NAZİAT SÛRESİ

Naziat Sûresi kırk altı âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Rahman ve Kahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Yemin olsun şiddetle çekip alanlara.

Âyette zikredilen "Şiddetle çekip alanlar"dan maksat, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas, Mesruk ve Said b. Cübeyr'e göre, insanların canını çekip alan meleklerdir. Mücahid'e göre ise insanların canını çekip alan ölümdür.

Hasan-ı Basri ve Katade'ye göre, bir ufuktan diğer ufka çekilip giden yıldızlardır. Ata'ya göre savaşta okları çekip atan yaylardır. Süddi'ye göre, insanın göğsünü tırmalayan nefeslerdir.

Taberi âyetin genel bir ifade beyan ettiğini, bu sebeple her çekip çıkaranı kapsadığını, bunun melek veya ölüm yahut yıldız veya yay gibi herhangi bir şey olabileceğini, bu sebeple de âyeti bunlardan herhangi birine tahsis etmenin doğru olmadığını, onu genel manada unlamanın daha doğru olduğunu söylemiştir.

2

Kolaylıkla çekip çıkaranlara.

Abdullah b. Abbas, "Kolaylıkla çekip çıkaranlar" diye tercüme edilen " "Vennaşitati Nestan" ifadesinden maksadın, mü’minlerin ruhlarını kolaylıkla alan melekler olduğunu söylemiştir. Bu ifade, "İpi deveden çözdü" manasına gelen deyiminden de anlaşıldığı gibi bu anlamda kullanılmıştır.

Mücahid, Süddi ve İbn-i Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadeden maksat, mü’minlerin canlarını çekip alan ölümdür.

Katade'ye göre ise bu ifade "Bir ufuktan başka bir ufka akıp giden" yıldızlar anlamındadır. Ata'ya göre ise bu ifade "Kementler" demektir.

Taberi âyetin ifadesinin genel olduğunu, bir yerden boşanıp başka bir yere giden her şeyi kapsadığını söylemiştir.

3

Yüzüp gidenlere.

Bu ifade Mücahid'e göre, insanoğullarının ruhlarının içerisinde yüzen ölüm ve göklerde yüzen melekler demektir.

Katade'ye göre "Yörüngelerde yüzen yıldızlar" demektir.

Ata'ya göre "Denizde yüzen vapurlar" demektir. Taberi ise âyetin genel anlamda olduğunu, bütün bunları ve benzeri yüzen herşeyi kapsadığını söylemiştir.

4

Yarışıp geçenlere.

Mücahid'e göre bunlardan maksat, melekler veya ölümdür. Ata'ya göre atlardır. Katade'ye göre "Gökte birbirleriyle yanşan yıldızlar." demektir.

Taberi âyetin genel manada olduğunu ve bütün yarışanları kapsadığını söylemiştir.

5

İşleri yürütenlere ki.

Bunlardan maksat, Allah'ın emirlerini yürüten meleklerdir.

6

O gün sarsan sarsacaktır. (Kıyamet mutlaka kopacaktır)

7

Onu, arkasından gelen takibedecektir. (Onu, ikinci defa sur'a üfleme takibedecektir)

Burada zikredilen "Sarsan" ve "O sarsanı takibedecek olan"dan maksat, Abdullah b. Abbas, Mücahid, Hasan-ı Basri ve Dehhak'a göre birinci ve ikinci defa sura üflemedir. Hasan-ı Basri, "Bunlar sura iki defa üflemektir. Birinci üf-lemekle bütün canlılar öldürülür. İkinci üflemekle de bütün ölüler diriltilir." demiş ve şu âyeti okumuştur. "Sur'a üfürülecektir. O zaman, Allah'ın dilediklerinin dışında göklerde ve yerde kim varsa düşüp ölecektir. Sonra sura bir defa daha üfürülecektir. Bir de ne görürsün (insanlar) kabirlerinden doğrulmuşlar bakışıyorlar." Zümer Sûresi, 39/68

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki surun arasında kırk yıl bulunacağını, ikinci sura üfleme yaklaşınca Allah'ın, gökten yağmur indirerek otların bitmesi gibi ölülerin vücutlarının yerden biteceğini beyan etmiştir. Bkz, Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 78 / Müslim, K.el-Fiten, bab: 141, Hadis no: 2955

Ebû Hureyre (radıyallahü anh)dan rivâyet edilen bir hadise göre sura iiç defa üflenecektir. Birinci üflemede hersey sarsılacak ve şiddetli bir korku meydana gelecektir. İkincide herşey ölüp yere serilecek üçüncüde ise diriltilip kabirlerinden çıkarılacaklardır.

Mücahid. "O gün sarsan sarsacaktır." âyetini "O gün sarsılan yer ve dağlar sarsılacak, zelzele olacaktır." şeklimle izah etmiş "Onu, arkasından gelen ta-kibedecektir." âyetini ise "Göklerin yarılıp yerin parçalanacağı" şeklinde izah etmiştir.

İbn-i Zeyd ise: "O gün sarsan sarsacaktır." ifadesini, yeryüzünün sarsılacağına "Onu arkasından gelen takibedecektir." ifadesini ise kıyametin kopacağına yorumlamıştır.

8

O gün kalbicr korkudan titrer.

9

Güzler ise nçılmuz hale gelir.

Kıyamet gününde yaratıkların kalbleri, o günün dehşetinden dolayı korkar ve titrer. Varlıkların gözleri üzüntü ve korkudan dolayı açılmaz hale gelir, zelil olurlar.

10

Kâfirler: "Biz tekrar eski halimize mi döndürüleceğiz?" derler.

Âyet-i kerime’de geçen ve "Eski halimize mi döndürüleceğiz?" diye tercüme eılilen "Hafire" kelimesinden maksat, Abdullah b. Abbas. Muhammed b.'Ka'b ve Süddi'ye göre "Hayat" demektir. Bu izaha göre âyetin manası: "Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirler, dünyada iken "Bizler öldükten sonra tekrar hayata mı döndürüleceğiz? derler." şeklindedir.

Mücahid'e göre bu kelimeden maksat, "Kazılan kabir çukuru" demektir. Buna göre ise âyetin manası: "Bizler ölüp kabir çukuruna girdikten sonra mı tekrar hayata döndürüleceğiz? derler." şeklindedir.

İbn-i Zeyd'e göre "Hafire" kelimesinden maksat,

"Cehennem ateşi" demektir. İbn-i Zeyd, âyetin manasının, "Bizler cehennem ateşine mi döndürüleceğiz?" demek olduğunu söylemiş, cehennemin bir çok adının bulunduğunu, bu adlarının "Nar. Canim, Sakar, Cehennem, Haviye, Hafire. Leza ve Hutame olduğunu söylemiştir.

11

Çürümüş kemik olduktan sonra mı?

"Çürümüş" diye tercüme edilen "Nahire" kelimesi, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Katude tarafından bu şekilde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre "İçinden rüzgar geçtiğinde ses çıkaran içi boş kemik" demektir.

12

"O halde bu, zararlı bir dönüştür." derler.

Öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan bu müşrikler, "Öldükten sonra dirilme hali gerçekleşecek olursa zararlı bir geri dönüş olacaktır." demişlerdir.

İbn-i Zeyd diyor ki: "Hangi geri dönüş bundan daha zararlı olabilir ki? Zira onlar diriltilip cehennem ateşine sürüleceklerdir. Bu sebeple kötü bir dönüştür.

13

Halbuki dönüş, bir çığlıktan ibarettir.

Öldükten sonra tekrar dirilme, ancak sura bir defa üflemeye bağlıdır. Ve onunla gerçekleşecektir.

14

Bir de bakarsın ki hepsi yeryüzündeler.

"Yeryüzü" diye tercüme edilen "Sahira" kelimesi, Abdullah b. Abbas, İkrime, Hasan-ı Basri, Katade, Said b. Cübeyr, Mücahid, Dehhak ve İbn-i Zeyd "tarafından bu şekilde izah edilmiş Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Osman b. Ebil Atik ve Süfyan es-Sevri'ye göre "Sahire" kelimesi, belli bir yerin adıdır. Osman, bu yerin, "Hassan dağı" ile "Eriha" dağı arasında bulunan kel tepe olduğunu, Allahü teâlânın orayı, dilediği şekilde uzattığını söylemiştir. Süfyan es-Sevri ise buranın Şam'da bulunan bir yerin adı olduğunu söylemiştir. Vehb b. Menebbih ise "Sahira"nın Kudüs dağının yanında bulunan bir dağ adı olduğunu söylemiştir. Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Sahira"dan maksat cehennemdir.

15

Ey Rasûlüm, sana Mûsa'nın hadisesi geldi mî?

16

Hani rabbi, "Tuva" denilen mukaddes vadide ona şöyle hitabetmişti.

17

" Firavuna git. Çünkü o azdı.

18

Ona şöyle de: "Temizlenmeye arzun var mı?

19

Sana, rabbini tanıma yolunu göstereyim mi ki ondan korkasın?"

Ey Rasûlüm, imrun oğlu Mûsa'nın haberi sana ulaştı mı? Bir zaman rabbi ona, mübarek ve temiz vadide şöyle hitabetmişti. "Sen Firavuna git. Zira o, rabbine karşı böbürlenmede ve saldırganlıkta haddi aştı. Ona de ki: "Senin, İnkârcılık kirlerinden temizlenme vaktin gelmedi mi? Ben seni, rabbinin senden razı olacağı hak dine ileteyim mi? Böylece onun emir ve yasaklarına uyarak ondan korkmuş olasın."

Âyette zikredilen "Tuva" kelimesi, Mücahid, İbn-i Zeyd ve Katade'ye göre, Allahü teâlânın, Hazret-i Mûsa'ya seslendiği mukaddes vadinin adıdır.

Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Tuva" kelimesinin manası: "Ayaklarını çıkar ve yere yalınayak bas" demektir. Buna göre âyetin manası: "Hani bir zaman rabbi Mûsa'ya nida etmiş ve ona: "Yere yalınayak bas. Firavuna git zira o azdı." şeklindedir.

Hasan-ı Basri'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Tuva" kelimesi, "Ti-va" şeklinde okunmuş ve manasının "İki defa" demek olduğu izah edilmiştir. Buna göre âyetin manası: "Hatırla, bir zaman rabbi Mûsa'ya, iki defa kutsallaştırılan vadide şöyle nida etmişti: "Firavuna git. Zira o azdı."

Âyette zikredilen "Temizienme"den maksat İkrime'ye göre "Lailahe İllallah" "Allah’tan başka ilâh yoktur" demektir.

İbn-i Zeyd'e göre ise temizlenmekten maksat, müslüman olmaktır, İbn-i Zeyd, Kur'anda geçen ve "Temizlenme" veya "Arınma" şeklinde izah edilen "Tezekkâ" kelimesinin manasının, müslüman olmak demek olduğunu söylemiş ve bu hususta şu âyetleri okumuştur. "Bunlar, altlarından ırmaklar akan "Adn" cennetleridir. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. İşte kendisini günahlardan arındıranın mükafaatı budur." Tâha Sûresi, 20/76 "Ey Rasûlüm, ne biliyorsun belki de o kemlisini arındıracaktı." Abese Sûresi, 80/3 "Onun temizlenmemesinden sana ne?" Abese Sûresi, 80/7

20

Mûsa, Firavunu en büyük mucizeyi gösterdi.

"En büyük mııcize"den maksat, Hasan-i Basri, Mücahid ve Katade'ye göre "Beyaz el" ve "Asa" mucizeskiir. Bu mucizeler hakkında diğer âyet-i kerimelerde şöyle buyurulmaktadır: "Bunun üzerine Mûsa asasını yere attı. O, hemen apaçık bir yılan oluverdi." "Elini koynundan çıkardı. Bir de ne görsünler bakanlara, pırıl pırıl parlayan bembeyaz bir el." Araf Sûresi. 7/107-108

21

Fakat Firavun yalanladı ve isyan etti.

22

Sonra yüz çevirip fesat çıkarmaya girişti.

23

İnsanları topladı ve haykırarak şöyle dedi:

24

Ben sizin en yüce rabbimizim."

Fakat Firavun, Mûsa'yı, gösterdiği mucizelere rağmen yalanladı. Onun, rabbine itaat etmeye davet etmesine isyan etti. Sonra Firavun, Mûsa'nın, kendisine Allah’ın davetinden yüzçevirdi. Yeryüzünde bozgunculuğa devam etti. Kendisine tabi olanları bir araya topladı. Onlara seslenerek söyle dedi: "Ben sizin en yüce rabbinizim."

25

Bunun üzerine Allah onu, âhiret ve dünya azabına uğrattı.

Bu âyet-i kerime, Hasan-ı Basri ve Katade tarafından mealde verildiği şekilde izah edilmiştir. Bu izaha göre âyetten şu anlaşılmaktadır: Allah, Firavunu dünyada iken suda boğma cezasına çarptırmıştır. Âhirette de en şiddetli azaba koyacaktır." Nitekim başka bir âyet-i kerime’de: "Firavun ailesini azapların en şiddetlisine sokun" denilecektir." Mü’min Sûresi, 40/46 buyurulmaktadır.

Abdullah b. Abbas, Mücahid, Şa'bî, Dehhak ve İbni Zeyd ise bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmişlerdir: Allah, Firavunu, son sözünün ve ilk sözünün cezası olarak yakalayıp cezalandırdı. Buraza zikredilen "Son sözü"nden maksat, bu âyetten önceki âyette zikredilen "Ben sizin en yüce rabbinizim." İlk sözünden maksat ise: "Firavunun, "Ey ileri gelenler, ben sizin için benden başka ilâh tanımıyorum..." Kasas Sûresi, 28-38 sözleridir. Firavunun bu iki sözü arasında kırk yıl geçtiği rivâyet edilmektedir.

Ebû Rezin ise âyeti şu şekilde izah etmiştir: Allah, Firavunu, son sözü olan "Ben sizin en yüce rabbinizim..." sözünden birde isyanından dolayı yakalayıp cezalandırdı.

Mücahid'den nakledilen başka bir görüşe göre âyetin manası şöyledir: "Allah, Firavunu ilk ve son amelinden dolayı yakalayıp cezalandırmıştır."

26

Kunda, Allatılan korkan için büyük bir ibret vardır.

Şüphesiz ki Firavunun, dünyada iken cezalandırılıp âhirette azaba uğratılmasında. Allah'ın cezalandırmasından korkan kimse için büyük bir öğüt ve ibret vardır.

27

Bak. Âyet 28.

28

Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü? Ki Allah onu yaptı. Yüksekliğini yükseklere kaldırdı ve nizama koydu.

29

Onun gecesini karanlık gündüzünü aydınlık yaptı.

Ey, öldükten sonra dirilmeyi yalanlayanlar, "Çürümüş kemikler haline geldikten sonra tekrar hayata mı döndürüleceğiz?" diyenler, sizin yaratılmanız mı yoksa göklerin yaratılması mı daha zordur? Allah o gökleri yaptı. Onun binasını çok yüksek kıldı. Onu düzgün hale koydu. Allah, o gökte görülen geceyi karanlık kıldı. Gündüzünü ise aydınlık kıldı. Nurunu ortaya çıkardı. Elbette ki bütün bunları yapan, sizi ve benzerlerinizi öldürdükten sonra diriltmeye de ka-d irdir.

30

Kundan sonra yeryüzünü düzgün bir şekle koydu.

Âyette geçen "Bundan sonra" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas ve Mücahid'e göre "Gökler yaratıldıktan sonra" demektir. Bu izaha göre Allahü teâlâ önce yeryüzünü, içindeki varlıklarla yaratmış, sonra göğü yaratmış daha sonra da yeryüzünü düzgün bir şekle koymuştur. Yani ondan sular çıkarmış, orada otlaklar yapmış ve oraya, sarsılmaması için dağlar yerleştirmiş ve böylece orayı, insanların yaşayacağı bir yer haline getirmiştir. Taberi de bu izah tarzım tercih etmiştir.

Mücahid ve Süfyan es-Sevri'ye göre, âyette geçen ve "Bundan sonra" diye tercüme edilen "Ba'da zalike" ifadesinden maksat, "Bununla beraber" demektir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Allah, önce yeryüzünü yaratıp bununla birlikle onu düzene koydu. Daha sonra da göğe yönelerek onu yarattı." Bu mütessirler, şu âyet-i kerime’nin de bunu ifade ettiğini zikretmişlerdir. "Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip onları yedi gök olarak düzenleyen de O'dur. O, herşeyi çok iyi bilendir." Bakara Sûresi, 2/29

"Düzgün bir şekle koydu" diye tercüme edilen "Deha"

kelimesi, Katade, Süfyan es-Sevri ve Süddi tarafından "Döşedi" manasına geldiği rivâyet edilmiş İbn-i Zeyd tarafından ise "Ekti ve yardı" manalarına yorumlanmıştır.

31

Yeryüzünün sularını ve otlaklarını ortaya çıkardı.

32

Oraya dağlar yerleştirdi.

33

Bunlar sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi içindir.

Allah, yeryüzünde nehirler fışkırttı ve orada insanların ve hayvanların yiyeceği çeşitli bitkiler var etti. Yeryüzünün sarsılmaması için üzerine dağlan yerleştirdi. Allah bu şeyleri sizin bizzat şahsınız için ve hayvanlarınız için bir geçimlik ve bir rızık olarak yarattı.

Âyet-i kerime’de, yeryüzünde, sarsılmaması için dağlar yerleştirildiği zikredilmektedir. Bu hususta Peygamber efendimiz de şöyle buyurmaktadır:

"Allah, yeryüzünü yaratınca o sallanmaya başladı. Bunun üzerine dağlan yarattı ve onları yeryüzüne yerleştirdi. Böylece yeryüzünü karar kıldı. Melekler dağların gücüne hayret ederek şöyle dediler: "Ey rabbimiz, yarattıkların içinde dağlardan daha güçlü ve kuvvetli var mı?" Allah: "Evet var. O, demirdir." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların içinde demirden daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" dediler. Allah: "Evet var, o cehennem ateşidir." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yarattıkların içinde ateşten daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" dediler. Allah: "Evet var. O, su'dur." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların içinde sudan daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" dediler. Allah: "Evet var. O. rüzgardır." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların içinde rüzgardan daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" diye sordular. Allah: "Evet var. O. Âdemoğludur. Sağ eliyle sadaka verir onu sol elinden gizler." buyurdu. Tirmizi ,K.Tefsir el-Kur’an, Sûre: 113, Hadis no: 3369 Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.124

34

Her felaketi haslının o büyük kıyamet günü geldiği zaman.

35

O gün insan ne yaptığını hatırlar.

36

Cehennem her bakana gösterilir.

Kıyamet gününe "İler felaketi bastıran" denmiştir. Zira kıyamet gününde görülecek manzara ve felaketler, hiç bir zaman görülmesi mümkün olmayan manzara ve felaketlerdir. Evet bu günde her insan, dünyada iken yaptıklarını hatırlayacak ve cehennem de gözler önüne çıkarılacaktır.

37

Bak. Âyet 39.

38

Bak. Âyet 39.

39

Azıp dünya hayatını tercih edenin varıp kalacağı yer cehennemdir.

Rabbinin emrine karşı gelip ona kulluk etmeyerek isyan, eden ve böylece haddi aşan, ayrıca geçici dünya hayatını, ebedi olan âhiret nimetlerine tercih eden kimse, evet böyle bir kimse cehenneme varacak ve orayı mesken edinecektir.

40

Bak. Âyet 41.

41

Rabbinin huzuruna çıkacağından korkup kendini şehevi arzularından koruyana gelince, onun da varıp kalacağı yer, mutlaka cennettir.

Rabbinin huzuruna çıkıp orada hesaba çekileceğinden korkarak onun emir ve yasaklarını tutan ve nefsini. Allah'ın sevmediği isteklerden alıkoyan kimseye gelince, şüphesiz ki onun varıp kalacağı yer cennettir.

42

Ey Rasûlüm, sana kıyametten soruyorlar. Ne zaman ortaya çıkacak? diye.

43

Nerde senin onu anlatman?

44

Onun nihai ilmi rabbine aittir.

45

Sen ancak, kıyametten korkanı uyarıcısın.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin, Resûlüllahtan, durmadan kıyametin ne zaman kopacağını sorduklarım ancak Resûlüllah’ın, kıyametin ne zaman kopacağını bilemeyeceğini ve buna ait bilginin ancak Allah’a ait olduğunu, Resûlüllah’ın ise sadece insanları, kıyametin kopacağı ve o günde hesaba çekilecekler hususunda uyarmakla vazifeli olduğunu beyan etmektedir.

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Resûlüllahtan devamlı olarak kıyametin ne zaman kopacağı soruluyordu. Nihâyet Aziz ve Celil olan Allah: "Nerde senin onu anlatman? Onun nihai ilmi rabbine aittir." âyetlerini indirdi."

46

Onlar kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam ve bir kuşluk vakti kadar kaldıklarını sanırlar.

Kıyametin kopacağını yalanlayan bu insanlar, onu bizzat gözleriyle gördükleri gün, kıyametin dehşetinden dolayı kendilerinin dünyada sadece bir günün akşamı veya kuşluk vakti kadar bir zaman kaldıklarını zannedeceklerdir.

0 ﴿