37derken Adem rabbından bir takım kelimeler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm (........) ve verilir verilmez Adem de Rabbinden derhal bir kaç kelime telâkki etti. Burada «bizden» buyurulmuyor da rabbinden buyuruluyor. Çünkü hübut emrile beraber Adem mevkii hıtabdan mevkii gıyaba tenezzül etmiş bulunuyordu. Fakat halife olmak üzere takdir buyurulan fıtrati Ademden, ilim ve esma kuvveleri, nezolunmamış idi. Zellei vakıa henüz tabiat olmamış idi. Bu felâket üzerine derhal Adem bu fıtratile rabbine teveccüh etti ve ondan kendisine bazı kelimelerin telkin buyrulmakta olduğunu anladı ve o kelimeleri istikbal edip aldı, kabul etti ve onlarla amel eyledi. Çünkü telâkki, «lika» dan mehuz olarak karşılayıp almak ve aldığına sarılmaktır. Ademe bunlar, tasavvur dediğimiz sureti lisaniye ile mahlût bir ilmi niyabî altında bir ilmi keşfî, bir şuuri hakikî ifham ediyorlardı. Bu kelimeler nelerdi? Sûrei «A'raf»ta gelecek olan (........) kelimeleri idi. Bundan başka şunlar da nakledilmiştir: 1- (........) 2- İbn-i Abbas Hazretlerinden rivayet olunduğuna göre şu münacat cereyan etmiştir: Yarab sen beni kendi elinle halk etmedin mi? -Evet. -Yarab senin rahmetin gadabını sebketmiş değil midir?. -Evet etmiştir. -Yarab ben tevbe eder ve ıslahı hal eyler isem sen beni yine Cennetine irca eder misin? -Evet ederim. Ve bu mealde bazı âyat daha vardır. Teemmül olunursa bunların hepsi âyette ayni mazmunun ifadesine racidir ki, bu da fıtrati ulâ veçhile bütün mevcudiyetile Allahü teâlâya teveccüh ve onun avarız ile inkıtaa uğrıyan rahmet-ü in'amını gadab-ü dalâlden salim olarak tekrar isticlâp için tecdidi akdi iman ile kalben, kavlen ve fi'len tevbe ve salâha rucudur. Ve bunda dinin künhü münderiçtir. Bizim Dünyada diyanet-ü imanımız, fıtrati ulâda mukadder olan rahmete ve akdi imana nazaran bir tevbe ve bir rücu manasındadır. Ve saadeti insaniye zünubu kendisine tabiat edinmemek için daima tevbe-vü istiğfar üzere bulunmaktadır. İnsanı me'yus edecek şey, bilfarz vaki olan bir günah değil, günahta ısrar etmek ve tevbeyi unutarak Şeytana ittibaı taibat edinmektir. İnsan Allah’ına, fıtratine iftira etmemeli Şeytana ve şetanete karşı mücahede eylemelidir. Nitekim Hazret-i Adem, zellenin neticesi olarak yer yüzüne çıkınca lûtfi ilâhî ile kendini topladı ve muktazayı fıtrati ile telâkki ettiği kelimelerle amel etti, kusurunu itiraf ile arzı iman ve: «yarab beni kendime bırakma» diye yine hilâfetini istid'a eyledi de (........) rabbi dahi ona tekrar rahmetile iltifat etti, tevbesini kabul eyledi (........) zira senin rabbin olan Allah tevvabı rahîmdir ve hem tevvabı rahîm ancak odur. O, o kadar merhametli bir Allahdır ki, kulunu bir kerre terk edivermekle ilelebet terk edivermez. Kulu dönüp tevbe ettikçe, İblis gibi ısrar etmedikçe yine bakar, yine bakar, namütenahi bakar, bir oldu, iki oldu, nihayet üç oldu. Yetişir artık demez, sayısız olarak döner bakar, çünkü rahimdir. Tevbe esasen rücu etmek, aslı sabıka dönmek demektir. Binaenaleyh kula nisbet edildiği zaman arazî olan günah halini bırakıp aslî olan salâh haline dönmek demek olur. Allah’a nisbet edildiği zaman da tâli olan nazarı gadabdan aslî olan nazar-ı rahmete dönmek manasını ifade eder. Bunun için tevbenin manayı şer'îsi, kulun günahını itiraf ve ondan nedamet edip bir daha yapmamağa azmeylemesi, Allah’ın da bu tevbeyi kabul ile günahı mağfiret etmesi diye tefsir olunur. Acaba Allahü teâlâ Ademin tevbesi kabul etti de «ininiz» emrini gerimi aldı; buna cevaben buyuruluyor ki, hayır |
﴾ 37 ﴿