İHLAS SÛRESİİhlas sûresi dört âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Übey b. Ka'b diyor ki: "Müşrikler, Resûlüllah’a: "Rabbinin nesebini bize bildir." dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Ey Rasûlüm, de ki: "Allah birdir, Allah sameddir." suresini indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İhîas suresinin âyetlerini izah ederken buyurdu ki: " Samed demek, doğurmamış ve doğurulmamiş olan demektir. Zira doğurulan hiçbir şey yoktur ki ölmüş olmasın. Ölen hiçbir şey yoktur ki ona mirasçı olunmuş olmasın. Aziz ve Celil olan Allah ise ne ölür ne de kendisine mirasçı olunur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Onun hiçbir dengi yoktur." âyetini de izah ederken buyurdu ki: "Onun ne bir benzeri vardır ne de bir dengi vardır. Onun hiçbir emsali yoktur." Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 112, bab: I, Hadis no: 3364 Said b. Cübeyr diyor ki: "Yahudilerden bir topluluk Resûlüllah’a geldiler ve "Ey Muhammed, Allah mahlukati yarattı. Peki onu kim yarattı?" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah çok kızdı. Öyle ki rengi değişti. Sonra Allah için onlara sert bir şekilde çıkıştı. Bunun üzerine Cebrâil (aleyhisselam) geldi, Resûlüllahi teskin etti ve ona: "Ey Muhammed, kanatlarını indir." dedi. Resûlüllah’a, Yahudilerin sorduğu sorunun cevabı geldi. Cebrâil dedi ki: "Allahü teâlâ buyuruyor ki: "Ey Rasûlüm, de ki: "Allah birdir, Allah sameddir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Herşey ona muhtaçtır. O ne doğurmuş ne de doğurulmuştur. Onun hiçbir dengi yoktur." Resûlüllah bu sureyi Yahudilere okuyunca onlar: "Rabbini bize vasıflandır. Onun yapısı, puzuları ve kolları nasıldır?" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah, önceki kızmasından daha şiddetli bir şekilde kızdı ve onlara sert bir şekilde çıkıştı. Bunun üzerine Cebrâil tekrar geldi ve Resûlüllah’a, daha önce söylediği gibi sözler söyledi. Resûlüllah’a, Yahudilerin bu sorularının da cevabı geldi. O da şu âyettir: "Onlar Allah’ı hakıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yeryüzü, kıyamet günü onun kudret ve hakimiyeti altındadır. Gökler onun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzeh ve yücedir. Zümer Sûresi, 39/67 Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Resûlüllah bir müfrezenin başında (emir olarak) bir adam gönderdi. O kişi, arkadaşlarına kıldırdığı namazlarda her kıraatından sonra rekatları bitiriyordu. Müfrezede bulunanlar geri döndüklerinde bu durumu Resûlüllah’a anlattılar. Resûlüllah da onlara: "Ona sorun bunu niçin yapıyor?" buyurdu. Onlar sordular o da: "Bu Sûre, rahman olan Allah'ın sıfatıdır. Bunun için okumayı seviyorum." dedi. Resûlüllah: "Söyleyin ona Allah da onu seviyor." buyurdu. Buhari, K.el-Tevhid. bab: 1 / Nesâî, K. el-İftitah, bab: 69 Enes b. Malik diyor ki: "Ensardan bir kişi, Küba mescidinde onlara imamlık yapıyordu. Namazda okuduğu her sureden önce (......) okuyor onu bitirdikten sonra da başka bir Sûre okuyordu. Her rekatta böyle yapıyordu. Arkadaşları onunla konuştular ve ona: "Sen bu sureyle başlıyorsun. Sonra bunun yetmediğine kanaat getirerek başka bir Sûre okuyorsun. Ya sadece bu sureyi oku veya bunu bırak başkasını oku." dediler. O kişi: "Ben bu sureyi bırakmam. Siz bu şekilde imamlık yapmamı isterseniz yaparım, istemezseniz bırakırım." Uedi. Enes diyor ki: "Ensarlılar bu zatın, en üstünleri olduğu kanaatındaydılar. Onun dışında birisinin kendilerine imam olmasını istemiyorlardı. Resûlüllah bunlara gelince ona durumu bildirdiler. Resûlüllah ona: "Ey fılan, arkadaşlarının istediği bir şeyi yapmana engel nedir? Bu sureyi bırakmamana sebep nedir?" buyurdu. O zat da: "Ben onu seviyorum." dedi. Resûlüllah: "Senin onu sevmen seni cennete koydu." buyurdu. Buhari, K. el-Ezan, bab: 106 Ebû Said el-Hudri diyor ki: "Bir kişi, başka birinin tekrar tekrar okuduğunu işitti. Sabah olunca Resûlüllah’a gelip durumu ona anlattı. Sanki bu gelen kişi okumayı az buluyordu. Bunun üzerine Resûlüllah ona: "Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu Sûre, Kur’an’ın üçte birine denktir." buyurdu. Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 113 Ebû Said el-Hudri diyor ki: "Resûlüllah, sahabilerine: "Sizden biriniz, Kur’an’ın üçte birini bir gecede okumaktan âciz olur mu?" buyurdu. Bu onlara zor geldi ve onlar: "Ey Allah'ın Resulü, hangimiz buna güç yetirir?" dediler. Resûlüllah: Kur'an'ın üçte biridir." buyurdu. Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 113 İhlas suresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğu, Ebû Said el-Hudri'den başka Eba Eyyub el-Ensani, Ebû Hureyre, Übey b. Ka'b, Ebû Mes'ud, Ebudder-da, Ümmü Gülsüm Bint-i Ukbe ve diğer bir kısım sahabilerden Rivâyet edilmiştir. Abdullah b. Hubeyb diyor ki: "Biz, yağmurlu ve çok karanlık bir gecede dışarı çıktık. Bize namaz kıldırması için Resûlüllaht arıyorduk. Onu bulduk. O, "Namaz kıldınız mı?" buyurdu. Ben'bir şey söylemedim. Sonra yine "Söyle" dedi. Ben bir şey söylemedim. Sonra yine "Söyle" dedi. Ben de: "Ey Allah'ın Resulü ne diyeyim?" diye sordum. Resûlüllah buyurdu ki: "Akşama eriştiğin ve sabahladığın zamanda üç defa (......) ları oku. Bunlar sâna, herşeye karşı kâfidir. Ebû Davud, K. el-Edeb, bab: 101, Hadis no: 5082 Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Resûlüllah her gece yatağına vardığında iki elini birleştirip onlara üflerdi. Üflerken de (......) okurdu. Sonra iki eliyle vücudunun kavuştuğu yerleri meshederdi. Önce başından ve yüzünden başlar öylece devam ederdi. Bunu üç defa yapardı." Buhari, K Fadail el-Kur'an, bab: 14 Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle. 1Ey Rasûlüm, de·ki: "Allah birdir." * Bu Âyet-i kerime’yi: "De ki o Allah’tır, birdir." şeklinde izah edenler de vardır. 2Allah sameddir. (Hiçbir şeye muhtaç değildir) Herşey ona muhtaçtır. * Müfessirler "Samed" kelimesinden neyin kasdedildiği hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir. Abdullah b. Abbas, Mücahid. Şa'bi, Said b. el-Müseyyeb, Dehhak, Abdullah b. Büyerde, Hasan-ı Basri ve İkrime'den nakledilen bir görüşe göre "Samed" demek, "İçi boş olmayan, yemeyen ve içmeyen." demektir. İkrime'den nakledilen başka bir görüşe göre "Samed" demek, "Kendisinden dışarıya bir şey çıkmayan" demektir. Ebû Aliye ve Muhammed b. Ka'b'dan nakledilen başka bir görüşe göre "Samed"den neyin kasdedildiği hususu daha sonraki Âyetlerde izah edilmiştir. Buna göre Samed'in manası: "O, ne doğurmuş ne de doğurulmuştur. Onun hiçbir dengi yoktur." demektir. Ebû Vail ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre "Samed", "Efendiliği zirveye ulaşmış olan" demektir. Katade ve Hasan-ı Basri'den nakledilen başka bir görüşe göre "Samed" "Daim olan ve baki kalan" demektir. Taberi Arapça'da Samed'in, kendisine başvurulan ve kendisinden daha üstün biri bulunmayan efendi." manasında kullanıldığını, âyetin de bu kelimenin Arapçada kullanıldığı şekliyle izah edilmesinin daha uygun olacağını söylemiştir. 3O ne doğurmuş ne de doğurulmuştur. O, doğurmamıştır. Yani yok olmayacaktır. Zira her doğuran fanidir ve sonunda yok olur. O, doğurulmamıştir da. Yani daha önce yok iken sonra icadedilmiş değildir. Çünkü her doğumlun, önceden yok iken sonradan meydana gelmiştir Evet, Allahü teâlâ, kadimdir, başlangıcı yoktur. Bakidir, sonu yoktur. 4Onun hiçbir dengi yoktur. "Denk" diye tercüme edilen kelimesi, Ebul Âliye, Ka'bul Ahbar ve Abdullah b. Abbas tarafından "Benzer ve emsal" diye izah edilmiş Mücahid tarafından ise "Eş" manasında izah edilmiştir. Taberi birinci görüşü tercih etmiştir. Ebû Hureyre diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu söyledi. "Âdemoğlu beni yalanladı. O böyle yapmamalıydı. O bana sövdü. O, bunu yapmamalıydı. Onun beni yalanlaması, benim onu ilk yarattığım gibi tekrar diriltemeyeceğimi söylemesidir. Halbuki ilk yaratma, bana göre tekrar diriltmekten daha kolay değildir. Onun bana sövmesi ise "Allah çocuk edindi.." demesidır. Halbuki ben, doğurmayan ve doğurulmayan, kendisinin hiçbir dengi bulunmayan Ehad ve Samed'im." Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 112, bab: 2 |
﴾ 0 ﴿