61

Ve bir vakit "ya Mûsa biz bir türlü yemeğe kabil değil katlanamıyacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize Arzın yetiştirdiği şeylerden: Sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın" dediniz, ya: O hayırlı olanı o daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin o vakit size istediğiniz var" dedi, üzerlerinede zillet ve meskenet binası kuruldu ve nihayet Allahdan bir gadaba değdiler, evet öyle: Çünkü Allah’ın ayetlerine küfrediyorlar ve haksızlıkla Peygamberleri öldürüyorlardı, evet öyle: Çünkü isyana daldılar ve aşırı gidiyorlardı

(........) Ve hani siz -Bu ni'metlerin kadrini takdir edemeyerek ve şükr-ü tâat yerine terbiyesizlik ederek- demiştiniz ki, ya Mûsa! (........) biz bir türlü yemeğe artık sabredemiyeceğiz, her gün bıldırcın eti, kudret helvası yemekten bıktık usandık (........) binaenaleyh rabbına dua et de (........) bize toprağın bitirdiği şeylerden, sebzelerinden, kabağından, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin, -gerçi yeknesaklığın şehevatı beşeriye üzerinde az çok sıkıcı bir te'siri vardır. Ve buna karşı tenevvü talebinde esasen bir ma'sıyet yoktur, fakat bunu yaparken bir taraftan o ni'metin yokluğu zamanındaki ıztırabatı unutmamak ve diğer taraftan ulvî bir kalb ile hareket edip şükran ile izdiyadını aramak ve sonra hissi şehvetle edeb-ü terbiyeyi unutup da «rabbimiz» diyecek yerde «rabbın» diye imansızlık eseri göstermemek icap ederdi Beni İsrailin bu talebinde şüphesiz ki, Medenî bir hayat talebi vardı, fakat bu talep yüksek bir maksat ve gaye ile değil, bıldırcın yerine soğan, sarımsak yemek için hasis bir emele ibtina ediyordu. Bunda ise vaktile Mısırda geçirdikleri hayatı sefilâneye adeta bir iştiyak anlaşılıyordu ki, bu da hürriyetin kadrini takdir edemeyip bir nevi esarete hahişger olmak demekti. Bunun için Hazret-i Mûsa (........) cevaben şöyle dedi (........) siz aşağı bir şeye iyi ve hayırlı bir ni'meti değişmek mi istiyorsunuz? (........) o vakit size istediğiniz var.-bu cevap bir taraftan matlûplarının is'afı esbabını irae ederek yeni bir in'amı, diğer taraftan da sui ıhtiyarlarını ve akıbetlerinin fenalığını ifade etmektedir.

MISIR, ismi has ve ismi cins olur. İsmi hassolduğu zaman gayrı munsarıf olur. Cerr-ü tenvin kabul etmez. Fakat üç harfli olup ortası da sakin bulunduğu için Nuh, Lût gibi munsarıf olması da caizdir. İsmi cins olduğu zaman da alelıtlak Kasaba manasınadır. Nitekim Cum'anın şeraitinden birisi de mısırdır deriz. Bu âyette her ikisile de te'vil varit olmuştur. Lâkin Beni İsrailin hurucundan sonra Mısra bir daha avdetleri vaki olmadığına nazaran müfessirîn bunu ismi cins manasile Arzı mukkaddes Kasabalarından birine hamletmişlerdir. Evvelki takdirde bu emir sırf bir emri tevbihî olmuş olacaktır. Maamafih ikincide dahi bu ima mevcuttur ve bunun için karye veya belde denilmeyip mısır denilmiştir. Demek oluyor ki, Beni İsrail böyle soğan sarmısak yemek için binnetice Mısırdaki hallerini andırır bir hali zillete tarafdar olmuş oldular, acaba akıbetleri ne oldu? Bu noktaya gelince Cenâb-ı Allah kendilerini yine şerefi hıtaptan mahrum ederek bir cümle-i istinafiye ile buyuruyor ki, (........) üzerlerine de zillet ve meskenet binası kuruldu - tabiri aharle üzerlerine zillet ve meskenet damgası basıldı. Hakaret altında ağır vergilere ve fakr-ü meskenete mahkûm kaldılar (........) ve nihayet Allahdan bir gadaba değdiler- müstahik oldular devletleri munkarız ve cemiyetleri perişan oldu, Fatihada zikrolunan (........) den oldular (........)

bu -baskı, bu gadap, yani bu sui akıbet şunun için idi ki, (........) bunlar Allah’ın bu kadar zahir-ü bahir âyât-ü delâiline kâfirlik ediyorlar (........) ve Peygamberleri bigayri hakkın katleyliyorlardı- Hazret-i Şa'ya, Hazret-i Zekeriyya, Hazret-i Yahya gibi enbiyayı şehit etmişlerdi. (........) de şundan naşi idi (........) ki, bunlar ısyanı âdet edinip mütemadiyen hadlerini tecavüz eyliyorlardı.- Halbuki sağirede ısrar kebireye, kebirede ısrar küfre dai olur. Küfür ise her şenaati yaptırır.

NEBİY, nebe'den muştak olarak aslında (........) dir ki, Allahü teâlâdan vahiy ile haber getiren demektir. Ve tam Peygamber müradifidir. Cem'inde enbiya ve nebiyyîn gelir. Nafi kıraetinde aslı üzere (........) okunur. Nebiy Resuldan eamdır. Her Resul Nebidir. Fakat her Nebiy Resul değildir. Maamafih Kur’ân’da müradif olarak kullanıldığı da vardır. Enbiyanın katli bigayri hakkın yani hükmi ilâhîye muhalif olacağı aşikâr olduğu halde ayrıca tasrih buyurulması şenaatlerini tansıs ve bilerek yaptıklarına işaret içindir. Burada bunların Hatemülenbiya Efendimiz Hazretlerine dahi sui kasıdlarına işaret buyurulmuştur.

Bu gadaptan sonra acaba bunlar için hiç bir felâh imkânı yok mudur? Buna cevaben buyuruluyor ki,

61 ﴿