüme edilen kelimesi ise çeşitli şekillerde izah edilmiştir;

Abdullah b. Abbas Katade, Dehhak ve Süddi'ye göre minder veya koltuk demektir. Mücahid'e göre ise "İpek kumaş" demektir. Bu kelime Hasan-ı Basrî'ye sorulmuş o da bunun, cennet ehlinin halıları olduğunu söylemiştir. Diğer bir Rivâyette Hasan-ı Basrî nin "Yastık" olduğunu söylemiştir. Cennetliklerin elbisesi olduğunu söyleyenler de vardır.

77

“O failde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, size cennete çeşitli yastık ve sergileri lütfedecek olan rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

78

“Azamet ve ikram sahibi rabbinin ismi ne yücedir.”

Ey Rasûlüm, yücelik ve ikram sahibi olan rabbinin adını anmak ne kadar büyük bir şeydir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirip selam verdikten sonra bu âyeti de içine alan şu duayı okurdu: Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: Resûlüllah namazı bitirip selam verince şunu söyleyecek kadar zamandan fazla oturmazdı:

“Ey Allah’ım, sen selamsın (Güven sağlayansın) Selam senden beklenir. Ey azamet ve ikram sahibi, sen, yüceler yücesisin."

0 ﴿