TEĞABÜN SÛRESİ

Teğabün sûresi Medine'de nazil olmuştur ve on sekiz âyettir.

Bu mübarek Sûre, göklerde ve yerde bulunan herşeyin Allahü teâlâyı tenzih ve tesbih ettiğini beyan ederek başlıyor.

Sûre-i celilede devamlı buyuruluyor ki: "Sizi yaratan Allah’tır ve o sizin yaptıklarınızı çok iyi görür. Gökleri yeri yaratan, sizi şekillendiren, gizli ve açık herşeyi bilen O'dur.

Daha önce Allah'ın Peygamberlerini yalanlayanlar cezalarını bulmuşlardır. Böylece Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadığın ve herşeye gücü yeten olduğunu göstermiştir.

Allah'ın, bütün varlıkları toplayacağı âhiret gününde iyi amel işleyenlerin yaptıkları kötülükler örtülür. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler ise ebedi olarak cehenneme atılırlar.

Allah'ın izni olmadan kulun başına bir musibet gelmez. Mal ve evlat insan için birer imtihan vesilesidir. Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun.

Sûre-i celile bunlar gibi bir çok meseleye temas ederek onları gözler önüne seriyor, Allah'ın emir ve yasaklarını beyan ediyor. Ve "Allah, görüleni de görülmeyeni de bilir. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." âyet-i kerimesiyle sona eriyor.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

“Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı tenzih ve tesbih ederler. Mülk onundur. Hamd ona mahsustur. O, herşeye kadirdir.”

Yedi gökte ve yerde bulunan bütün yaratıklar Allah’a secde eder ve onu tazimde bulunurlar. Göklerin ve yerin, mülkü ve saltanatı sadece ona aittir. Oralarda sadece onun emri geçerlidir. Oralarda bulunan bütün varlıkların hamd etmeleri ancak Allah'adır. Çünkü onlar* kendilerine rızık verenin sadece Allah olduğunu, bütün hayırların ondan geldiğini bilir ve onu överler. O, herşeye kadirdir. Dilediğini yaşatır dilediğini öldürür. Dilediğini zengin kılar dilediğini fakir düşürür. Dilediğini aziz dilediğini zelil kılar.

2

“Sizi yaratan O'dur. İçinizden kiminiz kâfirdir, kiminiz de mü’min. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görür.”

Ey insanlar, sizi yaratan Allah’tır. Fakat içinizden bazınız yaratıcısını ve yaratılmasını inkâr eder. Bazınız da yaratıcısına iman eder, onun kendisini yarattığını tasdik eder. Sizi yaratan Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir. Hiçbir şey ona gizli kalmaz. O, sizlere amellerinize göre ceza veya mükafaat verecektir. O halde onun emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Aksi halde o sizi öyle bir yakalar ki, bir daha kurtulamazsınız.

3

“O, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Sizi şekillendirmiş ve şeklinizi güzel bir biçimde yapmıştır. Dönüş yine onadır. ”

4

“O, göklerde ve yerde olanlarıbilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, kalblerin özünü çok iyi bilendir.”

Yedi kat göğü ve yeri hakkaniyet ve adaletle yaratan Allah’tır. Size şekil veren ve şeklinizi güzel yapan da O'dur. Ey insanlar, sonunda dönüşünüz onadır. O, yedi kat göklerde ve yerde olanları bilir. Onlardan hiçbir şey ona gizli değildir. O, sizin gizlediğiniz söz ve işlerinizi de bilir, açığa vurduklarınızı da. Allah, kelblerin özünü çok iyi bilendir. O halde herhangi bir şeyi ondan saklamaya kalkışmayın.

5

“Daha önce inkâr edenleri haberi size ulaşmadı mı? Onlar yaptıklarının cezasını tattılar. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. ”

6

“Bunun sebebi, şudur: "Onlara Peygamberleri apaçık delillerle geliyordu. Onlar da: "Bizi bir insan mı doğru yola sevkedecek?" diyorlardı. Böylece onlar, peygamberlerini inkâr edip haktan yüz çevirdiler. Allah da onlara muhtaç omadığım gustedi. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layıktır.”

Ey kâfirler, sizden önceki Nuh, Âd, Semud, İbrani ve Lut kavmi gibi kâfirlerin hadiseleri size gelmedi mi?' Onlar, işledikleri günahların cezasını tattılar, inkârlarından dolayı, dünyada iken onları Allah'ın azabı yakalayiverdi. Âhirette de onlar için, can yakıcı bir azap olan cehennem azabı vardır.

Kâfirlerin, dünyada ve âhirette böyle cezalandırılmalarının sebebi şudur: Rablerinin, onlara gönderdiği Peygamberler, davalarının doğru olduğunu gösteren apaçık deliller ve mucizeler getiriyorlardı. Fakat onlar bir beşerin, kendilerine peygamber olarak gönderilmesini gururlarına yediremeyerek "Bize bir beşer mi doğru yolu gösterecek?" diyorlardı. Böylece Allah’ı inkâr ediyor ve peygamberlerinin peygamberliğini reddediyorlardı. Haktan yüz çeviriyorlar, peygamberlerinin davetini kabul etmiyorlardı. Allah da onlardan ve iman etmelerinde müstağni oldu. Onların iman etmelerine ihtiyacı olmadığını gösterdi. Allah, yaratıklarından hiçbirine muhtaç değildir. Yaratıklarına olan güzel lütuflarından dolayı övülmeye layıktır.

7

“Kâfirler, öldükten sonra hiç dirilmeyeceklerini iddia ederler. Ey Rasûlüm, de ki: "Hayır, rabbime yemin ederim ki, öldükten sonra mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah’a çok kolaydır."”

Allah’ı inkâr edenler, öldükten sonra Allah'ın onları diriltip kabirlerinden çıkarmayacağını zannederler ve be sebeple inkârlarına devam ederler. Ey Rasûlüm, sen o kâfirlere de ki: "Hayır, durum sandığınız gibi değil, rabbime yemin olsun ki sizler mutaka diriltilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız. Sonra da, dünyadayken işlediğiniz ameller sizlere bildirilecek ve ona göre ceza veya mükafaat göreceksiniz. Bu da Allah için pek kolay bir iştir.

8

“O halde Allah’a, Peygamberine ve indirdiğimiz aydınlatıcı Kur'ana iman edin. Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilir.”

O halde ey öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan müşrikler, Peygamberi Muhammed'e ve ona indirdiğimiz bir nur olan Kur'ana iman edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. O, amelliriniz zaptettirmektedir. Sizlere amellerinizin karşılığını verecektir.

9

“Allah'ın, varlıkları bir araya getirdiği toplanma gününde sizi topladığı gün, evet işte o gün, aldanmaların ortaya çıktığı gündür. Kim Allah’a iman edip iyi amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalacağı, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.”

Allah'ın, yaratıkları, hesap vermek üzere bir araya topladığı gün, işte o gün sizi de bir araya toplayacaktır ve o gün aldanma günüdür. Dünyada iken mü’minlerden daha üstün olduklarını zanneden kâfirler, orada aldanmış olduklarını anlayacaklardır. Kim, iman edip salih ameller işleyecek olur ve Allah'ın emrini tutup yasaklarından kaçınacak olursa Allah onun kötülüklerini örter, günahlarını siler ve onu, altından ırmaklar akan ve içinde ebedi olarak kalacağı cennetlere koyar. İşte en büyük kurtuluş da budur. Zira cennete girdikten sonra bütün çile ve meşakkatler bitecek müreffeh bir hayat ilelebed devam edecektir.

10

“İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, cehennemliklerdir. Orada ebediyyen kalacaklardır. O, ne kötü bir dönüş yeridir”

11

“Allah'ın izni olmadan kulun başına hiçbir musibet gelmez. Kim Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini hidâyete eriştirir. Allah herşeyi bilendir.”

Allah'ın birliğini inkâr eden, kulu Muhammed'e indirdiği Kur’an’ın âyetlerini yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Ne ölüp kurtulacaklar ne de oradan çıkarılacaklardır. Cehennem ne kötü vanlacak bir yerdir Hiçbir kimsenin başına bir musibet gelmez ki o, Allah'ın kaza ve kaderiyle olmuş olmasın. Kim Allah’a iman eder ve- başına gelen herhangi bir felaketin Allah'ın takdiriyle geldiğine inanırsa Allah onun kalbini, emirlerine boyun eğmeye muvaffak kılar. Allah, herşeyi bilendir. O, geçmişi de bilir geleceği de.

12

“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, peygamberimize düşen ancak açıkça tebliğ etmektir.”

Ey insanlar, emir ve yasaklarında Allah’a itata edin. Size rabbinden tebliğ ettiği şeylerde de peygambere itaat edin. Şâyet sizler, Allah’a ve peygambere itaatten yüz çevirir, bu hususta kibirlenecek olursanız bilin ki Peygamberimiz Muhammed'e düşen sadece size, apaçık bir şekilde tebliğ etmektir. İsyan edenleri cezai andırmak Allah’a aittir.

13

“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Mü’minler sadece Allah’a güvensinler.”

Ey insanlar, sizin gerçek mabudunuz, kendisinden başka ibadete layık hiçbir kimsenin bulunmadığı Allah’tır. O halde, Allah'ın birliğine iman edenler ona güvensinler.

14

“Ey iman edenler, hanımlarınızdan ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Eğer siz affeder, hatalarını başlarına kakmaz, bağışlarsanız, bilin ki Allah da, çok affeden ve çok merhamet edendir.”

Ey iman edenler, şüphesiz ki eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizin için düşmanıdırlar. Çünkü onlar, sizleri Allah'ın yolundan ahkoyar ve ona itaat hususunda engel çıkarırlar. Siz onlardan, Allah'ın itaatinden engelleyen söz ve fiilleri kabul etmekten kaçının. Şâyet onların geçmişte yaptıkları bu tür davranışlarını affeder ve onları cezalandıramazsanız Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir. Sizi de affeder onları da.

Bir adam, Abdullah b. Abbas'tan bu Âyetin manasını sormuş, Abdullah b. Abbas da ona şu cevabı Yeniliştir.

"Bu adamlar, Mekke halkından müslüman olan kimselerdir. Bunlar, Mekke'yi terkedip Medine'ye Resûlüllah’ın yanına gitmek istemişlerdir. Fakat hanımları ve çocukları, onların kendilerini bırakarak Resûlüllah’ın yanına gitmelerine engel olmuşlardır. Daha sonra bunlar, hicret edip Resûlüllah’ın yanına geldiklerinde, daha önce hicret eden mü’minlerin dini yönden bilgi sahibi olduklarını gönrıüşler ve hanımlarını've çocuklarını cezalandırmak istemişler ve bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti indirmiştir. Tirmizî, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 64

Ata b. Yesar'a göre bu âyet, hanımları ve çocukları tarafından cihada çıkmaları engellenen Medineli mü’minler hakkında nazil olmuştur.

Mücahid diyor ki: "Allahü teâlâ bu âyette hanımları ve çocukları, kişiyi akrabalarını ziyaretten alıkoydukları ve rabbine karşı günah işledikleri için onları uyarmaktadır.

Katade bu âyeti okuduktan sonra şöyle demiştir: "Hanım ve çocuklardan bazıları Allah’a itaat etmeye teşvik etmedikleri ve yasaklarından kaçınmayı öğütlemedikleri gibi mü’minleri hicret etmekten ve Allah yolunda cihada çıkmaktan alıkoyuyorlardı. İşte Allahü teâlâ, mü’min kullarımı bu tür hanım ve çocuklara karşı uyanık olmayı ve bunların tesirinde kalmamayı emrediyor.

15

“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer imtihandır. Allah'ın katında ise büyük nıükafaat vardır.”

Ey insanlar, şüphesiz ki mallarınız ve çocuklamız sizin için dünyada bir imtihan ve bir fitnedir. Allah katında ise sizin için büyük bir mükafaat vardır. Eğer siz, Allah’a itaat uğrunda evlatlarınızın, hanımlarınızın ve mallarınızın etkisinde kalmayıp Allah’a itaatta devam ederseniz onun katında sizin için, büyük bir mükafaat olan cennet vardır.

Bu hususta başka bir âyet-i kerime’de de şöyle buyurulmaktadır: "Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyulan aşın istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah'ın katındadır. Âl-İ İmran Sûresi, 3/14

Büreyde el-Eslemi diyor ki:

"Bir gün Resûlüllah bize hutbe okuyordu. Hasan ve Hüseyin, üzerlerine giydikleri kırmızı entarileriyle, bazan o entarilere takılıp düşerek çıkıp geldiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberden indi onları kucaklayıp getirdi ve önüne koydu. Sonra şöyle buyurdu: "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer imtihandır." buyuran Allah ne kadar doğru buyurmuştur. Ben baktım ki bu iki çocuk yürürlerken ayaklan takılıp düşüyorlar. Sabredemedim konuşmamı kestim, onları alıp getirdim." (Sonra hutbesine devam etti.) Tirmizi, K.el-Menasık, bab: 31, Hadis no: 3774 / Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 233, Hadis no: 109 / Ahmed b. Hanbel, C.5, S.354

16

“Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun. Emirlerini dinleyin, itaat edin. Mallarınızı emrettiği yolda harcayın. Bu sizin için daha hayırlıdır. Nefsinin cimriliğinden korunmuş kimseler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”

Ey mü’minler, Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak ve sizleri ona yaklaştıracak amelleri işleyerek, gücünüzün yettiği kadarıyla ondan korkun. Sizi cezalandırmasından çekinin. Allah'ın Peygamberini dinleyin. Size emrettiği ve yasakladığı şeylerde ona itaat edin. Mallarınızdan, kendinizi Allah'ın azabından kurtarması için harcayın. Allah kimi, kendisini, nefsinin cimriliğinden ve heva ve hevesinden arındıracak olursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de "Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun." buyumıaktadır.

Diğer bir âyetinde de: "Ey iman edenler, Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak ölün." Âl-i tmran Sûresi, 3/102 buyurmaktadır.

Zeyd b. Eşlem, Katade, Rebi b. Enes, Süddi, Mukatil ve Ebul Âliye gibi bazı müfessirlerde bu suredeki " gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun", âyeti kerimesinin "Allah’tan hakkıyla korkun." âyet-i kerimesini neshettiğini söylemişlerdir.

Said b. Cübeyr'den Rivâyet ediliyor ki: "Allah’tan hakkıyla korkun" âyeti nazil olunca mü’minlere çok ağır geldi. Onlar durmadan namaz kıldılar. Öyle ki topukları şişti, alınları yara oldu. Bunun üzerine Allahü teâlâ müslümanların yükünü hafifletmek için "Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun." âyetini indirdi. Ve bu âyet, Âl-i İmran suresinin yüz ikinci âyetini neshetti."

Taberi, bu âyetlerin birbirlerini neshettiklerini söylemenin isabetli olmadığını zira buna dair Resûlüllahtan sahih bir nas zikredilmediğini bu itibarla Al-i İmran süresindeki âyetin de "Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan hakkıyla korkun." şeklinde izah edilebileceğini söylemiştir.

Âyet-i kerime’de: "Nefsinin cimriliğinden korunmuş kimseler işte onlar kurtuluşa erenlerdir." buyurulmaktadır. Nefsin cimriliğinden maksat, insanın, Allah'ın yasakladığı şeylere sürükleyen heva ve hevesine uymasıdır. Abdullah b. Mes'ud bunu, "Başkalarının malını yeme" şeklinde izah etmiştir.

Peygamber efendimiz, cimrilik hakkında çeşitli hadis-i şerifler irad buyurmuştur. Bir hadis-i şerifide şöyle buyurmaktadır:

"Kişide bulunan en kötü şey, sızlandıran cimrilik, yüreğini koparan korkaklıktır." Ebû Davud, K. el-Cihad, bab: 22, Hadis no: 2521 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.302-303 Diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyurmuştur:

"Zulümden kaçınınız. Zira zülüm kıyamet gününde zulumat (karanlıklar) olacaktır. Cimrilikten sakının zira cimrilik sizden öncekileri helak etmiştir. O, onları birbirlerinin kanlarını akıtmaya ve birbirlerine karşı haram olan şeyleri helal saymaya sevketmiştir. Müslim, K. el-Biir, bab: 56, Hadis no: 2578 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.160, 191

17

“Eğer Allah için güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız Allah onun karşılığını size kat kat verir. Ve sizi bağışlar. Allah, yapılan şükrün karşılığını veren ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. ”

18

“O, görüleni de görülmeyeni de bilir. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Şâyet sizler, Allah yolunda mallarınzı harcar ve karşılığında Allah’tan mükafaat bekleyecek olursanız Allah sizin sevaplarınızı kat kat arttırır. Bir'e karşı yedi yüz, halta daha fazla verebilir. Bununla birlikte işlediğiniz günahlardan dolayı sizi cezalandırması yerine affeder. Allah kendi yolunda mallarını harcayan kullarına güzel karşılıklar verendir. Ve günahkâr kullarım hemen cezalandırmayarak yumuşak davranandır. O, kullarının görmediğini de gördüğünü de bilendir. Emirlerine karşı gelenlerden intikam alması şiddetlidir. Yaratıklarını sevk ve idare etmesinde hikmet sahibidir.

0 ﴿