TEKVÎR SÛRESİ

Tekvir Sûresi yirmi dokuz âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Abdullah b. Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"Kim kıyamet gününe sanki gözüyle görüyormuşçasına bakmak isterse İzeşşemsü Küvviret (Tekvir suresini) İzeşşemâün Fatarat (İnfıtar suresini) ve İzessemaün Şakkat (İnşikak suresini) okusun. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 81, bab: 1, Hadis no: 3333 / Ahınetl b. Hanbel, Müsned, C.2, S.27, 36

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Güneş durulup söndürüldüğü zaman.

Bu âyet-i kerime çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Übey b. Kâ'b ve Katade bu âyeti, "Güneşin ışığı gittiği zaman", Abdullah b. Abbas ve Dehhak, "Güneş gittiği zaman", Mücahid: "Güneş dağılıp yok olduğu zaman", Said b. Cübeyr "Güneş batıp kaybolduğu zaman", Ebû Salih ve Rebi' b. Haysem "Güneş ters dönüp aşağıya atıldığı zaman" şeklinde izah etmişlerdir.

Taberi ise âyeti, bütün bu ifadeleri kapsar mahiyette ve şu şekilde izah etmiştir: "Güneş dürülüp sarmalandığı sonra da aşağıya atılarak ışığının gittiği zaman.

2

Yıldızlar kararıp düştüğü zaman.

Übey b. Kâ'b bu surenin baş tarafındaki âyetleri izah ederken şöyle demiştir: "Kıyamet kopmadan önce altı alamet görülecektir. İnsanlar çarşı ve pazarlarında iken güneşin ışığı birden kaybolacak yine onlar bu haldeyken yıldızlar dökülüverecek, yine aynı durumda iken dağlar yıkılıp yeryüzüne düşecek, yeryüzün deprenecek, yanacak, cinler insanlara insanlar da cinlere sığınacak. Kanatsız hayvanlar, kuşlar ve yırtıcı hayvanlar birbirlerine karışacak, dalgalar halinde sağa sola koşuşacaklar." Übey b. Kâ'b bu izahı yaparken : "Dağlar yerinden sökülüp götürüldüğü zaman." "On aylık hamile develer dahi terkedildiği zaman." "Denizler birbirine karışp kaynaştığı zaman" âyetlerini okumuştur.

Übey b. Kâ'b sözlerine devamla şöyle demiştir; "Cinler insanlara: "Biz beler olduğunun haberini size getirelim." derler. Koşup denizlere giderler. Bir de ne görsünler o denizler tutuşturulmuş bir ateş olarak yanıyorlar. Yine insanlar bu durumda iken yeryüzü en üst tabakasından en alt tabakasına kadar yarılır. Yine onlar bu durumdayken bir rüzgar gelir ve onları öldürür.

Rebi' b. Huseym, Mücahid ve Ebû Salih bu âyeti, "Yıldızlar dağıldığı zaman" Katade "Yıldızlar düştüğü zaman", İbn-i Zeyd "Yıldızlar gökten yeryüzüne atıldığı zaman" şeklinde izah etmişler Abdullah b. Abbas ise "Yıldızlar değiştiği zaman" şeklinde izah etmiştir.

3

Dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğü zaman,

4

On aylık hamile develer dahi terkedildiği zaman.

Allah, dağları yerinden koparıp yürüttüğü, onları bir serap haline getirdiği zaman, kendilerine çok kıymet verildiği halde on aylık hamile develerin dahi sahipleri tarafından terkedildiği zaman.

5

Yabani hayvanların (korkudan) bir araya toplandıkları zaman.

Abdullah b. Abbas bu âyeti "Vahşi havanlar öldüğü zaman" şeklinde izah etmiş ve devamla demiştir ki: "Kıyamette diriltilip haşrolacak bütün varlıklar tekrar ölecekler ancak insanlar ve cinler kalacaklardır."

Ebul Âliye ve Übey b. Kâ'b ise bu âyeti: "Vahşi hayvanlar birbirine karıştığı zaman" şeklinde izah etmişlerdir.

Taberi ise "Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman." şeklinde izah etmiş ve şu âyetlerin de aynı kökten kelimeler taşıdıklarını ve bir araya getirilmeyi ifade ettiklerini söylemiştir. "Biz, kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona boyun eğiyorlardı." Sad Sûresi, 38/19 "İnsanları topladı ve haykırafak şöyle dedi." Naziat Sûresi, 79/23

Bu âyetlerde geçen "Mahşuretün" ve "Haşere" kelimeleri bu âyette geçen "Huşiret" kelimesiyle aynı köktendir.

6

Denizler kaynatıldığı zaman.

Übey b. Kâ'b, Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Abbas, İbn-i Zeyd, Atiyye ve Süfyan es-Sevri bu âyeti "Denizler yakıldığı ve sulan kaynatıldğı zaman" şeklinde izah etmişler, Rebi' b. Huseym Kelbi ve Dehhak ise "Denizlerin suyu taştığı zaman. Katade ve Hasan-ı Basri de "Denizlerin suyu çekilip kuruduğu zaman." şeklinde izah etmişlerdir.

Bu hususta Abdullah b. Abbas'tan şunlar nakledilmiştir. "Allah, güneşi ayı ve yıldızlan dürüp denize gömecek sonra bir batı rüzgan estirecek o rüzgar denize üfleyerek onu ateşe çevirecektir. İşte "Denizler kaynatıldığı zaman." âyeti bunu ifade etmektedir.

Taberi bu âyeti "Denizler taşıp çevreye su fışkırttığı ve akıp gittiği zaman" şeklinde izah etmenin daha doğru olacağını söylemiş şu âyetin de bu manayı ifade ettiğini söylemiştir. "Denizler fışkirîıldığı zaman" İnfîtar Sûresi, 82/3

7

Ruhlar eşleştirildiği zaman.

Hazret-i Ömer, Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve Rebi' b. Haysem bu âyeti "Her insanın, kendi derecesinde olan insanlarla bir araya getirildiği za: man." şeklinde izah etmişlerdir.

Numan b. Beşir, Hazret-i Ömer'in bu âyeti izah ederken şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Salih kul cennette, kendisi gibi salih bir kulun yanına konacak kötü kul da cehennem ateşinde kendisi gibi kötü bir kulun yanına konacaktır."

Bu âyet, aynı ameli işleyen iki kısım insanı anlatmaktadır, İki kişi aynı salih ameli işlerlerse cennette bir araya konulurlar. Yine kötü ameli işleyen iki kişi cehenem ateşinde yan yana konulurlar.

Hazret-i Ömer bu izahtan sonra şu âyetleri okumuştur. "(Allah, meleklerine şöyle der) Zulmedenleri, onlarla işbirliği yapanları ve Allah’tan başka taptıklarını bir araya toplayıp onlara cehennemin yolunu gösterin." Saffat Sûresi, 37/22-23 "Ve sizler üç sınıfa ayrıldığınız zaman (durumunuz şudur)" "Amel defterleri sağlarından verilenler. Ne mutlu insanlardır amel defterleri sağlarından verilenler." "Amel defterleri sollarından verilenler. Ne bedbaht insanlardr amel defterleri sollarından verilenler." "(Dünyada) hayır için önde gidenler (âhirette de) öndedirler." Vakıa Sûresi, 56/7-10 Hazret-i Ömer "İşte bu Âyetler, birbirinin dengi olan insanları beyan etmektedirler." demiştir.

Taberi, Hazret-i Ömer'in bu izah tarzını tercih etmiştir.

İkrime ve Şa'bi ise bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmişlerdin "Ruhlar bedenleriyle birleştirildikleri zaman."

8

Bak. Âyet 9.

9

Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun, hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman.

Katade diyor ki: "Cahiliye döneminde bir kısım insanlar, kız çocuklarını sevmez ve onları diri diri toprağa gömüp öldürürlerdi. Buna mukabil köpeklerini beslerlerdi. İşte Allahü teâlâ onların bu halini bu âyet-i kerime ile kınamıştır.

10

Amel defterleri dağıtıldığı zaman.

Katade diyor ki "Ey Âdemoğlu, senin yaptıkların amel defterine işleniyor. Sonra o kapatılıyor. Kıyamet günü gelince açılıp sana verilecektir."

11

Gök yerinden oynatıldığı zaman,

12

Cehennem ateşlenip yakıldığı zaman,

13

Cennet yaklaştırıldiğı zaman,

14

Herkes önceden hazırladığını görecektir.

Gökler sökülüp yerlerinden alındığı ve dürülüp katlandığı zaman ve cehennem ateşlenip tutuşturuleluğu zurnan ve cennet kendisine girenlere yaklaştırıldığı zaman, işte o zaman herkes daha önce işlediği hayır ve şerri öğrenmiş olacaktır.

Katade diyor ki: "Cehennemi tutuşturan, Allah'ın gazabı ve insanoğlunun günahlarıdır."

Hazret-i Ömer diyor ki: "Yukarıdaki âyetler,"Herkes önceden hazırladığım görecektir." âyeti için zikredilmişlerdir. Yani bu âyet onların cevabıdır. Rebi' b. Huysem de aynı izahta bulunmuştur.

15

Bak. Âyet 16.

16

(Gündüz) görünmeyip (gece) yörüngesinde kaybolan gezegenlere.

Hazret-i Ali, Hasan-ı Basri, Katade, Bekr b. Abdullah ve İbn-i Zeyd bu âyetin yıldızlardan bahsettiğini söylemişler ve buna göre izahlarda bulunmuşlardır.

Hazret-i Ali, âyette zikredilen varlıkların geceleyin seyreden ve gündüzleyin kaybolan yıldızlar olduğunu, Hasan-ı Basri, doğuya doğru seyreden, gündüzleri saklanarak geceleyin seyredip giden yıldızlar olduklarını, İbn-i Zeyd ise bunların, doğduklan yerden devamlı olarak geriye çekilen ve gündüzleri gizlenen yıldızlar olduklarını söylemişlerdir.

Âyetlerde "Hunnes" ve "Künnes" kelimeleri zikredilmiştir. Bazılar "Hunnes"i "Gizlenen" bazıları "Seyreden" manalarıyla izah etmişlerdir "Kunnes" kelimesini ise bazıları "Gözlenen" bazıları "Açığa çıkan" bazıları "Yuvasına sığman" şeklinde izah etmişlerdir.

İbn-i Zeyd, "Hunnes"i "Geri çekilen" şeklinde izah etmiştir.

Abdullah b. Mes'ud, Ebû Meysere, Cabir b. Zeyd, Mücahid, İbrahim en-Nehai bu âyetlerde zikredilen şeylerden maksadın "Yaban sığırları" olduklarını zikretmişlerdir. Bu izaha göre âyetin manası "Sinen, dönüp dolaşan sonra yuvasına sığınan vahşi sığırlara yemin olsun ki." şeklindedir.

Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Dehhak ve Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyetlerde zikredilen varlıklardan maksat, "Ceylanlardır. Buna göre âyetin manası: "Sinen, gezip dolaşan ve yavrularına sığman ceylanlara yemin olsun ki." demektir.

Taberi diyor ki: "Allahü teâlâ bu âyetlerde bazan kaybolan, bazan yürüyen, bazan da yerine sığınan varlıklara yemin etmiştir. Bu varlıklar yıldızlar, yabani sığır ve ceylanlardan herhangi biri olabilir. Bu itibarla âyeti genel manada anlamak daha isabetli olur. Bu izaha göre âyetin manası şöyledir: "Ortadan kaybolanlara, seyredip gidenlere ve yuvalarına sığınanlara yemin olsun ki."

17

Kararan geceye.

Hasan-ı Basri ve Atiyye bu âyeti mealde verildiği şekilde "Kararan karanlığı bürüyen geceye yemin olsun ki" diye izah etmişler Hazret-i Ali, Abdullah b. Abbas, Katade ve Dehhak ise: "Dönüp gelen geceye yemin olsun ki" diye izah etmişlerdir. Taberi de bundan sonra gelen âyeti göz önünde bulundurarak bu izah şeklini tercih etmiştir.

18

Bak. Âyet 19.

19

Nefes almaya başlayan (ağaran) sabaha yemin olsun ki bu Kur'an şerefli bir elçinin Allah’tan getirdiği kelamdır.

20

O elçi güçlüdür. Arşın sahibi Allah'ın yanıda çok itibarlıdır.

21

O her yerde sözü dinlenen güvenilir bir elçidir.

Bu âyetlerde zikredilen "Elçi"den maksat, Cebrâil aleyhisselamdir. Cebrâile gökteki bütün melekler itaat ettikleri için o, sözü dinlenen diye sıfatlandırılmiştır. Allahü teâlâ tarafından yeryüzüne gönderilen vahiyler ona emanet edildiği için de "Güvenilen" diye vasıflandırılmıştır.

22

Arkadaşınız Muhammed asla deli değildir.

23

Yemin olsun ki Muhammed onu (elçiyi) apaçık ufukta gördü.

Ey insanlar, sizin arkadaşınız olan Muhammed, deli değildir ki onlar gibi abuk sabuk konuşsun. Bilakis o, hakkı getirmiş ve geçen peygamberleri tasdik etmiş biridir. Şüphesiz ki Muhammed, Cebrâili asli suretinde herşeyin açığa çıktığı doğu tarafında ufukta görmüştür.

Ebû Ahves diyor ki: "Bu âyet-i kerime Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in Cebrâil (aleyhisselam)ı asli suretiyle ve altı yüz kanadıyla birlikte gördüğünü beyan etmektedir.

24

Peygamber, gaybdan gelen vahiy hususunda suçlanamaz.

Bu âyet-i kerime ve harfleri ile iki şekilde okunmuştur. Mücahid, Katade, Süfyan es-Sevri, İbn-i Zeyd ve İbrahim en-Nehai ile okunan kıraati Rivâyet etmişler Taberi de bu Rivâyeti tercih etmiştir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Muhammed, kendisine gayb âleminden gönderilen Kur’an’ı insanlara tebliğde asla cimri davranan biri değildir, bilakis onu tebliğ etmek için bütün gayretini göstermektedir.

Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Zir b. Hubeyş ve Dehhak ise ile okunan kıraati Rivâyet etmişlerdir. Bunlara göre ise âyetin manası şöyledir: "Muhammed, kendisine gaybdan gelen Kur'an hakkında herhangi bir şey ile itham edilemez."

25

Kur'an (Allah'ın huzurundan) kovulan şeytanın sözü değildir.

26

O halde nereye gidiyorsunuz?

27

Kur'an âlemlere ancak bir öğüt ve uyarıdır.

28

Bilhassa içinizden doğru yolu bulmak isteyenler için.

Ey insanlar, Kur'an Allah kelamıdır. Onun huzurundan kovulan şeytanın vesvesesi değildir. O halde Kur’an’ı bırakıp nereye gidiyorsunuz? O, âlemler için, bilhassa sizden doğru yokla olmak isteyenler için ancak bir hatırlatma ve bir öğüttür.

29

Âlemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz.

Süleyman b. Mûsa diyor ki: "Bundan önceki âyet inip "Kur'an içinizden doğru yolu bulmak isteyenler için ancak bir öğüt ve uyarıdır." buyurunca Ebû Cehil: "Bu bizim bileceğimiz bir iştir. İstersek doğru yolda oluruz, istersek doğru yolda olmayız." dedi. İşte bunun üzerine "Âlemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz." âyeti nazil oldu.

0 ﴿