33Ey Adem bunlara onları isimleriyle haber ver buyurdu Bu emir üzerine Adem onlara isimleriyle onları haber veriverince de buyurdu ki, demedim mi size Ben her halde Semavüt-ü Arzın gaybini bilirim, ve biliyorum ne izhar ediyorsunuz da ne ketmeyliyordunuz (........) ya Adem, bunlara şunların isimlerini güzelce haber ver dedi - ve halifenin kim olacağına da bu hıtap ile işaret etti. Adem isminin üdmeden veya edimi Arzdan muştak (........) vezninde Arabca bir kelime olduğu rivayet olunuyor ise de a'cemî yani gayri Arabî (........) = fâal vezninde olması tercih ediliyor, Zamahşerî, beyzavî, Ebüssüud ve saire gibi muhakkikinin muhtarı budur. İmam Şa'bî bunun azer ve a'zar gibi ibranî bulunduğuna zahib olmuş, süryanîde de adem toprak demek olduğunu söylemiştir. Bazılarıda bunun aslı hâtam vezninde süryanî olduğuna zahip olmuşlardır ki, bu surette lisanımızdaki adam talaffuzu daha aslî olmuş olur. Arabî ise alemiyet ve vezni fiilden dolayı, Gayri Arabî olduğuna göre de alemiyet ve ucmeden dolayı gayri munsarıftır. Ve her iki takdirde bir ismi cins olmayıp ismi alem olduğu muhakkaktır. Adem, beşer, insan gibi ismi cins makamında kullanılacak olursa cem'i avadim gelir ve o zaman cem'i gayri munsarıf olursa da müfredi munsarıf olmak ve «reeytü admen» demek icab eder ki, «ademiyen» (ferden min beni adem) demektir. Ve doğrusu hariçte her ismi cins iptida bir ismi alemin ta'mimidir. Ve vahit, kesire bittabi mukaddemdir. Her halde Arabîden maada ibranî ve süryanîde bu ismin muhtelif lehçeleri mevcut olduğu anlaşılıyo. Sabiede (........) isminin bile gayri Arabî olarak bu ism ile bir alakası görünüyor. Bununla beraber Ebülbeşerin elsinei muhtelifede başka başka isimlerle yadolunduğu da nakl ediliyor. Şehristanînin Milel-ü nihalde beyanına göre Mecustan Küyumresiye taifesi Keyumers Ademdir derler. Ve keyumersin Adem olduğu Hint ve Acem tarihlerinde de varit olmuştur. Lâkin diğer müverrihler buna muhalefet etmiştir. İbniesir dahi Kâmilinde Mecusun Ceyumers dediği Hazret-i Ademdir diye zikreder. En zahiri, Adem ismi beşerin ilk lisanına ait bir kelime olmak üzere ahzedilmek ıktiza edecektir. İşte Cenabıallah melâikeden sonra Ademi de bu emr ile imtihan etti ve Adem onları isimlerile bertafsıl anlattı. (........) binaenaleyh Adem o arz olunan şeyleri isimlerile onlara haber verince (........) rabbın melâikeye «ben size: her halde ben bütün Semavat-ü Arzın gaybını bilirim demedim mi? ve siz ne ibraz ediyorsunuz ve ne gizliyor idiniz? onuda biliyorum» buyurdu. Ve bununla evvelki (........) kavli celilinin manasını tafsıl ve tefsir etti. Bundan anlaşılır ki, icmal hakikatte tafsılin aynıdır. Şu da anlaşılır ki, melâikeye olan kelâmın hakikati ancak manadan ibarettir. Suveri lâfzıye ve ismiye değildir, yoksa icmali söyliyen tafsıli söylemiş olmazdı. Balâda ıhtar ettiğimiz veçhile bu tafsılin masikalehi de umum değil husus yani bu miyanda bilhassa Adem aleyhisselâmda tahhakkuk eden devaii hilâfeti takrir ve ızharı hikmet-ü kudrettir ki, işte sizin mukaddema anlayamadığınız sirri hikmet ve esbabı liyakat budur demek oluyor. Cenabıallah bütün sun'ı ilâhisini böyle esbab ve hıkemi hafiyeye rapt etmiştir. Fakat ona karşı hiç bir sebeb ile davayı liyakat ve istihkaka da hak yoktur. Çünkü o bir şey murat ederse böyle yeni sebebler halk eder ve neticesini de o suretle, ihsan eyler. Müsebbibülesbaba sebep ile davayı istihkak manâsız olur. Sebebi aslî ve hakikî ancak onun iradesidir, Hikmet de onun lâzımıdır. Görülüyor ki, Cenâb-ı Allah Ademi halife olmak üzere halk buyurmuş ve keyfiyeti melâikesine istişare eder gibi icmalen tebliğ etmiş ve cevabı malûm üzerine onu talimi esma ile terbiye etmiş ve sonra melekler ile beraber imtihandan geçirip melâikeye ızharı aciz ve ona bilfiil isbatı ehliyet ettirmiş ve melâikenin mütemadiyen tesbih-ü takdis vazifesile iştiğali, bu makamı cedide liyakatleri için sebebi kâfi olmadığını da göstermiş ve nihayet onları Ademe inkıyad ettirmek için ızhar etmiştir. Hasılı bu kıssada rububiyeti ilâhiyenin tarzı tecellisi büyük bir vuzuh ve pek ince bir üslûp ile ifham edilerek insanın fıtrati asliyesinde mündemiç olan enfüsî niamı ilâhiye tezkir kılınmış ve bununla rububiyeti ilâhiyeye ma'rifet te'min edildikten sonra gıyaptan mütekellime iltifat tarikile mabadi de ayrıca bir ıhtara tabi tutulmuştur şöyle ki, |
﴾ 33 ﴿