25iman edip salih ameller işliyenlere ise müjdele: Kendileri için altından ırmaklar akar cennetler var, onlardan: hangi bir semereden bir rızk rızıklandıkça onlar, her def'asında "ha! bu bizim önceden merzuk olduğumuz" diyecekler ve ona öyle müteşabih olarak sunulacaklar, kendileri için orada pak, çok pak zevceler de var, hem onlar orada ebedî kalacaklar (........) Bu vavı atıf yukarıdaki âyetlerin fehvasından anlaşılan lâzımı manâya işarettir şöyle ki, habibim!. Sen de insanlardansın ve umumî olan işbu ibadet ve ubudiyet emriyle sen de memursun, bununla beraber senin bir hususiyetin var, sen benim abdi hâs ve mümtazımsın risalet gibi bir vazifei mahsusan var, işte bu imtiyazının fermanı olan bu Kur’ân’ı ve bu tahaddi mucizesini gördün ya, bunu, al ve senin için hiç bir korku, hiç bir keder olmadığını anla, umum nâsı emrime davet et, mucizeni göster, yola gelmiyenlere bu inzarımı tebliğ et, bundan başka bir de (........) erkek olsun dişi olsun iman edip de iyi işler yapanlara bir Allah’a ubudiyet imanına yaraşır, akl-ü nakle uygun a'mali saliha işliyenlere de şunu tebşir et.- Salihat, salihanın cem'idir. Salih aslında iyi, yarşıklı, aklen ve naklen müstakim, hayırlı manâsına vasf iken tai nakl ile hasene gibi ameli salih manasına ismolmuştur ki, kalbî, bedenî, malî olmak üzere üç nev'i vardır. Ve burada iman ile amelin az çok bir farkı anlaşılır. Fakat tebşir sade imana değil mecmuuna yapılmıştır, amel imandan cüz değil ise de amelsiz hakkı tebşir olmadığı da anlaşılıyor. Sonra (........) cem'i müzekkerlerinde tağlib vardır ki, erkeklere ve kadınlara şamildir. Bu şümulü ileride (........) gibi âyetlerle anlarız. Hasılı iman ile a'mali salihayı cemedenlere şunu müjdele ki, (........) onlar için Cennetler var-. Yani içine girilmeden görülmez gizli, nadide bağlar bağçeler var. Bunların umumunu ihtiva eden vatanı uhrevîye, darisevaba (........) ıtlak olunur, Cennet aslı lûgatte masdar binâi merredir ki, bir örtüş bir kerre setir demektir ve bu maddenin bütün müştakkatında bir nevi setir manası vardır. Nitekim cin, herkese görünmez hafi bir nevi mahlûk, cinnet, aklın gaybolması cen kararmak, görülen eşyanın nazardan gizlenmesi demektir. Saniyen Cennet bir setir manâsından zemini görünmez, gayet girift ağaçlarla mestur bağçe ve bostana ıtlak olunmuş. Salisen lisanı dinde Dünya göziyle görülemiyen gaybı Hakda gizli Darüssevabın ismi olmuştur ki, Kur’ân’da elcennet denildiği zaman bu taayyün eder. Fakat lâmsız olarak Cennet denildiği zaman makamına göre kâh bu ve kâh ikinci manâya gelmiştir. (........) denildiği zaman da «elcennetü» nün eczası ve meratibi murad olunur ki, burada öyledir. Bunlar öyle büyük ve vasi cennetlerdir ki, (........) Altından meselâ Dünyadaki Nil, Fırat, Ceyhun, Seyhun nehirleri gibi büyük büyük ırmaklar akar, öyle küçük çaylar, cedveller, harlar değil nehirler. -hâlıs temiz su nehri, taze süt nehri, safi bal nehri, sarhoş etmez, künhü tasavvur olunmaz şarabı tahur nehri akar; bu Cennet bağçelerinin tafsılâtını sormak mı istersiniz? Bunlar tarif olunur şeyler değildir. Onlar da (........) şeyler vardır. Çünkü insanlar misal görmedikleri şeyleri anlıyamazlar, bunun için şimdilik şu kadarını anlayınız ki, (........) o ameli salih sahibi müminler bunlardan, bunlardaki bir semereden bir rızk ile merzuk olduklarının her def'asında (........) ha bu, o rızk o nimet ki, bize bundan evvel -yani Dünyada- da kısmet edilmiş idi diyecekler ve her alışta onu ibtida Dünyada merzuk oldukları nimet nev'inden görecekler. Çünkü iman ve amellerinin sevabıdır. Gayıbdaki o bağçeleri Dünyadaki bu iman ve amel ile yetişdirdiler ve bunların bir nevi semeresi Dünyada da az çok görülür ve hattâ tadılır. Nitekim (........) buyurulmuştur ki, biri Dünya, biri Ahıret cennetidir. Filvaki insanların hepsi Allahdan korkmuş ve ona göre amel etmiş olsalardı Dünyanın da her tarafı bir Cennet kesilirdi. Fakat Allah’ı ve makamı rububiyeti tanıyanlar ve ondan korkanlar için bundan başka bir Cennet daha vardır. Onlar fena Dünyada bu ümit ve bişaretle hiç bir gammın altında boğulup kalmazlar Allah korkusu hiç bir korkuya benzemez, onun yanında daima ebedî bir neşvenin zevkı vardır, Zevkı rıdvan. Acaba dareyndeki bu zevk bu semere hakikaten aynı neviden midir? Hayır ayni neviden değil (........) müteşabihtirler, biribirine mütekabilen bir benzeyişleri vardır. Ve önce onlar buna bu teşabüh halinde sevk olunmuşlardır. Hakikatte ise aralarında bihasebizzat büyük farklar vardır. Ezcümle biri gayrı safi, diğeri safidir, biri bir zevkı gaybî diğeri mahzı şuhuddur. Dünyada bu rızk, bu semere gölgesile sırf ruhanî ve aklî olarak tadılır, Ahırette ise tam hakikati ile ayni vücut olarak hakkalyakîn tadılır. Bunun için Ahıret ruhuma mı, cismime mi diye düşünüp durma, o senin indallah malûm olan hakikatinedir. Sanadır sana. Nihayet biri elden kaçabilir, münkatı, fani, gayri ebedîdir, diğeri kaçmaz, lâyenkatı ve ebedîdir. Bu ayetin bu iki cümlesi bize gösteriyor ki, Dünyada idrak ne kadar yükselir ve iman-ü amel de onunla ne kadar mütenasip olursa semeratı uhreviye de o kadar çok olacak ve derece o nisbette yükselecektir. (........) denilmesinde buna büyük bir delâlet vardır. (........) Bu semereden başka (........) onlar için o Cennetlerde tertemiz, pampak çiftler, eşler yani erkekler için zevceler, kadınlar için zevçler vardır. Ve bunların hiç birinde dünyadaki pisliklerden eser yoktur. Bunlar sade tahir değil her veçhile mutahherdirler o zevcelerde ne maddî olan kir, hayz ve nifas vesaire gibi tabiî cismanî ne de ahlâksızlık, geçimsizlik, biçimsizlik, münasebetsizlik olmadığı gibi zevcler de öyle pampak, tertemizdirler. Şimdi, diyebilirsiniz ki, aynen böyle değilse de bunlara hemen hemen benzer bağçeler, semereler, zevc ve zevceler, Dünyada olabilir, vatan denilen şey de böyle bir cennet gibi olabilir. Evet dari islâm dediğimiz müslüman vatanı da böyle olmak lâzım gelir. Ve bu ayet (........) kaydile buna da işaret etmiştir. Lâkin mes'ele ve müjde bundan ibaret değil, Dünyadaki bu dari islâmdan başka asıl bir darüsselâm vardır ve bunların biribirinden sizin anlıyacağınız, en zahir farkı şudur: (........) o imanı kâmil ve ameli salih erbabı bu Cennetlerde muhalled ve daimîdirler. Bir kerre girince artık bir daha çıkmazlar. Diğer ayetlerde bu hulûd ebeden diye de te'kît edilmiştir. Halbuki Dünya vatanı, Dünya Cenneti ne olsa elden gidebilir, imanı kâmil ve ameli salih erbabı darı islâm olan vatanlarını biiznihi tealâ muhafaza ve müdafaa ederler ve onu harap olmaktan mallarile, canlarile vikaye eylerler ise de bunda takdiri ilâhî başka türlü de tecelli edebilir ve nihayet bundakilerin hepsi çıkarlar, ölürler giderler, bunun böyle büyük küçük kıyameti de vardır. Fakat darüsselâm öyle değil; asıl Cennet bağçelerine gidenler orada ebedî kalırlar ki, bütün müjde bundadır. Ve bütün saadet bundadır ve rıdvanı ekber bundadır (........) Bir takım kimseler, bu gibi tebşiratta, bilhassa rızıktan ve kadından bahsedilmesine itiraz etmek istiyorlar ve hissi dinî insanı bunlardan kesip yalnız leaizi ruhaniye ile uğraştırmalı diyorlar, Fakat orası garibtir ki, böyle deyenlerin hepsi bu iki zevki cismanî için can verenler miyanında zuhur ediyor. Halbuki bu tebşirat görüldüğü üzere her ciheti tamamen cami bulunuyor ve Ahıret zevklerinde Dünyadaki ezvaktan hiç birinin misali, müteşabihi eksik olmadığını ve bunun karşısında şehevatı Dünyeviyenin adîliğini, mülevvesliğini de gösteriyor. Beyanatı kur'aniyeyi sui telâkki ile karşılamak istiyenleri hem red ve hem irşat için şimdi de lisanı Kur’ân’ın üslûbu hakkında bir ıhtar yapılacaktır, Vaktile kâfirlerden bazıları Allah her şeyi doğrudan doğru hakikatile anlatıvermeli idi, temsiller, teşbihler Allah kelâmında yakışır mı? Hem bu temsiller, bu meseller, zübab, beyti ankebut gibi sineğe, örümcek yuvasına kadar tenezzül ediyor, bunlar Allah için ayıp değil mi? gibi lâkırdılar söylemişlerdi. Binaenaleyh bunları red ve umuma izahı hakikat için beyanda bazan iradı meselin kıymeti bulunduğuna, meselin de bir hakikati ihtiva ettiğine ve bu sebeple lisanı Kur’ân’da yerine göre tahkik gibi temsilin dahi mevcudiyetine ve bunların istihfaf edilmemesi, sui te'vile uğratılmaması ve bu yüzden dalâlete düşülmemesi ve hepsinin min indillâh hak bulunduğuna iman edilmesi lüzumuna tenbihen buyruluyor ki,. (........) |
﴾ 25 ﴿