104Ey iman edenler! (........) demeyin (........) deyin ve dinleyin ki, kâfirler için elîm bir azab var (........) ey iman şerefiyle müşerref olmuş olanlar (........) demeyiniz de (........) deyiniz (........) bize müraat et demektir. MURAAT, «müfaale» babından ra'y-ü riayette mubalâğa veya müşareket ifade eder. Ra'y-ü riayet, bir kimse, başkasının umurunu tedbir ve mesalihini tesviye ve tedarük ederek muhafazasına i'tina etmektir ki, hayvanat hakkında gütmek, insanlar hakkında siyaset ta'bir olunur. Nitekim ilmürriaye, ilmi siyaset ve idare demektir. Müraat da riayetde mubalağa veya mütekabilen riayet demek olur. Ve bir insanın haline muraat etmek, ne yapacağını ve hali nereye varacağını gözetmek, murakabe etmek, ta'zim ile nazarı dikkate almak manasını ifade eder ki, lisanımızda riayet bu ma'naca kullanılır. Bidayette makamı risaletden bir şey ta'lim-ü tebliğ buyurulduğu zaman ara sıra müslimîn (........) yani bize riayet et ya Resulâllah derlerdi ve bununla «bizi gözet, teenni buyur, müsaade et ki, anlıyalım» demek isterlerdi, Cenâb-ı Allah bu tabirden nehiy buyurarak (........) demeyiniz, bu tabiri kullanmayınız da (........) bize bak, bizi gözet deyiniz ve söze de iyi kulak veriniz, dikkatle dinleyiniz, iyi belleyib iyi tutunuz buyuruyor ki, bunda gayet dakik ve mühim bir ta'limi edeb vardır. Gerek ahzi ilim ve gerek talâkkii evamir-ü nasayih vesaire hususlarında Resulullah ile ümmeti arasındaki vaziyeti ictimaiyeyi ve binaenaleyh islâmdaki velâyeti âmme münasebetinin künh-ü hakikatini ve merasimini ifade etmektedir. (........) demeyiniz acaba niçin? Evvelâ, Yehudîler arasında biribirine seb için kullandıkları meşhur bir kelime vardı (........) derlerdi bu tabir Arabca «bizim çoban» demek olduğu gibi İbranî veya Süryanîce (........) = dinle a dinlenmeyesi, dinle a sözü dinlenmez herif» gibi tezyif-ü tahkir manası ifade edermiş, müslümanların Peygambere karşı (........) diye hıtab etmelerini Yehudîler fırsat bilerek ve (........) kelimesini andıracak vechile ağızlarını eğerek sebb-ü tazyif kasdile raînâ, raînâ demeğe başlamışlardı. Sa'dibni Muaz Hazretleri bunu işitmiş «ey Allah’ın düşmanları size lâ'net olsun, Vallahi hangi birinizin Resulullaha karşı bunu söylediğini bir daha işidirsem boynunu vururum» demiş, onlar da buna karşı «siz böyle söylemiyor musunuz» diye kaçamak yapmışlardı ve bunun üzerine işbu âyetin nazil olduğu rivayet edilmiştir. Sûrei Nisada (........) âyeti bu hâdiseyi vazıhan göstermektedir. Saniyen, (........) emri hamakat ve kabalık manasına ruunet masdarından (........) sıfatına lâfzen müşabihdir. Bu cihetten de bir sui iham vardır. Bu ise edebe mugayirdir. Bu iki sebebe nazaran nehiy sui ihamdan naşi sırf lâfzî bir edebe raci'dir. Riayetle nazaret arasındaki mana farkından değildir. Salisen, muraat rivayetten müfaele olduğu ve isneyn beyninde müşareket ifade ettiği için tarafeyn arasında müsavat iham eder. Bunu söyliyenler «sen bize riayet et, sözümüze kulak ver ki, biz de sana riayet edelim, sözünü dinliyelim» manasında mütekabil bir riayet ve murakabe taleb etmiş oluyorlar. Halbuki Resulullah ile Ümmet, muallim ile müteallim, talib ile mürşid, ülülemir ile halk beyininde böyle şeraiti mütesaviye altında muraat esasına müstemid bir alâkai içtimaiye tasavvuru ve velâyeti âmmenin bu esas üzerinde cereyanını taleb etmek, makamı risalet ve velâyetin kadrini bilmemek ve esası içtimaiyi muzır ve manii terakki bir şekle ifrağ etmektir. Nitekim (........) buyurulmuştur. Binaenaleyh imandan sonra mü'minlerin vaziyeti içtimaiyelerini tesbit etmek ve kendilerini makasıdı imana ve hüsni amele sevkedecek bir muktedabihe ittiba eylemek en mühim vazifeleri olduğu ve fakat bunu muraat ma'nasiyle değil nezaret manasiyle telâkki edib ona göre güzel bir edebi ictimaî takib etmek lâzım geleceği beyan buyurulmuştur. Demek ki, Resulullaha aid olan vazife muraat değil nazarettir. Muraat Ümmetine düşen bir vazife olmak lâzım gelir. Bunun için ümmet, lâfzî, ma'nevî her türlü sui ihamdan ihtiraz etmek için «raina» dememeli, «unzurna» demeli, ta'lim edilene ilme, tebliğ olunan ahkâma, evamir-ü nevahiye iyi kulak verib dinlemelidir. Nazaret eden de vazifei nazaretin icabını bilmeli, ona da Ümmet tarafından bu vazife ıhtar olunacağı zaman, bizi gözet diye ıhtar edilmelir. Rabian muraatın aslı olan ra'y-ü riayette hayvanî bir murakabe mefhumu vardır. Nazaret ise, halıs muhlıs insanî bir mefhumdur. Binaenaleyh Ümmeti islâmiye hayvanî mefhumdan ihtiraz etmeli ve insanî mefhum taleb ve tatbik eylemelidir. Bunu yapmak da ümmetin kabiliyetine bağlıdır. Nitekim (........) buyurulmuştur. Bu ayet gösteriyor ki, bu nazareti taleb etmek ve söz dinlemek Ümmetin vazifesidir, mü'minler başıboş, mühmel nazaretsiz bırakılmağa razı olmamalı, kendilerine nazaret edecek bir imama tabi olmalı ve bu suretle bir Ümmet teşkil etmelidir ve fakat «raina» diye muraat talebine de kalkmamalıdır. Ayet mutlak olduğu için hem ahdi risalete, hem de diğerlerine şamildir. Ümmetin Resulullaha karşı «unzurna» demeğe me'zun ve hattâ me'mur olduğuna nazaran bu hak veya vazifenin diğerlerine karşı cereyanı evleviyetle matlûbdur. Bu mes'ele akaid kitablarında imamet bahsi unvanile ve farzı kifaye olmak üzere zikrolunmuştur. Görülüyor ki, mü'minlere imandan sonra ilk emir bu oluyor... Bu hıtab kısaai İbrahimde tavzılı olunacaktır. Ey mü'minler görüyorsunuz ya «raina» demeyiniz, «unzurna» deyiniz ve iyi dinleyiniz, itaat ediniz yoksa (........) kâfirlere azabı elîm vardır. İman yoluna gitmeyib de küfür yoluna gidenler, o azabı elîmden hissedar olurlar, siz o kâfirlerden ümid ummayın!, |
﴾ 104 ﴿