TARIK SÛRESİTank sûresi on yedi âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Halid b. Ebi Cebel el-Udvani rivâyet ediyor ki: O, Resûlüllah’ın, Sakiyf kabilesine gelip onlardan yardım istediğinde, bir yay'a veya bastona dayanarak Sakiyf kabilesinin bulunduğu yerin doğusunda durduğunu görmüş. Halid diyor ki: "Ben, Resûlüllah’ın suresini okuyup bitirdiğini işittim. Ben onu, müşrikken cahiliye döneminde ezberledim. Sonra da müslüman olduğumda okudum. Onu işittiğim sırada Sakiyf oğulları beni çağırdılar ve "Bu adam sana ne okudu?" dediler. Ben bu sureyi onlara okudum. Sakiyf oğullarının yanında bulunan Kureyşliler şöyle dediler: "Biz, adamımızı çok iyi biliriz. Şâyet söylediklerinin hak olduğunu bilmiş ol-sayduk ona biz uyardık. " Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, S.335 Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Göğe ve gece ortaya çıkana yemin olsun ki, 2Bak. Âyet 3. 3Sen, gece ortaya çıkanın ne olduğunu nereden bileceksin. O, ışığıyla karanlıkları delen bir yıldızdır. "Işığıyla karanlıktan delen" diye tercüme edilen "Sakib" kelimesi, Abdullah b. Abbas tarafından "Aydınlatan" Süddi tarafından "Akarak şeytanları delen" ve İkrime tarafından "Aydınlatan ve şeytanları yakan" şeklinde izah edilmiştir. İbn-i Zeyd, Arapların, Zuhal yıldızına bu adı verdiklerini ve her yüksekte olan yıldıza da bu sıfatı izafe ettiklerini söylemiştir. 4Her insanın üzerinde mutlaka bir murakaba edici vardır. Herkesin yaptığı hayır ve serleri zapteden melekler vardır. Kimsenin yaptığı karşılıksız bırakılmayacaktır. Bu hususta başka bir âyette de şöyle buyurulmaktadır: "İnsanı önünden ve arkasından takibeden ve Allah'ın emriyle onu koruyan melekler vardır. Şüphesiz ki bir millet kendisini değiştirmedikçe Allah onu değiştirmez. Allah bir milletin kötülüğünü istediğinde kimse ona karşı duramaz. O millet için Allah’tan başka bir koruyucu da bulunmaz." Ra’d Sûresi, 13/11 5İnsan neden yaratıldığına bir baksın. 6Bak. Âyet 7. 7O, bel kemiği ile göğüs kemiği arasından çıkan tazyikli bir sudan yaratılmıştır. Öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan ve Allah'ın buna dair olan kudretini inkâr eden insan, aslının neden yaratıldığına bir baksın. O, dökülen bir sudan yaratılmıştır. O su erkeğin belinden ve kadının göğüs kemiği arasından çıkan bir sudur. "Kadının göğüs kemiği" diye tercüme edilen "Teraib" kelimesinden neyin kasdedildiği hakkında farklı görüşler zikredilmiştir. Abdullah b. Abbas, İkrime, Said b. Cübeyr ve İbn-i Zeyd'e göre "Teraib" kadının göğsünde gerdanlığın geldiği yerdir. Mücahid'e göre ise "Teraib"den maksat, kadının iki omuzu ile göğsü arasıdır. Yani iki memenin üst tarafıdır. Dehhak, Süfyan es-Sevri ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre "Teraib"den maksat, erkeğin elleri, ayaklan ve gözleridir. Buna göre âyetin manası "O dökülen su, erkeğin beli ile elleri, ayaklan ve gözlerinin arasından çıkar." demektir. Katade'ye göre "Teraib"den maksat, erkeğin göğsüdür. Buna göre âyetin manası "O dökülen su erkeğin beli ile göğsü arasından çıkar." demektir. Said b. Cübeyr'e göre ise "teraib"den maksat, belin alt kısmında bulunan kaburgalardır. Ma'mer b. Ebi Habibe göre ise "Teraib"den maksat, kalbin öz suyudur. Taberi "Teraib"den maksadın, kadının göğsünden, gerdanlığın üzerine geldiği yer olduğunu söyleyen görüşü tercih etmiş ve Arapların bu kelimeden burayı anladıklarını şiirlerle ispatlamaya çalışmıştır. 8Şüphesiz Allah, onu tekrar döndürmeye kadirdir. İkrime ve Mücahid bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmişlerdir: "Şüphesiz ki Allah o suyu tekrar çıktığı yere yani erkeğin beline Uöndünneye de kadirdir." Dehhak ise şöyle izah etmiştir: Şüphesiz ki Allah o insanı tekrar aslı olan suya çevînneye de kadirdir." Dehhak'tan nakledilen başka bir görüşte âyeti şöyle izah etmiştir: "Allah, yaşlanan insanı tekrar küçüklüğündeki hallerine çevirmeye kadirdir. Onu ihtiyar iken gençliğe, çocukluğa ve meniye döndürmeye kadirdir." Katade ise bu âyeti şöyle izah etmiştir: Şüphesiz ki Allah insanı, öldükten sonra tekrar diriltmeye kadirdir." Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve bu görüşün bu âyetle bundan sonra gelen âyeti birbirine mutabık olarak yorumlayan bir görüş olduğunu söylemiştir. 9Bak. Âyet 10. 10Sırların ortaya döküleceği gün, insanın ne bir gücü ne de bir yardımcısı vardır. Kulların, dünyada iken insanların gözünden sakladıkları sırlarının ortaya çıkarılacağı kıyamet gününde, kafir olan insanın, kendisini Allah'ın azabından koruyacak ne bir gücü ve kuvveti vardır ne de bir yardımcısı. Artık akrabaları ve savunma antlaşması yaptığı kimseler ona yardım edemeyeceklerdir. Ata b. Ebi Rebah'a göre "Kıyamet gününde ortaya çıkarılacak sırlar"dan maksat, Allah'ın dünyada kullara farz kıldğı amellerdir. Oruç tutma, namaz kılma, cünüplükten temizlenme gibi ibadetler bu sırlardandır. Kul dünyada iken bunları yapıyor gibi gözükür amma âhirette bunları yapıp yapmadığı açıkça ortaya çıkacaktır. 11İçinde hadiseler tekrarlanan göğe, 12Bak. Âyet 13. 13Yarılan yere yemin olsun ki muhakkak bu Kur'an, hak ile batılı ayıran ilahi bir kelamdır. "Gökte tekrarlanan hadiseler"den maksat, insanların rızıklarına sebep olan yağmur dolu bulutların tekrar tekrar gökte oluşmasıdır. Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve Dehhak bu ifadeyi bu şekilde izah etmişlerdir. İbn- i Zeyd ise bu ifadeden maksadın, gökte tekrar tekrar doğup batan güneş, ay ve yıldızlar" olduğunu söylemiştir. Yerin yarılmasından maksat, bitkiler biterken toprağın yarılması demektir. Bu, Allah'ın, kullarına olan büyük bir lütfudur. Şâyet yeryüzü çok nazik olan filizlere karşı yarılmayacak olsaydı insanların rızık kaynaklan kesilmiş olurdu. 14O bir eğlence vasıtası değildir. Şüphesiz ki bildirilen bu hadiseler, hak ile batılı ayırdeden hak haberlerdir. Bunlar oyuncak ve batıl şeyler değildir. 15Kafirler tuzaklar kuruyorlar. 16Ben de onların tuzaklarını boşa çıkarıyorum. 17Ey Rasûlüm, sen o kâfirlere mühlet ver. Onlara çok az bir zaman tanı. Allah’ı, peygamberini, Allah’ın vaad ve cezalanın yalanlayan bu kâfirler, insanları Kur’an’ın çağırışı dışına davet etmek için çeşitli tuzaklar kurarlar. Ben de onları derhal cezalandırmayıp mühlet vererek onlara tuzak kurarım. Ey Rasûlüm, sen, kâfirlere mühlet ver, onlar için acele etme. Onlara az bir mühlet ver. Onların cezalandırılma zamanı gelince cezalandırılacaklardır. İbn-i Zeyd diyor ki: "Allahü teâlâ Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)e, kâfirlere karşı acele etmemesini emretti. Fakat ona yardım etmeyi dileyince de kâfirlere karşı cihad etmesini, onları öldürmesini ve onlara sert davranmasını emretti. |
﴾ 0 ﴿