10

“Ey iman edenler, mü’min kadınlar size muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Onların imanlarını Allah daha iyi bilir Mü’min olduklarını (iğrendiğiniz zaman da onları kâfirlere iade etmeyin. Çünkü ne mü’min kadınlar kâfirlere helaldir ne de kâfir erkekler mü’min erkeklere helaldir. Kâfir kocalarının (sizlere muhacir olarak gelen mü’min kadınlara) vermiş oldukları mehirlerî geri iade edin. Bu muhacir kadınlara, mehirlerini verdiğiniz takdirde kendileriyle evlenmenizde bir mahzur yoktur. Kâfir kadınları nikahınız altında tutmayın. Siz, (Kâfir kadınlara) verdiğiniz mehirleri geri isteyin. Kâfir erkekler de size gelen muhacir kadınlara verdikleri mehirleri geri islesinler. İşte Allah'ın sizin hakkınızda hükmü budur. O, aranızda hükmeder. Allah, herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Âyet-i kerime’de, kâfirlerin hakim olduğu bir beldede müslüman olup da mü’minlerin hakim olduğu beldeye gelen ve mü’min olduklarını söyleyen kadınların, gerçekten mü’min olup olmadıkların ıanlamak için imtihan edilmeleri emrediliyor.

Abdullah b. Abbas'tan, Resûlüllah’ın, mü’min olduklarını söyleyen muhacir kadınları nasıl imtihan ettiği sorulmuş o da şöyle demiştir: "Resûlüllah kadınlardan, "Allah’a yemin olsun ki ben, kocama kızarak oradan çıkmadım. Allah’a yemin olsun ki ben, bir yeri sevmediğim için başka bir yere gideyim diye oradan çıkmadım. Allah’a yemin olsun ki ben, dünya malını elde etmek için çıkmadım. Allah’a yemin olsun ki ben oradan, ancak Allah’ı ve Resulünü sevdiğim için çıktım." demelerini isteyerek onlun emtihan ederdi.

Zühri'nin ve Ureve b. Zübeyr'in Hazret-i Âişe'den naklettiklerine göre ise Resûlüllah, iman ettiklerini söyleyen ve kâfirlerden kaçıp mü’minlere sığınan kadınları bu surenin on ikinci âyetinde zikredilen ve "Kadınların biat şeklini" bildiren âyetle imtihan edermiş.

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Mü’min olduklarını söyleyen kadınlar bu âyette zikredilen emirleri kabullenince Resûlüllah da onların Allah ve Resulünün sevgisi için hicret ettiklerini kabul ederdi ve onlra "Haydi gidin, sizin biatinizi kabul ettim." derdi.

Mücahiü diyor ki: "O kadınları imtihan edin." ifadesinden maksat şudur: "Siz o kadınlara, niçin geldiklerini sorun. Şâyet onlar kocalarına kızdıklarından dolayı veya başka bir sebeple gelmişler ve mü’min olmamışlarsa siz onları tekrar kocalarına yollayın."

Katade diyor ki: "Hicret edip gelen o kadınların imtihan edilmeleri şöyle olurdu: "Kadınlar, kocalarından kaçmak için gelmediklerine, sadece İslam ve müslümanları sevdiklerinden dolayı ve İslama olan hassasiyetlerinden dolayı geldiklerine dair Allah’a yemin ettirilirlerdi. Kadınlar bu yemini yapınca da onların iman etmiş oldukları kabul edilirdik İbn-i Zeyd diyor ki: "Müşriklerden bir kadın, kocasına kızdığı ve onunla münakaşa ettiği zaman kocasına şöyle derdi: "Allah’a yemin olsun ki ben, Muhammed'e ve onun arkadaşlarına hicret edeceğim." İşte bunun üzerine Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime’yi indirdi ve hicret eden kadınların imtihan edilmelerini emretti. Eğer hicret eden o kadınların geliş sebepleri kocalarına kızmaları ise geri çevirilmeleri, bu sebep müslüman olmaları ise geri çevirilmemelerini emretti.

Âyet-i kerime’nin devamında, "Onların mü’min olduklarını öğrendiğiniz zaman da onları kâfirlere iade etmeyin." buyuruluyor. Âyetin bu kısmını şu hadise açıklamıştır.

Peygamber efendimiz, Hudeybiye müşahhasım yaparken müşrikler, antlaşmaya şu şartı koymuşlardı. Müşriklerin tarafından, müslümanlığı kabul ederek Medine'ye gidenler, müşriklere geri iade edilecek fakat müslümanlardan, dinden çıkıp Mekke'ye gidenler ise müslümanlara geri iade edilmeyecekti."

Fakat bu ara, bir kısım kadınlar müslüman olarak Mekke'den Medine'ye hicret etmişlerdir. Müşrikler, yukarıda zikredilen anlaşmaya dayanarak bu kadınların geri iade edilmelerini istemişler işte bunun üzerine bu âyet inmiş ve mü’min kadınların iade edilmeyeceklerini, zira onların kâfirlere, kâfirlerin de onlara haram olduğunu beyan etmiştir. Bkz. Buhari, K. es-Şürüt, bab: 3

Hicret eden bu kadınlardan biri de Ümmü Gülsüm Bint-i Ukbe b. Ebi muayt'tır. Bu kadın hicret ettikten sonra kardeşleri Ammare ve Velid Resûlüllah’a gelerek kızkardeşlerinin kendilerine verilmesini ve geri gönderilmesini istemişler, bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’yi indirmiş böyle kadınlardı geri iade edilmelerini yasaklanıştır.

Âyet-i kerime’de, müslüman erkeklerin müslüman kadınlara, müslüman kadınların da ancak müslüman erkeklere helal oldukları beyan edilmektedir. Bu âyet nazil olmadan önce müslüman kadınların, kâfir erkeklerle evlenmeleri yasaklanmamıştı. Bu sebeple Peygamber Efendimizin kızı Zeyneb, Müslüman olmasına rağmen kocası Ebul Ass b. Rebi ile beraber yaşıyordu. Ebul Ass Bedir'de esir düşünce hanımı Zeyneb, annesi Hatice validemizden miras kalan gerdanlığı, kocasını kurtarmak için fidye olarak göndermiştir. Resûlüllah gerdanlığı görünce kızının haline acımış ve müslümanlara, "Bunun esirini serbest bırakabiliyorsanız bırakın." demiştir. Müslümanlar onu bırakmışlar. Bunun üzerine Resûlüllah, Ebul Ass'a Mekke'ye gider gitmez, kızını kendisine göndermesi şartıyla kendisini serbest bırakacağını söylemiş, Ebul Assa da bunu kabul etmiş ve verdiği sözü yerine getirerek, Resûlüllah’ın kızı Zeyneb'i Zeyd b. Harise ile birlikte hicretin ikinci yılında Medine'ye göndermiş, Zeyneb, kocası Ebul Ass'ın müslüman olup, hicretin sekizinci yılında Medine'ye gelmesine kadar beklemiş, Resûlüllah da onu tekrar Ebul As'a vermişir. Bkz. Ebû Davud, K.et-Talâk, bab: 24, Hadis no: 2240/Tirmizî, K.en-Nikah, bab: 43, Hadis no: 1143

Bu âyet-i kerime nazil oldaktan sonra, artık müslüman kadınların, ister kitap ehli olsun ister müşrik olsun, müslüman olmayanlarla evlenemeyeceği kesinleşti. Müslüman erkeklerin ise, kitap ehli olmayan kâfir kadınlarla evlenemeyecekleri hükmü kondu. Nitekim bu âyetin devamında "Kâfir kadınları nikahınız altında tutmayın." buyurulmaktadır.

Bu âyet-i kerime nazil olduktan sonra Hazret-i Ömer iki hanımını, Talha b. Ubeydullah da bir hanımını boşamışlardır. Bkz. Buhari, K.eç-Şurûl, bab: 3 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4, S.331

Ancak müslüman erkeklerin kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyan kadınlarla evlenebilecekleri şu âyette belirtilmiş ve sadece bunlar için bir ruhsat tanınmıştır. "Bugün size, temiz ve güzel olan şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helal olduğu gibi sizin yemekleriniz de onlara helaldir Hür ve iffetli mü’min kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar, namuslu olmanız, zina yapmamanız, dost edinmemeniz ve kendilerine mehirlerini vermeniz şartıyla size helaldir. Kim dini inkâr ederse, şüphesiz onun, daha önceki amelleri boşa gider. Ve âhiret gününde o, hüsrana uğrayanlardandır." Maide Sûresi, 5/5

Âyet-i kerime’de, mü’min erkeklerin, bu âyet nazil olduktan sonra, ayrıldıkları kafir kadınlardan, evlenirken verdikleri mehirleri geri istemeleri emredilmiş diğer yandan kâfir erkeklerin de müslüman olup kendilerinden ayrılan hanımlarından, evlenirken verdikleri mehirleri geri istemeye hakları olduğu beyan edilmiştir.

10 ﴿