TİN SÛRESİ

Tin sûresi sekiz âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Bera b. Azib diyor ki:

"Resûlüllah bir yolculukta bulunuyordu. Yatsı namazının rekatlarının birinde suresini okudu. Resûlüllah'tan; daha güzel sesli birini işitmedim. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 95, bab: 1 / Müslim, K.es-Salah, bab: 177, Hadis no: 464, Metin Müslim'den alınmıştır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Yemin olsun incire ve zeytine.

Âyet-i kerime’de zikredilen incir ve zeytin kelimelerinin hakîki manalarında mı yoksa mecazi manalarında mı kullanıldıkları hakkında müfessirler çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.

Hasan-ı Basri, İkrime, Mücahid, İbrahim en-Nehai ve Kelbi'ye göre âyette zikredilen incir ve zeytin kelimeleri hakiki manalarında kullanılmışlardır. Taberi de Arapçada bu kelimelerden bu manalar anlaşıldığı için bu görüşü tercih etmiştir.

Ka'bul Ahbar, Katade, İbn-i Zeyd ve İkrime'den nakledilen başka bir görüşe göre buradaki "İncir" kelimesinden maksat "Şam Mescidi" zeytin kelimesinden maksat ise "Beytül Makdis"tir. Katade diyor ki: "Şam'ın üzerinde kurulduğu dağın adına "İncir", Beytül Makdis'in üzerine kurulduğu dağa da "Zeytin dağı" denildiği rivâyet edilmektedir.

Abdullah b. Abbastan nakledilen başka bir görüşe göre "İncir" kelimesinden maksat, Nuh (aleyhisselam)ın, Cûdî dağında yaptğı mescid, zeytin kelimesinden maksat da Beytül Makdis'tir.

2

Sina dağına.

Âyette geçen ve "Sina dağı" diye tercüme edilen "Tur-i Sînîn" ifadesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Katade, Hasan-ı Basri, Ka'bul Ahbar ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre "Tur-i Sînîn"den maksat, Allahü teâlânın, üzerinde Hazret-i Mûsa ile konuştuğu dağ ve o dağın üzerinde Hazret-i Mûsa'nın yaptığı mescittir.

İkrime, Amr b. Meymun ve Mücahid'e göre ise "Tur" kelimesinden maksat, kendisinde ot biten her dağ "Sînîn" kelimesinden maksat ise "Güzel"dir. Buna göre âyetin manası: "Bitek olan her güzel dağa yemin olsun ki." şeklindedir.

Kelbi ise "Tur-i Sînîn'in" ağaçlı dağ manasına geldiğini söylemiştir.

Mücahid ve Katade'den nakledilen başka bir görüşe göre "Tur" kelimesinden maksat, dağ, "Sînîn" kelimesinden maksat ise "Mübarek ve güzel"dir. Buna göre âyetin manası: "Mübarek ve güzel olan dağa yemin olsun ki." şeklindedir.

Taberi, "Tûr-i Sînîn" ifadesinden maksadın "Tanınan bir dağ" olduğunu söylemenin daha isabetli olacağını belirtmiştir. Yani Sina'daki Tur dağıdır.

3

Bak. Âyet 4.

4

Ve bu emniyetli şehre ki, biz insanı en güzel şekilde yarattık.

Âyette zikredilen "Emniyetli şehir"den maksat, Abdullah b. Abbas, Ka'bul Ahbar, Hasan-ı Basri, Mücahid, İkrime, Katade ve İbrahim en-Nehai'ye göre Mekke'dir.

"En güzel şekilde" diye tercüme edilen "Ahsen-i Takvim" ifadesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, İbrahim en-Nehai, Ebul Âliye, Mücahid, Katade ve Kelbi'ye göre bu ifadeden maksat: "En düzgün ve en güzel şekilde" demektir.

İkrime ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu ifadeden maksat, insanın en güzel ve en güçlü şekli olan gençliğine eriştirilmesidir. Buna göre âyetin manası: "Şüphesiz ki biz insanı yarattık ve onu gençliğindeki en güzel şekline ve gücüne ulaştırdık." demektir.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre bu ifadeden maksat, "Biz insanı diğer hayvanlar gibi başı aşağı olarak yürümeyen, başı vücudunun üstünde olarak yürüyen bir şekilde yarattık." demektir. Taberi birinci izah şeklini tercih etmiştir.

5

Sonra da onu aşağıların en aşağısına (esfel-i safilinc) indirdik.

"Aşağıların aşağısı" diye tercüme edilen "Esfel-i Safilîn" ifadesi de müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, İkrime, İbrahim, en-Nehai ve Katade'den nakledilen bir görüşe göre bu ifadeden maksat, insanın çok yaşlanması halidir. Buna göre âyetin manası: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra da onu, ömrünün en kötü hali olan yaşlılığa döndürdük. Öyle ki daha önceki bildiklerini bilmez bir hale geldi." şeklindedir.

Ebul Âliye, Mücahid, Hasan-ı Basri ve İbn-i Zeyd'e göre bu ifadeden maksat, insanın en çirkin bir şekilde cehennem ateşine atılmasıdır.

Taberi

birinci görüşü tercih etmiş "Öldükten sonra dirilmeyi" inkâr edenlerin cehennem ateşine atılacaklarını söylemenin bir mana ifade etmeyeceğini, surenin başlangıcından itibaren, dünyadaki nimetlerden ve insanın, dünyadaki şeklinden bahsedildiğinden bu âyetin de, insanın, dünyadaki yaşlılık şekline yorumlanmasının daha doğru olacağını bildirmiştir.

6

İman eden ve salih ameller işleyenler bunun dışındadır. Onlar için arkası kesilmeyen mükfaat vardır.

Bu âyet-i kerime, bundan önce geçen âyet-i kerime’deki izah şekillerine göre açıklanmış ve bu itibarla farklı şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas ve İbrahim en-Nehai bu âyeti önceki âyetle irtibat kurarak şu şekilde izah etmişlerdir. "Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık Sonra onu yaşlılığın en kötü durumuna ulaştırdık. Böylece bunak hale geldi. Gençliğinde yaptığı ameller kesildi. Ancak iman edip salih ameller işleyenler bundan müstesnadır. Bunlara vücutları sıhhatli iken salih amel işlemeleri sebebiyle yaşlılıkta da salih ameller işleme sevabı verdi.

Yine Abdullah b. Abbas, İkrime ve Katade'den nakledilen başka bir görüşe göre bu âyet onlar tarafından şu şekilde izah edilmiştir: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık sonra onu yaşlılığın en kötü durumuna ulaştırdık. Ancak iman edip salih amel işleyenlerin yaşlılık hallerinde de yaptıkları salih amellere mükafaat verilir, günahları da affedilir, cezalandırılmaz."

Mücahid ve Hasan-ı Basri ise bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık sonra da onu cehennemin en alt tabakasına indirdik. Ancak iman edip salih amel işleyenler bu şekilde cezalandırılmaktan müstesnadırlar. Hasan-ı Basri diyor ki: "Bu âyetler "Asra yemin olsun ki insan mutlaka hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amelleri tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır." Asr Sûresi, 103/1-3 âyetleri gibidir.

Taberi, "Esfel-i Sâfilîn" ifadesini "İnsan ömrünün en yaşlı hali" şeklinde izah etmeyi tercih ettiği için bu görüşlerden

birinci görüşü almış ve âyete şöyle mana vermiştir: "Biz insanı en güzel şekilde yarattkı. Sonra onu, yaşlılığın en kötü durumuna ulaştırdık. Böylece salih ameller işleyemez oldu. Ancak sıhhatli halinde ve gençliğinde salih ameller işleyenler müstesnadır. Bunlar yaşlandıktan sonra da kendileri için hesapsız mükafaatlar vardır.

7

Artık bundan sonra sana dini yalanlatan nedir?

İkrime, âyette zikredilen "Din" kelimesîni "Hesap ve ceza" manasına yorumlamış Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Abdullah b. Abbas ise "Din" kelimesini, Allah'ın hükmü şeklinde izah etmiştir. Müfessirler, "Din" kelimesinin geçtiği bu Âyet-i kerime’yi çeşitli de izah etmişlerdir.

Bazılarına göre âyetin izahı şöyledir: '"Ey Rasûlüm, bizim zikrettiğimiz bu kadar delillerden sonra senin Allah’a itaat etmeye devam etmeni, sana gönderilen şeylerin hak olduğunu ve Allah'ın, kabirlerde bulunanları dirilteceğini beyan etmeni artık kim yalanlayabilir?" Bu izaha göre aslında "Ne" manasına gelen kelimesi, "Kim" manasına gelen kelimesi yerinde kullanıldığı ifade edilmektedir.

Mücahid ve Kelbî âyeti: "Ey insan, bütün bu delillerden sonra seni, hesap ve cezayı yalanlamaya sevkeden nedir?" şeklinde izah etmişlerdir.

Katade ise âyeti: "Ey Rasûlüm, bu delillerden sonra artık seni, Allah’tan sana gelecek olan şeyler ye Allah'ın, hüküm verenlerin en güzeli olduğunu yalanlamaya sevkedecek ne vardır? Sen bu hususta yakin üzere ol." şeklinde izah etmiştir.

Taberi

birinci görüşü tercih etmiş ve âyeti şöyle izah etmiştir: "Ey Rasûlüm, sana, Allah tarafından bu açıklama geldikten sonra seni Allah’a itaat etme ve yapılan amellerin karşılıklarının verilmesi hususunda artık kim yalanlayabilir?"

8

Allah, hükmedenlerin en güzel hüküm vereni değil midir?

Ebû Hureyre'nin şöyle Rivâyet ettiği zikredilmektedir:

"Kim, Allah hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni değil midir?" âyetini okursa "Evet ben de buna şahidim. Allah, hükmedenlerin en güzel hüküm verenidir." desin. Tirmizi, K.Tefsirel-Kur'an, Sûre: 95, bab: 1, Hadis no: 3347

0 ﴿