FELAK SÛRESİFelak sûresi beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Ukbe b. Âmir el-Cüheni diyor ki: "Resûlüllah "Allah bana, emsalleri görülmemiş âyetler indirdi." buyurdu ve sonuna kadar surelerini okudu. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 113, bab: 2, Hadis no: 3367 Ukbe b. Âmir diyor ki: "Bir yolculukta ben, Resûlüllah'ın devesini çekiyordum. Resûlüllah bana: "Ey Ukbe, okunan iki en hayırlı sureyi sana öğreteyim mi?" dedi ve bana: surelerini öğretti. Benim, onları öğrendiğimden dolayı fazla sevinmediğimi gördü. Resûlüllah sabah namazını kılmak için aşağı inince bu iki sureyi okuyarak insanlara sabah namazını kıldırdı. Resûlüllah namazı bitirince bana yöneldi ve "Ey Ukbe, nasıl buldun?" Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 354, Hadis no: 1462 buyurdu. Yine Ukbe b. Âmir diyor ki: "Ben, Cuhfe ile Ebva arasında yürürken bizi, rüzgarla birlikte şiddetli bir karanlık kapladı. Resûlüllah: surelerini okuyarak Allah’a sığındı ve dedi ki: "Ey Ukbe sen de bunlarla Allah’a sığın. Hiçbir sığınan bunların benzeri şeyle Allah’a sığınmış değildir. Ben, Resûlüllah’ın, bu iki sureyi namazda okuyarak bize imamlık ettiğini gördüm." Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 354, Hadis no: 1463 Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı zaman kendi üzeri "Kul Euzü" surelerini okur ve üflerdi. Ağrısı çok şiddetlendiği zaman da ben onun üzerine okur ellerimle sürerdim. Bu surelerin bereketlerini ümit ederdim." Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 14 Ebû Said el-Hudri diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlerin ve insanların gözlerinin şerrinden Allah’a sığınırdı. "Kul Euzü" sureleri inince (dualarında Allah’a sığınmak için) bunları aldı ve bunların dışındakileri bıraktı. Nesei, K. el-İstiaze, bab: 37 Cabir b. Abdullah diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ey Cabir, oku." dedi. "Ey Allah'ın Resulü, anam babam sana feda olsun ne okuyayım?" dedim. Resûlüllah (......) oku," dedi. Ben de onları okudum. Resûlüllah: "Sen onları oku. Onların bir benzerini okuyamazsın." Nesâî, K. el-İsliaze, bab: 1. buyurdu. Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. 1Bak. Âyet 5. 2Bak. Âyet 5. 3Bak. Âyet 5. 4Bak. Âyet 5. 5Ey Rasûlüm, de ki: "Sığınırım karanlığı yaran sabahın rabi-nc. Yarattıklarının şerrinden, çöktüğü vakit karanlığın şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden, haset ettiği vakit haset edenin şerrinden." Âyette zikredilen ve "Karanlığı yaran sabah" diye tercüme edilen "Fehık" kelimesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas, Abdülcebbar el-Cûlânî, Süddî, Ka'bul Ahhbar, "Felak"ın, cehennemde bir zindanın atlı olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hureyre de Resûlüllah’ın bunun, cehennemde ağzı kapalı bir kuyu olduğunu söylediğini rivâyet etmiştir. Ancak hadis zayıf görülmüştür. Bu izaha göre âyetin manası şöyledir: "Ey Rasûlüm, de ki: "Sığınırım cehenemdeki felak zindanının rabbi-ne." Ebû Abdurrahman el-Habli ise "Felak"ın, cehennemin isimlerinden biri olduğunu söylemiştir. Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Said b. Cübeyr, Cabir b. Abdullah, Muhammed b. Ka'b el-Kurezi, Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Felak" demek "Sabah" demektir. Meal bu izaha göre hazrlanmıştır. Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre "Felak" kelimesinden maksat "Yaratıklar" demektir. Buna göre âyetin manası, "Ey Rasûlüm, de ki: "Sığınırım yaratılanların rabbine." şeklindedir. Taberi, "Felak" kelimesinin Arapçada manasının "Sabahın karanlığı yarması" anlanına geldiğini, bununla birlikte bunun, cehennemde bir zindanın adı da olabileceğini, bu itibarla "Felak"ı genel manada anlamanın daha doğru olacağını, adına "Felak" denilen herşeyin âyetin kapsamına gireceğini söylemiştir. Zira bunlardan herhangi birinin kasdedildiğine dair Allahü teâlâ tarafından belli bir delil yoktur. Âyette zikredilen ve "karanlık" diye tercüme edilen "Ğâsik" kelimesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve Mücahid, kelimesinden maksadnı "Gece" demek olduğunu söylemişlerdir. Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ise kelimesinden maksadın "Gündüz" demek olduğunu söylemiştir. Ebû Hureyre ve İbn-i Zeyd'den nakledilen başka bir görüşe göre kelimesinden maksat, "Yıldız" demektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Battığı zaman yıldızın şerrinden Allah’a sığınının." Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) ise maksadın "Ay" demek olduğunu, âyetin manasının "Battığı zaman ay'ın şerrinden Allah’a sığımırm." demek olduğunu söylemiştir. Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ay'a baktı ve buyurdu ki: "Ey Âişe sen şunun şerrinden Allah’a sığın. Zira, "ğasikın İza Vekab" "Battığı zaman batan'.'dan maksat işte budur. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 113, Hadis no: 3366 Taberi (......) ın asıl manasının "Karanlık yapan" demek olduğunu, gece geldiği zaman karanlık yaptığını, yıldız battığı zaman ay doğmadığında karanlık yaptıklarını bu itibarla âyetin genel ifadesine bakarak (......) tan maksadın her karanlık yapan olduğunu söylemenin daha doğru olduğunu zikretmiştir. "Düğümlere üfleyenler" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Mücahid, İkrime ve İbn-i Zeyd'e göre "Düğümelre üfleyerek sihir yapanlar" demektir. Abdullah b. Abbas,Katade ve Hasan-ı Basri bu âyeti izah ederken sihire kansan muskaların da bu ifadeye gireceğini ve bunlardan kaçınılması gerekliğini ifade etmişlerdir. Katade ve Ata el-Horasani'ye göre âyette zikredilen "Haset eden"den maksat, "Her kıskanan" dernektir. Allahü teâlâ Resûlüllah’a, her kıskananın gücünün ve nefesinin şerrinden kendisine sığınmasını emretmektedir. İbn-i Zeyd'e göre ise âyette zikredilen "Kıskanan"dan maksat, Yahudilerdir. Allahü teâlâ Peygamberine, sırf onu kıskanmalarından dolayı iman etmeyen Yahudilerin şerlerinden kendisine sığınmasını emretmiştir. Taberi âyette zikredilen "Kıskanma"dan maksadın "Bütün kıskananlar" olduğunu söylemenin daha doğru olacağını zira Allahü teâlânın, herhangi bir kıskananı özellikle kasdettiğine dair bir beyanda bulunmadığını zikretmiştir. |
﴾ 0 ﴿