MUTAFFIFIN SÛRESİMutaffifin sûresi otuz alîı âyettir ve Mekke'de nail olmuştur. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Resûlüllah Medine'ye geldiğinde Medineliler ölçüyü en kötü yapan insanlardı. Allahü teâlâ: "Ölçüyü eksik yapanların vay haline. Onlar için Veyl deresi vardır." âyetlerini indirdi. Bunun üzerine Medineliler, ölçülerini güzel yapmaya başladılar." İbn-i Mace, K.et-Ticaret, bab: 35, Hadis no: 2223 Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Ölçüyü eksik tutanların vay haline. 2Bak. Âyet 3. 3Onlar insanlardan bir şey ölçüp alırken tam alırlar. Onlara bir şeyi ölçüp veya tartarken de eksik yaparlar. 4Bak. Âyet 5. 5Yoksa onlar, büyük bir gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı. Ölçülerini eksik yapanlara, cehenemliklerin kan ve irinlerinin aktığı Veyl deresi vardır. Onlar insanlardan bir şey alırken onu ölçtüklerinde tam ölçerler ve haklarını tam olarak alırlar. Fakat onlar insanlara vermek için bir şey ölçüp veya tartarken onların haklarını eksik verirler. Yoksa bu hilekârlar, dehşeti çok büyük olan kıyamet gününde tekrar diriltilip hesaba çekileceklerini sanmıyorlar mı? 6O gün insanlar, âlemlerin rabbi olan Allah'ın huzurunda dururlar. İşte o gün insanlar, âlemlerin rabbi olan Allah'ın huzurunda ayakta dururlar. "Kıyamet gününün ne kadar sıkıntılı olduğu ve insanların, Allah’ın huzurunda nasıl bekledikleri ve bekleme müddetlerinin ne kadar olacağı hadis-i şeriflerde beyan edilmiştir. Abdullah b. Ömer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "İnsanlar kıyamet gününde, âlemlerin rabbi olan Allah'ın huzurunda duracaklardır. Öyle ki onlardan biri, kulaklarının yarısına kadar dolacak olan ter içinde kaybolacaktır." Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 83, bab: 1 / Müslim, K.el-Cennet, bab: 60, Hadis no: 2862 Mikdat b. el-Esved diyor ki: "Ben, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu işittim. "Kıyamet günü güneş, yaratıklara yaklaşacak. Öyle ki onlara bir mil kadar bir mesafede bulunacaktır. İnsanlar amellerine göre ter içine batacaklardır. Bazılarının teri topuklarına, bazılarınınki dizlerine, bazılarınınki böğürlerine, bazılarının ki de ağızlarına kadar ulaşacak ve onlar için bir gem olacaktır." Mikdat b. el-Esved diyor ki: "Resûlüllah bunu anlatırken eliyle ağzını gösterdi." Müslim, K.el-Cennet, bab: 62, Hadis no: 2884 İnsanların, Allah'ın huzurunda ne kadar kalacaktan hususunda ise Abdullah b. Mes'ud, kırk yıl kalacaklarını, Abdullah b. Ömer, yüz yıl kalacaklarım, Ebû Hureyre ve Kâ'b ise üç yüz yıl kalacaklarını Rivâyet etmişlerdir. Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor i: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beşir el-Ğifariye dedi ki: "İnssanların, âlemlerin rabbi olan Allah'ın huzurundu, dünyanın günleriyle üç yüz gün kalacaktan kendilerine gökten herhangi bir haberin gelmeyecği ve kendileri hakkında herhangi bir emrin verilmeyeceği günde ne yapacaksın?" Beşir: "Ey Allah'ın Resulü, yardımcım Allah’tır." dedi. Resûlüllah da buyurdu ki: "Sen döşeğine vardığında kıyamet gününün sıkıntılarından ve kötü hesaptan Allah’a sığın."..'") 7Hayır, kâfirlerin amel defterleri "Siccîn"dedir. Hayır, hayır, durum kâfirlerin zannettiği gibi değildir. Onlar, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini ve hesaba çekilmeyeceklerini zannediyorlardı. Bu böyle değildir. Bilakis onların yaptıkları bütün ameller kaydedilip amel defterleri siccin'de muhafaza edilmektedir. Âyette zikredilen "Siccin" kelimesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Muğis b. Sümeyye, Hilal b. Yesaf, Kâ'b, Katade, Mücahid, İbn-i Abbas, Dehhak ve İbn-i Zeyd'e göre "Siccin" yedi kat yerin en alt katıdır. Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve buna dair Bera b. Âzib'den şu hadisi Rivâyet etmiştir. "Melekler, kâfirin ruhunu alıp yukan çıkarlar. Hangi melek topluluğuna uğrarlarsa onlar: "Bu habis ruh kimin?" diye sorarlar. O ruhu taşıyan melekler, kişinin, dünyada çağırıldığı en kötü adını söyleyerek "Bu, falan oğlu falandır." derler. Nihâyet o ruh ile dünya göğüne varırlar ve onun için kapıların açılmasını isterler. Fakat kapı ona açılmaz." Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözünün bu noktasında şu âyet-i kerime’yi okudu. "Şüphesiz ki âyetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapılan açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler. Biz, suçluları işte böyle cezalandırırız." A'raf Sûresi, 7/40 Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözlerine devamla buyurdu ki: "Allahü teâlâ şöyle der: "Bunun amelini yerin alt katında bulunan siccine yazın." Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, S.287, 288 Kâ'bul Ahbar ve Said b. Cübeyr'e göre ise siccin, İblis'in sınırıdır. Abdullah b. Abbas, Kâ'bul Ahbar'dan bu âyetin izahını sorduğunda o şöyle demiştir: "Kâfirlerin ruhları göğe doğru yükseltilir. Gök onları kabul etmez. Onlar yeryüzüne indirilir. Onları yer de kabul etmez. Onların ruhları yedi kat yerin dibine indirilir. Siccine kadar götürülür. Siccin İblisin sınırıdır. O ruhlar için İblisin sınırlarının altından bir sayfa çıkarılır. O ruhun da kıyamet gününe kadar helak olacağını bildiğini ortaya koyan bir yazı yazılır, mühürlenir, İblisin sınırının altına konur." Bu izaha göre, "kâfirlerin amel defterleri" diye tercüme edilen "Kitab el-Füccar" ifadesinden maksat, kâfirlerin azap göreceğini beyan eden bir belgedir?! Muhammed b. Kâ'b el-Kurezi, Ebû Hureyre'den o da Resûlüllahtan, "Siccin"in, cehennemde ağzı açık bir kuyu olduğunu Rivâyet etmişlerdir. Bir kısım âlimler de siccin'in, yer altında bir kayanın adı olduğunu söylemişlerdir. 8Siccin'in ne olduğunu sen nereden bileceksin? 9O, yazılı bir kitaptır. 10O gün, yalanlayanların vay haline, 11Onlar hesap gününü yalanlarlar. Ey Rasûlüm, sen, amel defterlerinin kaydedildiği siccin'in ne olduğunu nereden bileceksin? O, yazılı bir kitaptır. İnsanların hesaba çekilecekleri kıyamet gününü yalanlayanların vay haline. İbn-i Zeyd, "Onlar hesap gününü yalanlarlar." âyet-i kerimesini "Müşrikler dini yalanlarlar." şeklinde izah etmiş ve şu âyetin de buna işaret ettiğini söylemiştir. 12Onu ancak haddi aşan günahkar yalanlar. 13Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "Bunlar öncekilerin efsaneleridir." der. Hesap gününü ancak, Allah'ın emirlerine karşı gelerek kendisi için konulan sınırları aşan ve rabbine karşı günah işleyen kimseler yalanlar. Böyle bir insana, Muhammed'e Kur'anda indirdiğimiz âyetlerimiz okunduğu zaman "Bu, Öncekilerin efsaneleridir. Onlardan kopya edilmiştir, bize aktan im aktadır." der. 14Hayır, doğrusu onların yaptıkları, kalblerini paslandırmıştır. Âyet-i kerime’de geçen ve "Kalblerini paşlandırmıştır." şeklinde tercüme edilen "Râne" fiili çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas'a göre bundan maksat, "Kalbleri mühürlenmiştir." demektir. Hasan-ı Basri ve Katade'ye göre ise "Günahlar üst üste gelerek kalbi körletir ve onu öldürür." demektir. Mücahid ise bu âyeti şu şekilde izah etmiştir: Kul günah işler, günahlar kalbini kuşatır ve her tarafını kaplar." Mücahid diyor ki: "Âlimler kulun kalbini insanın eline fenzetirler. Kul, her günah işledikçe bir parmağı kapanır Böylece günah işlemeye devam ettikçe bütün parmaklar kapanır ve üzen muhur emr. Mücahid, bu âyetin, şu âyete benzediğini söylemiştir. "Evet kim bir kotuluk işler ve hatalar, kendisini kuşatırsa işte onlar, cehennemliktiler. Orada ebedi olarak kalacaklardır." Bakara Sûresi, 2/81 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) "Râne" kelimesinin Resûlüllah tarafından şöyle açıklandığını Rivâyet etmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki: "Kul bir hata yaptığında kalbine siyah bir nokta işlenir. Eğer kul onu işlemekten elini çeker, af diler ve tevbe edecek olursa kalbi parlatılır. Şâyet tekrar hataya düşecek olursa o siyah nokta büyütülür. Öyle ki bütün kalbini kaplar. İşte Allah’ın, "Hayır, doğrusu onların yaptıkları, kalblerini paslandırmıştır" âyetinde zikredilen "Râne" "Paslandırmıştır." kelimesinden maksat budur. Tirmizi, K. Tefsir el- Kur’an, Sûre: 83, Hadis no: 3334 Ahmed b. Hanbel ve İbn-i Mace'nin rivâyetinde "kul" kelimesinin yerine "Mü’min" kelimesi zikredilmiştir. Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.297 / İbn-i Mace, K.ez-Zühd, bab: 29, Hadis no. 4244 15Hayır hayır, o gün yalanlayanların önüne, rablerine karşı perde çekilmiştir. Hayır, durum, ceza gününü yalanlayanların söylediği gibi değildir. Onlar, rablerine yakın olduklarını iddia ediyorlar. Fakat hal böyle değildir. Bilakis onlarla rableri arasına perde çekilmiş olacaktır. Bu âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir. Katade ve İbn-i Ebi Mü-leyke'ye göre bu âyetten maksat, kıyamet gününü yalanlayanların, rablerinin ikramından mahrum olduklarını beyan etmektir. Bunlar, Allah'ın, âhirette mü’min kullan için hazırladığı nimetlerden istifade edemeyeceklerdir. Hasan-ı Basri'ye göre ise bu âyetten maksat, kâfirlerin kıyamette Allahü teâlâyı göremeyeceklerini beyan etmektir. İman Şafii de bu âyeti bu şekilde izah etmiş ve bunun zıt anlamını alarak mü’minlerin, rablerini göreceklerini söylemiştir. Taberi, Âyet-i kerime’nin genel ifadesinin iki görüşü de kapsar mahiyette olduğunu, bunlardan sadece birinin kasdedildiğine dair herhangi bir delil bulunmadığını, bu itibarla âyetin genel manada anlaşılmasının gerekli olduğunu söylemiştir. 16Sonra onlar mutlaka cehenneme gireceklerdir. 17Daha sonra da onlara "İşte yalanladığınız budur." denilecektir. Sonra kıyamet gününü yalanlayanlar mutlaka cehenneme girecekler. Onlara orada "işte sizin dünyada iken yalanlamış olduğunuz azap budur. Şimdi onu tadın." denilecektir. 18Hayır (bunlardan olmayın) Şüphesiz iyilikte bulunanların amel defteri "İlliyyin" denilen kitaptadır. Hayır durum böyle değildir. Şüphesiz ki Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınan takva sahiplerinin amelleri, yükseklerin yükseği olan "İlliyyin"dedir. Müfessirler, "illiyyin" kelimesini çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. Kâ'bul Ahbar, Mücahid, Katade ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre İlliyyin, yedinci gök demektir. Mü’minlerin ruhları oraya yükselir. Katade ve Ka'b'dan rivâyet edilen başka bir görüşe göre İlliyyin'den maksat, arş'ın sağ ayağıdır. Kâ'b diyor ki: "Mü’minin ruhu alındıktan sonra yukarı doğru çıkarılır. Göğün kapıları ona açılır, melekler onu sevinçle karşılarlar. Sonra onu alıp arşa kadar ulaştırırlar. Arşta o ruh için bir kağıt çıkarılır ve o ruhun da bilgisiyle kıyamet gününde hesaba çekilmekten kurtulacağını beyan eden bir yazı yazılır. Sonca o mühürlenir. Allah’a yaklaştırılmış olan melekler de buna şahit olurlar." Bu izaha göre "İyilikte bulunanların amel defterleri" diye tercüme edilen "Kitabül Ebrar"dan maksat, iyilikte bulunanlar için düzenlenen kurtuluş belgesidir. Ali b. Ebi Talha'nın Abdullah b. Abbas'tan rivâyet ettiğine göre "İlliyyin"den maksat, cennettir. Avfı'nin, Abdullah b. Abbas'tan naklettiğine göre ve Dehhak'a göre "İlliyyin"den maksat, Allah'ın nezdindeki Gök'tür. Buna göre mü’minlerin amel defterleri gökte Allah'ın huzuruna çıkarılacaktır. Eclah'ın Dehhak'tan naklettiğine göre "Îlliyyin"den maksat, "Sidretül Münteha"dır. Eclah, bu hususta Dehhak'ın şunları söylediğini rivâyet etmektedir: Mü’minin ruhu alındığında göğe çıkarılır. Melekler onu alıp ikinci göğe götürürler." Dedim ki: "Mukarrebler kimlerdir?" Dehhak dedi ki: "İkinci göğe en yakın olanlardır." Sonra mukarrebler o ruhu alır ikinci göğe götürürler. Sonra dördüncü sonra beşinci sonra altıncı sonra yedinci göğe götürür ve Sidretül Münteha'ya ulaştırırlar. Dedim ki: "Oraya niçin Sidretül Münteha adı verilmiştir?" Dehhak dedi ki: "Allah'ın emirlerinin vardığı en son nokta orası olduğu içindir. O noktadan öteye hiçbir emir geçemez." Dehhak diyor ki: "Melekler mü’min kulun ruhunu oraya götürünce "Ey rabbimiz, bu falan kulundur." derler. Halbuki Allah o kulunu onlardan daha iyi bilmektedir. Bunun üzerine Allah o meleklere o kulun azaptan emin olduğunu beyan eden mühürlü bir belge verir. İşte Allahü teâlânın: "Hayır (bunlardan olmayın) Şüphesiz ki iyilikte bulunanların amel defterleri, İlliyyin denilen kitaptadır." İlliyyinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?" âyetleri bunu belirtmektedirler. Bu izaha göre de "İyilikte bulunanların amel defteri" diye tercüme edilen "Kitabül Ebrar"dan maksat, bunlar için düzenlenen kurtuluş belgesidir. Taberi de İlliyyin kelimesinin manasının "Yüksekler yükseği" demek olduğunu ancak bu yüksekliğin neresi ve ne kadar olduğunu sadece Allah'ın bildiğini, bunun, yedinci gök, Sidretül Münteha, arşın ayağından herhangi birisi olabileceğini, bununla birlikte yedi kat gökten aşağıda olamayacağını zira âyeti yorumlayan bütün âlimlerin bu hususta ittifak ettiklerini söylemiştir. 19İlliyyinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? 20O, yazılı bir kitaptır. Ey Rasûlüm, illiyyinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? O, Allah’ın, mü’min kulun cehennem azabından kurtulup cennete gireceğine dair yazdırmış olduğu bir kitaptır. Taberi'nin bu izah tarzı Kâ'bul Ahbar ve Dehhak'ın "Kitabül Ebrar" ifadesini "Kurtuluş belgesi" şeklinde izah etmelerine uygun düşmektedir. 21Onu, Allah’a yaklaştırılanlar görür. İyilikte bulunanlar için düzenlenen bu kurtuluş belgesine yedi gökte bulunan bütün melekler şahit olurlar. 22Şüphe o gün iyiler nimet içindedirler. Şüphesiz ki Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak ondan korkanlar, kıyamet gününde vardıktan cennette nimetler içinde yaşayacaklardır. 23Koltuklar üzerinde etrafı seyrederler. 24Yüzlerinde, nimet içerisinde olmanın sevinç ve parıltısını görürsün. İnci ve Yakuttan yapılmış koltuklar üzerinde Allah'ın kendilerine verdiği, cennetteki çeşitli nimetleri seyrederler. Ey Rasûlüm, sen onların yüzünde, içinde yaşadıklrı nimetlerin güzelliğini ve parlaklığını görürsün. 25Onlara kâseleri mühürlenmiş halis bir içecek sunulur. Bu âyet-i kerime çeşitli şekillerde izah edilmiştir Âyette geçen ve "İçecek" diye tercüme edilen "Rahik" kelimesi Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade, İbn-i Zeyd, Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Mes'ud tarafından "İçki" olarak izah edilmiştir. Buna göre cennette mü’minlere, sarhoş etmeyen, herhangi bir rahatsızlığa vesile olmayan içkilerin sunulacağı anlaşılmaktadır. Bu hususu diğer âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır. "Ölümsüz gençler onların etrafında, bardaklar, ibrikler, baş ağrısı yapmayan ve aklı gidermeyen, cennette akan şaraplardan doldurulmuş kâseler, beğendikleri meyveler ve arzuladıkları kuş etleriyle dolaşırlar." Vakıa Sûresi, 56/17-21 "Âyette geçen ve "Mühürlenmiş" diye tercüme edilen "Mahtum" kelimesi, Abdullah b. Mes'ud ve Alkame tarafından "Karıştırılmış" şeklinde izah edimiştir. Buna göre âyetin manası "Cennette, içine misk karıştırılmış meşrubatlar sunulur. Yani içtikleri meşrubatın kokusu ve tadı misk gibidir." şeklindedir. Abdullah b. Abbas, Katade, Dehhak, İbrahim en-Nehai, Hasan-i Basri ve Ebudderda ise "Mahtum" kelimesini "Sona eren, tükenen" şeklinde izah etmişlerdir. Buna göre âyetin manası "İyilik yapanlara, cennette, içtiklerinde tüketecekleri ve sonunda miske dönüşecek olan meşrubatlar vardır." şeklindedir. Taberi de bu görüşü tercih etmiş, cennetteki içeceklerin sonunun misk kokulu olacağını izah etmiştir. Mücahid ve İbn-i Zeyd'e göre ise "Mahtum" kelimesinden maksat, "Sıvanmış" demektir. Buna göre âyetin manası "İyilere cennette, kapian misk ile sıvanmış içecekler vardır." demektir. 26Bu içeceğin sonu, misk gibi kokuludur. Bu uğurda yarışanlar yarışsın. Âyette geçen ve "Son" diye tercüme edilen "Hitam" kelimesi, bundan önceki âyette izah edilen ve aynı kökten olan "Mahtum" kelimesi gibi çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Bu kelimenin manası bazılarına göre "Karışan" bazılarına göre "Sonu" bazılarına göre de "Sıva" demektir. Bunlardan herbirine göre âyetin manasının nasıl olacağı, bir önceki âyetin izahında belirtilmiştir. Âyet-i kerime’nin devamında, insanlar, kıyamet gününde, takva sahiplerine verilecekleri vaadedilen nimetleri hak etmek için yanşa davet edilmekte ve onu elde etmeye teşvik edilmektedir. 27Bak. Âyet 28. 28Bu içeceğin katkısı, Allah’a yaklaştırılanların içeceği "Tesnim" pınarındandır. "Pınar" diye tercüme edilen "Tesnim" kelimesi müfessirler tarafından farklı şekillerde izah edilmiştir. Mücahid ve Kelbi'ye göre "Tesnim" cennetliklerin önüne yukarıdan dökülen bir su demektir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas, Malik b. Haris ve Mesruk'a göre Tesnim, bir pınarın adıdır. Amel defterleri sağlarından verilenlere "Rahik" isimli meşrubatlar sunulurken teşriimden de içine bir miktar karıştırılacaktır. Ancak Allah’a yaklaştırılmış olanlar sadece tesnimden içeceklerdir. Hasan-ı Basri'ye göre ise "Tesnim", Allah'ın, cennetlikler için gizli tuttuğu bir mükafaattır. Katade, Dehhak ve Ebû Salih'e göre "Tesnim" Allah'ın cennetlikler için gizli tuttuğu bir mükafaattır. Katade, Dehhak ve Ebû Salih'e göre "Tesnim" cennetteki en kıymetli içecektir. Allah’a yaklaştırılan kulların içeceğidir. Diğer cennetlikler için ise bu içki bir katkı olarak verilecektir. 29Suç işleyenler (dünyada) iman edenlerle alay edip gülerlerdi. 30Mü’minler yanlarından geçerken, birbirlerine kaş göz işareti yaparlardı. 31Ailelerine döndükleri zaman da, alay ederek eğlenirlerdi. 32Mü’minleri gördükleri zaman, "İşte bunlar sapıklardır." derlerdi. 33Halbuki onlar, mü’minlere gözcü olarak gönderilmiş değillerdi. Günah işleyen veya inkâr edenler, dünyada iken Allah’a iman edenlerle alay ederler ve onları hafife alırlardı. İman edenlerin yanlarından geçtiklerinde kaş göz işareti yaparlar ve birbirlerini dürterlerdi. Evlerine döndüklerinde de zevk içinde olurlar ve mü’minler hakkında konuşup eğlenirlerdi. Onlar mü’minleri gördükleri zaman da "Şüphesiz ki şunlar sapıklardır." derlerdi. Halbuki bu kâfirler, mü’minleri denetleyici olarak gönderilmemişlerdi. Onlar kendilerinden sorumluydular. Allah’a iman edip onu itaat etmekle mükelleftiler. Başkasını çekiştirmeye hakları yoktu. 34Bu gün ise iman edenler, kâfirlere güleceklerdir. 35Onlar koltuklar üzerinde etrafı seyrederler. Kıyametin koptuğu o günde de, dünyada iken Allah’a iman eden mü’minler, kâfirlere gülecekler, cennetteki koltukların üzerine oturup cehennemde azap gören kâfirleri seyredeceklerdir. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Cennet ve cehennem arasında bulunan surdan kapılar açılacak, tahttan üzerine oturan mü’minler, bu kapılardan cehennemliklerin nasıl azap gördüklerini seyredecekler ve onlara güleceklerdir Böylece Allah, mü’minlere, kâfirleri nasıl cezalandırdığını gösterecek ve onları sevindirecektir. Süfyan es-Sevri diyor ki: "Cehenemlikler getirilir. Cennette tahtları üzerinde oturan mü’minler onlara gösterilir. Kâfirler mü’minlere bakarken kapılar kapanır. İşte o zaman mü’minler, kâfirlere gülerler. Âyet-i kerime bu hususu beyan etmektedir. 36Nasıl, kâfirler, yaptıklarının sevabını gördüler mi? Nasıl, kâfirler dünyada iken mü’minlerle alay etmenin ve onlar hakkında konuşarak eğlenmenin cezasını âhirette gördüler mi? Evet onlar, cehennem ateşinde yanacaklar ve kendileri de işte orada mü’minlere alay konusu olacaklardır. |
﴾ 0 ﴿