GÂŞİYE SÛRESİĞaşiye sûresi yirmi altı âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Numan b. Beşir diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki bayramda ve cuma gününde ile '"'A'la ile Ğaşiye" surelerini okurdu. Bayram ile cuma aynı güne denk geldiğinde her iki namazda da aynı sureleri okurdu. Müslim, K.el-Cuma, bab: 62, Hadis no: 878 Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Ey Rasûlüm, (dehşeti varlıkları) kaplayanın (kıyametin) haberi sana geldi mi? Âyet-i kerime’de "Kaplayan ve kuşatan" diye vasıflandırılan şeyden maksat, Abdullah b. Abbas ve Katade'ye göre kıyamet günüdür. O gün, dehşetiyle yaratıktan kuşatacaktır. Said b. Cübeyr'e göre ise kaplayandan maksat, cehennem ateşidir. O, kâfirlerin yüzünü kuşatacaktır. Taberi, âyet-i kerime’nin genel ifadesinin her iki izahı da kapsar mahiyette olduğunu, bunlardan sadece birinin kasdedildiğine dair herhangi bir delilin bulunmadığını söylemektedir. 2O gün bir kısım yüzler zelil ve perişandır. 3Uğraşmış yorulmuştur. 4Kızgın bir ateşe girecektir. 5Son derece sıcak bir pınardan içirilecektir. O gün kâfirlerin yüzleri zelildir. Cehennem ateşinin içinde çabalamaktadır, yorulmuştur. Zira dünyada iken Allah’a itaat etme hususunda gururlanmış ve kendisini yormamıştir. Âhirette bunun cezasını cehennem ateşi içinde görecektir. Bu yüzler, kızgın bir ateş içine dalacaklardır. Ve bu yüzlerin sahibi olan kişilere son derece kaynar sulardan içirilecektir. 6Bak. Âyet 7. 7Onlara cehennemde, beslenmeyen ve açlığı gidermeyen deve dikeninden başka bir yiyecek yoktur. Yüzleri zelil olan o kâfirlere cehennemde, insanı beslemeyen ve açlığını gidermeyen isimli bir yiyecekten başka bir şey yoktur. Mealde "Deve dikeni" diye tercüme edilen kelimesi, müfessirler tarafından farklı şekillerde tercüme edilmiştir. Abdullah b. Abbas, İkrime, Mücahid, Katade ve Şerik b. Abdullah'a göre kelimesinden maksat, "Şebrak" diye adlandırılan bir dikendir. Said b. Cübeyr'e göre'ise bir taştır. Cehennemlikler yemek olarak bu taşı yiyeceklerdir. Abdullah b. Abbas ve İbn-i Zeyd'den nakledilen başka bir görüşe göre, cehennem ateşinden meydana gelmiş bir ağaçtır. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde, cehennemliklerin cehennem ateşi içinde bocalayacaklarını, oradaki kaynar sulardan içip hiçbir fayda vermeyen şeylerden yiyeceklerini beyan etmekte bundan sonra gelen âyetlerde de cehennemlikleri vasıflandırarak şöyle buyurmaktadır: 8Bak. Âyet 10. 10O gün parıl parıl parlayan, yaptıklarından memnun olan ve yüce cennete giren yüzler vardır. 11Orada boş bir söz işitmezler. 12Orada akan kaynak vardır. 13Orada yüksek tahtlar, 1415Sıra sıra dizilmiş yastıklar, 16Döşenmiş halılar vardır. Kıyamet gününde bir kısım yüzler de vardır ki onların nimetler içerisinde oldukları anlaşılır. Allah onları cennetinde nimetlerine eriştirmiştir. Bunlar mü’minlerdir. Bunlar dünyada iken yapmış oldukları itaatlerinden razıdırlar. Âhirette etrafı seyredebilmek için yüce nimetler içine konulacaklardır. O cennetler içinde boş bir söz işitmeyeceklerdir. Cennette arksız olarak akan sular, yüksekçe tahtlar, su başlarına konmuş bardaklar, sıra sıra dizilmiş yastıklar ve yerlere serilmiş kıymetli halılar vardır. Cennette işitilmeyeceği zikredilen boş sözlerden maksat, aslı olmayan sözler, hakaretler ve insanı üzen laflardır. Bu gibi şeyler cennette bulunmayacaktır, zira orası bir mutluluk yurdudur. Üsame b. Zeyd Resûlüllah’ın bir gün cenneti vasıflandırarak sahabilerine şöyle buyurduğunu Rivâyet etmektedir: "Cennet için kollarını sıvayan kim var? Şüphesiz ki cennetin başka bir emsali yoktur. Kabe'nin rabbine yemin olsun ki o, parlayan bir nur, sallanan bir reyhan, bina edilmiş bir köşk, kesintisiz akan bir nehir, olgun ve bol meyveler, güzel ve hoş hanımlar, çokça elbiseler, ebedi kalınan makam, bolluk ve güzellik yeri, yüksek, sağlam ve şahane yurtlardır." Sahabiter: "Ey Allah'ın Resulü, ona kollarını sıvayan biz varız." dediler. Resûlüllah: "İnşallah" deyin." buyurdu. Sonra cihadı zikretti ve sahabileri ona teşvik etti." İbn-i Mave, K, ez-Zühd, bab: 39, Hadis No: 4332 17İnsanlar, devenin nasıl yaratıldığına, 18Göğün nasıl yükseltildiğine, 19Dağların nasıl dikildiğine, 20Yerin nasıl döşendiğine bir bakmazlar mı? Allahü teâlâ bu âyetlerde, düşmanları için hazırladığı azap ve cezaları vermeye ve dostları için de hazırladığı nimet ve mükafaatlan bahşetmeye kadir olduğunu inkâr eden insanların, en faydalı hayvanlardan biri olan devenin yaratılışına, üzerlerinde bulunan gök kubbenin yükselişine, ayaklarının altında bulunan yeryüzünün yayılışına ve dağların dikilişine bakmalarını böylece bunları yaratanın, zikredilen azap ve mükafaatlan da vermeye kadir olacağını idrak etmelerini beyan etmektedir. Devenin yaratılışı ve kendisinden faydalanılması diğer hayvanlardan farklı bir durum arzetmektedir. Devenin vücudu garip bir şekil arzetmektedir. Çok kuvvetlidir, ağır yükler taşır. Bununla beraber çok âciz insanlar tarafından sevk ve idare edilebilir. Hem sırtından, hem sütünden hem etinden hem de tüyünden istifade edilir. Bu hayvanı bu şekilde yaratan Allah, elbette ki vaadettiklerini yerine getirmeye kadirdir. Ayrıca Allahü teâlâ gökleri direksiz olarak durdurmaktadır. Dağlan yeryüzüne kazık gibi çakmıştır ve yeryüzünü insanların yaşayabilecekleri bir şekilde yaymıştır. Bütün bunlara kadir olan Allah'ın, âhirette cennet ve cehennemde nimet ve cezaları vermeye kadir olmayacağını söylemek mümkün değildir. 21Ey Rasûlüm, sen hatırlat. Çünkü sen ancak bir hatırlatıcısın. 22Sen onlara tahakküm edici değilsin. Ey Rasûlüm, sen kullarıma âyetlerimi hatırlat, onlara öğüt ver ve seni peygamber seçtiğimi onlara tebliğ et. Sen ancak bir hatırlatıcısın. sen onlara karşı bir tahakkümcü ve bir zorba değilsin. Sen onları bana bırak. Onlar hakkında ben hüküm vereceğim." Cabir b. Abdullah, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet etmektedir: "Ben insanlarla, Lailahe İllallah demelerine kadar savaşmakla emrolundum. Onlar bunu deyince öldürülmeyi hak etmeleri dışında kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Bundan sonra hesaplan Allah’a attir." Resûlüllah daha sonra "... Çünkü sen ancak bir hatırlatıcısın. Sen onlara tahakküm edici değilsin." âyetlerini okudu." Tirmizî, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 88, Hadis no: 3341 İbn-i Zeyd bu âyetleri: "Sen ancak bir uyarıcısın. Sen onlara, zorla iman ettirecek bir zorba değilsin." şeklinde izah etmiş ve demiştir ki: "Bu âyetten sonra "Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran.." Tevbe Sûresi, 9/73 "Mukaddes olan haram aylar çıkınca müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayıp çember içine alın. Her gözetilecek yerden onları gözetleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekatı verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Tevbe Sûresi, 9/5 âyetleri nazil oldu, Ve "Sen onlara tahakküm edici değilsin." âyetlerini neshetti. Öğüt verme emrini ise neshetmedi. 23Bak. Âyet 24. 24Fakat yüz çevirip inkâr edenleri Allah en büyük azaba çarptırır. Bu âyetler iki şekilde izah edilmiştir. Birinci izah şekli şöyledir: Ey Rasûlüm, sen kavmine hatırlat. Ancak onların içinden, Allah'ın emrinden yüz çevirenlere ve inkâr edenlere hatırlatma. Allah onlara, en büyük azap olan cehennem azabıyla azabedecektir." Diğer bir izah şekli ise şöyledir: Ey Rasûlüm, sen onlara tahakküm edici değilsin. Fakat Allah onlara, dünyadaki inkârları yüzünden, âhirette en büyük azap olan cehennem azabını verecektir. 25Şüphesiz ki onların dönüşü bizedir. 26Onları hesaba çekmek de bize aittir. Şüphesiz ki İnkârcıların dönüşleri bizedir. Onları hesaba çekecek olan da biziz. Biz onları, geçmişte işledikleri suçlarına göre cezalandıracağız. Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerde Resûlüllah’ın vazifesinin, hatırlatma ve tebliğ etme olduğunu, hesaba çekme ve cezalandınnanın ise yalnızca kendisine ait olduğunu beyan etmektedir. Ancak dünyada bir kısım kullarım diğer bir kısım kullan aracılığıyla da cezalandırabilir. Mü’minlerin, cihad sırasında kâfirleri öldürmeleri gibi bu cezaları kulları eliyle de verebilir. |
﴾ 0 ﴿