8

“Münafıklar: "Eğer Medine'ye dönersek yemin olsun ki, en şerefli olan en zelil olanı oradan çıkaracaktır." dediler. Oysa şeref Allah’a, Peygamberine ve mü’minlere aittir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”

Münafıklar: "Bu gazveden Medine'ye dönecek olursak yemin olsun ki en şerefli olan bizler, en zelil olan mü’minleri oradan çıkaracağız." dediler. Halbuki izzet ve şeref ancak Allah'ın, Peygamberinin ve Allah’a iman eden mü’minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.

Surenin girişinde belirtildiği gibi, buraya kadar zikredilen âyet-i kerimeler, Abdullah b. Übey b. Selul isimli münafık ve arkadaşları hakkında nazil olmuştur. Âyetlerde, mü’minlere dil uzattıktan belirtilen kişiler bunlardır. Mü’minler aleyhinde söylenen sözler de bunlara aittir.

Cabir b. Abdullah, münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selul'ün bu sözleri söylemesinin sebebini şöyle anlatmaktadır. Cabir diyor ki:

"Biz, bir gazvede Resûlüllah ile beraberdik. Muhacirlerden bir adam En-sardan birinin arkasına bir tekme vurdu. Ensardan olan kişi "Ey Ensar neredesiniz?" diye yardım istedi. Muhacirlerden olan bir kişi de: "Ey muhacirler neredesiniz?" diye yardım istedi. Resûlüllah bunları duydu ve dedi ki: "Nedir bu cahiliyet çağırıları?" Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, muhacirlerden biri Ensardan birinin arkasına vurdu." Bunun üzerine Resûlüllah: "Burakın bu çeşitli davaları, bu davalar kokmuş davalardır." buyurdu. Abdullah b. Übey b. Selul bunu işitti ve: "Bunu yaptılar ha?" Allah’a yemin olsun ki eğer Medine'ye dönecek olursak en şerefli olanlar en zelil olanları oradan çıkaracaktır." dedi. Übey'in bu sözleri Resûlüllah’a ulaştı. Bunun üzerine Ömer ayağa kalktı ve: "Ey Allah'ın Resulü, bırak beni de şu münafikın boynunu vurayım." dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bırak onun yakasını." İnsanlar: "Muhammed, arkadaşlarını öldürüyor." demesinler." Cabir diyor ki: "Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman Ensar, muhacirlerden daha çok idiler. Fakat daha sonra muhacirler Ensardan daha fazla oldular. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 63, bab: 5, 7

Taberi bu olayla ilgili olarak çeşitli Rivâyetler zikretmiştir. Bu Rivâyetlerden biri de özetle şudur: Resûlüllah, Haris b. Ebi Dırar'ın komutasında (bu kişi, Resûlüllah’ın daha sonra evleneceği hanımı Cüveyriye'nin babasıdır) Mustalik oğullarının, kendisine karşı savaşmak üzere hazırlandıkları haberini aldı. Ve onlara karşı koymak için yola çıktı. Nihâyet sahildeki Kudeyt nahiyesinde bulunan "Müreysi" isimli suyun başında onlarla karşılaştı. İki taraf birbiriyle çarpıştı. Allah, mustalik oğullarıın mağlup etti. Onlardan öldürülenler öldürüldü. Allah onların çocukiannı, kadınlarını ve mallarını Resûlüllah’a ganimet olarak nasietti. Öldürülenler içinde Kelb oğullarından Hişam b. Dababe de vardı. Bu adamı, Ensardan olan Ubade b. es-Samit'in kavminden biri öldürmüştü. Zira onu düşman zannetmişti. İnsanlar suyun başına gelip oradan su alırlarken Hz Ömer'in atının yularını tutan ve işçisi olan Ğifar oğullarından Cehcah b. Said ile Avf oğullarından antlaşmalı dostları olan Cüheyne kabilesinden Sinan, su için kavga ettiler. Cüheyne oğullarından olan adam: "Ey Ensar topluluğu yetişin." Cehcah da: "Ey muhacirler topluluğu yetişin." diye bağırdılar. Abdullah b. Übey b. Selul öfkelendi. Yanında kavminden bir takım insanlar bulunuyordu. Onların içinde henüz genç yaşta taze biri olan Zeyd b. Erkam da bulunuyordu. Abdullah b. Übey şöyle dedi: "Bunu yaptılar ha?" Bizim memleketimizde bize düşmanlık yaptılar ve artık ileri gittiler. Vallahi bizim düşmanlarımız olan Kureyş başıboşları ile bizim halimiz, "Besle köpeği yesin seni." Atasözünün anlattığı duruma benzemektedir, amma, vallahi eğer Medine'ye dönersek en aziz olan en zelil olanı elbette ki oradan çıkaracaktır." Abdullah b. Übey kavmine dönerek şöyle devam etti: "Gördünüz mü işte kendinize böyle yaptınız. Onları memleketinize soktunuz, mallarınızı onlarla bölüştünüz. Vallahi şimdi elinizde bulunan mallarınızı tutup onlara vermeyecek olsanız sizin memleketinizi bırakıp başka yere gitmek zorunda kalacaklardır."

Abdullah b. Übey'in bu konuştuklarınızı Zeyd b. Erkam da işitmişti. Zeyd, çatışmanın bittiği bir sırada gelip durumu Resûlüllah’a anlattı. Resûlüllah’ın yanında Ömer b. el-Hattab da bulunuyordu. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü, Abbad b. Bişr'e emret de bu adamı öldürsün." dedi. Resûlüllah: "Nasıl olur ey Ömer, o vakit insanlar, "Muhammed, sahabilerini öldürüyor." diye söz ederler. Hayır bu olmaz. Fakat şimdi hemen söyle ordu hareket etsin." Halbuki o saatlerde yola çıkmak Resûlüllah’ın âdeti değildi. Buemir üzerine ordu hareket etti. Abdullah b. Übey, Zeyd b. Erkam'in Resûlüllah’a bunlan anlattığını duyunca hemen Resûlüllah’ın huzuruna vardı. "Vallahi ben ne öyle bir şey söyledim ne de konuştum." diye yemin etti. Abdullah b. Übey, kavmi içinde itibar gören bir kimseydi, kavminin ileri gelenlerindendi. Ensardan, Abdullah b. Übey'in arkadaşlarından orada bulunanlar ondan çekinerek ve onu müdafaa edere şöyle dediler: "Ey Allah'ın Resulü, belki de çocuk, sözlerinde bir vehime kapılmıştır. Adamın söylediğini ezberleyememiş ve uydurmuş olmalıdır."

Resûlüllah tek başına yürüdüğü bir sırada ona Üseyd b. Hudayr geldi. Ve onu, peygambere yakışır bir şekilde selamladı. Ve sonra ona: "Ey Allah'ın Resulü, alışılmamış bir saatte yola çıktınız. Siz bu saatte yola çıkmazdınız." dedi. Resûlüllah: "Duymadınız mı arkadaşınız ne söylemiş?" buyurdu. Üseyd: "Hangi arkadaşımız Ya Resûlallah?" dedi. Resûlüllah: "Abdullah b. Übey." dedi. Üseyd de: "Ne demiş?" diye sordu. Resûlüllah: "O, Medine'ye dönerse en aziz olanın en zelil olanı oradan çıkaracağını söylemiş, buyurdu. Bunun üzerine Üseyd: "Ey Allah'ın Resulü, dilersen sen onu Medine'den çıkarırsın. Vallahi en zelil olan o, en aziz olan da sensin." dedi. Sonra Üseyd sözlerine devamla şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, onun söylediklerine aldımıa, ona yumuşak davran. Vallahi Allah seni gönderdiği zaman kavmi ona krallık tacı giydirmek üzere boncuklar dizip taç hazırlıyordu. Abdullah b. Übey, senin, onun iktidarını gaspettiğini zannediyordu." dedi.

Resûlüllah o gün ve o gece ve ertesi gün kuşluk vaktine kadar ordusuyla birlikte dünyadan yürüdü. Nihâyet güneşin sıcaklığının insanlara dokunduğu bir ana geldiler. Resûlüllah, sahabileriyle birlikte orada konakladı. İnsanlar yere düşer düşmez uyuyup kaldılar. Resûlüllah’ın böyle yapması, insanların, Abdullah b. Übey b. Selul'ün sözleriyle meşgul olmalarını ıönlemek içindi. Sonra Resûlüllah tekrar Hicaz yolunu tutarak hareket etti. "Naki" ismindeki bir suyun yanında konakladı. Oradan da hareket edince şiddetli bir rüzgar esmeye başladı. Ondan rahatsız olan insanlar korkmaya başladılar. Resûlüllah: "Korkmayın, kâfirlerin büyüklerinden biri öldü." buyurdu. Medine'ye geldiklerinde Rifaa b. Zeyd b. Tabut'un o gün öldüğünü öğrendiler. Bu kişi Yahudilerin büyükleri ve münafıkların sığınağı idi. İşte o gün Abdullah b. Übey ve onunla beraber olan münafıklan anlatan bu Sûre nazil oldu. Bu Sûre nazil olunca Resûlüllah, Zeyd b. Erkam'ın kulağını tuttu ve ona: "Allah bunun kulağını doğruladı. (Bunun duyduklarının doğru olduğunu beyan etti) dedi.

Abdullah b. Übey'in oğlu Habbab (Resûlüllah bunun adını da Abdullah koymuştu) babasının durumunu öğrendi. Bu genç samimi bir mü’mindi. Resûlüllah’a geldi ve "Ey Allah'ın Resulü, İşittiğimize göre Abdullah b. Übey'in size ulaşan sözünden dolayı siz onu öldürmek istiyormuşsunuz. Şâyet bunu yapacaksanız bana emredin onun başını ben size getireyim. Allah’a yemin olsun ki bütün Hazreçliler bilirler ki içlerinde babasına benden daha iyi davranan ve hünnetkâr olan biri yoktur. Korkanm ki başka birine emredersin babımı o öldürür, benim de nefsim kabarır, babamı öldürenin insanlar içerisinde gezip dolaşmasına tahammül edemem. Böylece bir mü’mini, bir kâfire karşılık öldürmüş olurum ve cehennem ateşine girerim." dedi. Resûlüllah: "Hayır, biz ona yumuşak davranacağız. Beraberimizde bulunduğu müddetçe ona iyilikle muamele ederiz." buyurdu. İşte o günden sona Abdullah b. Übey ne yaparsa kavmi ona sitem ederdi, onu azarladı ve onu tehdit ederdi. Resûlüllah bunları işitikçe Hazret-i Ömer'e "Ey Ömer, görüyor musun nasıl oldu? Senin dediğin zaman ben onu öldürtecek olsaydım onun için nice burunlar titrerdi. (Onun öldürülmesine kızarlardı) fakat bugün onun öldürülmesini emretsem derhal onu öldürürler." Bunun üzerine Hazret-i Ömer şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki ben çok iyi anladım ki Resûlüllah’ın emri benim sözümden çok hayırlı ve çok faydalıdır.

İkrime diyor ki: "Abdullah b. Übey b. Selul'ün, Habbab isimli bir oğlu vardı. Resûlüllah onun adını değiştirerek "Abdullah" koymuştu. Abdullah, Resûlüllah’a gelerek "Ey Allah'ın Resulü, babam Allah’a ve Resulüne eziyet ediyor, izin ver de onu öldüreyim." dedi. Resûlüllah da ona "Abdullah sen babanı öldürme." dedi. Abdullah tekrar geldi ve "Ey Allah'ın Resulü, babam Allah’a ve Resulüne eziyet ediyor. İzin ver de onu öldüreyim." dedi. Resûlüllah yine: "Babanı öldürme." dedi. Bunun üzerine Abdullah "Ey Allah'ın Resulü, sen abdest al, o sudan ona içireyim. Umulur ki Allah, kalbini yumuşatmış olur." Resûlüllah abdest aldı. Ondan artan suyu Abdullaha verdi. Abdullah onu götürüp babasına içirdi. Sonra ona: "Biliyor musun ben sana ne içirdim?" dedi. Babası "Biliyorum. Annenin sidiğini içirdin." dedi. Abdullah "Hayır vallahi ben sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in abdest suyundan artanı içirdim." dedi.

8 ﴿